28 Ekim 2010 Perşembe

Hayat bu ara; belki de her zaman öyleydi de benim gözümün perdesi aralandı hatta indi aşağı...
Böyle bir şaşırma, bir sonu illa ünlemle biten yığınla hadiseler silsilesi şeklinde vuku buluyormuş esasen düzen...
Öncesinde ne oldu sanıyorsam...
Bir de efeleniyordum bu hayatta beni hiç birşey şaşırtamaz diye...
Yok öyle birşey yine de şaşırıyorum hatta gözlerim pörtlüyor hikaye uyduruyormuşum tamamen...
Enteresan durumlar ufak ayrıntılar...
Anlamlandıramadığım mantık dışı abuk soruların sonundaki irtibat kopukluğu ki tamamen kendi tercihimdendir...
Sonra bir de burası benim meydan...
Ben bunun idrakindeyim de kimse varamadı...
Hoş kimse şimdiye kadar karşıma çıkıp da lan benim hakkımda atmış tutmuşsun da demedi şimdiye kadar...
Hep etraftan geldi söyledi başkaları...
Ben ki bu meydanda yazmışım yazmışım da sonunu duruşmalarda halletmişim, demişim o derece, yazmışım da iki kıytırık durum yüzünden başıma bile bile iş almışım...
Durmuyor demek elim dilim yazıyorum neyse akıllandım açıkça isim değil de ortaya karışık atıyorum ne de olsa aklı kıtın biri çıkıp da "bana yazdın Allahım bu benim işte" diyecek, yok böyle birşey tabi belki hayali birine yazıyorum öyle değil mi yalandan yazıyorum...
Aslında yazılarımın sonuna şu ibareyi eklemem lazım, yazımın kişi ve kuruluşlarla uzaktan yakından alakası yoktur kimse sırtına geçirmesin hadi bakalım diye...
Bu arada arkadaş ne zamandır behsedeceğim bugüneymiş kısmet; benim adım "Funda zaman" değil rica edeceğim...
Onu duruşmada hakim söylemişti onu da düzeltmek olmazdı diye susmuştum...
O sebepten beni google satırına funda zaman diyerek girmeyiniz zaten funda rengin deyince aymanaçık meydandayım...
Bir de artık bir numara yok aksiyon filan olmaz....
...değil de dur bakalım var bir iki plan kafada bir Ankara havasında Can Babamla karşılıklı oynadığımız gibi bir hadisem var hayalini kurduğum şöyle arabadan inip omuzları attıra attıra işlek meydanda du bakali...
Behzat Ç. gibi...
Gelecek o günler de...
Bu arada iyilikten bünyeye maraz doğup da hastalık haberine sevindiren ruh haline dönüştüğümden ötürüdür ki yapana değil yaptırana bakınız deyip sıyırıyorum...
Eeee ey halk bu işler sırayla buna da mazlumun ahı hafif hafif anasını ağlata ağlata çıkıyor diyor haydi açılmışken devamını bekliyoruz diyoruz hadi bakalım korkak alıştırmayalım elleri koyverelim...
Bir diğer sahnede saliseler arası değişen ruh halimin her defasında ayarını yapmak için insan üzeri çaba gösteren dostun var olduğuna da bir oh deyip nasılsa düzeltenim var deyip koyveriyorum iyi geliyor.
Bir de biliyorum çok filmvari olacak belki; koca bir atom bombası avuçlarımda sanki karşıma çıkan Şer' e nasılsa bomba artık, avucumun içinden diğer elimin orta parmağıyla pıt yapıp savuracak hadi len diyecek...
İti öldürmektense korkutmak hayırlısı deyip...
"Ala" hamdolsun...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Sıra Rengin' de...

Bu şarkıyla büyüdüm...
Babaannem saçımı okşardı bunu söylerken...
Şimdi ben kızımın saçını okşarken bunu söylüyorum...

26 Ekim 2010 Salı

...şiirim geldi bırakın beni...

