5 Haziran 2009 Cuma

Bu Bir Nebze İşe Yaradı...

İş yerinin altında böyle bir yerin olması, hem iyi hem kötü...
Bu öğlen tüm kendi halime mızmızlığımı çeken sevgili oda arkadaşımın "bir çorba iç de kendine gel" maksadıyla beni aşağı götürmesi ve görüldüğü üzere kendime anca gelirim çorbadan sonra da diğerinden de yesem düşüncesiyle hareket ettim...
Tamamen masumane, iyi olmak adına yoksa pis boğazlılık, aç güzölülükle uzaktan yakından alakası yok...
Ee bir de hasta olmanın da bir hafifliği olsun canım üzerimde...
Nasılsa evde kimse sallamayacak beni...

Üç Şok, Üç Flaş!

Şimdi oldu daha 5 dakika olmadı...
Yetkili o kadar dedi ama baştan...
"Bakın izinsiz yürüyüş yapacaksınız lütfen uyarılarımıza uyun (bunu üç kere üst üste tekrarladı hatta)"...
Laf dinlemeyen de hak eder işte...
Neden hakeder diyorum...
Herşeyin efendi gibi yapılmasından yanayım, hatta çıkayım ben de yürüyeyim derdimizi söyleyelim, sesimizi çıkaralım, tepkilerimizi verelim...
Ama üsturuplu, arbede çıkmadan...
Odaarkadaşımın yeğeni, çevik kuvvetten çocuk...
Bu fotoğraflarda bir yerlerde o da var...
Her zaman der o da "biz gerçekten mağdur olan sıkıntısı olup derdi olup yürüyene, birşey demiyoruz arada provokatörler çıkıp ta haydi anamıza avradımıda yediğimiz küfürleri geçiyoruz ama Atatürk' e vatana millete ana avrat sövünce Allah ne verdiyse artık" diyor...
Ne gerek var işte böyle sahneleri yaşamaya ki...
Ya bir de bu hele etrafa verilen zararı ziyanı da, bu provoke eden şahıslardan alsalar, bu zarar ziyan nasıl giderilecek etrafın ne suçu var...






Şahdım Şahbaz Oturuyorum...

Bina yıkılmış altında kalmışım haberim yok, bir ağırlık, boğazlarda yanma, hatta bademciklerim, iki iri kıyımın kapıdan beraber geçme çabalarının durumu gibiler boğazımda... Biri diyor ben çıkacağım ağzından öbürü diyor hayır ben...
Ben seviyordum onları minik minik...
Bu durumlar için bir hayat kurtarıcım var, Kongest Fort...
Geçen kış telef olmuştum, gözlerimi açamadan geçti, bu kış onun sayesinde hiç hasta olmadım...
Şimdi de attım bir tane(minicik bir ilaç bile içemem de, bunu da 15 dakikada anca yutabildim), yalnız gözlerim de bir korelininkinden farksız, ya da ne bileyim bir çinliyle aynı kıvamdayım...
Anneannem olsaydı şimdi, Kayserice "zat gözel oldun" derdi halimi görüp :)))
Bugünün cuma olmasının da hiç bir faydası yok benim için, ben de her çalışan gibi iş yerinde dinlenenim...
Hafta sonları hele tam kabus...
Rengin' in gönlünü yapmak için, bir öküz ağırlığındaki bisikleti indir kaldır, parka bahçeye çık, onu eyle...
Ev de iş ister, onu da benden ister, onlarla ilgilen, bademciklerimin aralarındaki sürtüşmeden bahsetsem ya da gözlerime baksa da nafile, ruhsuz bizim ev anlayışsız anacım...
Bey desen, o da Rengin den beter, herşeyin önüne gelmesini bekler...
Nerdeeee....
Ben de deseydim olmaz mıydı :)
"Sevgilim/balım /böreğim/nartanem /nurtanem, yemekle-içmekle/temizlikle/çamaşırla/ütüyle sen uğraşma, aman da haniş benim karım sen yaşa ben ölem" diyecek ....
Durum ultra vahim, anlayacağınız...
Allahtan bura olmuş da, derdimi döktüm gidiyorum...
Size sağlıklı güzel hafta sonları olsun o zaman, bana olmasın size olsun...

