17 Temmuz 2015 Cuma

Her gün bir ders çıkarttırıyor tatili olmayan öğrenimim...
Yekpare Sabır...
Bir de 
"Teslimiyetteki Huzur"
Tavsiye ederim...

25 Mart 2015 Çarşamba

Eski analar...



Maksadım annemi kötülemek değil haşa!
Annelik ne bileyim benim için adam gibi rol model olmak sürekli çaktırmadan mesaj kaygılı söylemlerde bulunmak gibi bir kimliğe bürünüyor...
Ya da bana öyle mi geliyor...
Yanlış örnek olmayayım sıpa iki gün sonra yanlış birşey yaparsam ya da söylersem sokmasın gözüme korkusu...
Annem gibi davranmak isterdim hani eskilerde çocuğun psikolojisini kim taksındı...
Davranışlarda da söylemlerde de kim kasardı kendini...
Beyaz yalan kalıbını kıralım yalanın her türlüsüne karşı olma durumumuzu hayata entegre edelim...
Velhasıl eski analar gibi büyükler gibi bizim yaşadığımız şuurdan yoksun olma hali özgürlüğünü aramıyor değilim hani...
Dediğim gibi ya da benim gibi konuyu fazlasıyla dikkat-i nazara almam fena bir durum...
Ağacın yaşken eğilmesinden yola çıkarsak da elimizdeki ağaç o kadar yaş ve şekil alabilitesi yüksek ki kıyamıyor insan...
Hele ki sorumluluğu omuzlarında fazlasıyla hissediyorsan...

15 Mart 2015 Pazar

Her Pazar...



Her pazar veya cumartesi Rengin istekli çoğunlukla ya bir kek ya bir diğer tatlı bunların fotoğraflarını instagram dan paylaşıyorum nispet yapar gibi ne edepsizlik...

Madem fotoğrafını koydum tarifini de yazayım da hakkını verelim...

Öncelikle 250 gr. kadayıfı tiftikliyoruz ufak ufak...
2 yemek kaşığı tereyağını tavaya koyuyoruz
İri çekilmiş yarım su bardağı cevizi ilave ederek hafif kavuruyoruz
Cevizin ardından tifttiğimiz kadayıfı da ilave edip rengi kahveye dönene dek kavuruyoruz...
En son 2 tatlı kaşığı toz şekeri ilave diyoruz...

Öte yandan muhallebiyi yapmak üzere

1 litre süt
1 su bardağı şeker
3 çorba kaşığı buğday nişastası
3 çorba kaşığı un
1 paket toz krem şanti
1 paket vanilya

Krem şanti ve vanilya harici bütün malzemeleri muhallebi kıvamına gelinceye dek pişiriyoruz.
Muhallebiyi ateşten alıp krem şanti ve vanilyayı ilave ederek mikserle karıştırıyoruz.

Sonra ister benim gibi kadehe ister cam bir tepsiye önceden kavurduğumuz kadayıfın yarısını seriyoruz...
Üzerine muhallebiyi ve en son da kalan kadayıfı muhallebiye örtü yapıyoruz...

Buzdolabında muhafaza edip soğuttuktan sonra afiyet olsun diyoruz yiyenler de eline sağlık bu ne güzel bir lezzet diyorlar...
Demeliler de...


3 Mart 2015 Salı

Ya Sabır...



Mesaj mı dolu etraf yoksa algıda seçicilik mi burnuma sokulan sürekli...
Bugünkü de SABIR...
Sabır abidesi annemi biliyorum en yakınımdaki...
Kendi hayatına nakşettiği yetmezmiş gibi etrafına da verdiği salıktır sürekli...
"Sabret geçecek sabır sabır sabır" diye de bastırır en sonunu üç kez...
Bana da demedi mi sanki de anne lafı batıyor mu insana dinlemedim ki dinleseydim diye taşlara vuruyor muyum başımı... 
Malesef...
Eski mahallemizdeki komşu ablalara annemin telkinleri çok işe yarar dert döktüklerinde annemin verdiği öğüt sabır olmasına rağmen...
Enini boyunu anlatır sabıra bağlar işin sonunu "haaa tabi doğru ne yapalım sabır" der karşısındaki...
Şimdi annemden aldığım düsturu sürdürürüm ben de sabretmememin ceremesini çekmiş olarak...
Sabır diyorum ben de etrafıma var bunun da bir hayrı elimizden sabretmekten başka ne geliyor...
Dost meclislerinde muhabbet az maaş, sert hayat koşulları, hastalık sağlık konuşulduğunda sonuç hep aynı yerde kesişiyor "Allah bugünümüzü aratmasın, çok şükür, bin şükür"
Tabi ki öyle dertlenmekten bile imtina eder olduk, bu derde de ediyoruz şükür sayısızca defalarca...
Sabır başka bir mertebe...
Küçüklüğümde disiplin yükü annem illa o öğlen uykusuna yatıracak insanı...
Ben de yatmamak için direneceğim de kime debeleniyorsun karşında adamı kaşıyla gözüyle yola getiren bir anne var...
Sokardı odama haydi uyu...
Ne ağlardım, duvarları, kendimi yırta yırta...
Sonrasında bitap düşerdim ağlamaktan bir de içerden "gel haydi" sesi alamayınca sızar kalırdım...
Şimdi de ona benzetiyorum kendimi, ağlıyorum dertleniyorum fiili olarak olmasa da neler yapasım geliyor da sonunda bitap düşüp sızıyor bakıyor kalıyorum geriden...
Sonuç mu yine sabır yine sabır yine sabır... 


