Ağır bölümün bekleme salonu, sandalyelerin hepsi dolu, sıkıntılı bekleyişler, birbirlerine kaçamak bakışlar, bakışları örtüştüğünde senin neyin varı sorup öğrenesi meraklar...
Karşıda yaşları küçük belli bir kadınla bir erkeğin arasında oturmuş, yaşı taş çatlasa üç, bir oğlan çocuğu...
Bu erkek çocuklarına da isim vermekte zorlanırım hep, oğlum oldu dersin, oğlan olunca küfür gibi olur e küçücük çocuğa da erkek çocuğu denmez denir mi bilmem oğlum/erkek olmadığından bilemiyorum...
Neyse mevzu bu değil...
Çocuğun canı nasıl sıkılıyor, süre de uzadıkça uzamış, randevular kaymış mıdır nedir, anlamsız beklemeler arada bir sekreteryaya giden bizim bekleme ne durumda diye soranlar...
Fakat çocuk kıpraşık, erkek çocuk, dur durak bilmeyecek bıraksalar, kendini bağırmaya vurmuş...
Dedim ya bölüm ağır, sıkıntılar da ha keza öyle...
Çocuğa bir anne patlatıyor, bir baba...
İstiyorlar ki kendileri gibi otursun, kırsın bacaklarını kıçının üzerine...
Anlar mı yavrucak...
Gezmeye meyl ediyor heyt baba atlıyor bir sumsuk nereye denk gelirse...
Kendimi zor tutuyorum hadi bir daha yaparsa okuyacağım canına diye...
Ne diyeceksin diyorum sonra kendime toplum polisi misin?
Kendi çocuğu...
Bir keresinde babamla kuruyemişçideyken babam bana bağırmış demek ki bir mesai saatinde bir bey şahit olmuş...
Bilmez ya kızı olduğumu ertesi gün babama gelmiş çok ayıp ediyorsunuz demiş genç bir kıza öyle herkesin içinde bağırılır mı babam da ruh hali nedir bilinmez o benim kızım demiş...
Kızı olunca hak oluyor demek bir nevi...
Şimdi bu da sanane lan oğlum o benim diyecek ben de heyt diye ...... olmayacak...
Anca rutin kendi aramızda hastalarla daha da yakınlaşarak muhabbet geliştiriyoruz...
Bize de mevzu lazım, bekle bekle nereye kadar, zaten tedirginsin hiç olmazsa başkalarının derdiyle avunalım...
Bir ara çocuğun annesi hasta belli, muayene odasından çıkıyor...
Baba yanına gidiyor annenin, oğlan da nasıl tatlı, seri şekilde "anne iğne yaptı mı" sorusunu annesinin cevap vermemesi üzerine en az yirmi kez soruyor ama diyorum ya bıdır bıdır yerden bitme, bir de dilli, makine gibi...
Muayene odasından doktorun odasına doğru ilerlerken baba alıyor çocuğu duvara çalıyor, bildiğin yapıştırıyor tam yerimden irkiliyorum gözgöze geliyoruz hastamla...Eski pozisyonumu koruyorum...
Ardından biz giriyoruz muayeneye...
Doktor bize merhaba demeden daha:
"Böyle arsızlık da olmaz ki canım, hiç ayar vermemişler dur yok, sus yok... Her yere el attı, anne anne değil ki biyolojik anne, zaten kendi çocuk, baba desen Allahlık..."
"Demeyin öyle dedim o çocuk, baba anne istiyorlar ki bizim gibi otursun, sabırla beklesin, ne bilecek çocuk sabrı da oturmayı da, diğer hastaları da, gerginliği de...
Anne kendi kendine halletse bu işleri de, baba alsa oğlunu gezdirse, kafeteryaya indirse, yeseler içseler, etrafı gezseler anne de tedirgin olmasa, baba da gerilmese, çocuk ta o kadar dayağı yemese..."
"Yok" dedi doktor...
"Bizim zamanımızda annemiz gözümüze baktı mı yerimizden kalkamazdık, annemde biterdi iş, babama intikal etmezdi hiç...
Bu çocuğun da kulağını bükeceksin "kıt" diyecek, sesi duyacaksın, bak bir daha kalkıyor mu yerinden..."
Ama dedim doktor bey aynı şekil bizde de vardı, gözünden alırdık elektiriği paravanın açılmasına gerek kalmazdı hiç ama zamane çocuklarının çocukluğu bizimkiler gibi seme değil ki...?