4 Temmuz 2009 Cumartesi

Bitirdin Beni Buzdolabı...

Her annenin rüyasıdır kızı evlensin, mutlu olsun başta, sonra kız mümkünse evi çiçek gibi yapsın, pirü pak olsun ortalık...
Ama annem, sultanım, uğruna öldüğüm...
Sen bana hiç iş yaptırmadın ki, hoş benim de çok içimde yapma isteğim yoktu demek ki, öyle ev işinden bihaber geçti seneler...
Dolayısıyle ne oldu temizlikten çok anlamayan, iş başa düşünce el mahkum yapan bir insan evladı oldum çıktım...
Nefret bile eder oldum hele toz almaktan, hele yıtrına yırtına kırklanmaktan...
Temizlik sonrası haklı gururunu yaşarken, anneme verdiğim rapor sonucu (sevinsin güzelim diye) bir yer söylüyor mesela şurayı yaptın mı?
Hıııı orada mı temizlenecekti .....?
Olur bir dahaki sefere kısmetse....
Deli oluyor canım ya :)
Bu eve taşındığımızdan beri temizlenmeyi bekleyen bir buzdolabına sahibim, gerçi beni de rahatsız etmedi demek ki dee temizlik istiyor namızsız ben annemi yokladım birkaç sefer, annem anahtarın var hani ben işteyken gelsen sihirli değneğini değdirsen ben de eve gelince seni hayır dualarına bezesem diye, annem tınmadı...
İş başa düştü ama benim o hadise için ciddi zaman ayırmam lazım uygun zaman da yok bak Allahın işine :)
İki gün evde yalnız kalınca pazar sabahı kendime plan yaptım, sabah kalkılacak gazeteler okunacak, tv ye bakılacak keyif yapılacak ve mutfağa dalınacak...
Ben tam gazete okuyorum, Terazinin Dirhemi insanı dürttü beni, haydi kahve içmeye çıkalım diye, teklif cazip ama önceden verilmiş sözüm var...
Dinlemedi beni gelince yaparsın dedi, gelince de eve akşam oldu...
Sonra buzdolabının öteden beri olan davetine icabet edip, daldım mutfağa...
Saat oldu 23:00 iş bitti, sırt tutuk, eller perişan...
Şu ev kadınlığı hakkaten zor zanaat...
Annem görse kırk kulp takar şimdi de, Allahtan şehir dışında gerçi hala uzaktan da olsa tembihlere devam...
Ben benim kıza iş öğreteyim de bari hem ben rahat ederim mürüvvetini görmeden işe yarasın yavru...

3 Temmuz 2009 Cuma

-mış gibi...

Belki de sırf senin utanmadan söylediklerinden, ben utandığım içindir bu maske...
Altında ne olduğunu görmemen için...
Dudaklarımın kenarından sızan kustuğum kan değil, içtiğim kızılcık şerbetinden...
Ben -mış gibi yaparım meraklanma, sırf senin utanmadan dediklerinden benim ifadesizliğim...
Takındığımdan beri hiçliğin fotoğrafı oldu ya taşıdığım...
Aslını unuttuğum, hatırlamaya korktuğum, aynalardan kaçtığım...
Sen ki bilmeden bana -mış gibi yapmama sebep, bildiğimi gizlediğim diğer yüzüm...
Zavallı belki de içerdeki...
Nasıldı unuttu kendini ve unutturduğunu unuttuğu için utanan yüzüm...

(Dost'tan...
Teşekkür Ederim...)

İç Anadolu Belediyesinden Haber Var!