Gramofondan dinleyeceksin yanan odun çıtırtısıyla fonunda musikisiyle...
Öyle bir yerde oturacaksın ki İstanbul' un en güzel yerinde...
Boğaz görünecek pencerenden, vakit geceyarısı, ışıl ışıl köprüsüyle arabaların evlerin ışıltıları yanındaymış gibi...
Müjdat Gezen' in, Perran Kutman' ın, Rutkay Aziz' in, Savaş Dinçel' in, Mustafa / Mehmet Ali Alabora' nın, Yaman Tüzcet' in, Ali Poyrazoğlu' nun, Sunay Akın' ın davudi sesleriyle ayın şavkını kısık gözlerle izleyip, bırakacaksın kendini denizin minik minik kıpırdanmalarına...

21 Ekim 2010 Perşembe

Her birinci sınıfa giden yavrusu olan anne gibi belki de daha tırlatmış bir biçimde ağzımda sürekli bir "e", "a","l", "t" sesi dolaşıyorum...
Söyle şimdi annecim elaaaaaaaaaaa bak bitişe dikkat ne sesi çıkıyor ağzımdan eee, yok annecim ee derken yayılıyor ağzım bak bunda aaaaa diyorum o halde neymiş ela oh şükür aferin annecim...
Anne seninle pek ders çalışmasak?
Neden annecim?
Ben senden çok korkuyorum da..?
Hıııı başka şansın yok annem haydi devam bu ne sesi ....?

19 Ekim 2010 Salı

Bolu'ya ilk gittiğimde yatağa başımı koyup kendi kendime duvara bakıp çatlaklarından resimler hayal ettiğimde fonda Sertab' ın bir parçası çalıyordu içinde "annemin sesiyle güne uyansam"...
Sonra o duvardaki çatlaklar birden annem oldu, bizim ev, masayı hazırlıyordu annem, kardeşim, sonra babam gelmiş...
Benim odamın kapısı açıkmış bakmışlar bi...
Annem hüzünlenmiş belli etmeden -hiç vurmaz açığa duygularını- bakmış boş odama şöyle hafif gururlanarak geçirmiş aklından bizim deli kız okumaya gitti o ne yedi acaba diye...
Kardeşim oh yerim ferahladı dedi belki de tek çocuk kaldım evde hükümdarlığı ilan ettim...
Sonra babam gelmiş salona o bakmış odama içinden ağlamış belki de evlendiğim gün ağladığı gibi saklı saklı...
Şimdi yazarken benim ağladığım gibi...
Sonra şarkı bitmiş, duvardaki çatlaklar eski haline dönmüş...........

15 Ekim 2010 Cuma

Epey uzun zamandır her sabah sabahlarımı şenlendiren bir adam var radyoda, İstanbul'dan yayın yapan Nihat Sırdar...
Özellikle İstanbul trafiğinin emniyet şeridinden giden hayvanlar için "ayı" tabiri kullanıp, rahmetli Barış Manço' nun aynı isimli parçasını çalmakta sık sık...
Ben de trafikte diğer ayı oğlu ayı hatta onun bunun çocuğu pisliklerden bahis eylemek isterim...
Ömrü hayatımda iki kere bindim ambulansa...
Her geçisine tanık olduğumda bol dualı gönderdiğim vasıtanın önüne kurulmak iyi bir halt değilmiş başta onu belirteyim arkada canın yatarken...
Birincisinde gece yarısı 03 suları olduğu için yol boş arabanın sirenini bile açmaya gerek duymadan bir fırtına şeklinde gittik...
İkincisinde ki bu en son olan geri dönüşü de olamadı...
Akşam üzeri denebilecek bir vakitte 16:30 suları Hoşdere caddesinden Gazi Hastanesine doğru yol almak isterken önde oturmuş ben, deli kalabalık...
Ve en boktanı da ambulansa yol vermek tenezzülünde bile bulunmayan şerefsiz sürücüler...
Gerçi bunlara şerefsiz desen kaç yazar şerefi olsa bak ağzıma neler doluyor da...
Ben olanca gayretimle dualar ediyorum yetişelim yetişelim diye öndeki ayıdan bozma şöforler yoldan çekilmiyor ben küfür ediyorum yarı belime kadar çıkmış camdan elimle kolumla yedi ceddini halletmişim...
Ambulans şoförünün elinde megafondan sesini duyurmaya çalışıyor sağa çek diye...
Hatta bir ara ver dedim şunu bana ben alayım elime bak bakalım değil sağa bir daha yola çıkabilecekler mi...
Yok abla dedi sen beni işimden mi edeceksin ben söylüyorum bak sen de pencereden hallediyorsun...
Yahu bildiğin yol vermiyorlar göz göre göre.!?

