31 Ocak 2013 Perşembe

Ne yalan söyleyeyim genelde uzun izin günleri bir an önce kendimi iş yerine atmak için can atardım...
Yoruluyor insan çünkü evde olunca...
Ne tembelim...
Şimdi de iznim bitmek üzere ve müdürümün bir müjde verip, bir beş gün daha uzatabilmek için dualar ediyorum...
Yetmedi bu seferki, doyamadım...
Rengin' e de, tatile de beraber vakit geçirmeye de, ertelediğim işlerimi yapmaya da...
Daha ki yapamadıklarım kaldı, görüşemediğim arkadaşlarım kaldı, gitmek/gezmek icap eden yerler kaldı...
Olsun bunlara da şükür...
Bu da çok iyi geldi...
Şimdi Rengin ve sınıf arkadaşı içerde tatil ödevi yaparlarken, ben de hem bir yandan çamaşır yıkıyor, bir yandan da ayaklarımı uzatmış, kahvemi höpürdetirken, satırları yazmakla ve nette gezinmekle meşgul oluyorum...
Yaşasın tatil ve de yaşasın izin :)

24 Ocak 2013 Perşembe



Sana bir söz yazdım bugün...
Dedim ki derin bir nefes al önce...
Eskiyi, oraya ait olanın kapağını iyi kapat...
Hava almasına müsade etme...
Aklın orada çünkü...
Bir hoş sada kalsın orası...
Her iki yanı yaşamak lüzumundan fazla hamallık...
Ha bir de çok düşünme dedim...
Bırak su yatağından aksın gitsin, durdurup durma...
Yorma kafanı ,yormanı isteyenlere de asma kulak...
En son yazdığım sözleri dinledin, bunu da dinle...
Anını yaşa, şükret, sağlığa duacı ol...
Başka da birşey yok zaten...
Hayat film tadında değil, olmayacak da...
Derin nefes al söylemeden, söylenmeden önce...
Sonra yürü git ileri, yanındakilerle birlikte...
Ardından kapıyı aralık bırakma...
Kapat ki iyice... 
Dönmeyesin geri...


15 Ocak 2013 Salı

Gribe, Nezleye, Bağışıklık Güçlensin Diye Günde İki Bardak Ekinezya Çayı...

Merak, hepimizin içimizde dinmesini istemediği bir çağlayan gibi...
Çoğu kez çağlamasına bizim karar verdiğimiz, az kez de elimizde olmadan burnumuzu soktuğumuz hadiseler deryası...
Yine çoğu kez ve devam eden merak mevzumuz başkalarının hayatları üzerinde seyrini eyliyor...
Başımız dertte olduğunda büyüklerimizden duyarız ışığı yanan evlere bakıp "ah ahhh bak oralarda da ne dertler sıkıntılar var"...
Ya da her ev bir kabirdir" şeklinde söylemler...
Daha niceleri...
En çok da eski zaman kadınları, ikinci kuşaklar, yaş itibariyle çok daha duyarlıdır...
İyi niyetle mi, fena niyetle mi bilinmez, filancanın oğlu/kızı nasıl oldu, kiminle evlendi, karısı/kocası nasıl, dirlik düzenleri nasıl, boşanmışlar mı , hala devam mı, ne almışlar, nereye gitmişler.... onlarca yüzlerce birbiriyle elele tutuşmuş üzere vazife olmayan soru...
Ne yapacaksın sananeeee...
İş bu haldeyken, blogda fazlasıyla ne yediğimiz, ne ettiğimize kadar yazıldığından ve bu niyet durumu belirsiz taraflar tarafından hangi taraflarıyla yorumlandığı belirsiz durumlar ortaya çıkmadan önce, gayet efendi tabir-i caizse çamaşıra kadar yazan ben, sonraları ayyy filanın kızı Funda, ya da filanın torunu Funda şeklinde şehir şehir dolaşan, kahve yanına ikram çikolata gibi bir misafirlik söz konusu olunca kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi çekiliyorum ben de bir müddet sonra...
En son artık çok sevdiğim akrabamdan aldığım nasihat "aman Fundacım bir zamanlar yazıyordun, yok mutsuzum, yok şöyleyim diye" yazma canım benim, bak herkes konuşuyor...
Yok yazmam...
Yazmıyorum...
O zaman okumasınlar da demiyorum, okunmak da güzel ama dert dökmek daha güzel...
Zaman zaman söylerim, burayı isminin sahibi kızım Rengin için açtım sonra bana bir prozac oldu, bir lustral oldu, bir selectra oldu, bir risperdal oldu...
Ne çok ilaç ismi biliyorum değil mi..!
Sonra işte böyle bir şehirden öbür şehire, yeni aldığımız arabaya eve hoşgeldin aramıza tarzı şeyler yazıp da, alakasız birinden, hayırdır Funda bebek mi geliyor şeklinde karşıma çıkınca da öyle üstten üstten, kenardan ucundan sadece alelade konular üzerine yazılar kalıyor bana da yazmak için...
Durumdan sıkıntılı mıyım evet çok hem de...
Bu arada konuyla tamamen alakasız, kulağımda Mehmet Erdem; "dünya dönüyor sen ne dersen de" diyor..
Şiddetle tavsiye ederim albümünü, dinleyin dinleyin dinleyin...
Sevgiler efendim ardından saygıyla...



14 Ocak 2013 Pazartesi



Hiç bir kategoriye girmeyen, konu bağlamında ne idüğü belirsiz meydanımda, çok sevdiğim, herkesin de çok sevdiği kolay mı kolay öyle dakikalarca yoğurmaya gerek olmayan bir içli köfte tarifi vereceğim sizlere...
Hemen haber spikeri havasına da girdim, yazılarım bir ağırlaştı, kelime kelime ayırmaya, kafam bir sağa bir sola dönmeye başladı, prompter'dan okumaya başladım sonum hayırlı olsun...
Efendim şimdi malzeme olaraktan ordan burdan alı,p kendime uyarlayıp da budur dediğim bir tariftir kendisi...
Ağırlıklı olarak Antakya yöresi içli köfte tarifi dedi halam ki kendisinin ünü yayılmış gitmiştir akraba talukat arasında...

* 1 kg ince bulgur
* Un veya irmik
* Bir soğan rendesi
* Kimyon
* Tuz
* Acı biber salçası

Öncelikle 2,5 su bardağı ince bulgurla başladım yapmaya...
15 adet köfte çıktı...
Kapaklı bir tencereye bulgurun üzerini bir parmak aşacak kadar sıcak su koyun, on-on beş dakika içine tuz da ilave ederek demlenmeye bırakın...
Sonra bulgurun üzerine bir soğan rendeleyin, salçasını baharatını ilave edin...
Kabın yanına bir tas su alın ki arada kıvamını tutturmak için kararken işinize yarayacak...
Bir tas da un bulundurun onu da kıvam tutturmak için serpeceksiniz arada yoğururken...
Bu kıvam tutturmak tamamen elinizin hissine kalmış...
Bulguru önceden ıslatmanın tek olayı yoğurma süresini en aza indirmek...
Sonrasında cevizden daha büyük parça alıp başparmağınızı içine batırıp diğer elinizi etrafında döndüre döndüre gelebilecek en ince kalınlığa getirdikten sonra kavurduğunuz kıyma-soğan tuz- karabiber- ceviz karışımında elinizi korkak alıştırmadan koyun...
Şekillerini resimdeki gibi yapıyoruz biz...
Sonrasında iki türlü pişirme biçiminden birini şeçip hazırlayın...
Ya yumurtaya yumurtaya bulayıp kızartın ya da suda haşlayıp üzerine tereyağı yakın...
Afiyet şekerler olsun...




11 Ocak 2013 Cuma

Rengin kuzusunun astım lakaplı sevimsiz bir rahatsızlığı var artık...
Kullanmak zorunda olduğumuz nefesi içine hızla çekmek suretiyle tatbik edilen bir ilacımız ve mümkün olduğunca hasta olunmaması gereken bir dönem var önümüzde...
Sonrasında alerji bölümü bize astımımızın çeşidini ve izlememiz gereken yolları izah edecek umuyoruz...
Hacettepe çocuk hastanesinde teşhisimiz kondu...
İlk defa gittiğim, kalabalığından hep korktuğum ama doktorlarından çok memnun kaldığım, gözümün gördüğü çocuk hastalıklarına bakıp şükür Yarabbim astıma da hamdolsun diyerek etrafta dolandığım, insan yığınının içinde işlerimizi yine de hızla kolaylıkla hallettik...
Park yersiz kalmadığım gibi hastanelerde de rast gider işim hep öyle düşünür inanır ve gerçeğini de yaşarım...
Şükür...
Güzel de bir tesellim var bu rahatsızlıkla ilgili bu yaşlarda çıkan bu rahatsızlık ilerki yaşlarda sönebilirmiş tamamen bitebilirmiş...
Hacettepe İhsan Doğramacı Hastanesi kalabalığa alışmış insanlarıyla, doktorlarının ve hemşirelerinin ilgisiyle  tipik yurdum hastanesi...
Tuvaletlerini alafranga seçmesi sebebiyle kullanamadığımız, hijyen kurallarına uyulması düşünülen böylesi bir yerde bu tarz tuvaletin niçin kullanıldığı konusuna takıldım...
Milletçe tuvaleti temiz kullanma bizden sonrasına temiz bırakma gibi bir özürümüz var, kendimizi geliştiremediğimiz, geliştirme konusundaysa hiç bir gelişme gösteremediğimiz mevzudur bu temizlik tuvalet kullanımı durumları...
Keşke duvarlarında dizi dizi asılan ISO belgeleri olan bu kurumun tuvaletleri hijyen bakımından kullanım kolaylığı temizlik kolaylığı bakımından ala olan alaturka tipinde olsaymış...



31 Aralık 2012 Pazartesi

Mesajınız Var...


Yeni yıl argümanlarını tam tekmil yapmasam da -ki anlayışıma ters düştüğünden- herkeste bir coşku olduğundan mıdır nedir, güne güzel başladım...
Cumartesi pazarları da sayarsak dokuz gün evden çıkmamacasına, kanepede oturduğum yeri çökertircesine, hiiiç işe güce dokunmadan- bir genel temizliği saymazsak- şahane bir bukle geçen tatil ardı işe başladım bugün...
Özlemişim de, hava da güzel, aydınlık bir sevinç içerde benden öte...
Şimdi gelelim mikrofona eğilip yeni sene mesajına ki adet bozulmasın...
Efendim öncelikle sağlık üzerine örülü, sevdiklerle süslü, ev huzurunun, iş yeri huzurunun bolca yaşandığı, müjdeli haberlerin kapıdan baktığı, evin, paranın, huzurun, mutluluğun, bereketinin katlanarak arttığı, hayırlı, uzun, kalplerinizin muradının gerçekleşeceği nice nice seneler geçirmenizi can-ı gönülden dilerken... Yanaklarınızdan öpüyor...
Kucaklıyor... 
Sırtınızı pış pışlıyorum...

28 Aralık 2012 Cuma

Dört Dörtlük Temizlik


Biz hanımlar için temizlik deyince her şey dört dörtlük olmalı her daim..
Özellikle, sevdiklerimize mis kokulu, bembeyaz, sakız gibi beyaz çamaşırlar..Işıl ışıl canlılıkları korunmuş renkliler sunabilmek en önemli unsurdur biz hanımlar için...
Bunun için, bunca zamandır yaptığım uygulamayı, renkliler ayrı beyazlar ayrı yıkanır tezini, Dr. Beckmann renk koruyucu mendiller sayesinde rafa kaldırıyorum...