Telefonum çaldı az önce bir bayan...
"Funda Hanım ............. belediyesinden arıyorum belediye Başkan Yardımcım ................ görüşmek ister sizinle bağlıyorum..."
"Buyrun..."
"Funda Hanım derhal soruşturma başlatıyorum o dört ... için siz merak etmeyin iyi günler diliyorum..."
"Çok teşekkür ederim ............. Bey alakanız için iyi çalışmalar diliyorum iyi günler..."
Vicdanım mı? Rahat neden olmasın ki...
Hipodrom mu burası istenilen gibi at koşturulsun...
Psikolojik not:
Sinirim : Hala devam derimle döğüşmeye...
Üzüntüm: Kat be kat hala :(

Dur Funda... Sakin Funda... Kızma Funda... La Havle de Funda

Rengin in kreş kaydına gittim sabah...
Odaya girdim, büyükçe kare, bir oda dört masa, ardlarında dört kendini bilmez erkek zıttı, neyse işte sıfat bile yazmak istemiyorum, insan da demeyeceğim yoksa küfür geliyor aklıma binbir çeşit...
Saat sabahın 09:00 u...
Odaya girdim "günaydın" dedim en normalinden haliyle...
Çıt yok neyse sonra biri lütfen günaydın dedi diliyle dişi arasından...
Sonra sağdan cılız bir buyrun sesi ...
Ulen nereye buyurayım dört masa da boş, önü de boş ardında oturan da dört beyinsiz...
Nereye buyuracağım dedim bende sinir katsayısı yüksek ama sakin ses tonumla...
"Buraya" dedi eliyle gösterdi, baktım eli kolu var masa ardındakinin...
Gittim hallediyorum işimi, sağdan bir bakış deldi geçti beynimi, döndüm hala bakıyor dik ama nasıl, baktım bir yerim mi acik diye pantolonda giymedim ki fermuarıma bakayim yooo etek var...
Hala ardındaki haspa sinir sinir bakiyor...
"Hayırıdır üzerimde birşey mi var" dedim, döndü suratını kalktı yerinden, baktım suratı da var ama olanın da meymeneti yok...
Ben oradan çıktım ama oldum bir sinir küpü size...
Zaten geceden de hırlıyım derimle döğüş haliyle...
Birini buldum, dedim burada halkla ilişkiler nerede gösterdiler...
Ankaralılar bilir Büyükşehir Belediyesinin 153 Mavi masası var, gider oraya her türlü derdini anlatırsın ister telefonla ister maille...
Burada da Beyaz Masa varmış...
Gittim anlatıyorum ama sinirden titreye titreye...
Sakinleştirdiler beni, sonra dediler hiç merak etmeyin halledeceğiz...
İş yerime geldim ateşim sönmedi bir de Belediye Başkanının mail adresine mail döşendim...
Şimdi harım biraz söndü...
Hiç tahammül edemiyorum, ulan masa ardındakiler çok mu zor bir günaydına cevap vermek ya da güler yüzlü olmak...
Ananızı babanızı mı öldürdüm? aşınızı ekmeğinizi mi kestim?
Nedir yani bu tripler, buz gibi durmalar, koynunuza alın mı diyorum 5 dakika bile sürmeyen işim sonuçta...
Demek bunlar devlet hastanesinin acil servisinde filan çalışsalar vay hastaların haline...
Bu kadar mı zordur sorarım size?
Onlara da sormak lazımdı da neyse şimdi hırlaşmayayım dedim...
Çok istedim bir laf edeyim ama şimdi o soru tartışmaya daldırmasın bizi diye sus dedim Funda sus, suküt ikrardandır...
Hanımefendi çizgimden çıkmadım yani...

Allah Kavuştursun...

Sağolun...
Baba kızı ilk defa uzun yola gönderdim...
İlk ayrılışımız değil elbet bu görevlerde oluyordu ama ilk kez ikisi aynı anda gittiler...
Özledim şimdiden...
Kötü mü kötü ama Allah başka ayrılıklar vermesin pazar sabahı gelecekler inşallah...

2 Temmuz 2009 Perşembe

"O Arada Bişi Oluyor Ama..."

Başlıktaki söz tamamen küçük beyefendiye ait...
Yakışıklı, 23 yıllık ahretliğimin oğlu Kuzey Deha...
Ne demiş geçende annesine :
"Anne?
Hani siz babamla evlendiniz?
Sonra o arada bişi oldu?
Sonra ben oldum...
Anne o arada bişi oldu ama ben o arayı bilmiyorum?"
....................?
Daha Rengin demiyor bakalım böyle şeyler, saf bebe benimki şekerim aaaaa ben oluyorum filan :)))
Saf kelebeğim benim :)

Seviyorum...

Bloglardaki gece gezmelerini......

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Şükürcü Geldi Hanıııııımmm...

Something Stupid çalıyor Frank Sinatra' dan...
Böyle bir dinginlik hasıl başımda...
Güzel be hayat herşeyiyle...
Ya da ben küçücüklerden de sevinç duyabiliyorum...
Eskiyi hatırladığımda gülüyorum ne maddecilik, ne şunu da alsam buna da sahip olsam, yığsam eve tutkusu ne boş...
Bir Unom vardı okulda bir süre kullandığım, bıdır bıdır heryere girip çıkan...
Ankara' ya okul bitince gelip, mercedes' e de kurulduğum oldu, koca heyyülaya...
( Fakat büyük araba da güzelmiş be )...
Sonra kayboldu herşey, bakmışsın bitmiş ama tadılmış herşey layıkıyle, akılda kalan birşey kalmamış, herşeyden güzeli o...
İçinde uktesi yok birşeyin ya da beyinde kalan hasarı ya da kırgınlığı küslüğü...
Şimdinin istekleri de, onlara ulaşma çabaları da ayrı keyif benim için...
Siz de aç çok şahitsiniz istediğim en ufak fotoğraf makinası ya da herhangi başka birşey; onu beklemek te güzel ya da hayali en güzeli ele geldiğindeki büyük mutluluk hele de de kullanacak kadar el kol tutarsa en alası...
Kendimi yırttığım hiç birşey yok, olursa olur olmazsa olmaz dert mi amaaan...
Fakat ne var, her an arayabileceğim ahretliklerim var hayatımda, kilometrelerce ötedeki dostlarım, tepesine binip şaklabanlık yaptığım ağır abi bizim Bey, sonra gülüşüne kurban Rengin var...
Aslanlar gibi anam babam kardeşim...
Ne büyük hazineymiş ki hepsi yanımdalar, hayatımdalar ve ben gerçekten dünyalar kadar zenginim...
Ve herşeyi herkesi Rengin' in beni dondurma kadar sevdiği gibi, dondurma kadar seviyorum...
Şimdi mi?
Kahvem sigaram ha parça da bakayım, It Was a Very Good Year olmuş...

30 Haziran 2009 Salı

Bittiğim An :)

Bende çok oluyor bu, boşboğazlığım yakacak birgün de beni, sadece kepaze etmekle sınırlı bu ana kadar...
Gitmişiz Akçakoca' ya bizim tesise, Ankaradan Genel Müdürlükten geliyoruz, İşletme Müdürü bizi hoş karşılamış, garsonlar güleryüzlü, herşey iyi...
Bir şekilde etmem lazım içine :)
Öğlen yemeğine yetişemediğimiz halde yemek konmuş önümüze, ıspanak vardı sonra başka yemekler...
Yemekler yendi bahçeye çıkıldı, çaylar içiliyor, ön beğendim, bayıldım, aman da doğa harikası süpermiş lafları, kafalar bir o yana bir bu yana dönüyor ...
Sonra garson arkamda çay getirmiş, bende lafı ortaya koyarım ne çevreme bakarım, ne ayarımı bilirim eğilmişim masaya, demek ki sohbet .oktan yana açılmış o kadar doğa şahanesinin yanında "iyi iyi bak ıspanak da yediniz ne bağırsak çalıştırır ama ..........." dediiiim önüme bardak konduğunu gördüm en son, o an magmaya doğru yola çıkmışım ...

29 Haziran 2009 Pazartesi

İnce Bileği de Severim Hani...