4 Haziran 2009 Perşembe

Bugün Sardunya'nın Misafiriyim...

Bugün sergiyi Sardunya' da açtım...
Misafir oldum ona...
Başlığa tıklayın buyrun...

3 Haziran 2009 Çarşamba

Basılmış, Ezilmiş Yağmur Öncesi...

Bu yağmur, gelirkenki ağırlığını sırtıma yüklüyor şu koca memlekette beni bulup...
Sanki ben yağacağım sağanak olup yere, öyle şişiriyor beni, omuzlarımda yükü, hafif semeliği, bir bunaltısı, bir cansızlık, ortalarda nedensizce dolanma, bir el kol kalkmama hali...
Beter durum ne zamanki yağıyorum oh yüküm hafifliyor...
Gerçi yorgunluğumu ANKAN aldı bu öğlende kızlar...
YKM nin en üst katındaki kafede toplaşıyoruz öğlen arası...
O kısacık zaman bile saatlerce oturmaya bedel...
Kahkahalarla çınladı ortalık, karnıma ağrılar girdi artık, bir de bende de bir çınlama var ki gülme yerine, bütün mahalleye yeterim bir başıma evelallah...
Velhasıl kelam bu durum beni haftasonuna kadar götürür...

1 Haziran 2009 Pazartesi

Yeni Bloglar Tanımam...

Özellikle evden akşam blog gezmelerimden, konu komşu okumalarımdan sonra listesindeki diğer blogları görmek, onları okumak ve devamında takip etmek, benim için bu konudaki en karlı kazanım...
Bunlardan biri de Cimcimeblog...
Diyor ki;
HAKKINDA

maydanoz
Net aleminde tanınan ve mıncıklanarak sevilen, o yüzden de canı çok yanmış blogzede biri. Maydanoz kendi çapında tamamıyle yekpare gönüllülük esasına dayalı, blogların açık dizinidir. Maydanoz blog seçiminde objektifliği ön plana alır, bir de çalışan blogları. dmoz'a kapak olsun.
Ve sevgili cimcime blogunda tanıdığı blogları anlatıyor...
Geçende beni de anlatmış yazmış...
Çok teşekkür ederim can-ı gönülden :)

Aferin Acun! Bravo Medya! Tebrikler Tema Vakfı!

Bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu, medyanin atağa geçen kudretini...
Benimki belki algıda seçicilik, bilmiyorum oysa eğer, nafile benim geri kalmışlığım...
Ama sanki daha çok üzerine gidiliyor olayların, az da olsa!
Olsun bu bile başlangıç neticede...
Nasıl biliyoruz mesela, Münevver' in katil zanlılarının bulunamayışının bugün 90. günü olduğunu...
Veya bu hafta sonu, Balıkesir' de ikiz bebekleri erken gelen annenin çektiği acıları ve bu acıların en önemlisine etki eden iki doktorun, görevden alınmasına giden olayın üzerine gidip Sağlık Bakanlığı'nı harekete geçirip sonuca ulaşan durumunu...
Var bu medya da daha çok iş de... Dahasını da isteme şımarıklığında bulunmak isterim şahsen sorumlu vatandaş olarak...
Tam destek duyarlı habercilere o halde...







Bir de hep isterim ülkemin evlatları kardeş kardeş olalım, el ele verip kim düşkün kim ihtiyaç sahibi yardımlaşalım, bizim bizden başka kimimiz var...

Sonuçta nasıl geldik bugünlere kardeş olmuş herkes, tek vücut olmuş cephelerde...

Şimdilerde düşene dönüp bakılmıyor, adres sorana itibar etmiyor kimse de çekip gidiyor...

Nedeni gayet açık, devir kötü...

Yok ya iyiler var arada hakkımız yenmesin :)


Hepimiz iyi olsak zaten etraf temizlenecek...


Kapısının önünü temizlese herkes, ortalık zaten püripak olacak...


Bu anlamda Acun Ilıcalı'yı ayakta alkışlıyorum, elindeki değeri çok iyi kanallara naklettiği için...




