3 Şubat 2011 Perşembe

Herşey Tamam mı?

Piyanonun ayarı...
Odanın sıcaklığı...
Ya kemanın akordu...
Ya da sabaha evi, kokusuyla çoşturacak olanın malzemeleri...
Diğerleri mi; içindeler, sırayla gelecekler, bekliyorlar sıralarını...
Belki de hiç çıkmayacaklar...
Çünkü çıkanlar öylesine baskın ki; diğerleri üvertür kalıyor, assolist olmaları gerektiği baş tacı edilmeleri gerektiği halde...
Yazık oluyor ondan sonra yitenlere...
Yalnızlık senfonisine hazırlanan orkestranın boş sandalyeleri gibi...
Adı yalnızlık ya, şimdi orkestranın elemanları desem olmayacak, hani neresinde yalnızlık olacak...
Halbuki en acısı kalabalığın içindeki olan değil miydi?
O değil miydi en çok can yakan...
Bu orkestranın alamet-i farikası, sandalyelerinin boşluğunda...
Salonun aralık kapısından arsızca süzülen rüzgarın ıslığında...
Belki cereyan yapıyor, belki yolu budur, kapansalar ya, ikisinden biri ya da her ikisi de... Bitmeyecek ki oksijen korkulacak ne var...
Bilakis, o kadar temizlenecek hava, o kadar bollaşacak ki, senfoninin ortasında sandalyelerin hepsinden doluymuşcasına yükselen, ne nağmeler dökülecek üzerlerine...


Hiç yorum yok: