28 Mart 2012 Çarşamba



"Ne senden rüku artık, ne de benden kıyam. 
Bundan sonra; selamun aleyküm, aleyküm selam." 
Fuzuli

26 Mart 2012 Pazartesi


Behzat Ç. için otururken gördüm...
Yalnızım da, üzüntüm bir yerde şaşkınlığım bir yerde aldım mutfağa götürdüm...
İki senemizi birlikte geçirdiğimiz Cafer devrini kapatmış olduk...
Hayır o değil de ben balıkların gittiklerinde gözlerinin kapandığını sanıyordum, uyurken açık olduğu için giderken de açık demek ki...
En önemlisi Rengin' e haber vermekti...
Babası da seyahatte...
İş başa düştü, sabah ilk alarmı mutlak iki kere ertelerim, onardan yirmi dakika hazine gibidir gitti yirmi dakikam...
Baktım ki Rengin yanımda gözlerini açmış, şimdi içeri gidecek Cafer yerinde yok kendi karşılaşacak...
Anlatmaya çalıştım, on beş dakika iptal ağla ağla içi çıktı...
Neyse atmayacağımıza, onu beraber gömeceğimize karar vererek dindirdik kendisini, aramıza sonradan katılan annemle birlikte...
Yalnız anneanneyi kapıda karşılarken ona da sarılıp ağlaması annemin de gözleri doldurmasın mı...
Alışınca kötü oluyor evet...

14 Mart 2012 Çarşamba

Babamın Tedavisinde Sıkça Yaşadım... Tıp Bayramının Kutluluğuna...

Bugün tıp bayramı...
Bir de kağıt katlama ustası Akira Yoshizawa' nın 101. doğum günü...
Bu sabah serviste radyodan rahmetli Dr.Aydemir Yalman' ın kanser tedavisi sürecinde meslektaşlarını hasta gözünden gördüğüne dair onlara yazı bıraktığını dinledim...
Meraklandım okuyunca da çok üzüldüm, tabi ki hemen babamla tedavi sürecine geri döndüş, gözyaşı, sigara efkar filan amaaaan...
Bizim de can babamın kanser tedavisi sırasında yaşadığımız ve bir çok kimsenin yaşadığını çok güzel kaleme almış...
O nedenle tıp bayramını kutlayanlara selam eder, kimsenin başına gelmesini asla temenni etmediğim yalnız kendilerinin sevdiklerinin de başına gelebilme ihtimali göz önüne alarak kendilerini Sayın Yalman' ın serzenişlerini kaleme aldığı yazısında değindiği konulara davet ederim naçizane...

9 Mart 2012 Cuma

Sevgililer Günü Akrostiş' imiz...

Sevgililer günü için sınıfta yapılan çalışmadan Rengin Hanım'dan payımıza düşen dizeler...






Kaynak; burası...
Akrostiş / İlkleme, bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesidir.
Divan edebiyatında akrostişe muvaşşah ya da istihrac denir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatında akrostiş "üç dize" anlamına gelir.

8 Mart 2012 Perşembe

Kadınlar Gününde Yapılacak Kıyaklar...

Madem cennet anaların ayağı altındadır...
Madem kadın çiçektir...
Madem kadın iyidir, güzeldir, hastır...
O zaman bugün neler yapılabilir onlar için kıyak manasına gelebilecek...
Benim aklıma gelenleri yazacağım hatta aklıma sonra gelenleri de eklerim siz de aklınıza gelenleri yorum atarsanız yazıya ekleyeceğim...
Bakalım neler çıkacak...

__ Bugün çalışan kadınlara komple izin verilmeli mesela...
Ha diyeceksiniz ki çocuğunuzun öğretmeni kadın, o da izinli eee çocuk ortada, yok erkek öğretmen sınıflarına pay edilsinler bir günden bir şey olmaz...
__ Bütün sinemalar her seansları kadınlara açılsın ücretsiz olsun mısırları da koltuk kenarlarında hazır edilsin...
__ Akşama yemek yapmak yok onu da ileteyim de...
__ Telefonlar bugün bedava dememe gerek yok herhalde...
__ Benim de kıyak diye sıralayabildiğim maddelere bak hayal gücümün sınırı masamın bitişiyle eşkenar zaar...
__ Bitti abi bitti, sizlerden gelenlere bakacağız aklıma sonradan gelirse ki inşallah yazacağım...

Meslektaşım ve arkadaşım Semiha' dan da şu öneri geldi bana uyar :)
"canım bugün işe gelmeme kısmına katılıyorum. bayan öğretmenlere gelince onlar zaten kar, kış, sömestr vs tatilleri var. o yüzden bugün
en çok sevdiğim bir yemeği dışarıda yemek olabilir,
yada ücretsiz otobüs seyahati olabilir
yada markette 30 tl üzeri alışveriş yapana ücretsiz bir kozmetik olabilir"

7 Mart 2012 Çarşamba

"Rengin Dur Annem Sabah Sabah Kırışığım Açılmadı Daha..."

Sabahın körü 07:30 civarları...
Hanımın elinde telefonum Mehmet Turgut olacak benim kızım bu gidişle...
Gerçi kadraj ayarı filan o kadar usta ki...
En sevdiği iş fotoğraflarımızı çekmek onları birleştirmek ayarlarıyla oynamak sonra Facebook da paylaşmak...
Bazen diyorum "Anneciğim bu fotoğraf olmaz hocam var listede o var bu var ayıp olur" anca durdurabiliyorum...
Bu sabahkine de eh peki dedik...
Bu arada ne kadar babacı bir kızım var onun fotoğrafının boyutundan da belli olduğu üzere...

6 Mart 2012 Salı

Hediyeee...

Muhtelif zamanlarda takdim edilen hediye paketini kabul ederken mahçup olduğum, başkasına verdiğimde ise kendimden çok sevindiğim hadisenin en büyük handikabı zamanından önce alıp dayanamayıp zamanından önce vermemdir...
Kayseri ağzıyla "Şipilik" deniyor bu benim yaptığımın adına...
Şipilik  baba memleketim Sivas ağzında hoppa demekmiş...
Anne memleketim Kayseri' de işgüzar, her işe atlayan ve yakın manalarında kullanılıyor...
Sık sık bu lafın Kayseri ağzı manasına yakışır işler yaparım, kendi kendime hallenir, atlar işleri yapar eder, üzerime vazife bilir falan filan...
Şimdi de ta ta ta Eylül 22' de canım babamla doğum günleri aynı olan kuzum Rengin' e hediyesini aldık iyi mi...
Ben bizim beye demiştim zamanında bi alevlenmişti yok artık diye, o da yavaş yavaş bana benzemeye başladı (aklıma koyduğum anında olmak zorunda) baktım gittiği iş seyahatinden beni arıyor ben buldum bundan alayım mı?
Al dedim bebeeem al, korkak alıştırma elini...
Halbuki ben ikinci elini bile alabilirdim meblağı yüksek diye...
Neyse hazır, paketlendi, heyecanla 22 Eylül' ü bekliyor, göstermek vermek nasip olsun da inşallah...
Kullanmak da...
Bizim Bey' e de geçen sene babalar günü hediyesini iki hafta öncesinden alıp hazır edip ondan önce heyecanlanıp veren de aynı kişidir bu satırları yazanla...

5 Mart 2012 Pazartesi

Acun Gibi Oldum Farkındayım Her Yandan Reklam Fışkıran... Ekmek Parası İşte...

Sabah Sabah içimi fışkırtan bir rahatlık, bir sürpriz beklemede gibiyim...
Böylesi sanal huzur hele hele pazartesi, herkesin sendrom dediği ama benim sevdiğim bir gün aslında...
Herkese iyi haftalar dilerken, sendromlardan sıyrılmış mutlu mesut geçecek günle işleriniz yolunda gitsin o zaman...



 

3 Mart 2012 Cumartesi

Miskin...