Bir de son konu, aklımdayken Facebook ta bir grup var ben oradan haberdar oldum.
TEMA VAKFI'nın...
Web siteleri var finikedenportakal...
Tema Meşe Projesi'ne 45 tohumluk para yatırıyorsunuz hesaba ki tutarı 25 TL...
Hem 45 tohum dikilmesine sebep olduğunuz gibi, adresinize de 5kg Finike Portakalı geliyor...
Üstelik ayda bir bu yardımı yapabiliyorsunuz, portakalları da istediğiniz başka adreslere kargoluyorlar...
Neyse duyurması bizden, tatbiki yine bizden!!


Kalın sağlıcakla...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Baştan Demişim...

Baktım hani blog yazanının kendini anlattığı iki çift laf kısmında...
Arada hey heyelenen kişilik diye...
Dün gözümün perdesi kalkınca şimdi baktım da o ne esinti öyle...
Kendimi tanımadım ne kabadayıymışım efelene efelene heeeeeyt ....
Arada lazım demek lazım lazım...
Cumartesi gününün sonuna yaklaşırken, dibimiz parka iki posta ziyaretimizi tamamlamış, babasız hafta sonumuzun ütü safhasındayken, ütü hala prizde ben elim işte gözüm oynaşta, parmaklar klavyede, fonda Bendeniz kaset çıkarmış pardon albüm, eskinin Bendeniz'i, lise devirlerimin Sezen Aksu benzeri baksılarıyla kelimeleri...
Şimdi dinlerken iyi geldi lisedeyim, tam da Bey' in gömleklerini ütülerken... Geçmişle gelecek arasında gider gelirken, elimde cımbızla ayna olması gerektiği yerde, ütü...
Oluuuurrr tabi neden olmasın...

29 Mayıs 2009 Cuma

Bende ki...

Bu hissiyat deryasını, mutlu - mutsuzluk durumunu, ucu bucağı olmayan deniz hatta okyanus gibi görüyorum...
Gerçi şimdilerde daha düzene girdi de, bir süre öncesine kadar sevinince ölümüne kadar, üzülünce de geberene kadar durumu hasıldı...
Gerçi bu benim verici duygularımın, samimiyetimin de öyle tabi bu kadar yüzü yumuşaklığımın sonu taş kaya...
O zaman dibime kadar kazmayacaksın beni, zaten yüzüm yumuşak ne demeye eşeleyip duruyorsun da .okunu çıkarıyorsun ey ne desem hakeden insan evladı!
Allahtan hala yüzüm gözüm yumuşak da, ama beni kazıp kazıp da suya değil de o sert kayaya ulaşanada, daimi kırmızı kartı çıkarmak boyun borcu, öyle tek maç cezası değil benimki...
Bu saate kadar amaaaan ne kasmışım kendimi koy ............. gitsin.
Eeee müstakbel hayat ve ey müstakbel hayatın nadide, aklı evvel insan evlatları, buyrun eserinizim ben...
Ne güzeldi her şeye he diyen, her türlü şakayı da lafı da kaldıran, hazır semerli bir eşek vardı...
Ne zamanki kazdın kazdın, illa hidrojen bombasını patlatacağım dedin inatla( Lost 5. sezon final sahnesi), sonrasında çıkan sese de şaşırmayacaksın....
Hayır ben hırt kadınım, öyle sevimli sevimli gülümseyerek konuşmasını beceremem, kızdım mı Kadir İnanır ın kaşlarını takınırım ondan daha iyisini de yaparım...
Öyle ince konuşayım aman ince yazayım, yok bende dan dun giriyorum en son söyleneceği başta söyleyip ............ batırıyorum...
Yorumlarda da böyleyim, sanki kırk yıllık tanış dilimden anlayacakmış gibi döşüyorum, Allahtan sevgili blog sahibeleri beni alttan alıyorlar...
Yoksa ben öyle çok gülümseme şekilli cümleler kurmam, yazıda elim alışmış gayri gidiveriyor kendiliğinden, iki nokta üst üsteye, sonrasında parantezin sağ kanadına...
İşte kazıp da sonunda ulaştığın kısmım, bu evlat!
Haaaa!!
Benlik birşey var mı yooook! Billahi de...
Bilakis kafama tüküreyim diyorum, anca mı akıllandın illa bu kadar kazığı yemen mi gerekiyordu...
Herhalde öyle ama başa gelen yılların beni hafifletmekle kalmadığı gibi aklımı da başıma getirdiği kesin...




Yalnız ilk iki cümleden konuya girdiğim mevzuyla, sonunda vardığım nokta apayrıdır söylemeliyim...
İkinci cümleden sonra nasıl kendi kendime verdiysem gazı, nasıl gazeplendiysem gitti kendiliğinden...
Sonra bir ara o ilk iki cümlenin de mevzusuna girerim aklımda olsun da...
Bari yazıya da uygun bir gülümsemeli fotoğraf bulabilirsem....
(Bulamadım)

28 Mayıs 2009 Perşembe

Allah Kahretsin Senin Gibi Anayı!

Annemle sabahları telefonlaşırız, ne yapıyorsun, günaydın işte öyle havadan sudan...
Hep aynı saatlerde konuşurmuşuz ki "Muhammed' i izliyorum Müge Anlı'nın programında" diyordu annem...
Bir iki deyince ben de artık bulundu mu Muhammed diye soruyordum...
Bugün haber verdi bulunmuş yavrum...
Ama nasıl ?
Annesi olacak şerefsiz .............. sevgilisiyle ilişkideyken 6 yaşındaki Muhammed tanık olunca olaya sevgilisiyle döverek öldürmüşler...
Allah ne diyeyim ya denecek ne var Allah aşkına nasıl bir zihniyet nasıl bir annelik?
Gerçi anne sıfatı yakışıyor mu hiç bu ....................' na?
Böylelerini assınlar, gerçekten, ülkemde idam olsun, hatta tv de canlı yayınlansın, gidelim izleyelim...
Başka türlü ferim sönmeyecek...
Böyle şerefsizleri, daha isimlerini bildiğimiz bilmediğimiz, çocuklara tecavüz edip öldürenleri, tacizcileri, hepsini sıraya dizsinler, ip boşaldıkça sırası geleni asalım...
Ben çekeyim hatta iplerini seve seve yaparım...
Cidden yaparım...
Burada da haberi var...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Boşa mı Fikrimiz Mühim?

Fikrimuhim.com

Geçen gün işyerime bir paket geldi, içinden 500ml lik Ex'ir şişesi, birkaç indirim çeki ve tanıtım broşürü çıktı...


Eve gider gitmez de denedim hemen, 2 lt lik suyun içine 1 kapak Ex'ir, sonra buzdolabında meyve-sebze ne varsa içine attım, 2-3 dakika bekletip biraz elimde ovaladım, sonra akan suyun altında duruladım...


Zaten bunu öğrenmeden önce de sirkeli suda bekletirdim hepsini...


Gerçekten de denildiği gibi, sular üzerlerinden pırıl pırıl aktılar ayna gibi oldular, canlı canlı renklerinde kaldılar...


Bir de Rengin'le yaptık bu işlemi, o da "gıcırt gıcırt ediyor anne bunlar" diyerek...


Velhasıl her daim kullanılabilir ve en önemlisi güvenilebilir bir ürün derim, ben naçizane...


Kaç Çöp Soksam Duvara?

