7 Ocak 2010 Perşembe

Cemreler Düştü Bile...

Benimkiler düştü...
Hepsi birden beklemeden havayı suyu toprağı...
Dün evet çok güzel bir gündü fakat ayırdımında değil ki bünye,kendini sıkmaktan ,üyesi oldugum ANKAN grubuna da yazmıştim insanın kalbi boğazında atar mı diye?
Kendimi sıkmaktan, sürekli sigaraları devirmekten, ne oldu, ne çıkacak diye beklemekten...
Hatta hastanede görülmeye değerdim, elimde tomografi ve film sonuçları, gözüme bir doktor kestirsem de yolunu kessem oku kardeş şunları bana desem diye doktor bakındım durdum...
Hatta filmin arşivden çıkmasını epey uzunca bir süre bekledikten sonra Allah dedi herhalde kulumu rahatlatayım diye, babama bakan çok şeker doktor bayan vardı, ilk hastanede o bakmıştı bir de ben bakayım gelin diyen bayan babama...
Geçen hafta gittiğimizde çekimler için, o yoktu hatta şehir dışındaydı...
Beklerken onu görüp de eteklerine bir yapışmam vardı...
18 Eylül'de hiç unutmam ciğer filminin sonucunun temiz olduğunu da o söylemişti kollarına yapışıp ne ağlamıştım sevincimden, kendimi nasıl sıktıysam o ana kadar o kadar kötü haberin üzerine bunun iyi çıkması nasıl bir mucizeydi bizim için...
O ana kadar ki duyduklarımız tüyler ürpettici olunca, onun ciğerleri temiz demesi...
Dün de öyle oldu ellerine yapıştım ayak üstü sonuçlar gayet iyi dediğinde...
Şimdi asıl bahar bugün geldi bana, dün anlamadım ki pelte gibilikten kendimi sıkmaktan...
Dödürüp kafamı geriye bakmama gerek kalmadan film şeridini başlatınca beynimde, amanın neler geçti 18 Eylül' den bu yana...
Maneviyatın tümden yıkıldığı, düzenlerin dengelerin değiştiği, sırf babam mıydı hasta olan bizler onunla hasta olduk, bizler de onunla tedavi gördük sonra madalyonun öbür yanındaki yıkımlar...
Fakat dedik ki Ey Allahım dert senden dermanı da senden elbet...
Sen kaldıramayacağımız yüklerin altında bırakma bizi...
Herşeyi sen bilirsin sen en iyisini de verirsin...
Sebat etmek önemli demek ruhu kalbi Allah' a bağlamak...
İyilik de kötülük de zorluk da bizler için...
Önemli olan sıyrıklar hafif olsun...
Hakkaten de öyle oldu...
Şimdi babam da yeni doğdu, bizler de...
Her yaşadığımız ders yanımıza kar hatta...
Doğum günümüz kutlu olsun...
Böyle mutluluğumu, neşemi anlatmaya kelimeler kifayet etmez...
Sarılasım var herkese yoldan geçene tanıdık tanımadık, biliyor musun biz neler yaşadık ama üstesinden geldik herşeyler düzeldi demek...
Varsın onlar bu hatun delirmiş desinler...
Herkes benim gibi delirse keşke...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Toplanın.... Blog Sarılması...



Ne yazayım, ne diyeyim doktor aynen şunu dedi...

"Bu safhadaki (3. safha) tonsil CA tanısına, vücudun bu tedavilere bu derece cevap vermesi ve neredeyse hiç birşeyin kalmaması bir MUCİZE ve ilk defa böyle bir vakayla karşılaşıyorum"

Yorumların kelimelerin bittiği yer burası işte...
Herkese ayrı ayrı teşekkür etmek, hepinize kocaman sarılmak istiyorum, iyi ki varsınız, iyi ki ben de buradayım, Allah hepinizden razı olsun, teşekkür etmek bile yetmez ki...
Allahım sana hamdolsun, sevincin tarifi yok yazarken ellerim titriyor içim kıpır kıpır...
Ohhhh beeeeeeeeeeeeee :)
Bitti...

Bitmeden...


Gün bitmeden sallamak lazım hayata hisleri duyguları...
Bitmeden olsun ki ah vah denmesin...
Bitmeden de ki, oltana gelen senin olsun...
Bitmeden de ki, alacağın sevincin olsun, hem umudun, hem beklediğin olsun...
Ama bitmeden yap ki bak bitiyor bir gün daha...
Yakala saldığın misinanın ucundakini...
Fotoğraf: Onur Kıratlı...

5 Ocak 2010 Salı

Yarın Çok Büyük Gün Çooook...

Aslında yarın yazacaktım ama heyecanı ne zamandır sardı benliği...
Şafak saydığım günleri hatırlıyorum, bıkmadan her şafağa tekrar tekrar dualarınızı destek mesajlarınızı gönderdiğinizi...
Babamın durumunu buraya yazmıyorum, çünkü istemediğim okuyucular olur, o bir sürü kötü olayların yaşandığı iyisi kötüsü, o sebepten ne kötüyü yazıp kimseyi sevindirmek ne de başka birşey olmasın artık sıtkımız da sıyrıldı daha yeter...
Herşeyi Allah' a bağlamışız zaten, kim ne derse, kim ne düşünürse kendine ki kimsenin arkasından kötü konuşmak ne bana ne aileme yakışır görmedik aksini biz...
Hayatta hep şunu savundum her şeyin şerefli olsun düşüşün bile...
Ya da en kötünün, biz böyle bildik haysiyetli olanı bildik de yaşadık da...
Haysiyetli sanıp da olmadığını anladığımızda zaten zarar görmekten öte fayda gördük Allah esirgedi her daim uzak tutarak bir vesileyle...
Aman töbeler olsun bunu kimseye ithaf etmiyorum sonrasında kimseden haberi gelmesin kendi kendime yazıyorum efendi gibi...
Ama sonrası için garanti yok temkinli şimdi çok sıkıldım...
Ayrıca da ne yazıyordum ne yazdım...
Babamın tedavi sonrası 1,5 aylık zamanını doldurduk, geçen hafta tomografisi ve röntgeni çekildi...
Sonuçlar sabaha, doktora göstermesi öğleden sonraya...
Müjdeli haberi alacağız Allah' ın izniyle...
Heyecanlı bekleyişten alnımızın akıyla çıkmak nasip olacak biliyorum...
Ya da bilmek istiyorum...
Yarın ola hayır ola...

Aman da Ben Öykü Tamamlama Çalışmasına Katıldım...


Öykü Atölyesi' de öykü tamamlama çalışması şeklinde bir yazı oluduğumu hatırlıyorum, bir de ben de katılabilirim şeklinde parmağını sırayla aynı hizada kaldırmış öğrenci misali çekinik bir şekilde seslendim...
Sonra bir baktım çalışma sırasında kızlar uçuyorlar, ben yazdığım satırları çıkarana kadar göbeğimi çatlatırken onlar bakıyorum gitmişler, ben bir kıskan bir kıskan...
Çok güzel bir çalışma çıktı ortaya çok gururlandım iki satır yazımla da olsa...
Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum...
Daha önce hiç denemediğim çok keyifli ayrıca ne kadar az okuduğum gerçeğini de yüzüme vuran bir çalışma oldu ama ben çok memnunum.
Öykümüz burada "
Ebruli Hayaller"

4 Ocak 2010 Pazartesi

Bildiğin Masumum Ben...


Bu akşam artık neredeyse kanka olduğumuz semtimizin karakoluna uğrayıp ikinci ve son davanın ifadesini de verme aşamasında, benim bildiğim ama bilmekten öte durduğum bir durum var ki zamanında da bununla ilgili bir yazım hala durur sandığın dibinde bir yerde...
Şu benim efe duruşum, bir feminenlik durumu yok bir ne bileyim bu bize söver olmadı, döver, heeeeeyt diye dalar gibi bir intiba bırakıyorum demek insanların üzerinde...
Halbuki yok öyle birşey, duruş kartal tamam içte de var ama, icraatta birşey yok damarımın yeri bulunmazsa, gayet ılımlı, baklavalık yufka kıvamı ki o kadar ince bir yürek, aman kimse kırılmasın incinmesin durumu hasıl beden ve ruh ikilemimde...
Hani eski Türk filmlerinde olur iri yarı çam yarması fedainin aslında bir küçücük çocuk yüreği vardır içinde hatta bir serçe kırılganlığındadır o yürek...
Bugün de benden o intibayı alan memur arkadaşlarla, sonra gülme konusu oldu ee tabi ilk izlenim önemli husus...
Korkutucu duruyormuşum...
Kiminde vardır ya adam öldürür ama tanıdıkları eş dost "aman ne kadar da saygılıydı masum bir duruşu vardı inanamıyoruz" der arkasından, demek ben olsam "hııı hanım hanım kesin bu yapmıştır" diyecekler...
Yok öyle birşey al sana yüreğicin içinde kartalla beraber yaşayan ve baskın olan bir serçe duruyor öyle kardeşçe yaşayıp gidiyorlar... Allahtan böyle insanların en çok, insan sarrafı oluşlarını beğeniyorum hani senin görüntün tamam duruşunda bir efelik var ama direk anlarız hadisesine de vakıflar...
Dur bakalım şimdi Şubat' ın son zamanlarına denk gelen duruşmada da böyle bir efelik duruşu olursa olmaz işte, kendime bir postür belirlemeliyim ya da hakim de insan sarrafıdır görür görmez anlar beni de yürekteki serçeyi de...

3 Ocak 2010 Pazar

Üç Kuruşluk Ömür İşte...

Üç kuruşluk ömür işte çekilesi
Ne tarafından bakarsan bak aynı

Hele ki yaşadığının adı "esaretse"

Kopart ipini geçsin gitsin

İstemediğin zorakinin kime faydası var




Üç kuruşluk ömür işte çekilesi

Çek çek bitmiyor ki

En güzel tarafından bak yüzün gülsün

Ama içini deşme çıkman dert




Üç kuruşluk değil miydi çekilen

Ne demeye çekilir sal ipini

Girmek istemediğin ayaklarının geri geri gittiği yerden

Topuklarını vura vura kaç git



Üç kuruşluk ömür işte değil mi neticesi

Hatta başa gelmiş hep çekilesi...

Haydi Bakalım Rast Gele...


Şaşılası ama bir o kadar da memnuniyet verici bulduğum, ağırlığından sürekli şikayet ettiğimiz bürokrasi artık bir mesaj uzaklığınızda...
"Sayın TC ... Şubat 2010 saat .... bilmem kaçıncı bilmemnerde duruşmanız var gelin...." şeklindeki mesaj beni şaşırttı mesaj yoluyla gelmesinden dolayı...
Şey geldi bir de aklıma; şanslı azınlıktayım sokaklarda doyasıya oynayabildiğim için orada geçen diyalogdur...
Arkadaşlar tartışırlar sudan oyundan bir sebepten
"bak anneme bağıracağım" der evi yakın olan bahçe sahibi, diğeri de "bağır bağırsana benim Allahım var ben de ona güveniyorum" :)
Gel yeni yıl geeeel :)))

2 Ocak 2010 Cumartesi

Gitti Ama Gidişine de Bir Miktar Sinirli Sanırım...

Giden geleni aratmasın diye bir söz var, asla ve kat'a inancımın olmadığı...
Herkeste bir acısı var gibi, kime dönsem serzenişte gidenden için...
Hatırlamıyorum ki hiç bir sene için böyle konuşulsun...
Şimdi de dışarıda ağaçlar bir o yana yatıyor, bir bu yana hele ki sesi vuuuuuuuuu abartmıyorum bütün evi inletiyor...
Aksine ev, dışarının bunca hengamesine nazire yaparcasına çıt'sız dakikalar geçiriyor, Rengin hanımın cimnastik yorgunluğuyla kendini attığı yatağında mışıldaması, benimse klavyenin o en sevdiğim ses tuş sesinden başka sesi çıkmıyor evin...
Ses deyince bir de ıssız sokaktaki ayakkabı tıkırtısını çok severim aklıma geldi...
Hiç başka ses yok tıkırt tıkırt topuk sesleri...
Zaten Amerikan sinemasında bütün ahalinin dans ettiği müzikallere de bayılırım ki hele oradaki step dansının çıkardığı seslere...
Ne ilginç düşününce herkesin türlü türlü ses sevmesi var ne demekse ses sevmesi...
Gecenin sahaba çalan saatlerindeki ezan sesi, çok güzel okuyacak ama hoca...
Saba makamında okunan ezan sesi ve o sessizlikte gecenin huzurunda yankılanan o ezan...
Başka ne sesi, sevdiğinin sesi ansızın kulağına gelen en ihtiyaç hasıl olunduğu anda...
Çocuk sesini hiç saymıyorum ki o artık listeye bile giremeyecek kadar özel, onur ödüllü...
Yağmurun arabanın ön camına geldiğindeki çıkardığı ses...
Uzun süre susuz kalan çeşmenin sular geldiğindeki ilk çıkardığı gurultu sesi...
Gecenin sessizliğinde çıtır çıtır şöminede odun yanıyormuşcasına ses çıkaran pikapdan gelen müzik sesi...
.
.
.
Başka başka....?

1 Ocak 2010 Cuma

Reydiyo Nüv Yiır...




Eveeeet işte sevgili dinleyenler yeni yılın ilk ışıklarıyla ilk aşk şarkımız da sevenlere sevgililere ayrılanların tekrar kavuşması için Orhan Babadan gelsin bakalım...

Yeni yılda aşk olsun meşk olsun mutluluk olsun

Kulağınızı esirgemeyin bizden...
Şimdi bir reklam arası ve sevilen şarkı radyonuzda...

Hadi bakalım...

