Bu ara yakın örnek, çevremde iki adam aşırı yorgunluktan yıkıldı, ciddi anlamda yataklara düştüler, ateş, bitkinlik ve sonunda tedaviler...
Sebep aşırı yorgunluk...
Malum hayat o kadar koşturmaca ki; sürekli bir yerlere yetişme, bizim evde sabah kalkıp sürekli hadi annecim, biraz acele et annecim, bak seni okula götürüp servise yetişeceğiz annecim...
Sonra ekliyorum mecburen, bak annecim hayat böyle birşey işte, sürekli biryerlere yetişmek zorundayız ve bunun için sallanma lüksümüz yok ve sen de işlerini olabildiğince çabuk yapmalısın...
Belki benim çocukluğumda da böyleydi ama annemin yetişeceği bir yer olmadığından bu kadar sıkboğaz etmezdi beni...
Bir yandan da çok üzülüyorum, hafta içi koştur koştur yetiş, hafta sonu yok cimnastik dedik ona koştur...
Daha çevreden diyorlar cimnastikten çıksın yüzmeye de gitsin...
Oldu daha nereye yetişsin bu çocuk?
Aslında baştan demem şu ki; hayat hani iki kişinin paylaşımı amacıyla birleştirilen hayat oluyor ya evlilik denen resmi yazışmanın altına atılan imzayla...
Sonrasında erkeğin kendini yayması, kadının ırgat gibi çalışması...
Kimi evde bu tabir-i caizse ki teşbihte hata olmaz, benimki kendimi anlatmak tamamen, erkeğin üzerine biniyor kimi evde bende olduğu gibi benim...
Sağolsun benim bey üç kızın içinde tek erkek, dolayısıyla suyuna kadar önüne gelmiş ev anlamında çalışmaktan bihaber, bir de üzerine yoğun iş hayatı da olunca bahanesi de kendiliğinden hazır çok yoruluyorum, zaten senin işin rahat...
Evet benim işim rahat dönemsel olarak ama benim de öbür taraftan ırgatlığım başlıyor, çocuk ev işi, dışarı işi, sık sık seyahatlere gidişinin yıkılan tarafın üzerimdeki yükü...
Bazen diyorum ben alıştırdım, en basiti çayının şekerine kadar koyup karıştırıp önüne koymak ve yerinden kalkmasın koltuk soğumasın maksatlı semerlerimi çoğaltma işini...
İşte çoğu zaman gıpta ediyorum bu işi erkeklerin üstlendikleri hanelere...
Fakat gel gör ki yetiişme şekli de en büyük etken diyorum, annem de böyle haza hizmetçi ruhuyla donatılmış bir bünyeyken odan çıkan da zevk-ü sefa içinde beylik yapacak değil ya...
Kendim de yapamam zaten, can tezliğinden karşımdakine kıyamamamdan, her işi illa ben halledeceğim dürtüsünden, çok lazım ya...
Ne oluyor ki yorgunluk artık senin kadim dostun olmaktan başka...
Bunun tam tersi olduğu hanede de bu sefer dışardan bakıldığında, nasıl insanlar benim halime üzülüp süzülüyorlar, ben de bu sefer onların haline vah vah diyorum, ayna işte aksini bana yansıtıyor kendi halimi seyreyliyorum...
Fakat şu sonucu çıkarmak lazım diyorum sonrasında, sorumluluklar eşit, paylaşımların birlikte olduğu, kimsenin kimseden fazla paralanmadığı bir düzen oluşturmak en iyisi...
En sonunda da şöyle bağlamak şart, malesef böyle gelmiş böyle gidecek korkarım vallah dizelerini söyleyip devam kalındığı yerden hayata...