14 Ekim 2010 Perşembe

Yarar yaramaz her haltı sayma gibi akıl dışı bir huyum var sayma dışında da her nevi akla zarar şeyler var da bu sayma, hayır sanki saydım da aklımda mı tutuyorum benimki tamamen maymun iştahlılıktan say haydaaa salla gittin...
B12 de sıkıntı var benim, tatlandırıcı bu hale getiriyor sanırım...
Neyse saydım rahatladım her ne hikmetse halen aklımda...
Ulus'da Atatürk Bulvarına o durakların olduğu yere bakan devasa bir çarşı var, Ulus Şehir Çarşısı, hah işte oranın camları dört sıra her birinde 57 cam var çarptım da kafamdan derhal oldu mu sana 228 cam...
Vay anasını...
Bu nadide bilgiyi de verdikten sonra nice akla ziyan huylara yelken açmaya gideyim ben tez...

12 Ekim 2010 Salı

Havuzda daha iyi anlaşılır dibe batınca nefesi verip ciğerlerdeki havayı boşaltıp durursun öyle boğuk bir durum olur ses boğulur hatta vakti kaçırırsan sen de çıkarsın aradan...
Bu ara bizim evin halleri kısmı öyle sessizlik dingin nefes alsan duyulacak alınan nefesin biraz daha zorlasan nefesin vücutta dolanımını duyarsın desem yavaş duyulsun derim ardından da...
Sabah cenkimiz azaldı hatta bitti bile diyorum kendime dediğime de yazdığıma da şaşıyorum nazarlar değmesin...
Uzun boylu kahvaltı bile yapılabiliniyor artık...
Benim çığlıklarım bitti mesela, en güzeli hadi Rengiiiiinlerim, velhasıl sabah cenk'i sonlandı daim olsun...
Ödevden yana sıkıntımız ya da okula alışma konusunda sıkıntımız yoktu arkadaşlarına ettiği eziyeti saymazsak o da düzene girdi...
Diyorum ya suyun altındaki sessizlik evde velhasılı...
Sorumluluklarımdan ya da tahtımın kolu vazifemden kendi isteğimle istifamın neticesi bana buhran değil, bilakis ayrı bir ferahlık verdi üzerimde iyi durdu yakıştı bile...
Öte yandan hala ambulans görünce yanaklarımın ıslanmasını engelleyememem özellikle sabah saatleri gördüysem eğer o günün iptaline sebep olmakta nice sonra normale dönmekteyim...
Çok sık olmasa da yeteri sıklıkta can babamın rüyalarımı süslemesi ki şükür hep iyi gördüğümden bir parça ferahlık vermekte ruha...
Sille tokat aklı başına getiren duru suyu bulanıklaştıran meşhur kırkıncı gün tokatı hiç aklıdan çıkmazken bir yandan da verilen kararın haklılığı konusunda yandaş oluyor iyi de oluyor...