Anneannem sık kullanır, çok şaşırdığı bir olay karşısında duvara çöp sokun der...
Ben de acep kaç çöp soksam ki :)
Yine sündüre sündüre yazarım okuyucu, şimdiden söyleyeyim sonra içinizden dışınızdan "aman bu da iki kelimelik şeyi elli cümleyle anlatıyor" demeyin...
Şimdi bizim Bey'le hukukumuz 2001 Aralığında başlar, aynı işe girdik, o zaman sınavla bir güruh almışlardı o zamandan tanışmıştık...
Gülüşüne bayılırdım, yüzünde güller açardı gülünce koca dişleriyle :)
Hatta ona kız ayarlamaya çalışmışlığım bile vardır...
Sonra kısmet oldu, biz bize yazılmışız meğer...
Kendisi eski İzmirspor' da uzun yıllar top koşturmuş, hatta az önce telefon açtım senin mevkiin neresiydi İzmirspor' da diye...
Bizimki de "her mevkii de iyiyimdir" diyor serseri...
Sonra dedim "seni yazacağım bugün o yüzden sağlam bilgi almalıyım" (işime de saygıma dikkat çekerim)...
Libero, stoper ve ön libero oynarmış...
Aynı zamanda, Ege Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu' nda okumuş, tek sayfa açmadan bir kitap sayfası okumadan haybeye, branş dersleriyle bitirmiş...
Bizim iş ilerleyince, benim gibi kitap kurduna hiç de yakışmayan bir tavırla karşımda "ben hiç kitap okuyamıyorum, istiyorum aslında ama hemen uykum geliyor" deyip beni deli ederdi...
Nasıl olur ya, insan okumaz mı ne uykusu?
Sonra ben "Aşk" ı bitirdim Elif Şafak'ın...
Salonda duruyordu kitap, baktım bu bizimki bir iki sayfa derken derken eni konu okuyor...
Aman dedim ses etmeyeyim devam etsin...
Sonra kitabın ciddi ciddi sonlarına geldi...
Bir akşam balkonda molası verirken -yazarken bile inanamıyorum :)- baktık ki kitaptan konuşuyoruz...
Ben duvarlara çöp sokmayayım da kim soksun...
Bunca seneden sonra ilk defa kitap eleştirisi yaptık o kadar keyifliydi ki...
Ah dedim, hiç bitmesin bu saadet dolu dakikalar...
Haydi can Bey, bu başlangıç olsun oku oku, sonra kulisini yapalım...
Ben çok sevdim bu işi çünkü...

26 Mayıs 2009 Salı

Laf Açılmışken...

İnsan hafif yaş aldı mı hayattan, diline pelesenk oluyor ister istemez "ben de şu yaşta olaydım" diye...
Ben de bazen diyordum sonra hayalini bile eleğin en ince yerinden geçiren şahsım, okuldu, sınavdı, bir sürü stresi kaldıramam diyorum...
Ben ki bu yaşta bile, hala yatmadan ödev yapmadığıma veya pazar günleri ertesi gün okula gidecek olmamamın hala ferahlığı içindeyim...
Rengin okula başlayınca, ben de başlayacağım o ayrı...
Pazar gününü yürüme mesafesi 5 dakika olan annemde geçirdik, uzun süredir uzun uzadıya oturmalı görüşemiyoruz, dip dibe olmamıza rağmen, aradaki görüşmeleri saymıyorum saatlikleri...
Şöyle eni konu oturup, annemin önüme yemek getirdiği, mutfaktan mis kokular gelirken ben kanepede mayışayım, kumanda elimde kalayım, bazen iki lokma uyuklayayım...
Evde kim beni mayıştırır ya da ben olmadan mutfaktan hangi mis koku gelir?
Pazar günü Fulya' yla -ki kendisi kızkardeşim olur (her Funda'nın da bir Fulya'sı var olduğu gibi), konuşuyorduk hayal kurmaktan...
Evvel vakit hiç hayal kurmayan ben, şimdi gırla gidiyor kafamdaki curcuna...
Ucundan bir araba hayal ederken bile jip isteyeyim bari şeklinde sonra kendi kendime -bir mekanizma var zaar içimde fren gibi- amaaaan çok yakar o sonra vergisi de bir sürü para deyip kestirip atarken...
Baktım öyle de olmuyor böyle de, şimdi koyverdim, istiyorum da istiyorum...
Kardeşim de tam tersi, eskiden saçardım hayalleri o yana bu yana fakat şimdi düşünmüyorum bile diyor...
Asıl bunun uzmanlarına sormak lazım, psikolojimize olmuş birşey de ne acep?
Ben ne anlatacaktım nerelere geldim...
Dün Rengin Hanıma sürpriz yaptı anneannesi, binmiş olduğu sukutırı aldı, kreş çıkışı indik hemen parka test ettik... Aferin olmuş, bu hafta sonu da bisikletini alırız onu da test ederiz...
Masraf ya bu çocuklar onlar can sağlığı, bize bol para olsun da...
Bir gün de kapıya bir araba dayasa, anahtarı "gözlerini kapa, elini aç" şeklinde takdim etse Bey, ben de test etsem olma mı?
Uzar gider bu yazı bendeki bu çene oldukça.....

