Elbette bilinir ki her ağlamanın sonu gülme, her gecenin sabahı aydınlık...
(I. gün...)
Elbette bilinir ki her ağlamanın sonu gülme, her gecenin sabahı aydınlık...
(I. gün...)
İki keçi hani köprüden sen geçtin ben geçtim davasındaki iki keçi...
O öyle değilmiş mevzu, meğer devamı varmış, ikisi birden düşmüşler de ırmağa köprüyü yıkıp sonra ah neyledik biz bak gördün mü kardeş inadımızın sonu ıslanmak donumuza kadar deyip çıkmışlar sudan...
Artık teşbihin affediciliği burda; kolkola girmiş devam etmişler yollarına, nasıl uyumlu nasıl ırmaktaki olaydan ders alıp güzel güzel gidiyorlar, birbirlerine yol verirken aman canım cananım sen geç, yok mirim asıl sen geç yoksa töbe billah kendimi affetmem kabalığımdan diyerek, incelikten kırılarak göz süzerek incir dizerek derken derken uzaklardan bir pırıltı gözlerini kamaştırmış...
Durmuş bakmışlar, gözlerini oğuşturmuşlar...
Bak hele demiş biri ne ola bu parıldayan, demeye kalmamış adımlarını uzaktaki parıltıya doğru sıklaştırmış...
Diğeri durur mu, o da ondan daha da atik davranmış kafa kafaya bir yandan da aralarındaki sulhu bozmadan, yandan yandan bakınarak birbirlerine, parıltının hemen dibindeki ırmağın kıyısına varmışlar...
Irmağı geçecekler parıltıya kavuşacaklar fakat ne çare ki ırmağı geçmek için ortadaki kayanın üzerine basıp geçecekler...
Keçi ya bunlar her ne kadar sulh etseler de her ikisi de gözlerini kısıp yandan birer bakış fırlatıp adımını atmışlar ki her ikisi de aynı anda bir sendelemiş önce, kendilerine gelmişler...
Önemli mevzu şimdi başlamış, kim taşa önce basacak o demiş ben basacağım ben geçeceğim önce karşı kıyıya, öbürü demiş hayır ben...
Sen ben, hayır ben, yok sen derken uyanık olanı atmış ayağını suya, değdirmiş taşa ama yosun tutmuş taşın üzeri nasıl kaygan...
Suyun dibini boylamış, diğeri şaşırmış önce kalmış öylece...
Sonra bakmış etrafına, ilerde bir köprü tahtadan, gitmiş geçmiş bir güzel sonra gitmiş pırıltının başına...
Cuma günkü çekilen ciğer MR ının sonucunun cumartesi alınıp, ısrar kıyamet sonuç raporunun doktora telefonla doktora okutulup da metastas yaptı akciğere şeklindeki kesin olmayan sonucu aldıktan sonra elbetteki ne cumartesi kaldı ne pazar ne de pazartesinin doktora varıncaya kadar olan vakti...
Sonuç, oluşum göstermeyen kitleler yani korkulacak birşey yok çok şükür...
Fakat babamda da en ufak bir iyileşme emaresi yok, o kadar kendini bıraktı ki, hafta sonu haberin etkisiyle gram yemeksiz bol yatmalı ve baygın hali devam...
Ben de takılmış gibi o zehir hafta sonunun dilime takılan türküsü "Oy babam babam neydi ne oldun :("
Dün babamın sonucuna denk gelen sekizinci evlilik yıldönümünü heba olmaktan kurtaran bizim Beyin bizim cimcimeyle beraber yaptıkları hoşluk, sonucun temizliğiyle beraber gecenin nuru oldu...
Sol alttaki balığın da nedensiz arkadaşından ayrılılışından Rengin' in haberi yok, babasının öğrensin bunu da tavrına karşılık, sorduğunda hastaydı veterinere götürdük cevabım her ne kadar kendisine yanlış gelse de yine burnumun dikine gitme eğilimim devam...
Yazık şimdi çocuk ilk hayvanının ikinci gündeki vefatının travmasını yaşamasın, gerek yok...
Sıcağı sevmiyorum hele yanında hediyesi nemi...
O yüzden Antalya' nın Mersin' in adını duyduğumda daha darlanırım, nefes alamam, soğuk olacak hava, hafif puslu yağmur yağdı yağacak hatta hafif çiseleyen...