16 Nisan 2009 Perşembe

Foto Galeri Çeşme...


Mis hava...
Mis bol şekerli kahve...

Sahipsiz bekleşiyorlar...

Ahtapotlar kovadaydı sağolsun beyefendi onlarla poz bile verme inceliğinde bulundu...


35 yıl oldu hala poz vermeyi öğrenemez mi insan?

Canpare...

Çeşme' de Atom Çılgınlığı...

Sabah sabah iştah kabartmak değil amaç ama süren bir çılgınlık var haber vereyim dedim. Elçiye zeval olmaz...
Efendim Asuman ve Can çifti karar veriyorlar bir yer açmaya ve özel bir yiyecek olan "Atom" u hazırlıyorlar sunuyorlar...
Sandviç ekmeğinin arasında tavuk şinitzel var, üzerine lahana turşusu ama farklı ve sır sakladıkları sosla ve salatalık turşusuyla servis ediliyor...
Sırrını vermedikleri lahana turşusuyla olan sosun içinde mayonez-yoğurt tadı alınıyor gibi...
Ama lezzeti çok güzel millet deli gibi yiyor...
Çok prensipli bir iş yeri, küçücük ama tertemiz, dışarı servis dışında elaman çalışmıyor, yani mutfakta sadece ikisi var kimseyi sokmak istemiyorlar hijyen kaybolurmuş kalite düşermiş...
Öğlen diyeyim artık 11:00 akşam 19:00 arası çalışıyorlar...
Sene de iki kez birer ay kapatıyorlar...
Bir şehir efsanesi de olabilir güya 8 milyon dolar teklif etmişler devretmeleri için vermemişler...
Altın yumurtlayan tavuğu kesmem hesabı...
Tabi ne kesecek ben de olsam ben de kesmem...
Atomun fiyatı 3,5 TL.
Yolu düşenler mutlaka deneyin.

(Fotoğraftaki parmak arası, benim çakmak oluyor)

15 Nisan 2009 Çarşamba

Ev Tipi Ekim Zamanı...

Öyle kötü bir huyum var ki...

Herşeyi ister heveslenir başına geçer hevesimi aldım mı sıkılırım evet maymun iştahlıyım ben...

Kendimi grup terapisinde sandım bir an, ecnebide olur ya yuvarlak şekilde sandalyeler konulmuş, herkes ben buyum, ben şuyum itiraf ediyor, sonra başlar sallanıyor helal olsun manasında, fonda alkış güruhu...

Ben de evet itiraf ediyorum sandalyemden ayağa kalkıp, alkış lütfen...

Küçükken de reklamlarda ne görürsem isterdim ama alakalı alakasız, buzdolabından tutun araba lastiğine kadar...

Rengin de bana çekmiş sırf "bana da alır mısınız" demesi kafi...

Yalnız o kötü huya karşın, şöyle bir güzellik var karşısında, tezat...

"hıı tamam alırım" deyince susuyorum, hala bile :)

Rengin' de öyle şimdi...

Ben bunu bizim Bey de oturtana kadar canım çıktı "ya diyorum he de geç ben o zaman susarım". Başlarda garip geliyordu " o zaman isteme" yok onu da bünyem kabul etmiyor... Alıştı şimdi de "tamam" diyor, geçiyoruz...

Misal, şimdi dikim zamanı başladı ya, fideler meydana çıktı, her yerde bir tohum, bir ekme biçme, toprak satışları, bir el atmak lazım...

Aslında iki sene önce de aynı halta kalktım ben, kilo kilo toprak taşıttım Beye, yazık o da birşey olacak sandı sonunda... Sonra balıkçıların hani balık koydukları beyaz strafordan kapları vardır, en uygunu onlardan aldırttım eve geldi...

Balkona koyduk domates, maydanoz vs. bir kaç birşey ektim...

İlk heves suladım filan e yine suladım yine hiç bir gelişme olmaz mı beni de teşvik edici...

Olmadı cılız cılız maydanozlar bir türlü çiçek vermeyen domates...

Ürünümü yiyemeden heba oldular anlayacağınız...

Üzerine bir de o strafor kaplar tabi toprakla da doldu oldu mu sana, zebellah gibi ağır... Haydiiii Bey bunları taşısan bak balkon kepaze oldu da diyemiyorum. Yedim bir halt kendim temizlemem lazım...

Ama insaf, vicdan ve bilumum insani vasiflara sahip sevgilim Bey artık onları sırtladı da attı... Bir dolu laf yedim o kadarı da hakettik...

Şimdi efendim yenilen pehlivanın güreşe doymadığı hadise bende de vuku buldu bu sene, yine dürttüler beni ekim dikim işine atıldım hayırlı uğurlu olsun...

Menümüzde cherry domates, köy biberi, roka, maydanoz, çilek var... Bir de kokusuna öldüğüm fesleğenim...

Bu sefer bu hevesimde sebat edeceğimi umuyor mahsülden yemek üzere bilahare beklerim efendim...

Biber ve çilek ekilemedi toprak yok kap yok :)

14 Nisan 2009 Salı

Biliyorum Bildiğimi Hem de Deli Gibi...

Bilmiyor muyum?
O kadar can sıkacak konu var ki ararsan üzerinde efkarlanacak hatta…
Oysa biliyorum ki… amaaaaaan defet başından bulutların kara olanlarını…
Efkar efkarı üzüntü üzüntüyü çağırıyor her daim…
Bırak para parayı, sevinç sevinci çağırsın…
ömür dediğin iki günlük değil mi yarına ne olacağı belli olmayan,
O halde ne bu surat asıklığı ne menem bir somurtma
Küs müyüz?
Yok yok tövbe kabul etmem…
Ben seni sen beni severken hayat da bu kadar güzelken, gel yamacıma geeel, öpelim yanaklardan hatta alalım üzerine birer makas bitti gitti tamam bu kadar işte…

Kabul Buyurursanız...

Bu güzel ağacın her bir dalı yorumlarıyla, telefonlarıyla herşeyle her daim yanımda olan herkese benden naçizane...
Kabul buyrun efendim...

Büyük Hazinesin Daha Ötesi Var mı?

Evvel ezel sabahları uyanınca afyon patlatanı anlamadan, her sabah şen şakrak uyandım uyanırım ama bu civelek sabah zaten var olan sevinç enerjimi daha da katlamama sebep işte...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Hayra mı Alamet?

Hayra mı şerre mi yorulmalı bilmiyorum fakat şöyle bir muhakeme ettim konuştum "ben" le...
Bir nevi kemal durumu yani bende erilen...
Kendime de nazar etmeyeyim çalışın sizde de olur tabi ne diyeyim, böyle evvel zamandan olurdu birşey olur ,aman takarım takarım, bir de bir geniş hayal dünyası hatta sahnesi, senaryo üzerine senaryo, nasıl bir kuyu dibi çık çıkabilirsen durumu...
Bu mıç mıç sevgi kelebeği şekline döndüğüm kozamı yırttığım an milat demek ki benim için...
Misal bizim Bey, başımın etini yer, kötülemek gibi olmasın, öğreten adam söylenir söylenir söylenir soğumaz hiç...
Küserdim, kırılırdım, dedim ya o yürütülen senaryoların haddi hesabı yok, en olmadık ya da değmeyecek toğlu iğne başı mevzulara...
Bugüne bakıyorum Cinderella' nın peri annesi sopasını bana da savurdu zahir, böyle yırttım kozamı çıktım içinden, böyle önden taktım elimi düğmeleriyle birlikte yırttım attım gömleğimi üzerimden...
Aman da ne iyi etmişim, hatta sabah yine böyle servis bekleme esnasında Beyle ufak onun tarafından monoloğuna maruz kaldığım -kendimi de nasıl madure yaparım ama- anın ertesi unutup sırnaşırım çok sever ya daha da delleniyor insan :)
Belki de yine en sevdiğim huyuma kavuştum ,dipten çıktım, "unutma", unuturum balık gibi hemen olumsuzu ama yapılan kötülüğü sadece kocamda da her kişide de...
Sonra hep olumlu, hep hayr, hep iyi, diye diye de olabilir mi ya da sığınmakla şartsız koşulsuz Yaradan'a...
Sebep bulmak değil amaç tabi aslolan sonucun sefasını sürmek...
Başlığın cevabı da evet hayra alamet...
Hem de dibine kadar iliklerine kadar...

Ben Yokken...

Cereyan etmiş hadise...
Hem de en keyiflisinden geldim ki yorumlardan baktım baktım sevindim bir daha baktım...
Hemen bakıyoruz kimlerden gelmiş?
Layık görmüş arkadaşlarım vermişler ödülü ben de onlara dağlar tepeler çiçekler gönderiyorum kabul buyururlarsa :)
Bu çiçeklerden de yanına ödül ekli yeni açmış ağaçları topuyla paslıyorum herkeslere :)

11 Nisan 2009 Cumartesi

Kime :)

Malum bu hafta bulunmam nedeniyle Çeşme diye başının etini yerim meydanın...
Biricik tek çarşını turlarken bir telefon baktım kim arar diye Özii ararmış...
Sık sık yazıştığımız ama seslerimizi henüz duymadığımız telefonu açınca da eskilerden beri konuşuyormuşcasına hemen ısındığımız bu sesin sahibi Öziiymiş :)
Merak etmiş canım bizi...
Konuştuk konuştuk güldük öptük birbirimizi bebelerimizi sonra Mayıs' ta görüşmek üzere yüz yüze kapattık telefonu...
Sonra ben kıyıdayken bir ağaç dibindeydiler bu papatyalar özii demişti ki bir ara bir yazısında papatyayı severim...
Çekeyim hediye edeyim arkadaşıma dedim ben de...
Sonra da essahını takdim ederim öziicim :)

Rüzgar Değirmenlerini Görünce Tamam Diyorum...

Geldik artık Çeşme' ye...
Eski yolu daha çok seviyordum bu otoban olmadan önceki halini gidişin Çeşme'ye...
Efendi efendi gidiliyordu eski sahil yolundan, evlerin ağaçların arasından, sağında denizi seyrede seyrede ki vardığında girilecek olan o denizin de heyecanı basıyordu ruhu...
Şimdi yalandan oldu gidişin haşmeti görkemi, yok ki bir gördüğüm eskiden kalma bu değirmenler...
Onları görünce bile seviniyorum elimde kalan budur diyerek, hoş Çeşme' nin eskisini özlüyorum ben, şehir olmuş en mini minnisinden, dağ taş ev eskiden amcamların eviden öte ev yoktu, yol yoktu ki ne evi...


Yağmurla gittik yol boyu, çok da severim hele ki cama vuran sesini, hiç bir ses olmasın dinle sen, yıka ruhunu o camdan akan yağmurun sıyrılışıyla camdan...
Öyle de yaptım, arındım gittim, zaten binbir ruh hali bedende ama en iyilerini seçerek korudum özenle, sonucu da aynı özenle geri döndü ektiğini biçersin zaten değil mi mantığıyla...