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Yeni Çıktı...

Sardunya(?)
Terazinin Dirhemi
Zat-ı Aliniz Funda ben...

Sabah Sabah...





İşlere girişmeden nereden estiyse, facebookta bir el tavla atayım dedim...
O siteyi de sadece bu amaçla kullanıyorum artık...
Oynuyoruz bir zat-ı muhteremle ama fotoğrafından belli genç delikanlı, henüz kimliğini oturtamamışlardan, ayakları yere basmayanından...
Genelde de sohbete girmek isterler klasiktir ya...
Ben de direk yazarım "ben oyun oynamak istiyorum sadece mahsuru yoksa sizce de" der keserim...
Kiminin işine gelmez çıkarlar oyundan, uğurlar ola...
Bu aklı evvel de pullarımı kırıyor, filan hırslandı abi.
Acımak yok sana yazıyor...
"Allah Allah er meydanında mıyız hayırdır bu ne hırs?" yazdım...
Ne dese bana "kasıntısın tabi kıracağım pullarını"
...................????????????
İçimden kalayladım, dışımdan da "oyundan çık" a tıkladım...
Oldu dedim, haftaya başladık hadi rast gelsin :)

22 Mayıs 2009 Cuma

Gidesim Var...





Şöyle en ferahından, en tebdili mekana...
Başka deryalara çok kulaç atayım,
Çok yorulayım,
Sonra dönüp bakayım ki
Kıyıdan epey uzağım,
Kendi kendime panik olayım, nasıl dönülecek kıyıya
Kim atacak kulaçları
Biri olsa da sırtlasa götürse beni kıyıya diye...
Çok kaçasım var,
Arkama bakmadan,
Kalan ne olacak diye düşünmeden...
Hatta giderken de bindiğim taşıt, zaman makinası olsun
İstediğim zamana da götürsün beni oldu olacak...
Hayal benim değil mi?
İsterim ucu bucağı olmayan ve en olmayanından...
Velhasıl...
Gidesim var...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Tatlı Ara...

Öğleye doğru msn den bir ileti "müsait misin geleceğim"
"ne demek! ne demeeeek! gel Sardunyam başımla"
Sonra Terazinin Dirhemi Esin' de geldi...
Kahveler içildi, fallar bakıldı, 50-100 kare fotoğraflar çekildi çekildi çekildi...
Çok güldük, çok eğlendik...
Koyacağım fotoğrafları (Deniz'in izin verdiği kareleri tabi) fakat aktarma işini, kotaramadım bilgisayar izin vermedi...
Poz poz koyacağım, mutlu mesut 10 saniyeye ayarlı koşa koşa objektif karşısına varılan kareleri :)

Süt Günü...

İmiş bugün... İçelim içirelim o halde...

İçine benim gibi 1 su bardağina fazla nesquik kaçırmadan olursa, hani kalori açısından masumluğunu yitirmesin...

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Annem Dedi ki;

Geçen annemle konuşuyorduk ki ondan bundan şundan...
Dedi ki bir tanıdıktan için konuşmasına başlarken,
"İnsanlar büyüdükçe küçülecekleri yerde................"
Aaaa dedim ne kadar doğru işte, öz gibi...
Demek ki tevazunun arkadaşı bu laf, büyüdükçe küçülmek...
Aferin annem dedim, ağzına sağlık :)

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Kimbilir...

Belki de Türkan SAYLAN, cennetten bakıyorken müslüman geçinip, çalan çırpan, ahlaksızlıkları boylarını aşmış, .............' e, kimbilir göz kırpıp el sallıyordur...
....................................................
Bu da birden geldi aklıma, yakıştı ama...
.....................................................
Be Hey Dürzü...
Ne ararsın ALLAH ile aramda..
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikatten gözün yoksa haramda...
Başı açığa niye türban sorarsın?
Rakı şarap içiyorsam sana ne..
Yoksa kimseye bir zararım içerim.
İkimizde gelsek kıldan köprüye..
Ben dürüstsem sarhoşkende geçerim.
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden..
Dininden de soğuyacak bu millet.
İşgaldeki hali sakın unutma..
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan gene çıkardın amma..
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz!