31 Ocak 2012 Salı

Westwing'den Sizlere Özel 15 TL Hediye Çeki!

Westwing nedir? Almanya’da başlayan müthiş bir özel alışveriş hareketi. An itibariyle 20 ülkede faaliyette olan, ev ve yaşam konseptli ürünleri %70’e varan indirimlerle satın alabileceğimiz bir online alışveriş klübü. Westwing Home & Living, stil sahibi evlerin yeni adresi niteliğinde. Westwing Ailesi, Westwing Türkiye’deki birbirinden özel markaları ince eleyip sık dokuyarak belirliyor, editörler tarafından belirlenen özel konseptlerle ekranımıza düşüyor.

Peki kimin başının altından çıktı bu fikir? Dünyanın en çok satan dergisi Elle ve Elle Decoration’da uzun yıllar editörlük yapan Delia Fisher, Almanya’da Westwing akımını başlattı. İyi de yaptı! Şimdi Türkiye’de online alışveriş ve stil önerilerinde bambaşka.

Westwing Türkiye, tabi ki bundan ibaret değil. Online dergi bölümü de mevcut. Aynı zamanda dünyadan farklı yaşam stillerinin, son trendlerin ve tasarım harikalarının yer aldığı bir ilham kaynağı.  Ev yaşamına dair ipuçları, pratik dekorasyon tüyoları da cabası.

En özel markalar, titizlikle hazırlanan koleksiyonlar ve müthiş indirimler... Bo Concept, Koleksiyon, Maxxdepo gibi tasarım öncüleri seçiliyor. Diğer alışveriş sitelerinden bir başka farkı da stil önerileri, dekorasyon ipuçları, en yeni trendler ve dünyadaki dekorasyona dair olup bitenlerin de yer alması.

Bize de böylesine güzel özelliklere sahip bir stil öncüsü www.westwing.com.tr ailesine dahil olmak ve bu özel klübe dahil olmak kalıyor. Görünen o ki, hepimizin dilinden düşmeyecek bu format, fenomen olmaya aday.

Size özel 15 TL indirimden yararlanmak için tıklayın.









Bir bumads advertorial içeriğidir.

27 Ocak 2012 Cuma

Anlam Veremedim de...

Renginimle evdeyiz ara tatil boyunca, hem annemi dinlendirmek sabahları kuşluk vaktine çekilen servis saati sebebiyetiyle okuldan alma görevinin üzerine bir de bırakma işi binmişti anacığımın sırtına, hem de kuzumla beraber olalım maksadıyla...
Gerçi o inanılmaz bir aşkla yapıyor Renginle alakadar işleri...
Görmedim ben annemde bana ya da kardeşime bu kadar sevgi selini, Rengin'de çağlayan mübarek...
Duygularını çok belli etmezle geçiştirip kendimizi avutmuşuz Fulyayla meğer, öyle değilmiş annem sevmezmiş bizi :P
Eve tıkıldık diyebilirim, sadece gittiğimiz bir sinema onun dışında evdeyiz...
Hoş evde de akşam nasıl oluyor anlamıyoruz ya...
Derslerimiz, tv miz, ana kız kahvaltılarımız, anneanneli teyzeli geçirdiğimiz saatler, boyamamız resmimiz, bir de apartmandaki Rengin e arkadaşımız derken zaman akıp gidiyor...
Bu arada az önce yeni ev sahibesiyle konuştum ki ev sahipleriyle konuşmaktan imtina ederim Bizim Beye paslarım, çünkü en son söylenileceği başında söylerim ya da hırlı bir halt olmadığımdan eder batırırım ortalığı...
Şimdi o olmadığı için bana kaldı konuşmak, efendi efendi konuştum tabi, nasıl dedi memnun musunuz deyince evet ama dedim balkonu eve kattığınız kısımdaki iki pencere altlarından akıtıyor geçende yağmur yağdığında, bir de yien yağmur yağdığı o gün mutfak balkonu su alıyor(o da kapatılmış)... Eee dedi artık o sizin sorununuz siz yapacaksınız...
Çok merak ediyorum bu ev sahipleri evlerini kiraya verdikten sonra içtikleri suyu mu değiştiriyorlar da direk bizden çıktı o iş şuuruyla yaklaşıyorlar olaya...
Hayır ben ev sahibi olsam o Türk Filmi lehçesiyle nayırrr nbeni ilgilendirmez bakın başınızın çaresine höööyt mü diyeceğim de şimdi kiracıyım sadece sinirlerim zıplıyor sadece?