Fakat yolun ruhu yok ne fena...
Bana göre hareket edenin de olduğu gibi etmeyeninde var içinde, o ruh dediğim yaşayandan...
Allahaşkına bakınsanıza ne ruhu? Boş yol işte, hız yapsın arabalar ya da bağlasınlar otomatik pilota sabitlesinler hızlarını, gitsinler şeritler boyu...
Dağlara bak bak dur...



Rengin?
Çok sıkıldı tabi Ankara'dan başladı ne zaman gideceğiz Çeşme'ye türküsüne, hava karanlık olunca cevabı bile ona uzak demek ki her dakika aynı soruyu sordu yavru...
Sonuç mu?
"Yapmam" dedi "kendi çocuğuma yapmayacağım ameliyatı başkasının çocuğuna da" dedi ya işte o anahtar cümle miydi?
"Kendi çocuğuma yapmam ben bu test sonucundan"
Sonra bir müjde daha aldık en güzelinden en temizinden, anlatırım onu da şimdi sabah indim daha haneye, beni bekleyen işler bir yana, otobüsün yolda arızalanması, diken üzerinde en fazlası on beş dakika süren uykumun sabahı, beden yorgun, ruh aynı güzellikte, yüz mü gülüyor tabi neden gülmesin :)
Bu arada eminim dualarınız/dualarımız açtı önümüzü, temennileriniz varlığınız çoook uzaklardan yanındayız hissini vermeniz...
Çok teşekkürler minnetler daha ne diyeyim varlığınız güzel sizler gibi :)

6 Nisan 2009 Pazartesi

Aman da Kimler Gelmiş :)

Sağdaki 2 yaşındaki şeker kız şimdinin 5 yaşındaki şeker kız sahibi bir anne...
Hani bol mkitarda Rengin in kankası diye bahsettiğim yavrunun annesi oluyor kendileri...
Yeni bir blog açtı kendine adı da güzel kendi gibi...
Kendilerine hoşgeldin aleme derken, akan giden hayatın tam ortasından el sallar öpücüklerimi gönderirim...
Hoşgeldin Fadimenin akrabası :)

Telefon...

Bugün yorumlara bakarken bir yorum KOZA dan...
Telefonumu istiyor hayr olsun dedim iş yerinin telefonunu yazdım maile...
Birazdan KOZA' nın sesi...
Kendisi bana bıcır bıcır demiş ama o kendi bıcırlığı neşeli şeker bir hatun sesi :)
Tabiat Ana'yı da alacak bir gün kahveye misafirim olacaklar...
Merakla bekliyorum :)
Blog arkadaşlarımla yüzyüze tanışma fırsatım olacak...
Sizleri de beklerim efem :)

Ortaya Karışık...

@ Dün akşamdan endişesi bastı Obama geliyor bizim yollar kapalı Rengin kreşe nasıl gidecek, biz işe nasıl gideceğiz, yollarda telef olacağız diye...Boşa kurmuşum, trafik hiç olmadığı kadar açık yollarda da şimdilik bizim güzergahta bir kapanma yok, kapanma güzergahında yaşıyor ve çalışıyorken hem de...
@@ Yine sevgi kelebeği gibiyim, hayat güzel, herşey süper, şükürler olsun diye dolanıyorum, evet ben böyleyim karamsarlık cübbemi terk ettim, bazen efkarlanmayı özlemiyor da değilim hani ama bir aşmışlık var serde...
@@@ Konuyla alakalı değil benle hiç değil aklıma geldiğinden tamamen...
Polyannayı kaçırmış kötü adamlar ormana götürmüşler, tabi sonrası malum, o esnada polyanna ne demiş?
- Ohh açık hava, mis gibi oksijen :)
@@@@ Yarın sabah yolcuyuz Renoyla, ama o babası evde tek başına kalacağından ziyadesiyle üzgün "ne yiyip ne içecek babam, iyisi mi sen git ama sen de çabuk gel seni de özlerim" diyor...
Oldu kızım, ben gider gezer gelirim, sen babanı yalnız bırakma :)
@@@@@ İznimi yazdım masamdaki işleri hafifletip öyle ekran karşısında blog okuyasım var...
Yazı bitti, aradan kaç dakikaysa geçti, baş camdan dışarı çevrildi kiiii, nasıl bir yağmur, en sakin makamdan -hangisi ise o- çalar gibi, ahenkle yağıyor çıkıp ıslan ben yağarken dercesine...

5 Nisan 2009 Pazar

Dingin Pazar...

Bu hafta sonunu babasız geçirdik...
Kendisi oryantiring hakemi ki ben de ama beni yazmıyorlar nedense, kendisi gidiyor müsabakaya ben yok...
Dün bütün günümüzü evimizin dibindeki parkta geçirdik, artık perişan eve gelir gelmez kucağımda sızdı hanım...
Bu sabah da mutfakta sütünü hazırlarken, anneannesini aramak istediğini söyleyince bizimki tamam dedim ama bulabilecek misin?
Bulurum dedi A dan tanıdım, ne bileyim ben o A' nın arama yapılanlar listesinde değil de rehberin başındaki A olduğunu :)
En son benim adım şu babamınki bu hatta soyadımız şu annem içerde bana süt hazırlıyor diye süren konuşmaya zor yetiştim neyse onu noktaladık aradık anneannemizi teyzemizle beraber geldiler tabi anneannesini parmağında oynattığı için bizimki er vakit parkta aldılar soluğu...
Şimdi küçük hanım banyosunu yaptı saçlar kurutuldu koklandı mis olmuş sonra baktım ki tv karşısında sızmış...
Şimdi tabi kuzu anne yatağında uyumakta, bana da sabah okumadığım gazeteleri okumak vazifesi düştü ne yapayım gideyim de vazifemi yerine getireyim bari...
Pazar huzurlu geçsin ki hafta içi şehir değiştirilecek ora bura derken yorgunluk tabi ona şarj olmak lazım...
Fotoğraf; haftalar öncesinden...

