29 Eylül 2010 Çarşamba

Okul Tam Cinnetlik...

Yeni trendimiz yemekte mide bulantısı ödevde el terlemesi...
Önceleri yemekteyken böyle durum olunca hemen elime bir telefon alıp " hııı bizim kızın midesi bulanıyor yemek yerken, ha öyle mi bir iğne mi sadece tamam o zaman devam ederse hemen getiriyorum hemen geçer mi oh ne güzel hoşçakalın" şeklinde telefonu kapatmamla karın ağrısı mide bulantısı bilumum ne var ne yok iyileşiyordu...
Şimdi de o yöntemi uygulamak isteyip yemez korkusuyla geri çekiliyorum ama şu dönemin zaten sancılı olması üzerine Rengin' in sancılarının da şiddetle devam etmesi iki kat yaşananlar...
Hayır ben kız evlat oh ne güzel derken bakıyorum erkek erkek tavırlar kimseye eyvallahının olmaması tek başına tenefüslerde büyük sınıflarda dolaşması yanına para vermedik mi -ki harçlık ne demek daha birinci sınıf- gördüğü her tanıdıktan annemler bana para vermiyor bana tost alır mısın ya da su ya da şeker...
Yanına konulan meyveden yemeyip yan sınıftaki arkadaşının meyvesinden otlanması...
Yanına oturtulan erkek evladının Rengin kızımız tarafından gün bitmeden hacamat edilmesi sonrasında öğretmene isyan edilmesi "Al arkadaşımı yanımdan"
Öğretmen şaşkın biz şaşkın...
Bir yerlerde bir hata var da, yine de olmayan bıyık altından gülüyorum bu özgüvenin devam etmesi kendi kendini bu şekilde kotarması iyi birşey ama bunun ilerki zamanlardaki boyutu ne olur ondan da korkmuyor değilim hani...

27 Eylül 2010 Pazartesi

Tepemde Bir Minicik Kuş İle...

Bir kuşumuz eksikti, kuşu da kondurduk sonunda...
Tepemizde uçuşuyor sarsak sarsak, o da korktu, ben de çok metanetli sayılmam önce giremedim içeri, baktık çıkmıyor serseri girdik kapı açık camlar açık, çık artık bak sen de korkuyorsun işte...
Kuşlu başlayan hafta, haydi hayırlısı, kısmet miydi kendisi hadi bakalım...
Onun dışında hayat son sürat geçiyor yanımdan beni almadan, seyrediyorum hızına yetişmek mümkün değil de seyretmek kabil...
Evin küçük kızı, olanca tembelliğiyle sabah hazırlanma konusundaki, sabırları ve buna mukabil sınırları habire zorluyor olması beni her geçen gün daha da şaşırtıyor, nasıl bu kadar ağır olur ki bir insan evladı, hele benim gibi tez canlı bir annesi varsa demek babaya çekti, sabahları harbe devam böyle giderse...
Güya sınıf öğretmeni seçme konusunda çok çeşit yerden telefon trafiği malesef sonuç vermeyince kutsal "kuraya sokmasaydınız" cevabını dört bir yandan duyunca, o kadar zekamız çalışamadı çocuğu ateşlendiremedik...
Sonrasında da dedik ki, bu kadar çabanın cevapsız kalmasının Allah' ın "bak kulum yırtınma bu senin kız için daha hayırlı" lafını bir işitmediğimiz kaldı diyerek oluruna bıraktık "iyi ki" ile başlayan cümlemizi de kurduk neticede...
Her şer' in hayırını araya araya bulmuş olduk...
Öte yandan normal yaşantıymış gibi görünen yandan seyretmekte olduğum hayata dahil olma işi sadece mecburiyetten hasıl...
Yoksa bir numarası yok...
Çizgi çalışmalarıyla haşır neşir, sabahları beslenme hazırlama gayretiyle başlayan sabah, bugün neler yaptınız bakalımla sonlanan gün...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Kiminin Pastası Kiminin Helvası...











Hani derler ya Allah ölümü önce dağlara vermiş dağlar çatlamış sonra ağaçlara vermiş kabul etmemiş ağaçlar sonra insanlara vermiş bakmış insanlar bir ağlamış bir gülmüş ihale insanlarda kalmış...
Öyle derler aklımda kalanıyla...
Arsızız insanoğlu olarak, mutlaka sabrını da veriyor Allah, yoksa ilk günkü yangın yeri gibi kalmıyor kor, ama bitmeyen bir kor...
Bugün başından buruk hafif kırık başladı gece pastaydı derken hüzün dolu oldu ağlamaklı gülmeli...

Ne yazılır ki bugün için...
Yazmışım zamanında burada ...
Altı yıl önce bir halt yemişim doktora demişim ki doktor doktor 22 Eylül doğum zamanıma denk gelirse can babama bir hediye vereyim Rengin' i o tarihte doğurayım...
Denk gelmiş kısmet altı yıl sevinçle birlikte kutlanılmış sonra hesap edilmemiş işte bir gün gidileceği...
Bugün de ilk bayramın hezimeti ilk doğum gününün hezimeti olmuş...
Kutlama mı babacım?
Rengin akşama ona sürpriz parti yapılmasını bekliyor şimdi öğlen dedesine gidip dua edecekmişiz yapmış programı akşam da balonlarla süslü olacakmış ev...
Akşama nedir durum bilinmez de şimdiden bir dağılma söz konusu tabi...
Bir şey yazamayacağım diyemeyeceğim de...
Kabrin pürnur olsun kuzum babam...

16 Eylül 2010 Perşembe

Kuzum sana yazmak sen okumasan da belki beni mi rahatlatıyor bilemedim ama ne bileyim...
Az önce iş yerinde küçük defterime yazdığını okuyunca dağıldım yine...
" Canımdan çok sevdiğim kızım RENGİN
bana doğum günümde verebileceğin en güzel hediye kocaman sarılıp yanaklarımdan öpmek olacaktır."
Hani ben Rengin' i senin doğum gününe hediye olsun diye sezeryanı o tarihe almıştım ya halt etmişim ne halt yiyeceğim şimdi altı gün sonra doğum gününüz...
Bir de dışarda uyaran mı çok ne...
Bugün serviste hüzünlü parça çalınca tutamadım kendimi kestirdim müziği...
Henüz müzik kısmını sokamadım hayata ya da senin resimleri tek dinlediğim müzik telefonumda zil sesi "Gamzedeyim Deva Bulmam"...
Can babam hep sabır diliyorum ama çok dua gönderiyoruz hatta yeni olayımdan da haberin vardır ferahlıyorsundur eminim...
Seni çok seviyorum sonrasında şükrediyorum ki sana okyanusun bir damlası kadar da olsa sana evlatlık yapabilmiş miyimdir diye...
İşte böyle babacım şu doğum gününü atlatırsak inşallah...
Bu arada Rengin okula gidemiyor yanımda iş yerinde öğretmen işini halledemedim daha aman halledemezsem de var bunda da bir hayır deyip devam ne yapayım...
Sen huzur içinde ol da babam başka sıkıntım olmasın...
Mekanın cennet olsun kuzum babam...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Yakışıklım az önce yanındaydım öyle istermiş ya gidenler bir kitapta okumuştum derlermiş ki evlatlarım gelsinler bana okusunlar benimle konuşsunlar diyordu ben de geldim sana zaten o kadar çok okuyorum ki babam, orada da okudum seninle sohbet ettim sevdim seni ağladım ama sen bana bakma arada ağlamam lazım ki sonra daha beter oluyorum az ağladım zaten çok metanetliyim filan görünüyorum da yalandan babam kilitlenip kaldığımdan o...
Sen de beni inşallah nurlu mekanından dinlemişsindir cennet bahçelerini seyrediyorsundur can babam...
Çok özlüyorum ben kuzum seni ilerledikçe boka sarıyormuş...
Fotoğraflarına bakamıyorum daha öyle ufaktan bakıyorum tuhaf oluyorum...
Zaten pelte gibi hayat da etraf da belki de benim beynim o pelte olan...
Rengin yarın okula başlayacak biliyor musun gerçi o bile gözümde değil babam be...
Hayat devam işte ne kadar yalanmış hayat daaaa herşey de...
Hani Allah kullarına kaldıramayacakları sıkıntıları vermezmiş ya demek ki bunu kaldıracakmışız belki de kaldırıyoruz da bize şimdi ağır geldi...
Bak gideli 13 gün oldu bile...
Evde otururken ki daha senin evden çıkamadım milleti susturuyorum haydi diyorum babama bir fatiha okuyalım ferahlıyoruz kendi çapımızda...
İnşallah babam okuduklarımız da seni ferahlatıyordur...
Amcam demişti ki kanserli hastaları Allah şehit mertebesine yaklaştırırmış çok çektikleri için sen de öylesindir inşallah babacım tamam o mertebede olma da ferah ferah yat kabrin nurlarla dolsun...
Bak şimdi ben sana bunları yazıyorum ya kime yazıyorum yine devreleri kopartacak gibi oluyor ama hayır ne sakinleştirici ne başka birşey acı yaşanmalı ki aklı başında ki ne kadar aklımız başımızda o da meçhul ya neyse işte...
Hani amel defteri üç şeyden kapanmazmış gidene...
O üçünden biri de hayırlı evlatların hayırlı işler yapmaları analarına babalarına sürekli dua göndermeleriymiş ben okudukça senin de ferahladığına inanıyorum babam...
Seni çok özlüyorum be can babam yakışıklı babam...
Ha bu arada kuzunun üçüncü dişi çıktı babam ne yaygara kopardı bilsen neyse diş perisi para bırakmış da yaygaracılığı bıraktı sanırsın etinden et koptu...
O da sana Mehmet dedesine okuyor sürekli hatta sıpa hesap suruyor bizden neden Mehmet dedeme okumuyorsunuz hep Behçet dedeme diye...
İşte böyle babam...
İnşallah sana evlatlık vazifemi az da olsa yerine getirebilmişimdir babam...
Bu arada seni protokol mezarına yatırdım yerin bir güzel ki açıklık misler gibi içi de misler gibidir inşallah babaaam...
Biraz daha devam edersem yine tozutacağım babam iyisi mi ben bitireyim...
Hep aklımda ruhumda kalbimdesin can babam aslan babam...

10 Eylül 2010 Cuma

İçimdeki Fundaların birinin bir elinde dua kitabı bir elinde Allah diye çektiği tesbihi var...
Sürekli dua eden "babamın kabrini genişlet Yarabbim nurlarla doldur orayı mekanını cennet et" diyen Funda...
Hatta sorgusunda ben de mi olsaydım kuzuma yardım edebilir miydim hiç istemezdi ki oraya gitmeyi iyileşecekti daha diyen...
Bir tanesi ağlayamıyor bile kaskatı arada kilitleniyor elleri ayakları katılaşıyor kendi kendine gevşiyor sakinleştiriciye sonuna kadar hayır diyerek acısını yaşıyor isyan edemez haşa Allah verdi Allah aldı diye...
Sonra bir diğeri hep şükrediyor yine de çekmedi fazla diyor mübarek günde öğrenmiştik hastalığını geçen sene kadir gecesinde bu sene de yine kadir gecesinde gittiğine inanıp yüreğini bir damla gözyaşıyla ferahlatan...
Bir hadiste ne diyor ramazanın son on günü içinde tek günlerde arayınız Kadir gecesini...
Babam da o son on gün içinde bir tek gündeydi gittiğinde...
Birinin içi hınç dolu babamı bu kadar üzenleri sürekli Allah' a havale ediyor...
Yine de çok ciğer yakıyormuş öyle böyle değil, bıçaklar deşmiş de o bıcak kesiği olmuş her yanım kanamadan acısı durmadan...
Düşündükçe aklı baştan alan durummuş resimlere bakamadan kıyafetleri durmasın sizi de onu da sıkıştırır diyenlere denmiyor ki daha dolabın kapağını açmaya yürek yetmiyor ki terliklerini giyiyorum ayağımdalar onun gibi yürürken yere sürterek çıkan seste can babamı arayarak...
Hala hastanede diyor bir aklım da çıkartacağız zamanı gelince...
Hala pelte vücut akıl kimi gönderdik kimi gömdük...
Mezar yerini seçmek de o geçici mermere adını yazmak da nasip oldu bana içim dağlanarak...
Neler geçiyor içimden yazılası can babam uğruna ölürüm kuzum babam diye haykırarak ama gözyaşlarımın perdelediği gözüm titreyen elelrim izin vermiyor ki içimi boşaltmazsam da fena...
Kimselere yaşatmasın Allah sözüm meclisten "içeri" çok ağır acıymış kocaman bir çukur düştüğüm şimdi çıkması hayli zor olacak...
Her geçen gün kalbin üzerindeki taş kocamanlaşırken boğazdaki düğüm daha da bir körleniyor...
Hey gidi aslan Behçet' im canımın canı yakışıklım çok fena bıraktın bizi...
Kaldık mı şimdi dımdızlak ortada...?