31 Aralık 2009 Perşembe

Naçizane Hepsi Kendi Düşüncelerim Baştan Söyleyeyim de...

Evlenene kadar sadece bir kere bozdum ailemle beraber geçirdiğimiz yılbaşı ritüelini...

O da Bolu'daki ev arkadaşımın teyzesi geldi ailesiyle çok ısrarcı oldular babam da zor ikna oldu tabi alışkın değil evden ayrı olmama böyle müstesna bir gecede...

Sonrasında hep beraberdik...

Bugün aklıma geldi hazır her yan da yılbaşı havasına girilmişken...


Hatırlarım lisedeyim, babam eve gelirken içecek ne getireyim dedi, beni de alkollü içki içebilecek adamdan sayıp, hemen atladım tabi kırmızı şarap, tamam dedi getirdi...

Alışmadık bünyede us durur mu, sen git bir şişe şarabı 1 saatin içinde iç bitir, geceyarısını göremeden sız kal...

Hala içemem mereti, bir bardağı sündürür de sündürürüm...


Sonra birinde babam dükkanda, annem, o zamanki en yakın arkadaşım şimdi çok geçerli bir sebepten dargın olduğum (çok geçerli bir sebep yazarak da dargınlığın verdiği vicdanı sızıyı hafifletme çabamı da görmezden gelmeyiniz) arkadaşımla bizdeyiz üçümüz, o zaman da İbrahim Tatlıses konseri var televizyonda iki kafadar biralarımızı çekip şarkılara eşlik ede ede bir efkar bulutuyla girmiştik...


Bir de enteresan istekleri hevesleri olan bir anneciğim kuzucuğum var...

Yaklaşık 10 seneyi geçti içinde ukteymiş efendim, çam ağacı alacakmış, gelin kız gibi süsleyecekmiş karşısına geçip gece de, yakıp seyredecekmişiz...

O zaman da şimdiki gibi mahalle bakkalında satılmıyor ki bu meretin kendisi de süsü de...

Beğendik mağazasının en revaçta günleri, özene bezene alındı, kuruldu, süslenildi, ışıkları yakıldı bakıldı duruldu, sonra ilerleyen senelerde tekrar edildi...

Tabi heves bitti gitti ağaç da süsleri de masal oldu...

Şimdi Rengin çok istiyor ama benim hevesim bitti gitti annem be...

Ha bir de neden bütün evlerde evin önünden geçenlerin gözüne sokarcasına illa cam kenarına konulur o ağaç bilemedim yıllarca...


Bana hani son 10 saniye kala sayıyorlar ya on dokuz .... diye bir saçma geliyor anlatamam ne manasız...

Sıfırı duyan birbiriyle bir yakın temas kuruyor çözmüş değilim...

Hep mi öpüşülecek seneye o faaliyetle girenler...


Bir de 31 Aralığa bir iki gün kala esnaftan alışveriş edilir iyi günler diye çıkılmaz tükandan iyi seneler...

Eee sen iki gün sonra tekrar gideceksin o dükkana ne iyi senesi okuldaki seneye görüşürüz geyiğinden ne farkı kaldı bu lafın?


PTT diye tabir edilen terlikle pijamanın dayanılmaz uyumunu hep takdirle karşılamışımdır...

Çünkü nedense geçe gezmelerinden sonra eve gelindiğinde o güm güm güm lerin başımı yastığa koyduğumda beynimde ve tüm vücudumda hala devam ediyor olması beni o dayanılmaz uyumlu kombinasyonun aşığı yapmıştır...


Ben böyle atıyor tutuyorum ya kimseler atıfta bulunmak değil haşa haddimi bilirim, NAÇİZANE bizzat şahsen kendim bizati benim fikirlerim...

Beni böyle sevin sevecekseniz...

Sağlık sıhhat afiyet hayırlar hayatınızdan eksik olmasın her daim...

30 Aralık 2009 Çarşamba

Yine Yeniden... "Hazreti Beklenti..."

Onsuz yaşamayı çok önce öğrendim ben...
Yoo sesimde serzeniş yok bilakis "aşmışım ben bunu onun haklı gururunu yaşıyorum"un vakur duruşu üzerinde sesime yansıyan işareti var...
Neden onsuzluğa sevindiğimse tahmin edeceğiniz üzere tabi ki sürekli beklentili halin sisteme verdiği zarardan olsa gerek...
Ama ya şimdi?
Başka kulvardayım kalbimi bağladım ben Yaradana, rahat ettim en sonunda... İnandım ki her olayın bir vakti zamanı var ve O en hayırlı zamanda vuku bulduruyor ona...
Bana da, rahmetli dedemin dediği gibi "tedbir senden takdir Allah'tan" deyip, yapılabilir, uğraşılabilir her etkeni yerine getirdikten sonra hayırlısıyla olsun' la arkama yaslanıp başka bir olaya yönelmek...
İşleri oluruna bırakmak durumunu özümsedim ben, kimseden sevdiklerimden, çevremden, amirimden beklentim yok, o halde herhangi bir olumsuz durumda da hayal kırıklığı yok...
"Beklenti" yle "hayal kırıklığı" bundan ilişkideler işte...
Kraliçe "beklenti" hazretleri sopasını vurduğu zaman yere, "hayal kırıklığı" kulu yol alıyor boynunu eğip kaderinin götürdüğü yere doğru...
Su altından not: epey olmuş yazıyı yazalı, lakin hala etkisi hatırımda olup, bakıp bakıp vay be ne güzel yazmışım dedirtir her seferinde kendini bana hınzır...

Senenin Sonu Mi mi...

2010 dan ne bekliyor sunuz demiş Tatelsalım ?
Hiç birşey beklemiyorum zaten yeni yıl çılgınlığı yok gece program yeni yıl pardon ama hiç mi hiç hem de bana göre değil...
Alalade birgünden öte gitmedi hiç bir zaman "O" gün...
Yapana eyvallah tabi ama benim ne beklentim var yeni yıldan ne de geleceklerden, insanlara dileklerimi savuruyorum o ayrı...
Ama kendim için ya da o şu bu için beklentim yok 2000 den de 10 undan da...
Bir önceki senenin kazıdıklarını geri yerine koysun yeter...
Kızgın mıyım öfkeli mi yoooo o da nereden çıktı...

29 Aralık 2009 Salı

Temizlik Gelişme/Sonuç Arasında Bir Kuple Pasta Müsadenizle...

Hayat böyle birşey işte değişik gel-git yanında kağlumbağa hızı kalır...
Başlığı yazıp evden çıktığım zaman, herşeyin ne kadar yalan olduğunun tokadı patladı yine yüzümde...
Diyecektim ki kitap doğurmuş gelmiş, Öykü Atölyesinin jestine çok teşekkür ederim...
Diyecektim ki temizlik bitti, pastadan kayıp dilim de tarafımdan yendi bitti...
Hepsi yalan oldu...
Ama vicdanım beni boğuyor şimdi kötü evlat mıyım ben...
Ya da umursamaz mı...
Tarifi de yok ki...
Babam bugün abdest alırken kaymış düşmüş olayı ben büyütmedim demek ki...
Bilmem bahanem neyse...
Başlığı yazdım çıktım dedim ya, nöbetçi eczaneden kas gevşetici aldım eve vermeye gittik Rengin' le...
Beni görünce ağladı neden gelmedin dedi, o gözyaşları babamın, kalbime ok oldular saplandılar...
Kim geçmişte ne yaparsa yapsın hesaplaşması kendiyle, tamam herşeyine çok kızdım, olana bitene senelerin muhakemesi ama şimdi yapayalnız kalan ben değilim, annem değil, kardeşim de, yalnız olan babam...
Sağlıksız, işsiz, eşsiz, dostsuz, arkadaşsız...
Hayatın yedirdiği en büyük darbesini aldı işte, benim de çok isyanım oldu, çok kızgınlığım oldu... Fakat var mı çaresi nereye kadar yargılanabilir ki, bitti geçti gitti, üzerine sayfayı örtmezsen, temiz sayfa açmaya çalışmazsan o sayfada boğulur gidersin...
Kurşun kalem çizgilerinin, çalakalem şekillerin arasında öfkene yenilip...
Yarın babamın tetkikleri yenilenecek...
Tedavi sonrası 1,5 ay bitti şimdi yeniden tomografiler filmler testler uygulanacak...
Tedavinin işe yarayıp yaramadığı sonucunu alacağız...
Hayat böyle yalandan birşey işte...
Elimizdekilerin kıymetini bilelim demeye ve geçmişin hataları üzerinden olan hesaplaşmaları durdurun dememe gerek var mı...

Yok...

Bence hiç yok :(

28 Aralık 2009 Pazartesi

İznin Hafifliği Temizliğin Zerafeti...




Yanmasın ziyan olmasın diye alınan izin, beni hacamat etti ki hacamatı tamamen argo kullandım...
Bir bakıma ziyan yeni yıla girerken başlığı altında yapılan istemsiz aktivite...
Aktivitemiz yardımsız, giriş gelişme sonuç şeklinde başlayıp, gelişmesi ertesi güne sonucu da bitimindeki uzun oturuşa tekabül ediyor tamamen...
Zaten çalışan kadın kısmının ki bahsettiğim tamamen ben, sayahat dışında ya da çocuğu hasta olmasının dışında ne demeye izin alır benim gibi izni yanmasın diye...
Hazır evdeyim, haydi evi ev haline tekrar sokayım diye...
Bir miktar ucundan ev olduğu göründü tünelin ucunda ışık her daim var...
Al işte izin dediğin nedir ki?
Bir de en çok neye kızarım...
Daireden birinin izni biter işe başlar soru klişe zaten
"eeee nasıldı izin nasıldı tatil?
" tatilin kötüsü olur mu iznin kötüsü olur mu"
Olur ya neden olmasın benim gibi domestosun içine batar kalırsın al sana kötü işte...
Buradaki domestos evin kazınması hadisesinde kullanılan maddeyi temsil ederken sanılmasın ki evi götüren bişi var yok öyle birşey ben onsuz yaşayamadığımdan mütevellid tamamen...

26 Aralık 2009 Cumartesi

İlla Uyuyarak mı Dinlenmem Gerekir... Zzzzz....







Zamanında hatırlarım öğlen vakit geldiğinde odama yatağıma bırakılır annem tarafından, kapı kapatılmak suretiyle odaya hapis olurdum...
"Hapis olurdum" tabi o zamanki aklımın dediği, şimdiyse kendi çocuğuma aynısını yapmasam da mutlaka yanına uzanıp öğlen uykusuna yatırıyorum...
Annem gibi düşünüyorum uyumasa da dinlenecek...
Allahtan uyuyor da iyice dinleniyor...
Velhasıl tamamen "öğlen uykusu uyusun çocuklar" diyen taraftayım...
Gerçi bizim tarafta da pek kimse kalmadı, benim gibi yeni annelerin karşı tarafta olanları çok...
Neyse eyvallah kim neyi düşünürse...
Bugün benim için apayrı heyecan verici bir sabahtı...
Beden eğitimci anne baba olarak, çocuğumuzun yaşı gelse de spor sıralamasına başlasak diye saydığımız günlerin sonuna geldik şükür...
Bütün sporların ilk basamağı cimnastiğe başladık...
Her geç edinilmiş çocuğun, görmemiş ebeveyni olarak biz, birimizin elinde kamera diğerimizin elinde fotoğraf makinası küçük hanım ne yaptıysa çektik de çektik..
Gün gibi aşikar bizimkinden cimnastikçi olmaz narin değil bir kere vücudu fakat çok güçlü bir çocuk mutlaka diğer branşlarda değerlendirilmesi şart...
Fakat basamak da belli, bir dönem cimnastik, sonrasında yüzme, sonrasında ister yüzmeye devam eder, ister başka bir branşa yönelir...
Artık kendi isteğine kalmış...
Şimdilik başladık bismillah, bugün çok iyi geçti fakat bu kadar hareket bünyeye ağır geldi, öğlen dinlenmek üzere yattık birlikte yatağa dedim:
"haydi annecim kapatalım gözlerimizi"
"kapatmayacağım ben hem uyumayacağım da...
hem uyuyarak mı dinlenilir illaaaa.........."
dedi baktım gözler gitti...
Uyuyor hala...

24 Aralık 2009 Perşembe

Sakin Hep Sakin...

Ne zaman huzursuzluk hasıl olsa, hareket olsa, bir kıpraşma, sakinliği bulmak hep Yasin Suresi' nin satırlarını okurken yok olur...
Sonrasında eller açılıp da yürek açılıp da istekler sıralanınca...
Her hecesinde gider o sıkıntı da kasavet de...
Sonunda bir bakmışsın ki dinginlik almış yerini, sisin dağılması gibi sakinlemiş ortalık, çıkmış pespembe kalp orta yere...
O çıktı mı göründü mü, bitti tamam oh der derin havayı çekersin, ciğerlerin sonu ne ki bütün vücudunda dolaştığını hissedersin o mis havanın...
Bir bakmışsın kan gelmiş yüzüne, huzur dolmuş içine yeniden...
Sonra yola devam dersin hayata da ...
Ama hep sığınmasında Allah' ın...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Yaradılanı Severim YARADANDAN Ötürü...

Bana her sıkıntımda destek olan;
yorumlarıyla, dualarıyla, mesajlarla, aramalarla
her zaman yanımda olan
Beni
Severek de okuyan,
Söverek de okuyan,
Hepiniz Allah' a emanet olun...
Yok bir yere gitmiyorum içimden geldi sadece :)

Yeni Yer Keşfim...

pasttelblog ne demek bilmiyorum ama yeni buldum hem de ilk izleyicisi oldum...
Güzel yazmış kadını anlatmış bir parça kendimi de buldum...

Özlediğim;

Uzakta olan şimdi,
Hem de çok
Hiç geri gelmeyecek olan
Araya depremlerin girmediği
Keşke dediğim hep
Eski halinde kalsaydı ya,
Çocuğuna dilediği gibi bir annenin
Keşke hiç büyümese hep aynı kalsa diye,
Benim aklımda kalanı da annenin çocuğu gibi olan işte
Hep aynı, tıpkı eskisi gibi
Eskimeden hatta,
Hatıralarının hala sıcacık
taptaze kaldığı...
Özlediğim...
Hep ona/oraya geri gelmeyene
Gelemeyene...

22 Aralık 2009 Salı

Uğurum Olsun mu Olsun O Zaman...

Çok öyle uğurlu nesnem yok uğur bellediğim bir kolyem var bizim Bey in getirdiği o bir iyi geldi...
Şimdi de ilk defa uğur belledim Tülin' in emeğini...
Haydi fularım göster marifetini beklediğim haberleri getir bana...
Dedim...
Telefon, halam, daha dediğimin dakikasında güzel güzel haberler aldım ayrıca beklediğim değil...
Enerjimi depoladım...
Hava güzel su güzel keyifler ala...
Daha ne olsun şükür olsun :)

21 Aralık 2009 Pazartesi

Akşam Akşam Bir Dolu Kısmet Daha Eve Girmeden...

Eve geldim bir baktım apartmanın kapısında bir kargo pusulası geldim evde yoktun kağıdı bırakmış, Rengin' i aldım beraber kargoya gittik gittik gitmesine de bri baktık ta Bursa' dan Sevgili Fatma' dan Rengin' e şirin bir saat :)

Nasıl mutlu oldu nasıl memnun mesut...

Sonra akşam yemeği telaşında mutfakta çırpınırken, karşı komşu abla geldi elinde bir paket bu sana gelmiş ben aldım diye...

Tamam Tülin' e adres verdim ama bu kadar çabuk beklemiyordum...

İçinden bir alay hediye çıktı aç aç bitmez...

Meğersem geçenlerde Tülin' in kendi blogunda bahsettiği bizmişiz, bir dünya gururlandım...

İyi birşey tabi başımıza gelen, diyecek kelime söz ve buna benzer birşey bulamıyorum, iyi ki varsınız ben de iyi ki buradayım ki sizlerle tanışmışım hediyeleri kapmışım :)

19 Aralık 2009 Cumartesi

Starbucks Diyor ki;

Gelin size sıcacık kahvemizden ikram edelim, keklerimizin tadına bakın, sonra bir bilen de size kahve nerelerden geliyormuş, sizlerin yudumladığınız buralara kadar bunları dinleyin...

Biliyor muydunuz kahvenin ilk yudumu höpürdeterek içilirmiş ki ağzın her yanına ulaşsın...

Deneyin gerçekten de bütün ağzınıza yayılıyor...

Bir de fotoğraftaki gibi dört parmağınızı yudumlayacağınız yerde boşluk bırakacak şekilde tutar da yudum almadan önce koklarsanız en iyi şekilde aromasını hissedermişsiniz...
Kahvenin tadı dilin ortasında kalmalıymış ki kaldı denedim...
Sonra öğrendim ki kahve ağacı 7-8 metre olurmuş onu 1-2 metre oluncaya kadar budarlarmış...
Senede bir kez ürün veren kahve ağacından toplamda 560 gram kahve çıkarmış ki bu da kahve tutarının yüksek olmasının bir cevabı...
Bir de kahvenin işlenme dakikasının en iyi kavrulma ayarı 11 dakika imiş...
Bir de kahve, aromalı filan olmazmış, ancak o aroma denilen kahve ağacının yetiştiği yerdeki bitki veya coğrafi konumundan değişebilirmiş...
Oğlak ve yengeç dönenceleri arasındaki tropikal alanda yetişirmiş en iyi kahve ki ağaçlar volkanik bölge civarındaysa içiminde hafif bir is kokusu veya farklı aromalar alabilirmişsiniz...
Kızkardeşimle gittik kahvenin hikayesini dinlemeye, kahvelerimizi içip keklerimizi yedik sonra üzerine bir de herhangi bir Starbuck mağazasında kullanmak üzere kahve kuponumuzu aldık mesut çıktık oradan...

Siz de böyle buyrun...

Sıcacık Fırından Gelen Hamur Kokusu Gibi Koksa Ev Her Daim...

Bugün sırf o kokuyla sarmalansın diye ev kalktım hamurla oynaştım, içine de peynir koydum fırından taştı ki, benim fırın da mutfakda değil enteresandır arka odadan dağıldı kokusu eve dalga dalga...
Sonra dedim bu dalgayı bir de yumuşatıcının kokusuyla perçinleyeyim...
O da tamam ama iki parti dememiştim hesaplarım tutmadı...
Sonra dedim ben en iyisi aşure işini de hale yola koyayım...
Yıl geçtikçe kendimle duyduğum gurur tavan yaparken tekebbüre bulaşmayıp hiç, bu sene geçen sene yaptığım gibi cevizi içine atıp da simsiyah etmedim...
Güneş pencereden vurmuş da, kalın perdeden süzülen ışığı benim aşure tenceresine olanca ışığını akıtmış gibi...
Velhasıl yorgunlukla mutlu huzurlu keyifli gün arası salınım benimki...

17 Aralık 2009 Perşembe

Geceyi Bundan Seviyorum... Usturuplu Cümle Kuramadığım Gerçeğini Örtüyor...

Bu denli düzgün yazalım, Türkçe' yi layıkiyle konuşalım' ın en ateşli savunucusuyken bile, çizgisinden çıkmak isteği, şeridinden kopmak isteği sonra bir bakmışsın iki otobüs arasında sıkışmış kalmışsın...
Ne halt yemeğe diyor, desin çıkarı ne ki, yalandan avucunda kalan huzuru ya da iki üç gün olan hayatındaki uç değişimin etkisinden kurtulamamam sendromu mu?
Bu ucu ben yaşamadım, ama yaşanmışını tahmin edecek kadar da uzayıp gider hayal gücümün süpermeni, uçtuğu damların altındakileri hayal ederek...
Ne boktan hayat deyip, bir yandan da Allahım elimdekileri de alma nidalarıyla elleri havada dolanan, kırk tilkinin kuyruklarını birbirine takmadan aralarından geçmeye çalışan...
En arada derede kalan renklerini bile kar sayıp oh ne keyif işte budur be diyen... Mamafih kaldın mı dımdızlak ortada al bakalım, diyen iç sesine "hadi be zaten ortadaydım"; kıyımdakilere sahibim de... Kıyım bana ne kadar sahip, hep git-gel yerinde durmadan, amaaan sat anasını diyor taşını da toprağını da...
İyi mi böylesi, ne ki senin ihtiyacın; hep direk olmak, yan yatmana müsade olmadan, üşüsen bile "sıkı giyinseydin ya" cevabına hep alışkın, belki de numaradan dedi üşüdüğünü, cevabını bu kez değişik alırım "gel ısıtayım seni"yi duymak arzusu ve umuduyla...
Gerçi ummak nedir ki; Umman gibi uzak bir diyar olsa gerek...
Evet uzak işte; o yüzden ne eğil sen, ne de üşü...
Otur efendi gibi, adam gibi, ne kalıbının dışına çık, ne şeridinle oyna...
Sonra iki otobüs arasında sıkıştın mı, şoför beni görse de, bir rica etsem yol verir misiniz bakışı atacağım diye çabala dur...

Vallaha da Billaha da Allah Beni Seviyor...






Nasıl açım para çekilecek yer uzak para da çekmemiş miyim aksi gibi...
Yanımda bir otobüs kartı, bir kaç da bozukluk yalandan...
Burada kerbela açım ki nasıl...
Msn de ortaokul-lise o kadar uzuncadır arkadaşımla yazışıyoruz, açım ya dedim, para yok, para çekilecek yer uzak, hava da soğuk zaten miskin bünye...
Adresi ver, nasıl, ciddi misin, ta nerelerden, hadi canım, yok artık derken...
Yukarıda görülen yemek kapıdan bir delikanlı tarafından elime tutuşturuldu yedim de kendime geldim meğersem açmışım ben ondanmış miskinlik...

Yazmış Olmak İçin...

Bugün nasıl bir ağırlık üzerimdeki, el ayak kalkmayan yerime mıhlanmış halim...
Yağmurun yıkadığı gri şehrimin havasını da normalleştiren ılıman, içi geçmiş havanın bana sirayet etmiş hali...
-de hali gibi...
Yalın haldeyim ama bugün...
Şu hediye çekilişi için hediyeyi çoktan aldım ama kargoya verecek adam lazım, duruyor iş yerinde benimle...
Sabah serviste kırmızı ışıkta dururken, yan arabada bir adam camını bir parmak indirmiş, elinde sigarası fosurdatıyor, arka koltukta eşi kucağında da en fazla 3-4 aylık bebek...
Çok kızdırdı beni, demek serviste de tanımışlar beni de "kına bunu Funda" diyor arkadaşlar...
Yıldım mı bilinmez, adama baktım bir de arka koltuğa, anlamış mıdır bilemem ama kınadım valla...
Yazık yavruya, demek annesi de ses çıkarmıyor ki hoplatıyor, seviyor bebeği arkada...
Hiç makyaj yapmayan ben ki zamanında yapmışım bıkmışım ondan, teyzemin komşuları tarafından feci tazice uğradım geçenlerde, güzel kızsın neden boyanmıyorsun diye...
Alın hafta başından beri boyuyorum kirpikleri yeter işte, yalandan allık, yalandan ruj, zaten de bilmezdim pudra fondoten...
Hep kocaya iyi görünmek lazımmış mantık bu...
E gün boyu koca görüyor mu ki beni, akşama da kalıyor mu ki o yüzdekiler...
Kalan kirpik yeter o da...
Kirpik deyince teyzem gençliğinde nereden duydu öğrendiyse, kırpmış kirpiklerini bir güzel ama yenileri çıkmış pek güzel olmuşlar...
Ben de dokuz sene önce ilk işe girdim kış vaktiydi zaten Aralık sonu, kırptım kirpiklerimi ama ne kırpma eğri büğrü, komik komik gezdim öyle Allahtan pek farkedilmedi uzadılar neyseki komik kalmadılar...
Hayatın yalandanlığına inat geçiyor günler ben de kargaları elinde sopayla kovan Atam' ın misal kovalıyorum saatleri-günleri...
Akşamları daha hisli yazdığıma karar verdim, sabah hissiyat derecem akşamınkiyle bir değil, şimdi de olanca uykusuzluğuma yorunluğuma parmaklarımı zoraki tuşlarda gezdirerek...
Bitmez ki bu yazı mıyıl mıyıl halimle, sonlandırmak en iyisi...
Ya da misafir gelse de kahve içsek, sohbetle taçlandırsak an' ı, kendime gelsem anca...

15 Aralık 2009 Salı

Ne Şanslı Bir Kişiliğim Yarebbim...

Şundan dolayı bu derin nefes sonrası edilen lafım; böylesi bir arşivim var düşünsenize, Rengin büyüyecek okuyacak, ne kurtlu annem varmış diyecek, sonra aaa burda bu olmuş vay anasını diyecek...
Ben de demek isterdim anneme dair, babama dair, o günlerine hüzünlerine sevinçlerine dair ne varsa okumak isterdim...
İşte teknolojiyle peşisıra giden bir ayrıcalık bu belki...
Orta okulda da kardeş gibi o zamanlardan dostumla alfabe uydurmuştuk ben tam dört kalın ajanda bitirmiştim, yaz Allah yaz...
Şimdi alfabeyi unuttum ajandalar Zülalde yeniden sökmem lazım...
Ne diyecektim ne diyorum...
Benden size naçizane bir tavsiye benim gibi Uğur Dündarcılık oynamayın ki bu lafı sevgili avukatım etmiştir gerek yokmuş başa bela almaktan başka işe yaramazmış...
Kendisine şöyle bir teklifte bile bulundum hukuki editörüm olur musun...
Şimdi ne yazsam başa bela...
İsim soyisim belirten yazı yazmayacakmışım, dalga geçti benimle millet doktora giderken benim blogu araştıracakmış gidilebilir mi gidilemez mi diye (yazmıştım ya hani babamınkileri de )...
Daha dedim ilk evlendiğimiz vakit oturduğumuz ev sahibinin de foyasını dökmüştüm (o da kızına takmış nişan yüzüğünü eee kızım evlenecek çıkın. Peki dedik çıktık, evin yaptırdı her yanını, kiraya verdi ama ne oldu habire kiracı değiştirdi durdu oh olsun) yazmıştım ki google dan da altıncı arama listesindedir adı...
Ne yapayım burası benim meydanım değil mi ?
Neyse şu saat itibariyle yeni yazı dizime başlıyorum...


İlk basın savcısı görüşmemde büyük olasılık dava açılırmış onu bekliyorum...
Hakkımda edilen ikinci şikayetin şahitleri geçen hafta itibariyle dinlenmiş ben de bu aralar çağırılırım şu dükkan basıp küfür edip hakaret olayı hikayesine...
Külliyen iftira...
Ben dükkan basacağım, bir sürü adamın içinde heeeyt uleeeeyn siziiiin şeklinde başlayıp stadyum küfürleri savuracağım o dükkandan da sağ olarak çıkacağım???????????????
Vay be elimi yumruk yapıp, kolumu kaldırdım mı da uçarım zaten ben...
Efendim benim bir şikayet durumum vardı, tarafımıza edilen ciddi bir mevzudan ötürü onun da ifadesini geçen hafta vermiş bulunuyorum, karşı tarafı eli kulağındadır çağırırlar...
Bu arada ilahi adalet saat gibi işlemekte...
Anti-jönün sevgilisi senden hamileyim yandım ben ne edersen et banane senin karından iki çocuğundan deyip izleyenleri şaşkına çevirecek açıklamalarda bulunmuş ki o dizinin de devamı merakla beklenmekte...
Bu arada tabi avukatım da tarafımdan yüzde yüz tavsiye...


Sürecek...

14 Aralık 2009 Pazartesi

Öyle Bir Çal ki... ( Öykü Atölyesi...)

Öyle bir çal ki daha çalışından anlayayım sen olduğunu...
Fakat açtığımda karşımda bulduğum sen, konuşmamızla yad ettiğimiz zamanlar, geçirilen yıllar, telefonun eskimişliği kadar var dediğimiz vakit...
Telefonu kapatır kapatmaz kendi hayatımıza döndüğümüz, kaldığımız yerden başladığımız vakittir...

Bastım Boka Bastım Ben Sen Beni Hafife Aldın...

İlk sürücülük zamanlarında kördür göz, bir cesaret gelir, sürülür ya o araba son hız...
Ben de öyleydim seneler evvel neyse dert, bir hız yapardım ki şehir içinde, sonra sonra tövbeler olsun o kadar hız yapamadım, yapmam da gözümün perdesi kalktı...
Her işim böyle demek ki benim blogda da ilk yazılarım filan hergün hergün mübaşir gibi yaz Allah yaz...
Çok pardon iç organlarımı döktüm zaten, hayatım da şeffaf, dilimin ayarı yok kemiksiz...
Sonra başına oturunca bir de okuyan olunca akraba eş dost...
Kimseyle araşıp sorulmasa bile, okudum seni diyen geldi...
Bir korku mu oldu, gözüme perde mi indi bilemedim...
Elim titrer oldu ki ne özledim yazmayı da...
Sonra süpürgeye etti dört bir yana saçtı derdi anneannem...
Benimki de o hesap...
Pisliğe battım o ayrı gerçi amaaan bu da hayatımın rengi diyorum, neler geçmedi ki bunlar mı geçmeyecek...
Severim ben adrenalini hem :)
Merakla bekliyorum kalbim Allah' a bağlı ferahım da bir yerde...
Ferah olmayan ne o zaman diyorum "iç" e, o da diyor ki "sen sakin ol sahip, herşey yoluna girecek neleri atlatmadınız ki, babanı görmüyor musun bitti gitti, şimdi iki yalandan balığın kılçığı mı rahatsız olduğun?"
Evet dedim ya evet amaaaaan "iş olacağına varır ahmaklar uğraşır" derdi rahmetli Gül...
Ne olacaksa hayırlısı olsun güzeli olsun ki olacak da...
Olmayan bıyık altından tebessümdeyim, yarını-olacakları heyecanla beklemede...
Öte taraf hayat güzel yavrum iyi maşallah sağlık sıhhat yerinde huzur ala...
Daha ne ki hakketen "iç" in dediği gibi;
"İki yalandan balığın kılçığı mı, rahatsız olduğum..?"

10 Aralık 2009 Perşembe

Elimden Gelse...



Dünyayı durdurmak ve senin istediğin yönde çevirmek...
Bunun için çok uğraşırsın deseler yine de yılmam...
Yeter ki sen akıtma o güzel gözlerinden yaşlarını...
Sadece mutluluktan ya da çok gülmekten aksınlar...
Geçecek bugünler de dediğimde inan; ben o kadar inanıyorum ki...
Hepsinde de geriye bakıp diyeceğiz ne kadar çok yıpranmışım üzülmüşüm dediğinde olsun yaşandı ama bitti ya sonunda düzene oturdu ya herşey diyeceğiz...
Dualarımda yer etmişsin her an, kalbimin bir yanı hep seninle, elimden gelse çok daha faydam dokunsa sana ama bil ki gel desen uçarım...
Sen yeter ki de...

Ah be güzel arkadaşım, gülüşü güzel kendi güzel arkadaşım, geçecek elbet herşey, öyle güzel rayına oturacak ki; hem de her olan yola girmede vesile olacak sen bile şaşıracaksın...

9 Aralık 2009 Çarşamba

... derken mutlu mutlu yaşamışlar...

- Ayakkabı ayağına uyan külkedisi prensle evlenmiş uzun yıllar mutlu mutlu yaşamışlar...

- Biz de mutlu mutlu yaşıyoruz...


- Evet anneciğim Allah bozmasın...


- Huzurumuzu da...


- .....????

7 Aralık 2009 Pazartesi

Annem Geldi Hoş Geldi...

Anacığım geldi babamla beraber neredeyse on beş gündür Çeşme' de nekahat dönemi geçiriyorlardı...
Fakat babam orada hastalanmış pek yaramamış ama ben renginin yerine geldiğini gördüm sevindim yanakları hafiften dolmuş bile...
Bir de artık elma suyu, mandalina suyu yakmıyor boğazını içebiliyormuş o da güzel haber...
Genel itibariyle bitkinlik duruyorken bir yandan da gözlerinin feri yeniden gelmiş...


Güzel gelişme...


Bugün adını hayatımda yeni duyduğum bir yere gittim, ne desem direk söyleyeyim yazayım Basın Savcısı görmeye gittim...


Şu benim yazının davasından önce ifade vermeye...


Meğersem bir dava daha açmışlar, tarafların gıyabında hakaret küfür edip dükkanda olay çıkarmışım...


İki de yalandan şahit, biri meyvesucunun yeğen diğeri bir çalışan...


Haydi cemaat halaya, suyundan da koyayım tam olsun...


Onun savcısı ayrıymış basın savcısı dedi...


Tamam dedim ona da giderim...


Hayır da merhaba desem dava konusu olur mu şimdi ona takıldım...


Elim korkak da alışacak şimdi, gerçi çok da tınnn da, meydanı da boş bırakıp ara vermek de işime gelmez ben en iyisi Rtük tarafından uyarı alan kanal misali belgesel vereyim arada "arslanların bir günü"...

3 Aralık 2009 Perşembe

Ödev 2-) Anne İş' te...

Bu da ikinci ödev(m)im...
# Bloguna neden bu ismi verdin?
Rengin odaklı bir blog olacaktı aslında, süper sevgi dolu bir anne olarak attığı her adım, gittiği her tuvalet şeklinde düşündüğüm blog, sonunda benim lustralim oldu...
İsmiyle müsemma olamadı malesef ama arada yine Rengin' den bir iki birşey attırmak suretiyle vicdanımı rahatlatmaktayım...
İsim yalandan oldu bir nevi...
# Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
Yanımda yöremde kimsecikleri istemem, evdeysem Rengin uyumalı ya da odasında olmalı, Bey de bana ilişmeden istediği köşede kıvrılabilir... Kafamdakileri dağıtmamak için sessizlik olsun da... Bir de iki hermesetaslı bir filtre kahve olursa daha ne isterim...
# En son satın aldığın garip şey nedir?
Lüzumsuz şeyler almamaya gayret etsem de, geçende çok şeker bir ahçı yapmışlar, ayak ucuna da şişe açacağı yapmışlar, sırtına da mıknatıs koymuşlar magnet olmuş ondan aldım bir kendime bir arkadaşıma...
# Şeker gibi olduğun anlar?
Genel itibariyle şekerim yani öyle derler...
# Arkadaşım artık sormayın dediğin şeyler?
Malesef böyle bir sınır çizemiyorum kim ne isterse sorabilir tabi saçma sapan uçlardan da bahsetmiyorum...
# Aynaya bakınca gördüğün?
Valla çok mutsuz olduğum zamanlar küfür ediyorum malesef ki o zamanda aynaya bakılası olmuyorum... Fakat göz altlarım çok yorgun görünmese daha çok seveceğim aynayı şimdi az seviyorum...
# Kendini okutan blog dediğin...
Efendi efendi yazılan blogları okuyorum ama öte yandan da PuCCayı da okuyorum veya ne bileyim okuyorum kafama göre... Bir de çok samimi olduğunu hissetmeliyim blog yazanının, sesini hayal ediyorum dizilerde filmlerde mektup okurken fonda yazanın sesi gelir ya benimki de o hesap, bazen yazanın mutsuzluğunu veya çoşkusunu bile alabiliyorum o derece...
Bir de mıç mıç şunu yaptım baaaaak kocişim bana bunu aldı baaaak şuraya gittik baaaaaak şeklindeki bloglardan şiddetle kaçıyorum tabi...
# Peki bu blog sahibesiyle karşılaşabileceğiniz yerler...
Necatibey' deki hacı baba kahvecisi, Panora-365 alış veriş merkezleri, onun dışında işte kreşte evde......
# İçimdeki kadınlar ( işte en kazık soru)
Bir bakıyorum en küçük şeyle bile mutlu olabilirim yanağıma kondurulan bir öpücük ya da yalandan ufacık birşey...
Çok zor beğenirim her konuda mükemmelliyetçilik değil ama içime sinmeli bir yeri eksik kaldı mı bitti ağızla kuş tutulsa önüme serilse kıymeti yok...
Haksızlığa asla tahammülüm yok en kalabalık kortamda bile birine yapılan haksızlığa mutlaka müdahale edeceğim öyle cins bir huyum var...
İnanç en büyük frenim... Yaradandan korkuma kimseyi incitemem, kimseye kötü düşünemem sanki ben kötü düşününce onun başına değil düşündüğüm kendi başıma gelecekmiş diye korkarım...
Çok kırılganım aslında çok hırt görünsem de davransam da içimde kristalden bir bölüm var çıt çıt seslerini duyarım inceden bazen... Bir de çok alınganım ya ne fena ama bütün bunları içimde yaşar dışardakilere kızılcık şerbeti içiyorum da derim hiç utanmam...
Çok anne kuzusuyum sözünden asla çıkmam ufacık birşey almaya hala annemle giderim hala her işte fikrini alırım hem anneci hem babacı hem de kardeşime ölürüm... En büyük savaşım hayırlı evlat olma savaşı...
Arkadaşlarım için dünyayı durdururum ölümüne, ne gerekiyorsa, kimseyi yakmam ki çok yandım hep darbe yesem de hep affettim...
Gülmeyi dalgayı eğlenmeyi çok severim tabi keyif yerindeyse yoksa sallar suratımı otururum...
Çok kötü bir huy herkese herşeyimi anlatırım sonra seneler boyu hep başıma dert olmuştur bu açıklığım...
Saflık derecesinde insanlara güvenirim herkes iyi benim gözümde, burnum hiç koku almaz hep kazık yerim olsun yine olsa yine yaparım kazık atan utansın...
Kötü tarafım çok gaza getiririm kendimi, kafamda senaryo yazar yazar olayları büyütür büyütür enginlere sığmam taşarım...
Çok ağır konuşurum en sonda söyleyeceğimi en başta söyler her söylediğim de demir gibi keser karşımdakini beter ederim ayarım yok... Bir de bir miktar ağzım bozuk o da fena tabi...
Bir de hiç yalan söylemem hep düstur edinmişimdir Allahtan başka kimseden korkum yok yalana ne hacet?
Beklentisiz yaşamayı öğrendim bir de çok işime yaradı psikopat gibi dolanmaktan kurtuldum...
Ohhhh bu ödevde bitti...

Ödev 1-) İçimden Geldiği Gibi...

O kadar uzun zaman oldu ki ama benim aklımdan çıkmadı sanki ödeyeceğim borcum sayıp tuttum aklımda ama artık yeter söz de verdim hazır zamanım da varken...

Evinizin En Beğendiğiniz Yeri?
Cevabım şudur; evimin beğeneceğim beğendiğim herhangi bir yeri yoktur yalandan en kuru köşeyi bile aydınlatan Rengin hangi yanda durursa o yanı beğenirim :)

2 Aralık 2009 Çarşamba

Hani Bir Kızımız Var Demiştim Ya...








Tekerlekli sandalyesi gecekondularının önünden çalınan hatta burada yazmıştım el vermek ister misiniz diye...
Duyarlı davranışlarınızdan dolayı çok teşekkürler sonunda Senem' in hem de akülü arabası oldu...

Bu da Benim Fuyçır Tensim Belki...

Bu tensli filmlerden hiç hazetmezdim kendi kendime de korkardım hepsi bir gün gerçekten gelecek başımıza diye...
Neden yanılmadıysam birer birer çıkıyor, çıkacak gibi yoksa benim paranoyam mı bilemiyorum...
Az önce çok lazımmış her işim bitmiş de bir o kalmış gibi feysbukdaki ayıptır söylemesi 33. seviyedeki tarlamda eşelenirken, lavantaları çitleri satmak suretiyle yerlerine koyarken, şu kafamın içinde bir o yana bir bu yana sallanan beyin kıvrımlarımın içinde bir ses dedi ki (ekolu ses)
" Fundaaaaaa Fundaaaaaa gün gelecek sen o lavantaları tarlanda koyacak yer ararken bir bakmışsın kokuları daaaaaaa burnunda bitecek"
Olur mu olur ben inanmaya başladım bile...
Bu arada dizaynını bir türlü oturtamadığım ama kalabalıklığını sevdiğim biricik tarlam...

1 Aralık 2009 Salı

Ne Çatlak Bir Kızım Var Tövbe Poz Vermeyi Sevmeyen...



Ben de istemez miyim kare kare pozumuz olsun, ailecek, anne-kız, baba-kız gerçi babasıyla poz veriyor ama gel gelelim ne tek başına, ne benimle sinir oluyorum, ömrüm onun peşinden gizlice fotoğrafını çekmek için koşturmakla geçecek bu gidişle...

Bu arada hastalığımla birlikte yaşamaya devam ederken dün bir telefon aldım...

SUKUT İKRARDANDIR

Derken bıyık altından da güler geçerim...