Aygaz gerginliğinin ardından sütliman ortalık şükür...
Aynı akşam bizim beyi iş seyahatine göndermemiz ve kar sebebiyle burnumuzun ucunu evden dışarı çıkaramamız neticesinde ana kız evdeyiz...
Annemlerle evcilik oynuyoruz mütemadiyen ne yapalım....
Bu hafta sinema planımız vardı Renginle, yapamadık yarın olmazsa kar, gerçekleştiririz gibi... 
Gerçi pazartesine de sınavı var, çalışmak da lazım...
Önümüzdeki durumlara bakacağız...
Geçende Aynur ablayla birlikteydik, o der her zaman, insan aklı pamuk ipliği ne zaman kopacağı hiç belli olmaz diye...
Sonrasında intihardan açıldı konu, edenlerin de kimbilir nasıl kapandı gözlerindeki perde, dilleri nasıl lal oldu, akıllarına nasıl bir durgunluk geldi de o yola girdiler...
Sonra aklıma benim ortaokulda bir denemem vardı o aklıma geldi...
Salak saçma bir mevzudan annemden de nasıl korkarım babamdan da tabi...
Döktüm salondaki masanın üzerine ilaçları, renklerini beğendiklerimi attım ağzıma ama midem de bulanmasın diye her bir tabletten sonra mandalina portakal hazırlamışım onlardan birer tane atıyorum...
Zehirin panzehiri gibi...
Sonra ben nerden baksan bi yirmiyi bulmuşumdur adette...
Sonrasında uyku bastırdı, yattım uyudum kalktım...
Hiçbir şey olmamış gibi...
Nasıl bir bünye varsa bende de...
Ondan beridir ilaç yutmak benim için ölüm, yutarken elli şekle girerim, öğürürüm, böğürürüm, sıkıntı çokça, o zamandan kalma...
Allah kimsenin aklını pamuk ipliğini kopartacak raddeye getirmesin, akıl sağlığımız bize kalsın son nefesimizi verene dek...


29 Şubat 2012 Çarşamba

Adamın Dibisin Aygaz...

Çok değil 45 dakika kadar önce kardeşimden bir telefon tüp gaz kaçırıyor diye...
Ses panik, durumu anlatamıyor ortam karışık, ben ne yapması gerektiğini anlatamıyorum detandörü çek çıkar diyemedim...
Allahtan hemen önümüzdeki apartmandalar, koştum vardım yanlarına...
Apartman görevlisi, apartman sakinlerinin bekleyişi...
Aygaz bayii arandı tarafımdan en az beş kere, apartman tarafından da...
Sakin bir bayan sesi dedantörü çıkarsanız hiç birşey kalmayacak, ben yönlerdirdim hanımefendi diye ama o ses tonuyla yönlendirse gelecek adam işin vehametini anlamaz ki öyle sakin, aman ne var altı üstü gaz kaçırıyor hep telaş hep telaş...
Tamam hanım ata binmediysek de bokuna da basmadık değil ya!
Onu akıl edebiliyorum ama annem yemin verdiriyor aman ha tüpe dokunma diye...
Neyse gençten bir efe geldi...
Abicim sen dişi ağrıyan hastanın doktor kapısında ağrısının geçmesi misali tüpteki kaçak sen dur!
Hay anasını sayın seyirciler lan biz bu kadar tantanayı tedirginliği boşuna mı çıkardık da yaşadık...
Baktı bizim efe tüpe bir şey yok dedi gidecek meyil etti kapıya...
Kardeşim mutfağa girdiğinde ışığı yakmayın isterseniz çok gaz kaçağı oldu...
Bizim efe ne dedi...
"Abla ne korkuyorsunuz isterseniz siz kapıyı kapatın ben çakmağı çakayım burada"
Allahımmmm dedim, o an nurla doldu etraf, sırtı yere gelmez işte Yurdumun insanının bu akılla...
Dedim tüpü değiştirin, o giden gazlar eskinin küçük altın parasıyla tıslaya tıslaya havada şimdi...
Dedi efe, benim yapabileceğim bir şey yok bayii yi arayın...
Ama abi o kadar efe söylüyor ki gel abla döv beni bir de üzerime tükür diyor bana bak dedim onu biliyoruz  da sen ne dikleniyorsun...
Neyse aradım bayiiyi, uykusunu bozmuşum da, sıcak yatağından kaldırmışım gibi bir ses tonuyla ve tavrıyla olan hanıma anlattım derdimi dedi müşteri hizmetlerini arayacaksınız 444 4 999...
Aradım ve anında tüpümüz değişti...
Bu kadar tantanaya bir telefondaki Deniz Hanım sağolsun...
Yoksa bu bizim efe tüpten için hiç bir şeyi yok demez mi?
Neyse sayın AYGAZ şikayet olarak mı algılarsınız tavsiye mi lütfen dikkate alıp gereğini yapınız...
Bayiinizden bu konudaki hassasiyetsizliğinden hiiiiç memnun değiliz...
Bu geceki olayda sınıfta kaldı...
Lütfen hizmet içi eğitimlerinizle donanmış, özellikle beşeri ilişkilerde kendilerini geliştirebilen, daha anlayışlı hoşgörülü ve güleryüzlü insanlarla çalışınız...
Müşteri hizmetleri olarak bugünkü krizimizi çözdüğünüz ve bizleri daha fazla dert anlatmak zorunda bırakmadığınızdan ötürü de teşekkürlerimi sunuyorum...
Kabul buyurunuz efendim...

Yurdumun Kumbarasına Beş Lira da Bizden Diyor "Van" yazıp 5283' e Gönderiyoruz...

Rapor verenlerin çok olsun deyip, geçen haftaki oryantiring hakemliğinden bahis açmak istiyorum...
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen "Uluslararası 1. Kademe (Murat Karataş)   Antalya Manavgat Oryantiring Yarışları " vardı yine geçen seneki gittiğimiz yerde, hatta yemekleri rezil kepaze o otel denen kalınamayası mekanda...
Efendim oryantiring deyince hangi akla hizmet insanın aklına oryantal gelir nedendir bilinmez...
Sırf "oryant" kısımlarından mı çağrışım yapar ki...
Hatta Rengin' in sınıf öğretmeni 23 Nisan da oryantal gösterisi yapacaklarını benim de hakemliğine gittiğim oryantiring den yardım edip edemeyeceğimi sordu...
Hay Allah dedim oryantiring pusula ve harita eşliğinde arazide hedefle yön bulma sporu...
Kıvırmayla alakadar değil kendisi...
Sizlere naçizane tavsiyem, mutlaka şehrinizdeki oryantiring gruplarını bulun, onların düzenledikleri hafta sonu etkinliklerine katılın, piknik şeklinde geçen organizasyonlar yapıyorlar, bebenizi, eşinizi alıp araziye çıkıyorsunuz...
Arazi dediysek dağ bayır orman gibi çok teferruatlı yerler değil pek tabi...
Hobby olarak yapılabilecek şahane bir rekreasyon faaliyeti...
Daha detaylı bilgi için şu kısma yönlendirebilirim sizi...
Bir de fotoğraflarında göreceksiniz, bir spor branşı bu kadar mı tabiatla bir bütün olur...
Şundan pay biçin, ikinci gün yapılan Side' deki yarışın startı Antik kent in girişinde yapıldı o şekil...
Ben de start hakemiydim, sütunları, taşları hayran hayran seyrede seyrede bitirdik o günkü ayağını yarışın...
Bir de yazının üst kısımlarında otele giydirdim dikkatli okuyucu farkındaysan...
Nedenine gelince bir işletme bu kadar mı facia olur arkadaş...
Yemekleri de o kadar lezzetsiz...
Sadece sabah ve akşam yemeklerinden faydalandığımız otelin ahçılarının el lezzeti malesef ki yok ayol...
Bildiğin bir önceki öğünden artanları ayan beyan koymuşlar karıştırmışlar birbirleriyle nimetleri...
Bir de otel, bildiğin Alman Huzurevi kıvamındaydı...
Anacım ne iştah millette, otur evinde o yaşta, elin memleketinde ne işin var...
Bir de o etleri titreye titreye ellerinde rakı bardakları...
Banane tabi de, benim yurdum yaş almışına (yaşlı kelimesini kulanmayı sevmediğimden) da bakınca sonra diyorum ki lan bizimkilerde para mı var gezecekler sanki, ayrıca da kendi memleketimizde misafir gibiyiz...
Allah sizi inandırsın dolmuşa bindik ne kadar dedik 1 euro dedi dandik şoför...
Sonra hemen kur çevirme pozisyonuna girdi 2,25 Tl dedi...
Vay dedim vay...
Bu arada bileklerimden ötesi ve yüz kısmım bildiğin isaura daki köleler halt etmiş yanımda o derece...
Karasal bölgeden gitmişim, her sene de aynı şeyi söylerim güneş kremini unutmayacağım diye, hep aynı terane bende...
Hele iki ve üçüncü günler gözlükten çerçeve şeklindeydi yüzüm de, en son gün takmadım bu sefer de karışın ortasını büzmekten iki yol şeklini aldı...
Şahdım şahbaza kaydım bir nevi...
Bir de ne nanemollaymışım dedirten sadece üzerimdeki kabanı çıkarıp hırkayla da dursam mının ceremesini çekiyor şu an bünyem, bademciklerimin ağzımdan çıkışını kontrol etmeye çabalıyorum...
Sesim tıpkı bir travesti gibi şakırken, burnum bir çeşme misali durmazken, hapşırmam iki sokak öteden duyulmaktadır arz ederim...




27 Şubat 2012 Pazartesi

Ece Sükan Benim Bloguma Yakışan Sony VAIO'yu Seçti... Sıra Sende!


Sony, en renkli VAIO serisi için Ece Sükan'la güzel bir işe imza attı. Ünlü moda ikonu Ece Sükan, benim bloguma yakışacak olan rengi belirledi. Blogları tek tek inceleyen Ece Sükan içerik, tasarım ve duruşa göre 6 farklı rengi olan Sony VAIO içinden bana kırmızı VAIO'yu seçti.

sony-vaio

Ayrıca Facebook üzerinde yapılmış özel bir aplikasyonla Ece Sükan profil fotoğraflarını inceliyor ve sana yakışan Sony VAIO'yu belirliyor. Sen de fotoğrafa tıklayarak Facebook üzerinden VAIO kazanma şansı yakalayabilirsin…


Bir bumads advertorial içeriğidir.

16 Şubat 2012 Perşembe

Tembel miyiz? Duyarsız mı?

Kaç zamandır aklımda olup da fırsatını bugün bulabildiğim, bir iş gerçekleştirdim...
Başlangıçta tabi ki Gamze için, sonrasında bütün hastalar için kan verdim...
Aslında bir elin verdiğini, öbür elin bilmemesi gerektiğine inananlardanım...
Fakat konu hakkında söyleyeceklerim var...
İbni Sina Hastanesi hemotoloji bölümünde alınıyor diye yazıyor kaynaklarda...
Ben de saat yanılmıyorsam 11 sularında gittim...
Hemotoloji bölümüne günaydın böyle böyle ilik nakli için gerekli kan bağışında bulunmak üzere geldim...
Karşımdaki hanım bir aşağı kata inmem gerektiğini, iç hastalıklar (dahiliye) bölümü 13 numaralı odada Yeşim/Yasemin (ismi ikisinden biri) Hanımı görmem gerektiğini söylediler...
Eyvallah...
İndim aradım buldum...
Yeşim/Yasemin Hanım bana bir form uzattı doldurdum, elime iki adet tüp verdikten sonra ilk girişteki yere gidin kan verin dedi...
Peki dedim sonrasında gidiyor muyum...
Hayır dedi, o tüpleri bana getireceksiniz...
Verdim kanımı, aldım tüplerimi, bir elimde koca palto, hırka, çanta, öbür elimde koluma pamuk kıstırmışım falan pejmurde, dökülen ben, odaya girdim verdim tüpleri, tamam mı dedim...
Tamam dedi, hanımefendi...
Döndüm işime...
Bakınız ben gönüllüyüm, kanımı verip hayırlı bir işe vesile olmak maksadıyla oradayım...
Kapılardan karşılama beklemiyorum ama oradan oraya da sürüklenmemeliyim...
İnsanlar işlerinden güçlerinden zaman ayırıp, zamanla yarışarak geliyorlar, bir oraya bir buraya gitmemeleri lazım...
Ha derseniz ki devlet hastanesi ne bekliyordun canım?
O zaman da gönüllü olunmaz, yapılsa da içine gönül koyulmaz diye düşünürüm...
Bir de naçizane bu işin pazarlaması daha janjanlı olsa keşke diye düşünüyorum...
Tembel milletiz biz...
Hani Kızılay'ın kan bankası araçları, işlek yerlerde konuşlanıyor ya, acaba dedim tabi ki olabilecek gibi mi onu da bilmeden konuşmak istemem ama öyle bir tertibat işlek meydanlara kurulsa, herkes saniyesinde iki tüp kanını verse gitse...
Bir de konuyla ilgili (Gençlik ve Spor Bakanlığı'na) kurumuma bir mail attım...
Kurum olarak kan verelim, hem diğer kurumlara örnek olalım, hem de bu büyük bir insanlık yardımıdır şeklinde...
Mailime cevap gecikmedi, gerekli yerlere iletildi şeklinde, inşallah hayata geçer ve katılım sayısını arttırırız...
Bütün hastalara hayırlı şifalar dualarımla...

14 Şubat 2012 Salı

Yemek... Yapmak... ve Ben...

Öyle her yemeği annenden beklersen, ohhh dayamışım sırtımı dersen, 37 ni doldurduğun an itibariyle, yaptığın etli lahana sarmasını da, bokunda boncuk bulmuş bebeler gibi sevindirik olursun böyle...
Ne zaman büyüyeceğim ben ki acep...
Talimat veriyordum anneme anneeee eti çıkardım şunu yapar mısın...
Canım annem de zaten söylemeden yapanlardan...
Allah ondan razı olsun bin kere...
Bugün Rengin'in beslenmesinde ev yemeği var...
Küçük hanım da etli lahana sarması istedi...
Anneme dedim ki ıspanak var pırasa var onlardan yesin...
Kıyar mı kuzusuna "oturup çekirdek çitleyeceğine otur da akşama sar"  dedi...
Ama asansörün kapısında da neyse dedi eti çıkar sabah geleyim de yetiştireyim öğlene...
Ben dedim yaparım bu işi...
Pratikte bir numaram olmayabilir ama teorim iyi...
Yaptım...
Fakat benim için annemin onayından geçmesi en mühimi...
Du bakali ne olacak :)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Kutup Ayısı Eksik...

Herkeste olduğu gibi gün, erken başlıyor bizde de...
Bugün sabahtan nüfus müdürlüğüne yeni ikametimizi bildirmek için uğramam lazım...
Onun öncesinde muhtardan alınan belge apartman yönetimine imzalattırıldı, herşey tamam..(!)
Allahtan mesaiye başlama saatleri 08:00 miş yoksa bekleyecektim neyse çok kısa bir sürede gittim görevlinin yanına Qmatik ten aldığım sıra numaram geldikten sonra...
Benim o muhtardan alınan kağıdımın üzerinde muhtarın imzası var kaşesi yok...
Hey Allahım zaten atla deve iş yapmıyorsun Sayın Muhtar, yaptığın işi de adam akıllı eksiksiz yapsan ne vardı?
Gerisin geriye döndüm tabi...
Dedim bir poğaça alayım...
Cüzdanımın fermuarının tutacak deri kısmı cart diye elimde kal!
Allah Allah dedim hayırdır sabaha iyi başladık...
Ring servisine de 45 dakika var, otobüse bineyim o halde zaten saat daha 09:00...
Ben büyük bir güvenle bindim otobüse, ilk koltuğa koydum çantayı, çıkarttım cüzdanı, kartı koyduğum yerdeki rüzgar yüzüme vurdu birden...
Derken orada iki genç kızdan biri hiç bir şey söylemeden kartını uzattı, gülümsedim aldım geçirdim aletten, şoför sevimli(!) bir ses tonuyla paso demez mi?
Oldu dedim tüy diktin...
Bir kere daha bastım...
Tabi bu kadar tantanaya Sıhhıye' ye geldik, kızlar inmek için yeltendiler ben de uzattım parayı ne olur dedim al bunu...
Al dediğim para 10 TL aksilik bozuk yok...
İki kere de basmışım kartından mağmaya doğru yol alıyorum zaten, almam da almam, ya kızım öğrencisin al işte koyma beni zor durumda...
Almadı indiler...
Deliye döndüm nereye koydum kartı hay Allah derken...
Bir ışık yandı kafamda,  attım elimi paltonun cebine...
Ne buldum dersiniz?


Geçtiğimiz Perşembe yürüdüğümün resmidir...

10 Şubat 2012 Cuma

Seni Unutmadım... Kandırıyorum Sadece...



Beynimin bana oynadığı, Ali Cengiz oyununa isteyerek karşılık veriyorum...
Bırak beni yendiğini sansın...
Yoksa unutur muyum seni...
Kokunu...
Sesini...
Boyunu posunu...
O iki elinle saçlarını geriye itişini...
Kravatını bağlayışını...
Sadece çok düşününce  seni, kuyudan birinin boynumdaki ipten, beni dibe doğru çekmesini önlemeye çalışıyorum aklıma her geldiğinde, ötelemeye çalıştıkça seni...
Son halinle değil de, o kapılardan sığmaz halinle aklımdasın, hep o tok sesinle...
Ne diyeyim ki köpekler gibi özlüyorum seni...
En çok da sarılmayı özledim, bir de sesini...
Başım yastıktaydı az önce, uyuyakalmışım kanepede, almış gibiyim de uykumu....
Baktım kelimeler bulut olmuş tepemde, sonra bir el tuttu ensemden getirdi makinanın başına, sanırsın bütün gece bebekler gibi mışıldadım...
Şimdi bir sigara tellendirmek istedi canım, şöyle gruba karşı savurayım dumanını, soğuğun da etkisinden kesilmesin duman, karışsın gözyaşıma salyama sümüğüme...
Şimdiki karıştığı gibi, bir duman eksik...
Rengin kaç gündür soruyor "Anne doğum gününe ne istersin" diye sonra "Biliyorum ama sakın kocaman bir öpücük deme ben başka bir şey soruyorum" diyor...
Diyemiyorum ki "Bak anneciğim annen tekrar babasının kucağındaki yerini almak istiyor, babası onun saçlarını okşasın istiyor, dizinde yatsın istiyor...........
Ama sen yine de bana kocaman bir öpücük ver anneciğim...
Dedenin yerine de................................"

8 Şubat 2012 Çarşamba

Hemşerim Yolculuk Nire?





Bunlar kaldırımda, biz yollarda... Bu işte bir terslik kokusu alıyorum... Yürürkenki zorluklardan bahsetmiyorum bile...

6 Şubat 2012 Pazartesi

İnsanın Kızkardeşi Mimler de Aman da Aman Kardeşim de Neler Yapmış Denmez mi?


Mimsever saymıyorum kendimi...
Arada oluyor da, ne bileyim zaten malum iç çamaşırıma kadar döküyorum maşallah ortaya...
Kızkardeşim beni mimlemiş cevaplarımı da merak edermiş...
Sorular var...
Abla olduğum için istediğim soruya pas deme hakkım var...
1-) Sence Çok Anlamlı Bir Söz...
"Hayırlısıyla"
Bu söz eklenmedi mi temennilerin ya da yapılacakların arasına, huzursuz oluyorum...
Bknz:Rabia...
2-) Makyajda Olmazsa Olmazların...
Hiç bir zaman pür makyaj olmadım...
Ne fondotenim oldu, ne pudram, sadece üniversite mezuniyet balosunda kullandım bu ikisini de...
Lakin maskarasız olmaz, sonra çok doğal renkte bir ruj yetmekte, bir yere gidilecekse de şeftali allık...
Yalnız öyle uyduruktan marka olmayacak bunlar, tövbe kullanamam...
Ukalalıktan filan değil, psikolojik belki de malesef kötü takıntı diyelim...
3-) Uyguladığın Güzellik Tüyosu...
Her sabah yüzümü saf zeytinyağı sabunuyla yıkarım, üzerine de rosense nin gülsuyuyla temizlerim...
4-) En Sevdiğin İçecek...
Türk Kahvesi
5-) Nefret Ettiğin Birşey...
Nefretlik duygularına haiz değilim...
Bknz: Rabia...
6-) En Çok Sevdiğin İltifat...
Yok öyle birşey, utanırım duyduğumda zaten...
7-) Favori Kitabın...
Çok okur, çabuk unuturum...
Hatta gecesine bitirir, sabahına unuturum, ne yazarı aklımda kalır, ne kahramanın adı ne fena...
Ne yalandan bir durum ama eski okuduklarım daha çok aklımda mesela...
Orhan Pamuk' un tüm kitapları...
Kürşat Başar' ın "Başucumda Müzik"...
Murathan Mungan In Son İstanbul ve Paranın Cinleri...
Perihan Mağden' in "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne" hala aklımdadır mesela çok etkilenmiştim sonra "Ali ile Ramazan" var şimdi aklıma gelenler benim kitapları bir daha okumam lazım böyle sorunca çıkmaz ne film ne kitap ne şarkı...
8-) Sana Görünüş Olarak Yakın Bulduğun Ünlü...
Pas... Benzemez kimse bana tavrıma yandığım...
9-) Herkesin Beğendiği ama Senin Sevmediğin Bir Ürün...
Aklıma gelmedi bak kibarlığımdan pas bile demedim...
10-) Şu An En Çok Almak İstediğin Kozmetik Ürünü...
Yok şükür istediklerime sahibim...

Memnun kaldınız mı Fulya Hanım?

4 Şubat 2012 Cumartesi

Reklamlarında Tablet Miktarını Ayarlamak Kolay Olmayabilir Diyen Pril'in, "Sıvısı" Çıkmadan Önce Tabletinin Olması Ne Talihsiz Bir Durumdur..?

Çok tatlı bir arkadaş grubumuz var...
Beş aileyiz...
Aynı iş yerinden...
Ayda bir toplaşıp, yiyip içip, gülüşüp, bebişlerini sevip hasret giderip, dönüyoruz evlerimize...
Bugün de öyle bir gündü...
Beyler maç izlerken, biz de çocuklarla birlikte toplaşıp da sohbet eder iken, konu kocalardan, sevgililerden ve onların gününden açıldı...
Kesinlikle yalandan olarak nitelendirdiğim, şahsım adına, işin tamamen para harcayın günü post makinasından şifrenizi girin, olmadı nakit akıtın tarzında geçirilmesi şart koşulan gün işte, sıradan...
Kızlardan biri kocasına iphone 4 almak isterken, diğeri ihtiyacı olan gömleği alacağım dedi, ben de yok bir iş dedim ne lüzumsuzdur gereksizdir bu hareketler...
Ama dedi telefon alacak olan, sevgili ruhumuzu kaybetmeyelim, sevişgen olalım, gezelim elele kolkola, hayatı bayram şekeri kıvamında yaşayalım...
Bu kadar abartmadı da ben salladım şimdi ona...
Anlamak istediğim ya da ben mi salağa yatıyorum, bu evlilik işinden sonra sevgili sınıfından mezun oluyorsunuz...
Bu iş sınıf sınıf, hazırlık flört devresi...
Birinci sınıf, evliliğin ilk evresi adaptesi sınıfta kalması, yaz okulu filan olabilir...
İkinci ve üçüncü sınıflarda da tökezlemeler olabilir aman diyim...
Gerçi bu işin zinciri, çekme halatı, takozu olsa taşıyın kullanın diyeceğim ama elde malzeme de olsa olmasa da duruma intibak etmek lazım...
Sonraki dönemler, mezun olduktan sonra sittin sene okuma halinde olacağınız, araştırma yapacağınız, taktikler geliştireceğiniz, eş dost akraba kulislerinde kavrulacağınız dönem olan, halk arasında "ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin" isimli dönemdir ki; master, doktora derken ordinaryusluğa kadar gider bu işin sonu...
Çok istisnaları saymıyorum tabi ki elimde istatistiki bir bilgi yok elbette, olsa da inanır mıydım bilemem...
Gözlemlerim yaşadığım...
Hani yazıyorlar ya hatunlar sevgilim, bebişim, can parem  hödö hödö, yalan külliyen, öyle çok kocam aşkım geberiyorum diyene de kulak asma....
YALAAAAAAAAAAN...


3 Şubat 2012 Cuma

Yalan Dünya'nın Yükü Nurhayat'ın Omuzlarında...

Ev teslim töreni kapora iade işlemi, %50 kesintiye uğramak suretiyle elimize geçecek yarın (inşallah tabi)...
Ben de bulunabilir miyim dedim Bizim Beye, ne diyeceksin dedi, valla dedim birşey demeyeceğim, hakaret yok sadece öne doğru eğilip, gözlerimi belertip "Haram olsuuuuun" deyip kaçacağım dedim...
Cık dedi...
İçimde şişmesini önlemek için kafi miktarda soda tüketiyorum...
Bugün babacığımın yanına gittik Renginimle, O, dedesinin mermerlerindeki karları temizleyip bir yandan duasını ederken, ben de Yasin' i hatmedip, olanı biteni anlatamadım, derdimi dökemedim, mezara bakım yapan Mehmet geldi, ziyareti kısa kestik soğuk yüzünden...
Sonra 11 yaşımızdan beri hayatımızda olduğumuz, orta lise gibi eğitim kurumlarının sıralarını paylaştığımız, arkadaş dost denmez ki sıfatı olmuyor ki böylesi uzunluktaki tanışıklıkların...
Neyse Rengin yaşında oğlu var, bizim kız kah kumandayı vermedi diye geçirdi ayağına, sonra özrünü kabul etmeyen onu affetmeyen Kuzey Bey derken, Ankara' nın diğer ucundan kalkıp evimize 50 dakikada ulaşabildik...
Allahtan yollar açıktı, Rengin' de o elli sıcak dakikayı uyuyarak geçirdi, arkada ben de radyodaki nağmeleri mırıldanarak...