Nasıl mı?
Dr. Beckmann, harika bir ürün olan renk koruyucu mendilleri ile biz hanımların imdadına yetişti..
Renkli ya da beyaz elimizde olan kirli çamaşırlarımızı, ''aman,bir makine olsun öyle yıkarım'' diyerek bekletmemize gerek yok artık...
Açıkçası böylesine minicik bir ürünün bu derece başarılı olacağına dair şüphe ile yaklaştım başta...
Ama yanıldığımın göstergesi olarak, sizler için uygulamalı olarak görsellerimi paylaşıyorum.
Kullanımı ise öyle pratik ve kolay ki...
Renkli ya da beyaz ayrımı yapmadan, çamaşırlarımızı makineye koyuyoruz.
Çamaşırlarımızın renkli yoğunluğuna göre, bir yada iki adet Dr.Beckmann renk koruyucu mendili çamaşırlarımızın arasına yerleştiriyoruz ve makinemizi normal programda çalıştırıyoruz...
Hepsi bu kadar...
Dr. Beckmann renk koruyucu mendilleri sayesinde, zaman,enerji, deterjan vs. tasarrufu ise böylelikle yarıya inmiş oluyor..
Yıkama bitince gözlerinize inanamayacaksınız...
Deneyin ve bu rahatlığı siz de yaşayın!!!
Tebrikler Dr.Beckmann
ÖNEMLİ:Çamaşırlarınızı ilk yıkamada ayrı yıkayınız...
(Her mendil tek kullanımlıktır.)
Dr. Beckmann, % 100 alman malıdır...
Dr. Beckmann temizlik ürünleri,sadece renk koruyucu mendilleri değil, bir çok ürün yelpazesi ile biz hanımlara, temizlikte kolaylık ve tasarruf sağlıyor...
Bu harika ürüne ulaşmak ise oldukça kolay...
Bütün, Migros, Carrefoursa, Real, Metro, Gratis, Kiler, Özdilek, Çetinkaya, Şaypa, Pehlivanoğlu, Kipa, lokal zincirlerde bulabilirsiniz....

Ayrıca online satış sitesi www.cosmofresh.com adresinden satın alabilirsiniz..

Bir bumads advertorial içeriğidir.

27 Aralık 2012 Perşembe

İzin Dediğin Nedir ki?

Çok güçlü olmadıkça hiçbir güç evden çıkaramıyor beni izin günlerimde...
Nasılsa hep evden dışardayım diye eve bir özlem, onunla kendimle başbaşa kalma hali bendeki...
Zaten ne kaldı ki bitmesine de...
Pazartesi yarım gün sene sonu yoğunluğundan iş yerinde geçti, salı da aynı şekilde geçecekti ki dışarı işleri buna müsaade etmedi...
Araya bir terapi sıkıştırıp rahatlarken ayrıca bir de gece gezmesi ilavesi ettim mi e zaten çıkmışım da yeteri kadar...
Bugün de dünden seyredemediğim Kuzey Güney' i seyredip sonrası evi bir elden geçirmek icap eder hazır ortalık sakinken...




19 Aralık 2012 Çarşamba

Biri de Benim...

Spor uzmanları 11 yıldır kadro bekliyor
Spor uzmanları 11 yıldır kadro bekliyor
 
Beden Eğitimi Yüksekokulu mezunu 323 Sözleşmeli Spor Uzmanı tam 11 yıldır kadro bekliyor.
19 Aralık 2012 Çarşamba 
ANKARA (ANAYURT) - 2001 yılında Devlet Memurları ataması için yapılan o dönemin KPSS sınavı( KMS) ve yabancı dil sınavı ile atanan ve şuan Türkiye’nin 81 ilinde Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı olarak çalışan Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunu toplam 323 Sözleşmeli Spor Uzmanı tam 11 yıldır kadro bekliyor. ve yetkililerden artık mağduriyetlerinin giderilmesini ümit ediyor.
Devlette geçen sene 200 bin sözleşmeli kadroya alınırken sözleşmeli spor uzmanları yine kapsam dışı kaldı.
11 yıl önce teşkilata 500 kişi olarak giren Beden eğitimi ve spor yüksek okulu mezunu spor uzmanlarının sayısı aradan geçen yıllarda kadro verilmemesi sebebiyle öğretmenliğe geçenler ve ayrılanlarla beraber toplam 323 ‘e düştü.
11 yıllık süreçte Türk sporunun yönlendirilmesi, yönetilmesi ve organizasyonlarında büyük emeği ve katkıları olan sözleşmeli spor uzmanları özellikle şu günlerde belediye çalışanlarının kadroya geçirilmesiyle ilgili çalışmalar sürerken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç , Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten kendilerininde bu çalışmaya katılarak kadroya geçirilmeleri için yardım bekliyor.
Spor uzmanları, 11 yıllık süreçte teşkilata kendilerinden sonra birçok memur, antrenör ve sportif eğitim uzmanı alındığını ve şimdilerde de Gençlik ve Spor bakanlığına yeni uzmanlar alındığını; ancak Beden Eğitimi ve yüksek okulu mezunu olan geçmişinde sporculuk, antrenörlük, yöneticilik yapmış kısaca spor konusunda ehil olan ve 11 yıldır kurumda her türlü işleyişi öğrenmiş mevcut personel olarak kendilerine neden kadro verilmediğini , ve bu durumun ne zamana kadar süreceğini merak ediyor.