10 Ekim 2010 Pazar

Anlamak çözmenin yarısı ya, belki küçücük bir "karar" da tamamını çözmek için gerekli olan...
Günlerdir kafa yorulan, neydi neydi, nasıl yapmalıydı denilen durumun cevabı, "40." tokatın o bas ağırlıklı ekolu sesindeymiş meğer...
Sonrasında derin bir oh çektiren, lan bu muymuş bu kadar basit miymiş denesi, oh be ne yükü azalttı dedirten...
Sonrasında pişmanlık duyulmayacağı başından belli, hafif hafif, hatta uygun yağ ile kızartılmış gece yarısı yenilen kızartmadan sonra bile uça uça gideceği yere götüren...
Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak...

8 Ekim 2010 Cuma

"Ne kadar gözünde büyütüp, yalandan olanı önemsersen, kasis bile Ağrı Dağı oluyor işte gözünde, oysaki tüm hayvanlığınca geçtiğin o kasis, aslında bir kasis bile değilken belki, sen hala vurayım lan abalıya da ses versin, yoksa da sussun gitsin derdini nedendir güdersin ki?"
********
"Şimdi olsa elde yapılacak iş listesinin boyu boyunca lakin, kalkılmadığından değil, bütünüyle oturulamayacağından kalkılmaması durumun özü... "
********
"Hoşbulduk Deniz Kızı neydi geldiğim yerin adı?"

Sabah Siniri...

Bir koca bir de çocuk rezil eder kadını...
Bunu aklı başında her insan evladı kadın bilir...
Bilmeyen başına gelince öğrenir...
Koca da evde yemez benimki sevmez dersin bir başkasına gider o evde yemediğini başkasında siler süpürür meğersem seninkinden haz etmez olur...
Sen de benimki yemez töbe dediğinle kalırsın...
Hele çocuk ne yaparsan ağzına tıkar yapmaz dersin yapar yapar dersin yapmaz...
Bu iki önemli husus hakkında kelam edilmez oluruna bırakılır bilirsin elimdeki budur dersin malzeme olanıyla yetinirsin...
Şu ömürde okuyalım, yazalım, elimiz ekmek tutsun diye analarımız babalarımız çırpınmış durmuşlar, aile içinde de terbiye etmişler...
İyi kötü çok şükür edinmişiz durduğumuz yeri...
Sonrası ana babamızdan gördüğümüzü nakletmek üzere çocukları yetiştirmeye soyunmuşuz sıvamışız kolları...
Yalnız işte en önemli neremizi yırtarsak yırtalım bu uğurda; eğer ki görmemişsek, geçirmemişsek, lafın özü cahiliyet kabuğunu sıyıramamışsak derimizden, ne yetiştirdiğimiz çocuktan, ne kocadan ne de kendimizden hayır gelmez...
En çok korktuğum bu model, hele ki şimdilerde karşılaştığım çevremi şu sıralar saran veliler...
Bak sayın veli kadın!
Çocuğum yapmaz deme, çocuk için kimselerle muhattap olma, sen çocuğun için kendini paralar karşındakiyle konuşmaya çalışırsın bakmışsın iki dakika önce birbirlerinin gözlerini çıkaran çocuklar elele oyuna gidiyorlar...
Ha hele hele yol istemek için sakın sakın temas edeyim çekil diyeyim filan sinirlerine girme, o omuzun çıkar eline verilir bakar kalırsın...
Ben mi yok canım ne siniri?

7 Ekim 2010 Perşembe

Başı Sonu Neydi Bu İşin Aslı?

Kendinden afilli kelimeleri seviyorum...
Şöyle tumturaklı cümleler kurayım diyorum tumturak... oturak... gel oturak... diye gidip cıvıtıyorum...
Kendimce ders çalıştırıp "e" ydi "l" ydi derkenki hafif psikopat anne çalıştırıcılığındaki vicdani rahatlığının içerde babanın çıldırma sesleriyle keyfini sürüyorum, normal anneyim ben evet iyiyim hatta...
Damarlarımda akan kanın yerine başka birşey var sanki, Allah' ım mümkün olsa her vazifeyi ben yüklensem gebersem hatta o uğurda, yer almazsam beni yer ederler kısmını hayatımdan çıkarıp yedek oyuncu sırasında olabilsem...
Sonra da Rengin şöyle böyle, anası ne ki kızı ne olsun, olsun da eyvallahsız olup her seçimde "Rengin Hanım olsun o yapar" dedirtsin...
Hem iyi olsun, hem vicdanlı olsun...
Eyvallahsız olsun evet hatta yalansız sonuna kadar...
Korkusu insanlardan olmasın...
İstemem mevki şan şöhret para mal mülk şöhret olmasın da çok ama çok mutlu olsun...
Kendini mutlu edebileği insanlarla olsun ömrü...
Başta ne diyordun be Funda tumturaklı kelime yok şatafat derken yalandan yazı yazdın çıktın işte...

6 Ekim 2010 Çarşamba

Şimdi Okullu Olduk...

Sen kaç yaşıdasın be annecim de gidiyorsun kıza "anneni öldüreceğim" deyip kızı salya sümük ağlatıyorsun...
Hele bugün veli toplantısında kadının demesinden belli...
Müdüre soru soruyor
"eeee ben öğlen yemek aralarında okula gelebilir miyim benim kızım sınıfa girmekten korkuyor"
Allah dedim Rengin kokusu alıyorum...
Toplantı bitmeye yakın gel dedim yanıma çağırdım kadını...
Renginle mi sıkıntı?
Cevabı evet olunca hiç şaşırmadım nedense, anneni öldüreceğim sonra seni de filan de sen bizim kız mağdureye, mağdure de ye kafayı ağla ağla ki ben sınıfa girmem korkuyorum...
Biraz da kıza şiddet uygula...
Hayır kızla da kanka olalım deyip tutturuyor sonra canından bezdiriyor sonra da benimle neden kimse arkadaşlık etmiyor diye mızmızlan..
E olacağı o...
Sen bir gün arkadaşının çantasını kes...
Sonra o da ben de senin çantanı keseceğim deyince sen karışma kendi çantamı kendim keserim de kendi çantanı da lime lime et...
Benim bilmediğim kimbilir neler var...
Hayır tamam ilkokulun ikinci günü pencereden atlayıp okuldan kaçtım bir kızı ayartıp ama ben bu kadar değildim yani tamam bundan fazla belki ama Rengin kadar cani de değildim kimseyi tehdit filan...
Hayır kime çektiyse...

5 Ekim 2010 Salı

Msn de ifadeler var kıpraşık olanlarından...
Birinde basılınca yazışılan ekranı kaplıyor, bir çocuk oturmuş önce gülümsüyor, elinde dondurma külahı sonra külahdaki dondurmanın yere düşmesiyle yüzünde değişen ifade birden ağlamaklı hal alıyor...
Bana nasılsın dediklerinde bunu tasvir etmek zor değil de karşı tarafın anlaması mümkün olamayacağından "iyiyim sen" şeklindeki geçiştirmenin asıl karşılığı aslında budur...
Tıpkı bugün giydiğim montumda babamın saçından bir kıl bulana kadar...
Ben iyiyim ya sen?

4 Ekim 2010 Pazartesi

"Aynı dilden kasıt Türkçe mi?
Değil demek..? Olsaydı anlaşılmak neden bu kadar zor olsundu ki?"
********
"Pişmanlıktan kasıt sonra yaptığına üzülmek mi? Değil, onun da soğutucusu var, o an öyle gerekiyordu..?"
********
"Herkes aslında tek başına da, koloninin içinde birlik olunduğunu mu sanırsın? Yok aslında bal gibi de bildiğinin farkındasındır da -mış gibi davran"mış"sındır..?"
********
Çıkış yolunun olmadığını düşündüğün anlar hep çok mu yer kaplar muhitte? Yok aslında, yol da bilinir anahtar da vardır elde de, kullanmak için bileği döndürecek, beyne komutu gönderecek sinyalde iş..?"