24 Ocak 2012 Salı

Aşk Koltuğu...

Bugünün programını dünden yaptığımıza göre; bugünkü duruşmadan sonra Rengin' i bizim gençlik merkezindeki gitar kursuna götürecektim...
Kısmet olmazsa kendini yırt gerçekleşmiyor işte...
Oradaki arkadaşım bana yanlış saat söyleyince, tam giyindik hazırlandık, hayda bitmesine yarım saat olduğunu öğrendik...
Rengin hanımda bir ağıt, gerçi çok heveslenmişti, saçı örüldü, rahat hareket edeyim diye eşofmanlar giyildi filan olmadı...
Kıyamadı tabi ana yüreği, haydi dedim İKEA nin bulunduğu Anatolia Alışveriş Merkezindeki sinemaya götüreyim seni, ne zamandır istiyordun Çizmeli Kedi'yi, hem de dolaşmış oluruz, nasılsa evde bekleyenimiz ve Bizim Bey' de yok...
Anne kız dolaşırız...
Velhasıl çok güzel bir gün geçirdik kızımla birlikte, sinema, yemek, alışveriş derken yorgunluktan bitap düştük diyebilirim...
Şimdi ben vazifemin başında, Rengin de Öyle Bir Geçer Zamanki nin özeti bitene kadar Disney XD sinde...
Benim asıl sözünü etmek istediğim aslında sinemedan da bahis etmek de, önce koca sözü dinlemenin fazileti hakkında...
Demiştim ya ben kendi başına Hasan Ağa diye, iyi birşey değil aslında...
Rengin bebekken sabahları anneme götürmek için arka çevre yoldan giderken, şimdi İKEA nın bulunduğu yerden geçerdik, o zaman oralarda apartman filan tek tük, Bizim Bey demişti Funda buralardan borca girsek filan ev alsak diye...
Sadrazam çocuğu ya ben, nasıl otururuz ki burada peh, yok dedim ya nasıl olur...
Al sana oldu, oralar şimdi tanınmaz halde, yaklaş yanlarına yaklaşabilirsen şimdi de :)
Neyse kendimi ziyadesiyle kadere teslim etmiş biri olarak, Allah büyük demek ki nasibimiz orada değilmiş derim geçerim ne olacak ki...
Bu arada alış veriş merkezinde oyun alanı da açılmış Gençli Parkının o oyuncaklarından alanından filan hallice, o kadar güzeldi ki orada da oyun oynadık Rengin Sultanla...
Bahsetmek istediğim bugünden aslında, sinemasının çok güzel olduğu ve mekanın ne kadar ferah olduğu, salonlarının şirinliği, koltuk aralarının güzelliği, hatta aralarda aşk koltukları adı verilen iki koltuk arası kolun olmadığı ikili koltuk durumu...
Biz de anne kız aşk yaşadık o koltukta...
Başımızın dayanacağı yer de ala...
Sinemaya çok giden insanlar değiliz aslında işin doğrusu, onun yerine interneti sınırsız kullanmak suretiyle açığı kapatmakla idare edip sadece konu Rengin oldu mu parasına puluna bakmadan atlıyoruz...
Düşündüm de gidilebilmeli aslında gerçi sonra bir sürü şey çıkıyor neyse...
Bu sinemanın biletleri de gayet ehvendi...
Şimdi aynı filmi diğer yakın yer Panora' da izlesem bir buçuk kat fazla bilet parası verecektim o kesin...
Zaten daha da bitmiştir orası burayı gördükten sonra...
Mekanın duvarları aşağıda gördüğünüz tablolarla bezeli, bir masaları var her biri ayrı güzel, aydınlatmak için koydukları avizeler, bakmalara doyamadım...
Hele hele Alaska Frigo buzdolabını görmemle yanında bitmem de bir oldu...
Bu arada iyi ki gitmişiz diyorum Rengin' e, bir kar başladı biz eve girdikten sonra, her yanlar bembeyaz olduğu gibi yollar filan da sekteye uğradı, efendi gibi zamanlamayla şeker şerbet bir gün geçirmiş olduk Rengin Hanımla...
Al işte ne güzel karne hediyesi de oldu...








23 Ocak 2012 Pazartesi

Nazınla Sazınla Sözünle...


Çocukluğum da büyüklüğüm gibi kendi başına Hasan Ağa şeklinde geçti...
Evin ilk çocuğu olmama rağmen her işimi kendim yapar, okula kendim gider, sorunları veliye bulaşmayacak şekilde kendim çözmeye çabalardım...
Anaokuluna bir sefer götürdü mesela annem beni, ilk gün sonrasında okula ben gittim ben geldim...
Tabi o zamanki koşullar, etraf güvenilirliği, insanların ahlaki boyutunun yüksek oluşu vesaire bu kavramlar önemliydi...
Fakat kötü yola düşmek de an meselesiydi o zamanlar bizim mahallede...
Sene 76-81 arası Maltepe'de otururken, bildiğin kadınlar yol kenarında mesleklerini icra etmekte, müşteri kabullerini yapmaktalardı...
Biz de evin yan sokağındaki ismi aramızda "Yakan Sokak" diye geçen yerde, gece 00:00 lara kadar oyun oynar, annemin ismimi çınlayan sesiyle çağırmasına cevaben noluuur biraz dahaların ardından geç kalmışsam yediğim köteklerle son bulurdu akşam...
Ben de tabi öğlen çıkıp, eve sadece ekmak arası reçel almaya gelmekten başka uğramazdım ki...
Ayıptır söylemesi, oyun kaçmasın da çiş önemli değil diyerek, çoğu kez bacaklarımdan dökülen yaşlara aldırmadan oyuna devam ederdim...
O yaşlar ne zaman ki kapanmayan dizlerimdeki yaralara geldi, o zaman bir yerden su bulur, bacak yıkanır oyuna devam ederdim...
O zamanlar karne almış çocuk, yok kalem tutmuş, kağıdı karalamış gibi b.kunda boncuk bulmuş anne modunda değil annem, hiç bir zaman da olmadı hevesini Rengin' e saklarmış meğer...
Ama bizler ne olduk, üzerine titremeden öte, çocuğun üzerine balıkçı ağı gibi atılmış duran ebeveyn modeli olup çıktık...
Hanımefendinin karne almasında bulunalım dedik ki, bu sefer gitmeyi düşünmüyordum Allah var, anneme dedim sen git diye sonra ona da kıyamadım, o kadar ev taşıdı benimle, uğraştı, çıkma dedim sen soğukta ben alırım, girdim sınıfa bir surat bir yüz saldırmaya hazır hanım kızımız...
Neymiş efendim bir sarılı paketle gelemez miymişim?
Ben ne biçim anney mişim?
Zaten babası habire seyahatteymiş zaten yalandan şeyler de getiriyormuş...
İnsan hiç mi karne hediyesi bilmezmiş...
Bir araba dolusu laf...
Şeytan dedi koy kızı gel eve...
Hiç konuşmadım, annem de bizi bekler ki torununun karnesini görecek, bizimki bir çalımla gitti odasına, koyverdi kendini yatağa, baktım ki uyumuş...
Seni serseri! Seninle uğraşacaktım ben, kaprisinle nazınla..
Alacağım varsa da almıyorum hadi bakalım...
Kötü anneyim ben...

21 Ocak 2012 Cumartesi

Nerde Kalmıştık...


Taşındık sonunda, iki kat yukarı gidince bir haftaya yayılarak taşındık...
Tabi ki artı yönleri çok fazla taşınma uygulamasının...
Dışarı çıkmadan, koli yapmadan vesaire vesaire...
Annem çok yardımcı oldu, kardeşim, küçük yavru...
Bizim Bey in o tarihler arası hazırlaması gereken organizasyon dolayısıyla akşamları katılsa da bize evelAllah altından kalktık...
Nakil işlemlerimiz derbeder durumda...
Telefon arızayı ikinci aramamda bugün halloldu akabinde internetle birlikte...
Digiturk de hala tık yok...
Perşembe aradım pazartesine gün verdiler, ara ara arıyorum araya sıkışamaz mıyız diye...
Teknolojiye bak, şu zamandaki imkanlara bak, bir nakile verdikleri güne bak pes!
Eve ısınma konusuna geldiğimizde ise bir tuzluğun yerini değiştirirken belli bir müddet düşünen ben, koskoca evi hop diye taşıdık, kafamda düşünmeye fırsat bile bulamadım...
Sonra da kalakaldım ben bu evi sevmedim diye mızıldanmaya başladım...
Pis huyum benim, önce mızıldanırım sevmem sonra fena çarpılırım zor vazgeçerim (bu lafı an itibariyle arkadan geçen reklamdan arakladım)...
Şimdi bir miktar yok pencere önü yok halılar serildi hafif hafif derken bir parça...
Yoksa hala alttaki her yanı dökülen evi arıyorum misafir gibiyim...
Bir de karşı komşumu arayacağım bu karşı komşum Allahın selamına karşılık vermeye erinen bir insanevladı...
Arkadaş ne menem bir dünyadayız selamına karşılık vermeyen dünyalı...
Kendileri bilir...
Bu arada tv siz hayat hoş sessiz, radyoda ajans dinlememe imkan verdi misal...
Olmasa da olurmuş da esiri olmuşuz bir kere...
Bu arada atıp tuttuğum Saba Tümer' in telaffuzuyla "tuvitıra" ben de duhul ettim dün itibariyle...
insanların "ettikleri çıkar"ın yayınlandığı şey yok ne işim var dedim dediğimi yaladım yuttum...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Evde Yapilan Eylem...

Biz kari koca cigerlerimizin kirlendigine bakmayiz da evde icilecek sigaradan imtina ederiz nedense... Gerci Rengin en onemli etken de, Reno hayatimiza girmeden once de icmezdik evin icinde... Bu gece evdeki son gece, kizimiz anneannede... Yorgunluktan gebermis kanepeye atmis kendimi bir de sigara yakinca uzerine bizim beyin gozleri portledi, durumu idrak edince eslik etti bana... Yanlis anlasilmaya mahal vermek istemem, ozendirici yazi yazmak degil amacim, durumun ilgincliginden... Oturdugum yerden eylemi gerceklestirince goruntu bi egreti durdu uzerimizde... Ne de olsa balkonda dona dona yapilan is... Hayir simdi bu evde de balkonlar eve dahil ne hallt yiyeceksek derdi sardi... Bu arada Allah anacigimi kocami basimdan, bebisimi kardesimi hayatimdan, yanimdan eksik etmesin onlar olmasaydi hicbirsey yapamazdim bu kesin...

17 Ocak 2012 Salı

Arada Oluyor...

Ne kadar geçmiş hatırlamıyorum ama çok enteresandır, asansöre bindiğim zaman sıkça iki kat yukarının düğmesine gidiyordu elim her defasında...
Tekrar benim katın düğmesine basıp, indikten sonra mecburen iki kat yukarıyı da ziyaret ediyordu asansör...
Bu durum bir değil iki değil epey olunca hatta en son Rengin' le de aynı durumu yaşayınca, "hay Allah annem" dedim "acaba buradan çıkınca bu katta mı oturacağız ki elim ikide bir o kata basıyor" diye de kendime şahit de buldum duruma uygun...
Netice de evet o bastığım düğmenin bulunduğu kata çıkıyoruz...
Sıkça olan bu ve buna benzer durumlar karşısında bir miktar endişeli duran ben, artık elim o katın düğmesine basacak, bakalım bu katın ömrü kaç zaman sürecek...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Tabanları Patlar mı İnsanın?

Eşyalar için yaşıyoruz kabul edelim...
Al al al, önü sonu olmayan upuzun yol...
Her silkinmede, her yer değiştirmede bir o kadarı yoldan atılmasına rağmen yine almalara doyulmayan yaşam biçimi...
Annemle kardeşim ki özellikle kardeşim, atmaya pek meyilli aslında ne kadar haklı kendimiz taşınmıyoruz ki fazlalıklarımızı da uğruna yaşadıklarımızı der top edip taşıyoruz gittiğimiz yere belki de biz onların ardı sıra gidiyoruz...
Minimalist olmak lazım, her anlamda...
Şimdi atılanları görünce ferahlık sardı dört bir yanı...
Bundan gayrı ben eşyaların ardı sıra koyulmayacağım yola, onlar benimle gelecekler azı ve işe yarayanı...

15 Ocak 2012 Pazar

Kar, Temizlik, Belediye...

Seviyorum kar'ın dingin halini...
Yalın durumunu...
Her yanlar sessiz, tek tük arabalar yolda çabalıyorlar...
Daha dün hiç bir şey yokken ortada, sabah pencereden bir bakış baktım ki bembeyaz, hangi ara oldu dedim...
Gün boyunca da temizliğe eşlik etti...
Temizlik evet, dün "gün" adı verilen dostlar toplantımızın sonunda yorgun argın bünyeyi yatağa atıp bugün de taşınılacak evin temizlik günü olunca, amanın değmeyin keyfe...
Bir yanımda çayım, dizimde meydanım, bir yanımda bugünün gazeteleri...
Kimse beni kıpırdatamaz hiç bir yerlere...

Toplumsal Not: Ey Belediye!!
Yarın iş günü, herkes işine gücüne gidecek, belli ki buza çalacak hava dolayısıyla yollar pert...
Allah var, ne bir tuzlama aracı gördüm, ne tuzlayan bir çalışan...
Neyi bekliyor sunuz?
Yoksa tuzladınız da ben yalamadığımdan mı anlamıyorum...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Aşkın Ömrü...

Sahi kaç yıldı aşkın ömrü?
Bizim malum bedeviliğimizden...
Bir evde oturma ve o evle olan aşk süremiz, kendi aşkımıza zıt kısa sürüyor da, yerleşim konulu dizimiz reyting katakülliyesinden yayından kaldırılıyor...
Bu kez kanal değiştirmiyoruz, aynı kanalda iki kat üstteyiz...
Ondandır bende herhangi bir heyecan olmayışı...
Taşınmak için yayılma süresi on dört koca gün olmasından...
Bu ev nasıl der top edilecek sıkıntısına düşmeyişim...
Gergin tef gibi ortalarda dolanmayışım...
İki kat yukarıya taşınmayı hopbidi deyip gidecek sanıyor beynim...
Gerçi diğer göçlerden kolay olacağı şimdilik aşikar gibi...
Eh paragrafımızı yürekten ta derinlerden gelen bir temenniyle noktalamak da caiz olur kapanışa yakışır ...
Bundan sonraki taşınma kendi şahsi eve olur inşallah bütün isteyenlerle birlikte...

10 Ocak 2012 Salı

60'lar...



Hani kedileri evden, elden, hayattan çıkarmak için uzak diyarlara bırakırlar ya, akşamına sahibinden önce gelir eve hoş...
Beni de bırakın bu parçaların geçtiği yıllara, söz gelmeyeceğim...

Kanmaaam...

Gün içinde illaki bir kere yeni trend, ucuz tüketim fırsatı sunan siteleri dolanırım...
Bunlar önce birdi, eve geldiler nar gibi çoğaldılar...
Yalnız benim üzerinde durmak istediğim nokta, ilk zamanlarında gerçekten avantajlı olan ürünler, şimdilerde üzerinin çizildiği fahiş fiyatları ve çocuk kandırır gibi indiği fiyatın piyasada satılan hale gelmesi...
Başlarda cazip hale getirmek için ciddi ucuz tutulan ürünler şimdi piyasanın iki katı fiyat verilip de üzerini çizip vay bakın nasıl da indirim yaptık denmesini kimse yemiyor...


9 Ocak 2012 Pazartesi

Yürek Dayanmaz...

 Hayır Hayır! Yaptığını iyi bir şeymiş gibi lanse etmeni istemiyorum...

Bunun on iki ay boyunca mutfağımda duruyor olması fikri, her geliş gidişimde, her başımı çevirişimde, her gözlerimi diktiğimde hele hele Mart'a...
İş yerindeki lakabımdı Dr.Oetker hakkını verdim tabi...
Yine de yapacaklarımın listesi şimdiden hazır kafamda...

7 Ocak 2012 Cumartesi

Reklam Konusuna Geçemedim Bile...


Küçük ve orta ölçekli bir blog benimki...
Efendi efendi yazılan, arada fırtınalanan hayatı okunan, özünde içiyle dışı bir blog...
Sahibi evde otursa bile, çok gezen görünmeyen...
Şaşalı hayatım var anasını satayım, dert yok keder yok tey teeey, ultra hayatım var demiyor...
Çocuğum da akıl küpü, kocam nasıl da ilgili, süper de bir evliliğimiz var, kayınvalide, görümce sorunsallarım hayatta yok,  hepimiz bildiğin ruh ikizleri üçüzleri beşizleriyiz böyle birşey de yok..
B.k gibi de para ohhhh...
Peki hayatı başka tarafından gösterme çabası niye?
Bu pembeleşme çabaları bir nevi terapi mi?
Lan yaşayamıyorum bari -mış gibi yapayım...
Hasta eder insanı demedi demeyin...
Demiyorum ki donunuza kadar paylaşın, ben yaptım gerçi iyi birşey değil...
Malum sonra akbabalar arası geziyor şehir şehir bir de dost var, gibi görünen var, varoğlu var...
O zaman madem buralara geldik, mesaj vererek çekileyim huzurdan, reklam konusuna değinecektim blogdaki reklamlara ve onların akibetine...
O hal bir sonrakinde değinmek üzere hayırlı haftasonları...

5 Ocak 2012 Perşembe

Adım Mesut Soyadım Bahtiyar....


İkinci soyadım da kızgın...
Kızkardeşim Rengin' e kızınca "kızgın bamya" diyor, ben de anası olarak kendime paye çıkarıyorum durumum itibariyle...
Malumunuz hayat zor, işe girmek yerleşmek için tanıdık eş dost gerekirken, malk mülk sahibi olmak için de anadan babadan arka veyahut milyar milyar paracıkların kazanılması gereken günümüzde, bizde ikisi de olamadığından ev sahibinin bir evi, bize de hepsi diyerek yaşayıp gidiyoruz, sağlığımıza, varlığımıza ve bugünümüze şükrederek...
Günler ya kredi borcu ödemekle ya da arabayı satalım model yükseltelim, o da bir birikim olur, evin peşinatı olur,ardından sırtımıza bir de ev kredisi borcu bindiririz tey teyyyy deyip geçen ömürde, araya da güzel mutluluklar sığdırabildiğimiz yanımıza kardır tesellisini kahve fincanlarının yanında tüttürülen sigaralarda arıyoruz...
Bugünlerde bir kez daha idrak ettim ki, deveye diken, hakkaten de insana da ne gerekiyorsa yapandan lazım efendim...
Ne kadar iyi niyetli, Allah'tan korkan, merhametli, karşı tarafı düşünen desturda bir duruşunuz olursak ki bu biz oluyoruz, duruma inat her seferinde de burnunuz saplandığı çamurdan çıkmıyor...
Arkadaş, bu kadar düzenli kirasını, yakıtını ve bilimum ödenecekleri zamanında ödeyen biz ki hiç tevazu gösteremeyeceğim, namütenahi mülk sahibinin açtığı ya çıkın ya da kirayı arş-ı alaya çıkarın şeklindeki isteklerinden adliye koridorlarına bir de bu cihetle gidiyoruz...
Hayır ben zaten o koridorlarda halen yürüyorum, Ocak ve Şubat aylarında yine geçeceğim de, bir de ev sahibi kiracı kombiniyle boy gösteriyoruz ki bıktık gayrı...
Tez tarafından, bütün kiracılarla birlikte içinde bize de, gönlümüze göre hayırlı bir ev dilerken, bizim de bu sınavlarımızdan alnımızın akıyla geçmemizi Allahtan niyaz ediyorum...
Velhasılı Allah sevdiği kullarını sınarmış...

4 Ocak 2012 Çarşamba

Yılın dördüncü gününü geldi bile...
Bu da su gibi akıp gidecek belli...
Soğukların el ayak kaldırmasına izin vermediği günler, karlara bastığımızda hart hurt sesler çıkaran bir dönem hoş şehrin içine doğru kardan eser yokken bizim oralar kar-buz...
Rengin'in burun akıntısından, öksürüğünden geçilmediği eve, kendimizi zor attığımız bizim de hafiften arada burnumuzu çekip hapşırdığımız bu zamanlarda aileye yeni katılacak bireyin gelmesinin merakı sararken ortalığı dingin açık bir hava esmekte...


Adamı paylaşamamışız yalnız...

2 Ocak 2012 Pazartesi

En Tatlisi...


Benim meydanı izlemeye başlayan blogları mutlaka ziyaret eder, ilgime göre bir iki sayfasına mutlak bakarım, kafama uyarsa ben de takipçisi olurum...
Geçtiğimiz hafta gördüm sağolsun ziyaretine istinaden bakıp da sayfaları arasında kaybolduğum bir blog oldu kendisi "Umut Sepeti" ...
Peynirli keke can verecek kadar severim, her gittiğim yerde dener, beğendiğim yerlere dadanırım...
Enteresandır yapmaya hiç cesaret edemedim gözümde büyüdü hep...
Fakat Umut Sepet'in de görüp de denenebilir düşüncemle birlikte yılın son günü soframızın en tatlısı oldu bir anda...
Kendisine teşekkür ederken, yapımına bakmak üzere sizi oraya yönlendirmek üzere adresini buyrunuz...
TIKKKK...