18 Aralık 2012 Salı

Patik "Can"dır...

Haftaya izinli olabilmem için gerekli girişimi yaptım neticelenince yaşasın beş gün pamuk anneannemle evde olacağım...

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kendimin Kendime Hediyesidir...


Bir hummalı hayat benimki hastalıklı...
Baskının asgariye indirgendiği, umudun çokça var olduğu...
Bir gün müjdeli bir patlamanın gerçekleşeceğini sanarak...
Birden her şeyin iyi manada tepetaklak olup, çarkların aslında eğri büğrü yerleştiğinin farkına varılıp da, hah şimdi oldu, bak yanlışmış, yerimiz konumumuz deneceği, benimse bıyık altından gülümseyip içimden "ben bunu zaten biliyordum" gülümsemesiyle seyredeceğim kocaman bir patlamanın aydınlanmanın başlayacağı günün ivedi geleceğini...
Ne ekşi ne tatlı mayhoş ama yendikçe yenilesi hani cennet hurması gibi...
Bir penceresi acayip keyifli, bir penceresi sağlığa varlığa duacı, bir penceresi hafif huzursuz, bir penceresi şakacı, bir penceresi... şeklinde süregiden bol pencereli alçak apartman vaziyet...
Yeşil çayımı yudum ediyorum kendi kendime hediyem olan bardağımdan...
Milyon tane olsa daha da istemem demem o kadar aç gözlüyüm bu nevi edevatta...
Yeşil çayıma ve öğle arama eşlik radyo alaturka dinlemekteyim, çalan parça da ah bu gönül şarkıları...
Pek severim eski sanat müziği şarkılarını rahmetli babaannemden hatıra...


12 Aralık 2012 Çarşamba

Yastıkaltı Yatırıma Enteresan İletişim


Teknoloji aldı başını yürüdü. Neredeyse tüm alışkanlıklar değişirken yastıkaltı yatırım da tarih olma noktasında. Yastıkaltı yatırım konusunda yıllardır çalışan işin kahramanları yastıklar da sonunda halka seslenmeye karar verdiler.

Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.

Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “Altın Salısı” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.

NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.

Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde.




Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Aralık 2012 Salı

2012'nin En Güzel Gülen Bebeğini Arıyoruz...

O muhteşem gülüşü ile sizin bebeğinizin “2012’nin en güzel gülen bebeği” olmasını ister misiniz?

Bebeğinizin en güzel gülen fotoğrafını ya da videosunu bizimle paylaşın, hem bebeğinize ömür boyu hatırlayacağı bir anı hediye edin hem de onun bol bol gülen fotoğraflarını çekeceğiniz iPad 2, fotoğraf makinesi ve sürpriz hediyeler kazanma şansını yakalayın.

Unutmayın, yarışmaya ne kadar çok video ya da resim ile katılırsanız kazanma şansınız o kadar artacaktır.

Kazanmak için hemen tıklayın!
Hürriyet Aile

Bir bumads advertorial içeriğidir.

5 Aralık 2012 Çarşamba

30 Kasım 2012 Cuma

Bi Celallendim Ben!

Dün; benim o çalkantılı dönemlerimden sonra hava durulup da, herkes işine gücüne varıp, ekmeğinin derdine düşüp, günleri eklerken birbiri ardına, gazete okurcasına kocaman açtım sayfaları baktım şöyle bir, bütüüüün olana bitene etraflı...
Dedim ki; tevekkül etmek lazım...
O olmazsa kalbini Yaradan' a bağlamazsan, her hayrın da şerrin de O' ndan geldiğine inanmazsan, güçlükler için bile hamd etmezsen, buna sınav gözüyle bakmazsan, en kıytırık sıkıntıda bile yok olur, çürür gidersin...
Allah' ın senin kalbini kıran için yapacaklarına kanaat getirir, O' nun adaletine teslim edersen en ufak hadiseyi bile, sonra tecelli eden adaletini duyunca bir şekilde işte o zaman için de soğur sen de...
Sadece sabırdır yapman gereken, Rabbim sen bilirsin demektir...
Öyle boş bedava da yaşamayacaksın...
Verilen aklı iyiye kullanacaksın her daim, aklında bir gün o mezarlıkların üzerinde yazanı iyice belleyip gidileceğini o tadılacak "ölümü" tadıp hele hele verilecek olan hesabın ödeneceğini o küçük aklından çıkarmayacaksın...
Kimselerin ekmeğiyle oynamayacaksın, evini yurdunu yıkmayacaksın, kimseler hakkında ileri geri konuşmayacaksın, bir gün o yaptıklarının beş beterini çekebileceğinin idrakına varacaksın...
Herkesin yardımına koşmakla mükellef,  iyi insan, ahlaklı insan, vicdanlı insan, merhametli insan olmakla, ahiretteki kazanımına katkısı olacağını unutmayacak, ona göre ekleyeceksin o birbiri ardına ne de çabuk geçiyor günler dediğin günleri...
Mal, mülk, alma, verme, giyinme, süslenme, kibir, dış güzellik kavramlarına itibar etmeyecek; iç güzelliğinin tam olması durumunda, o kalbinin yüzüne yansıyan aksinin nurunda, kozmetikte bile olmayan pırıltının olmasına bakıp şaşıracaksın...
Çivi çakmış gibi oturacağın o koltuktan, asla kalmayacakmış gibi havaya girmeyeceksin...
Adaletli bir insan evladı olup NE KADAR BÜYÜRSEN, O KADAR KÜÇÜLECEKSİN!
Çok genel geçer söylemdir; sonunda iki metrelik kumaşla, iki metrelik yerde ya kıvranacak, ya cennet bahçelerini seyredeceksin kabre açılan pencerenden...



29 Kasım 2012 Perşembe

İzinliyim Aslında...

Esas itibariyle izinliyim...
Durum gereği bizim izinler bir sonraki seneye devrolunmayacağından, biz çocuklu anneler son beş on günü çocuk hasta olur düşüncesiyle sona bırakırız...
Çok şükür kullanmak da nasip olmaz da kalanlar hep son aylarda kullanılır...
Tıpkı şimdi benim yaptığım gibi...
Bir sonraki beş günü de Aralık son haftası almak düşüncesiyle bu hafta da olursa bitecekti...
Şimdiyse iş yerindeyim...
Arkadaşımın ihtiyacı olunca benim gelmem hasıl oldu...
Aksilik de dün gece acildeydik Rengin Hanımla...
Dokuz gün antibiyotik kullanıp da dün öksürük krizlerine girmesi ve her yediğini istifra etmesi sonucu ciğerlerine iner diye korkumdan gittik, zaten yavru çok halsizdi öksürmekten karnı sürekli ağrıdığından, yemek yese sürekli çıkardığından...
Şükürler olsun ki ciğer temiz ama nefes alış ritmi değişirse getirin dediler...
Sağlık ocağı doktorumuza çok güvendiğimizden şimdiye kadar da boşa çıkaracak ters bir durum olmadığından teşhislerine ve verdiği ilaçlara güvenmişimdir her zaman...
Yalnız o da ben de notumuzu aldık ki Prefix 250mg bu seferki hastalığımıza fayda getirmedi...
Şimdi okula da gidemedi annemle evdeler...
Buna da şükür Allah beterinden saklasın...
İş yoğunluğundan dolayı kalan iznimin aksamaması için duacı olup en azından bu seferkini aldığıma şükredip oturmak icap eder tarafımdan...

22 Kasım 2012 Perşembe

Mesela...

Mesela;
Yılbaşı hediyeleri için karar verdim daha da ucuzlamasını bekliyorum...
Mesela;
İki ay daha hiç bir şeye karar verme denileni tutmadım, verdim, yılbaşından sonra uygulanmaya koymak üzere taslaklarıma kaydettim...
Mesela;
Haftaya iznimi aldım, kağıdı elimde, dinlenmiş beden gözümün önünde...
Mesela;
Aşure zamanında kafamda aşuremi yaptım, hallettim, tabaklara koyma işi kaldı geriye...
Mesela;
Hala hayalim bir koşu bandına sahip olamadım ama iş yerinde her gün otuz dakika yürüme/koşma eylemine geçeceğim umuyorum...
Mesela;
O kadar güzel iki kitap okuyorum ki, biri başucumda, biri serviste gidiş gelişte, hele okunmayanları düşündükçe daha da heyecanlanıyorum...
Mesela;
İşe yaradılar bir ay daha benimleler...
Mesela;
Yoğun mu yoğun iş akışı bile o kadar keyifli ki, arada soğumadan içilen kahveye bile seviniyorum...
Mesela;
Netice itibariyle seneyi gayet güzel kapatıyorum bir ay öncesinden...




19 Kasım 2012 Pazartesi

Teşekkür Etmem Lazım...

Lazım olan iki teşekkürüm var...
Bir tanesi Filizza Ev Yapımı Doğal Ürünler' in o güzel ürünleri yapıcısı Filiz Hanıma...
Kendisinden aldığım o güzel taze ürünler için kendisine mail yoluyla teşekkür etsem de defalarca, buradan da teşekkür etmek isterim sizler de arzu ederseniz adres belli diye...
Kendisine de aynı zamanda facebook sayfasından da ulaşabilirsiniz...



Bir tanesi de Uykum Geldi  internet sitesi yetkilisi Derya Hanıma...
Kendisi bir fırsat indiriminde, katalogda olmayan battal yorganı benim için diktirmiş, katoloğa eklemiş, bir sürü mail trafiğinden sonra yorganı bana ulaştırmıştır...
Kendisine de huzurlarınızda teşekkür etmek isterim bir kez daha...


Bir de twitterden takip ettiğim bir hanımefendi var ki kendisi Buse Ünal, bir roman yazdı "Can Veren Aşk" nicedir aklımda kitabı edinip okumak kısmet olmadı o hala aklımdadır okunup buraya da yazılacaktır inşallah tabi...

17 Kasım 2012 Cumartesi

Bugünü, haberini aldığım günden beri iple çekiyordum...
Deniz kızının evinde kendi kendilerine gün adı altında toplaştıklarında tesadüfen bulunup, yüksek sevimliliğimle tavladığım kızlar aralarında beni de görmek isteyince balkon olarak kendilerine katılır oldum...
Ama ne kızlar, aşk/ nefret/ kin/ ihtiras/ şamata/ geyik her birinin yüzsek dozda yaşandığı o saatler, her birimize terapi gibi...
Şu hayatta kendimi hep şanslı ve kısmetli addedmişimdir ...
İyileri karşıma çıkarıyor Allah...
Arkadaşlarımda da aynı şekilde, iş yerinde olsun, iş dışı olsun içi dışı bir, iyilerle dolu etrafım çok şükür...
Bugünse yedik, içtik, gülüştük, düşündük yine bir "günü" devirdik...
 29 Aralık Deniz kızında ara tatilin hemen başlangıcı bende olsun dedik...
Şimdiyse evimin en güzel zamanındayım...
Baba-kız başbaşalar, evde yoklar ve bense ortamın yüksek ayar keyfini çıkarıyorum...
Var mı bundan daha güzeli :)



Üç "F"

Bir "R"