26 Şubat 2015 Perşembe

7 Şubat 2015 Cumartesi

Bülbülün Çektiği Dili Belası...



Yaşam zamanla öyle bir ayar veriyor ki, eskinin o fütursuz savurduğun koca laflarını, kınadığın meselelerini  çıkardığı için peyderpey, temkin senin başucu kitabın oluveriyor sonrasında bir anda...
Ruh kendinin hiç bir zaman yaş almadığını hissettiği ama takvim filmin forward tuşuna basıp da sardırılmış halini oynadığı için gençlikte diyeceğim okur, yaşlandın mı deme evet yaşlanmadım belki de AMA anlatımda eski deyince de aynı manaya geliyor kimi kimi .......
Evet "eskiden" fütursuzca savururduk bütün ayıplamaları, bütün kınamaları, bütün büyük konuşmaları ha bir gayret...
Süreç içinde bütün  bunları yediğimiz hasılı ile şimdilerde bir saba makamı dilimizde, hoş sohbet bütün benliğimizde...
Tamam gıybetin dibine vurmazdık belki de cahildik diyelim büyük büyük laflar ederdik o ettiğimiz lafları teker teker yemeden önce....
Kınardık ayıplardık eşi dostu, akraba talukatı her birini sonraları yaşamadan önce...
Akıl artık dizimi kırayım oturayım oturduğum yere dediği dönemdeyse geriye bakıp da vay be kimi kınadıydam çatır çatır başıma geldi, kime büyük laf ettiysem iki adım ötede yedim o lokmayı misliyle...
Birebir gördük de açık açık, kimi kınarsan verdi başına kim seni kınadıysa aynını yaşadığını seyrettin...
Şimdilerde hep bir korkaklık çekiniklik hali "aman estağfurullah büyük konuşmak gibi olmasın", "kınamıyorum tabi canım benim de evladım var"
"hayat tabi kimin başına ne gelir normal karşılamak lazım şaşırmamalı artık"
kılıflı cümlelerle bezeli geziniyoruz...
Sonra sevinçlerimizi gizler olduk müjdelerimizi paylaşamaz olduk büyüdükçe...
Çünkü nazarı kaçar, ecri gider diye ve evet gidiyordu da... 
Karşındaki belki en yakınındaki sana seninle sevindi göründü ama o filmdeki kötü karakterin gözlerindeki o yıldırım çakması ışığını da çaktırmayı gizleyemedi...
Belki de biz aynını yaptık bir an gıpta ettik elimizde olmadan...
Uzayan kol bizden yanadır lafını düstur edinmiş, karşımdakinin müjdelerine her zaman sevinmiş, fazlasını dilemiş biri olarak kime ne anlatıp paylaştıysam plan olsun, proje olsun, ne bileyim bir müjde olsun hep elimde patlamıştır yaşadığım örneklerle...
Dolayısıyla ne olmuştur bir derin sessizliğe bürünme hasıl olmuştur sonrasında bir ketumluk sarmıştır etrafı kendinle alakadar hadiseleri paylaşmada...
Bugün kendime uyguladığım, geçmişte gazı boşalmış araba gibi fırıl fırıl attırdığım o lafları sonrasında yemesin diye kızıma şimdiden fren sistemini öğretmeye çalışıyorum kendimde nice sonra basmayı akıl ettiğim...
Aman kızım büyük konuşma, kimseleri kınama başımıza gelir sonra koca nineler gibi ablukaya almış devamlı bir nasihat hali...
Yaparken sevimli olmaya kendimden örneklendirmelerle anlatmaya çalışıyorum ki etkisi büyük, nasihat kisvesinden de uzak olsun...
Velhasılı efendim bizler frene basmayı öğrenmiş şimdilerde de evladımıza da öğretir olduk...
Devir aslında kötü de değildi belki de bizler temkini elden bırakmaz olduk...

27 Ocak 2015 Salı



Nasıl baktığımız değil midir nasıl gördüğümüz...
Sabah kalkınca gördüğün anlamlandıramadığın rüyanı hayra çıksın diye umut ettiğin de bir bakış, nasıl bakarsan, yorumlarsan öyle...
Kalbinin ekmeğini yeme işi de öyle...
Sonra kalbi fesat olanın işinin kesat olması gibi...
Bakışı düzeltmenin ilk şartı kalbi düzgün tutmak...
Kininden nefretinden affetmemekten uzak durmak...
O kişisel gelişimlerin de ana fikri bu değil mi?
İyi bakalım iyi olalım güzel bakalım güzeli görelim...
Yoksa mı?
Yoksa depresyon denizinde kulaç at...
Bat dibe çıkama...
Ne sıkıntı olursa olsun her zaman ama her zaman kalbi bağladın mı Yaradana, çıkışın olma ihtimalinden kuşku duymadın mı, o zaman rengarenk bakarsın etrafa...
O halde ana fikir...
Hep şükür... 
Hep şükür...