3 Nisan 2009 Cuma

Hani Kalbim Pır Pır Ediyordu Ya :)

Hemen sabah yazdım kalbim bir başka çarpıyor mutluyum siz de mutlu olun şükredelim diye :)
Devam arkadaşlar devaaaaaaaaam :)))
Haftaya ameliyatımız özel bir hastanede olacağı için, para istiyorlar tabi köfteler, anlaşması yok KBB nin SGK ile...
Ha deyince de o kadar parayla dolaşılmıyor, bulunamıyor malum...
Neyse uzatmayayım, artık para bulmaya da gerek kalmadı Ankara' daki doktora da hastaneyede...
Çeşme' de benim üç amcam ve kabilesi yaşıyorlar bilenler bilir, benim çeşme 6 aylıktan bu yana her yıl gittiğim yerdir...
Az önce amcam aradı ve kızımla Çeşme'ye gidiyoruz salı günü ve İzmirdeki KBB merkezine çünkü onların orada artık aileden biri gibi olmuş bir doktorları varmış ona götüreceğiz ameliyat bile derlerse ssk mızdan yaptıracağız...
Ve de yine tesadüf buradaki amcamın Çeşme' deki yazlığına salı günü gitme günüymüş, arka koltukta da yerimiz hazır :)
Daha ne isteyeyim içim rahat kalbim rahat hayat güzel kızım güzel ben güzel :)

Beni Böyle Havalar...

Sokuyor havaya...
Gerçekten normal insanların açan güneşte içi açılırken, benim de hafif puslu arada bulut arasından kafasını sokup çıkaran güneşli olan havayı hele de arada eserse de hafif bir rüzgar değmeyin keyfe...
Havadaki o kokuyu seviyorum ah bir de deniz kenarı olaydı...
Güzel bugün güzel, içim iyi diyor, isteklerimi istedim şükürlerimi ettim bekle dedim her an iyi haberler geliyor...
Kapıda hatta sıralanmışlar...
Hatta ortada folun ne de yumurtanın olmadığı halde, bir sevinç sanki bir heyecanlı yürek çarpıntısı, içinden kelebekler uçuşması, yüze yapışan dudağın kenara kaykılması tebessümü...
Daha iyisi var mı?
Sen de silkelen okuyucu, aç içini sök içinden olumsuzlukları, karamsarlıkları, varlığa sağlığa sevdiklerine herşeye herşeye şükret, yayılsın tebessüm hafif hafif yüzüne...
Ben hep öyle yapıyorum...
{Fotoğraf:Ercan3 teşekkürler}

2 Nisan 2009 Perşembe

Koca Bir Kandırmaca...

Sahi hayat...?
Sen krem şanti misin?
O kadar albenili görüntüne, kabarmış, mağdur duruşuna bakınca kandığım...
Oysa ki kaşığı değdirdiğimde de o ihtişamının kaybolmasına bakakaldığım...
Yoksa koca bir kandırmaca mısın?

"Zibidi" ler...

Ankaralılar bilir Tunus caddesinde gittiğimiz doktorun muayenehanesi, çıktık oradan saat oldu tabi 16:00...
Rengin' in kursağına o saat itibariyle giden birşey yok, gelirken otobüste de istifra etti ayıptır yazması...
Yürüyecek gücü de yok yavrunun ama ben onu Tunalı' ya götüreceğime tokalar, taçlar ve çok istediği dönen etek (dönen etek= kendi etrafında döndüğünde etek kenarının fazla fazla dönmesi) alacağıma söz verdim...
Kucağımda Rengin, yanımda annem Rengin' e habire seçenek sunuyoruz yavrum şunu mu yersin, bunu mu yoksa onu mu yersin diye...
Tam sokağın başında ilerliyoruz çok afedersiniz daha neler söylemek geliyor da dilden ama el yazmaya gitmiyor, bunu diyeceğim, iki zibidi ellerinde ekmek arası, kenarda oturmuşlar, annem Rengin' e en son "ne yersin yavrum" dedi...
O iki zibididen (ay gerçekten daha fazlasını hakediyorlar) biri diğerine "ne yersin yavrum" dediiiii...
Ben beş on metre geçmemiştim ama zaten ameliyat demiş çocuk o saate kadar birşey yememiş, bitkinlikten yürümeye takati yok bir de bu laf...
Döndüm geri geldim kucağımda Rengin...
"Ne şimdi bu bana izah eder misiniz beyler nedir bu durum, rica ediyorum büyüyün artık ,o zamanlar çoktan geçti, laf atmalar, saçmalamalar yapmayın bakın, sizler de böyle ana baba olacaksınız, adam olacaksınız, biz kime neyi emanet ediyoruz ya da hangi evlatları! yazık çok yazık size de sizin gibilere de" dedim...
Sıraladım, taramalı tüfek gibi püskürttüm mermilerimi ama kesmedi ki, zaten gerginim bir temiz sopa da atsaydım hah o zaman kendime gelirdim...
Ben en iyisi Rengin'i aikido ya göndereyim, benden geçti de, o dövsün böyle durumlarda...
{Fotoğraf: fotokritik Evren Çil... Teşekkür ederim...}

1 Nisan 2009 Çarşamba

"Ulu" sunu Dinlemeyen Ulur...

Aslında nereden başlasam, gerçi ben de yazıyorum hastalık, siz okuyorsunuz hastalık, biliyorum bayıldık karşılıklı ama şu tarafından da bakarsak olaya Rengin büyüyünce okuyacak ya "annem de iyi yırtmış kendini" diyecek :)
Neyse efendim biz inşallah sorunumuzun çözümünü dördüncü doktorda bulduk... Yine büyük konuşmayayımda...
Dün gittik şu annemin başta gidin diye kendini paraladığı doktora...
Kendisi Bayındır hastanesinin doktoru aynı zamanda özel bir Tıp Merkezinde de çalışıyor prof.Dr.Mustafa Çalgüner...
Baktı baktı...
Hemen tüp hem de derhal dedi...
Ayrıca geniz eti de temizlenecek ve hem orta kulak iltihabi hem de orta kulak iltihabı...
Yine bir dolu ilaç -çünkü iltihaplar kurumadan ameliyat edilemezmiş- önümüzdeki salıya kadar kullanılacak, yine kontrol ve sonunda hemen ameliyat...
15 dakikalık bir ameliyat dedi ama hazırlan uyu ameliyat uyan derken...
Sağlıkla çıksın da bu derde de şükür, buna da seviniyorum...
Destek olan, arayan soran, yorumlarıyla yalnız bırakmayan, düşünen dua eden bütün arkadaşlarıma can-ı gönülden teşekkürler...
Sizin de işleriniz rast gitsin "of" bile demeyin daima...
"Sonradan Not: Başlık annemin diline senelerdir pelesenk olmuş, bizim de duymaktan kulaklarımıza yapışmış bir söz"

31 Mart 2009 Salı

Uyuyan Güzel...

Anne yatağında...

Allah'ın Parmağı Yok ki...

...gözümü çıkarsın, yüreğim yanıyor o ayrı...

Hani "aman da yalnızım oy oy oy bana rahat batar" diye söylendir durdum ya...Allah da dedi ki :

"Öyle mi kulum, al sana bütün gece uğraş dur, sen anın tadını çıkarma dırlan, haydi buyur"

Efendim dün gece Bey geldi çok da geç olmayan bir saatte, sonra Yol Arkadaşım dizisini seyrederken ve bitirmek üzereyken, Cinderellanın arabasının balkabağına dönüştüğü saatte, annemin aradığını anladığım melodi çınladı telefonda...

Zaten Rengin yanımda olmadı mı, kreşten veya Rengin'in olduğu herhangi bir yerden telefon geliyorsa önce elim ayağım buz kesiyor önce bir...

Bizimki nasıl fertay figan ağlıyor fonda, annemden de "bu çocuk kulağım ağrıyor diyor annemi istiyorum diye de ağlıyor ne yapacağız?"

Tabi annem de panik!

Hemen bizim Bey gitti Rengin'i almaya eve geldi ki gözler şişmiş ağlamaktan kulağım da kulağım...
Bir ağrı kesici şurup verdim, 15 dakika kadar bekleyemedik bile hemen hastaneye gece 01:00...
İşte çok paranın olmasını bunun için istiyorum ya da özel hastanelerde tedavi olmaya yetecek kadar ki o da çok para demek...
Ankara'nın ortasındayız ama Rengin ne zaman hasta olsa Rengin'in hasta olmasından çok nereye götüreceğiz kaygısı beni yiyor bitiriyor...
Hadi ilk iki sene özel sağlık sigortası vardı istediğin özele götür miss...
Ama nereden akıl edecektik ki, işte kreş demek hastalıkların alayının birden gelmesi demek...
Şunu tavsiye ediyorum size mutlaka ve mutlaka özel sağlık sigortası yaptırın ve mümkünse 5-6 yaşına kadar da devam ettirin...
Ben de tekrar yaptırmayı düşünmüyor değilim hani...
Neyse gidilecek nere var Hacettepe?
Ana baba günüdür orası ki hiç gitmedik şimdiye kadar...
Başka Tıp Fakültesi var...
Evet olabilir...
Bir de Gazi var o da olabilir, ikisi arasındaki tercihten hadi Gazi'ye gidelim dedik gittik...
Keşke de Tıp fakültesine gitseymişiz, çünkü oranın çocuk acili kendi başına küçük bir binada, Gazininki tek giriş, sağ taraf büyük sol taraf çocuk...
Ama ne hengame bütün Ankara mı orada kardeşim...
O çocuk ağlamaları, büyük bekleyişleri...
Ama bir Mesa' ya gitsek fena mı olurdu ya da Güven' e, ya da yeni açılan yine hepsinden büyük bir hastane var adını hatırlayamadığım ona...
Neyse buna da şükür diyelim biz yine...
Girdik muayeneye, şeker bir kızcağız ki bu doktor oluyor, baktı kulaklar kızarmış, aha orta kulak iltihabı belirtisi...
Ama diyemiyorsun ki bu hemen çıkar ve hemen ilerler diye...
Sonra demez mi ne geldiniz madem kendiniz biliyordunuz diye...
Antibiyotik vereyim dedi, ver dedik ama daha öbürünün şisesi kurumadı :(
Neyse dedi Sudafed vereyim bir de Dolven içirin 2-3 gün içinde geçmezse gelin antibiyotik başlayalım...
Geldik evimize, nazının son damlasına kadar kullanan Rengin, babasıyla yatmak suretiyle hasta kredisini kullandı...
Sabah oldu mız mız kulağım ağrıyor doktora gidelim...
Hayır doktora gitme kısmı güzel, muayene olma kısmı da ama doktorun verdiği ilaçları içme kısmı devenin hendekten atlatılmasından daha da beter...
Ben müdürümü aradım sağolsun başında dur gelme dedi...
Şimdi saat 15:00 te anneannemin, annemin eskiden beri gittikleri bir KBB uzmanı var Prof. ondan randevu aldık saatimizi bekliyoruz gideceğiz...
Neden ilk başta ona gitmedik mi?
Eee ben herşeyi çok iyi biliyorum ya, büyük sözü dinlemek bana mı kalmış da anne sözü dinleyeceğim, anca dördüncü doktorda annemin doktoruna böyle tıpış tıpış giderim işte...
Ne kadar ders alınacak hayatım var gör okuyucu...
Rengin gece 03:30 de yatıp sabah 07:00 de kalkmanın verdiği sersemlikle koltukta sızdı yatağa aldım onu sabahtan beri ağzına lokma girmedi ateşi bir ara 38.8 e çıktı...
Şimdi annesinin yatağında uyuyor melekler gibi...

30 Mart 2009 Pazartesi

Yalnızım Dostlarım Yalnızım Yalnız...

Allahın her iş günü, daireden 17:00 de çıkarım, koşa koşa saatli otobüsüme atar kendimi evin yolunu bulurum...
Derken babam Rengin' i kreşten alır, çoğunlukla muhtemel bir market yapar, kapıya kadar getirir kızımı canım babam...
Sonra Bey teşrif buyurur, yemek yenir, erkenden de Rengin Hanım yatar...
Ama şu dakika şu saat ve şu an ne oldu?
Önce bir telefon Bey : "ben biraz geç geleceğim..."
"Olur, hay hay..."
Sonra annem: "Baban Rengin' i bana bırakacak bekleme "...
"Olur, hay hay..."
Ben de kaldım mı dımdızlak kendimle...????
Hayır blog komşularım da bir kahve uzaklığında değiller ki efkarımı onlarla dağıtayım...
Haydi küstüm buyrun bakalım...

Sardunyamın Stüdyosu...

Sardunyamın sayısız el attığı işlerin başarısına ve en önemlisi de kelimeler arası canbazlığına hayran olduğum...
Hele ki sohbetinden fevkalade huzur duyduğum şeker şerbet bir insandır kendisi...
Yelpazesi geniş bu şahıs şimdi de incik boncuk işine girmiş yetmemiş üzerine bir de Stüdyo Sardunya demiş adına, bir de demiş ki;
"İnanmayacaksınız ama
İster insan hakları ister kadın hakları ister hayvan hakları ister çevre hakları...
İstediğiniz ürünü ücretsiz almak için kafanıza yatan, içinize sinen dernek/vakıf/sivil toplum örgütüne bağış yapmanız yeterli... Sağcı, solcu, feminist, anarşist....
Kısıtlamasız.
Bağışınızı istediğiniz yere yapın (google'dan derneklere kolayca ulaşabilirsiniz). Bana yaptım diye e-posta gönderin.
Sonra istediğiniz ürün adresinize postalanacak. Kargo ücreti size ait olacak.
Bu kadar basit. "
Sonra eklemiş;
"İlla alacağım derseniz
Ve de yok gönlüme göre bir sivil toplum örgütü derseniz...
Kargo ücreti alıcıya ait olup istediğiniz ürün siparişleriniz için sonsardunya@gmail.com adresinden benimle iletişime geçmeniz yeterli.
Ne alırsan zaten 5 lira :)"
Bana da Sardunyama destek olmak düşüyor...

Uzaklarda... (Öykü Atölyesi "Dostum Sana...")

...orada biliyorum, ne zaman başım sıkışsa, düşmemin ardından çıkan ah sesini duymadan daha koşacak bir dostum var, aklındayım, aklımda...
Görmesek de birbirimizi...
Hayatlar devam etse de kendi kendine, ilk görüşmemizde dünden kalmış gibi devam ederiz bize...
Biliyorum...

Halt Ettim...


Son yazımı düzelteyim dedim video çalışmıyor baktım sonra ne ettimse komple gitti :(

29 Mart 2009 Pazar

Geniş Benim Gönlüm...

Var İyiler Var Biliyorum...

Bizim mahallenin köpeği meşhur, sokak köpekleri aynen bu resimdekiler gibi, sürü halinde gezerler (hatta bir keresinde 18 ini saymıştım)... Senelerdir aynı mahallede aynı sokakları arşınladıkları insanlarının yüzlerine aşina oldukları halde de gördüklerine saldırırlar...
Zat-ı aliniz de bir köpek korkanı olarak, hele erken inen karalık kış mevsimlerinde içimden ne dualar ederek, eve giden yolu korka korka katetmekteyim...
Neyse şimdi hava geç kararacak da bir nebze ileriyi görmek suretiyle köpekli yolu bir başkasıyla değiştiririm...
Bugün Rengin babasıyla park keyfi yaparken, ben de annemde ben hala annemin kuzusuyum aramız beş dakika ama haftada bir görürüm annemi, özlerim de özlerim türküsü çığırarak, sıcak anne evinde otururken artık eve gitme vakti gelmişse zamandan bir asansör gelir almak üzere beni handan dedim eve doğru yol alırkeeeeen....
Bir köpek havlaması hatta köpekler havlaması, sonra iki erkek çocuk önde koşması, arkada sayamadığım sürünün koşması.....
O çocukların bana doğru koşmalarııııı....
Nasıl bir an tahmin edersiniz...
Tam önümde de bir çekirdek aile, arka oto koltuğuna çocuğunu yerleştiren baba, öne oturmuş anne ve "pardon ben de oturabilir miyim arabaya" diyen titrek sesli ben...
Oturdum ama nasılım, felaket, bir yandan da makineli tüfek gibi teşekkürlerimi ve minnettarlarımı sıralıyorum önde oturan anneye...
Çocuklara üzülüyorum bir yandan, aynı şey benim başıma gelseydi ne yapardım, araba olmasa halim nicedir diye düşünürken, Allahtan iki üç adam çıktılar da köpekleri hişt pişt yaptışlar dağıttılar ortalığı...
Sığındığım araba da beni evin yakınına kadar bırakarak dünyada hala iyi insanların var olduğuna dair inancımı bir kez daha kamçıladı...
Düşündükçe de hala ürperiyorum...

28 Mart 2009 Cumartesi

Doktorum Civanım...

11:30 daki doktor kontrolümüze gittik yirmi dakika öncesinden...
İlkinde bir tıp merkezinde olduğumuz muayenemiz, doktorun "15 günlük ilaç bitsin sonucuna hastanede bakayım" dediği için kontrolünde hastanedeyiz...
Kendisi baktı Rengin' in kulaklarına yüzü ekşidi tabi aynı anda benimki de...
Sonra dedi "tüp takalım ama şimdi yine biraz hasta bir on günlük antibiyotik daha"
"haydaaaa???!!!"
Sonra ekledi:
"Fakat burası askeri bir hastane (Gata) ve sivillerin ameliyat durumuna pek sıcak bakılmıyor..."
Tabi hemen işin bir tanıdık var mıydı ki buralarda düşüncesi aktif hale geldi ve epey rütbeli bir tanıdık ki rahmetli teyzemin kocasının devre arkadaşı olur kendisi, bizi KBB klinik şefine gönderdi ki bu klinik şefi bizim doktorun da şefi oluyor...
Şimdiye kadar bu kadar şeker, bu kadar çocukla samimi bir şekilde ilgilenen doktorla karşılaşmadım desem yeri...
Biz kendisinden ameliyat iznini koparmaya gitmişken onun muayene sonrası "tüpe gerek yok, tamam çok çok sağlıklı bir kulak değil ama tüplük de değil ama Mayıs da göreyim tekrar "şeklindeki yorumu, benim önceki gittiğimiz iki doktor, tanıdık doktor arama ve Mustafa Bey' in muayenesi sırasında ömrümden bir anda giden 10 yılı, tamamen genleşmiş dirileşmiş bir ben olarak geri aldım, Mustafa Bey'in teşhisiyle...
Şimdi beklemedeyiz Mayıs' ı bekleyeceğiz...
Bu arada Mustafa Bey çok önemli birşey söyledi, çocuklarda reflü çok önemli bir kavrammış ve bu tok yatmaktan ileri gelirmiş. Kesinlikle dedi yatmadan en az 1,5 - 2 saat öncesinden yemeği sütü vs. herşeyi keseceksiniz su haricinde dedi.
Bizim gibi çalışan anneler olunca eve gir, yemek hazırla, ye derken gecenin geç vakitleri oluyor ve çocuk da yarı tok oluyordu yatarken haliyle...
Yattığı zaman çocuğun mide özsuyu ağzına gelirmiş, genize ve kulağa akıntı yaparmış, tek sebebi bu dedi ve bu gece yemeklerine kesinlikle son vereceksiniz çocuk tok yatmayacak diye sıkı sıkı tembih etti...
Aman arkadaşlar sizler de dikkat edin ki, benim gibi sıkıntılar yaşamayın...
İşte öğrendiğimiz yeni birşey daha ama başımıza gelince tabi...
Tabi bunu doktor bizim Bey' in yanında söylediği için eve gelene kadar bıt bıt bıt beynimi yedi...
Böyle başı fena, sonu iyi enretesan çalkantılı bir yarım gün geçti gitti....



27 Mart 2009 Cuma

Önce Meydanı Kurtardım...

20:47 itibariyle yazmaya başladığım meydanı, önce sülalenin ekmek parasını çıkardığım bir dükkanı açar edasıyla, uzata uzata besmelemi çekip, şifreyi girdikten sonra sitenin "yanlış parola, bir daha yanlış parola, kafan almıyor hala yanlış parola diyorum" demesiyle, korka korka şifreyi kurtarma operasyonunda annemin adını net hatırlayarak kurtardım...
Hele bugünkü giriş çıkış işlerinin 0-0-0 olmasında vardı bir bit yeniği ama mevzunun ne olduğunu anlamış değilim hali hazırda...
Neyse bir üst yazı bugünün hem ağlamaklı hem gülmeli esintisinde nasıl gidip geldiğimi okumanız için birazdan kaleme alınacak...

26 Mart 2009 Perşembe

Anlamsız Manasız...

Her zaman olmuyor ama bu ara böyle, neye yorulursa artık...
Genel itibariyle hep pozitif bakmaya çalıştığım hayata, bazen kadının başı derdi, hormonların bedeni beyni zapdettiği dönem, iki elimi belime koyup bakıyorum herşeylere...
Bu ara iki el belde bakış noktamda, facebuk var hani şu bildiğimiz jan janlı adıyla yazayım facebook...
Tamam ben de varım resim albüm neyse artık tüm şanıyla şerefiyle...
Ama insan aldığı nefesin de her anını ne yazar anlamam...
Her türlü ankete katılıp da, yok falanca testi çözdü önceki hayatında şu çıktı, filanca Lost dizisinin hangi karakterisin testini çözdü Sawyer çıktı...
İyi halt etti...
Yok profilinize bakanı görün, profilinizden resim çalanı görün, kardeşim ne çalması, ben zaten resmimi oraya koymuşsam çalınma alınma durumunu da hesaba katarım sen neden zahmet edip bunun için gruplar kurup mesai harcıyorsun ki...?
Tabi ben bunu yazarken okuyanın çözülmüş testi filan varsa, lafım okuyucumdan dışarı...
Başka neler var neler, bakıyorum öyle ağzım açık...
Bu ne boş vakittir bu ne geniş yürektir...
Kabul ediyorum başlarda inanılmazdı, mahalle, akraba talukat, ilkokul, ortaokul,lise üniversite, eski flörtler, leb-i derya yıllık gibi hayat yıllığı...
Aman şu ne yapmış karısı/kocası, kızı/oğlu olmuş mu hayatı nasılmış, eski sevgili yok o yok bu...
Sonra bu işin merak gideren tarafının yanı sıra, olumsuzluklara da gebe...
Bir de tafra "aman tanımadığım bir sürü insandan mesaj geliyor, yok kocam/karım eski defterleri karıştırıyor belki de ......... amaaaan ne halt karıştırıyorlar banane....." işte uzayan giden insanı yavaş yavaş çığrından çıkartan teknoloji çıkmazı...
Haaa bir de ne düşünüyorsun kısmına üşenmeyip yazanlar çizenler hatta yeni birşey çıkmış ya Twitter...
Ne yapıyorsun ne düşünüyorsun?
Ben de şöyle bir yer açayım diyorum...
"huuuu millet nereye ha nereye..."

Bekle ki Yarın Olsun...

Kuzu kulağı tedavisinin III. parti ilaçla kurtarma çalışmasının kontrolü yarın... Gerginliği sardı bedeni ruhu her yeri...

Yarın 11:30 hastane kontrolü...

Ne iş yapma isteği ne başka birşey yok istemez canım...

İftarı bekleyen oruçlu gibiyim, yarın olsun saat gelsin orucumu açayım güzel haberlerle ruhumu doyurayım...

"Çok Yazık"

Diyecek tek laf var mı...

Dehşet içinde izledim...



25 Mart 2009 Çarşamba

Seçin Seçilin... Yanılın Yakılın...

Efendim durağımızı huzurlarınızda açarkeeeen bizleeeer "işimiz hizmeeeet gücümüz milleeeet" dediiiik siz taksici arkadaşlarımıza duraklar yaptık...
Yıllardır boş duran bu nadide yere bir türlü park bahçe yapmayı akıl edemedik, yıllarca uğraştık rant elde edecek durum yaratamadık ama olsun size nurtopu gibi durak yaptık, hem de bütün grilikler içinde beyaza da boyadık...
Hadi bakalım yeter bu kadar tantana, daha gidilecek yerler var malum seçim yaklaşıyor...
Haaa seçim dedim de seçim var ya hani ....
Anladınız siz onu haydi hayırlı işleriniz olsun...
Ankarama hayırlı uğurlu olsun...




23 Mart 2009 Pazartesi

RTÜK' e...

"Son günlerde reklamlarda özellikler prime time diliminde sıkça rastladığım MENTOS NANELİ ŞEKER reklamını (Amerika' da çamaşır yıkama yerinde geçiyor reklam, bir kadın ve bir erkek arasında), çıkar çıkmaz değiştirmek veya kapatmak için olanca gücümle kumandayı arıyorum...

Çünkü 4,5 yaşında bir kız annesiyim ve ne kadar uzaklaştırmaya çalışsam da kızımı bu tür görüntülerden, malesef ki başarılı olamıyorum...

Bu reklamın yayın saatinin ya geç bir saate kaydırılmasını ya da reklamın tamamen kaldırılmasını talep ediyorum...

Sizin özellikle çocuklar konu olduğundaki hassasiyetinize ayrıca denetiminizin bu konuda etkili olduğuna ve gerekenin yapılacağına inanıyor, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum..."

Bir Şeker Mim Paslaması...

Prima şekerim demiş ki; Funda' ya...
El mahkum yanıtlayayım ben de dilimin döndüğü, parmağımın tuşladığınca...
İki sorumuz var:
1- Kendinize en uyan Kızılderili adı...
2- Sizinle özdeşleşen, size en yakın hayvan adı nedir...
Çok da zor ayrıca sorular söylemeden geçemeyeceğim...

1- Kızılderili isimlerine baktım şimdi, içlerinden kopya çekeyim diye sonra düşündüm ki bizim Bey hep der bana, "toplum polisi" misin herşeye karışma diye...

ben de seçtim ismimi "toplum polisi"...



2- Özdeşleşen hayvan mımmm...
Yunus olayım ben, kendimim diye demiyorum o da yardım edermiş elinden geldiğince, bir de hasta çocukları tedavi olmalarında etken olmaları, denizdeki o mağrur yüzmeleri, o sevimli yüzleri...
Aynı ben :P
Bu Mim i de burada sonlandırırken okuyan tüm gözlerin gözlerinden öperim...