Öğlen tatilleri mümkünse yerimden kalkmam, koltuk soğur neme lazım...
Öğle bir gezinti yapayım ayağım açılsın gibi durumlar bana ters, ben oturayım öyle makinanın başında, ekrana dikeyim gözlerimi, bir de müdür iş getirmese :)
Allahaşkına çıksam ne olacak ki? Kızılay' ın göbeğinde öğlen tatili, iki yürümeye kalkıyorsun omuz omuza bir sürü akraban olmuş gibi dönüyorsun yerine oflaya poflaya...
Sonra almayacaksam vitrin bakmam, kedinin çiğere baktığı gibi...
Bir de biraz kalabalığa girdim mi üçüncü dakikasında uyuşuyor beynim, salak salak dolanıyorum bir o yana bir bu yana, bazen bakıyorum önde gidenin ritmine uydurmuşum kendimi ya da bir bakıyorum alakasız bir vitrine bakıyorum...
Bugün de işim var tokamı almayı unutmuşum ensem yanıyor toka alayım Rengin' e bir şeyler bakayım falan falan...
Üşene üşene indim aşağı kolay değil 6 kat asansöre bin filan...
Sonra bende okuldaki ritmik cimnastik dersinden bünyeye hatıra bir taban çökmesi var, sol ayağımda hafif yürü ayak altından ip çekilmiş gibi, topallaya topallaya yürü yürüyebilirsen...
Öyle bir hale geldim ki artık kaldırıma çıkarken ayağımın altını kaldırımın kenarına getiriyorum ki boşluk dolsun saniyelik de olsa, sırtını duvara verip aşağı yukarı kaşınanlar gibi pratik bir çözüm benimki de...
Aklıma Prima Rima geldi yürürken o da geçende yazmıştı, ayağımın altından çekerlerken ipi...
Valla çok zor be Ebrucum ne acı o...
Kışın iyiydi de tabanlıkla, yazın eyvah eyvah...


"Şuna bak ayağının fotoğrafını çekmiş densiz" diyenlere de deyin valla bana da bir eğreti durdu ama ilerde bakarım yaşlanınca "ayağım da böyleymiş hımmm" derim olmadı...

Nokta Yok Bende Tövbe...

Havaların yurdumun her yöresine farklı tepkiler verdiği şu günlerde, öğlen sıcaktan patla, eve gel esintiye ver kendini derken, değil yazmaya başka hiçbir şey yapmaya istek olmuyor ve yine cümlenin anasını ağlattım paragraf gibi...
Beysiz geçen ama bol akrabalı telafi etmeye çalışılan-bitirilen hafta sonunun ardından, adeta dinlenmeye geldiğim iş yerinden size de bana da iyi haftalar dileyeyim yoksa bu işin ..kunu çıkarırım ben, bitmez çünkü benim, ne çenem ne cümlem...

26 Haziran 2009 Cuma

Hani Benim Kampanya...

Şu fotoğraf makinası diye bağrımı böğrümü yırttığım, kampanya yapayım 1 ile 5 lira arası para toplayayım şu fakire bir makina alayım kampanyam sevgili terazinin dirhemi insanının "cezası vardır para toplama merkeze kadar yolu var bu işin" demesi sonucu yarı ağlamaklı bir şekilde orta yerde kalakaldım...
Tam' a geçebilirim her an...

Ben ki zamanında gazetenin birinde ama çoook eskiden...

O kadar "çok" u yaşım geç bakın en eskiyi bile hatırlıyorum şeklinde değil vurgu yapabilmek adına yazdığımı da belirtmeliyim...

Neyse Hürriyet Gazetesi' nde okuduğum bir habere göre Amerika' da bir insan evladı üniversiteye parasızlıktan gidemiyor ve diyor ki herkes bana 1 $ hayrına verirse bu ne kadar sevaba girersiniz siz hesap edin artık...

Sevabı günahı yakinen tanıyan sayın halk da sonra nasıl oluyorsa dünyanın dört bir yanından 1$ yağdrıyor sel ediyor ortalığı...

Milyon doları geçiyor...

Şimdi ben bütün akraba talukatın her bireyini gördüğümde yakalarına yapışsam, yakaların en büyüğüne de bizim Bey' i seferber etsem ee kimi blog arkadaşlarım da destek verdiler billa...
Valla 300-500 olsa yazı yazdığıma yazık, ama yazı yazmama değecek detaylar var hele ki fiyatında :P

Olur bu iş söyleyeyim de şu ceza meselesini aydınlatmam lazım...
Hoş bir anı olur sonra ,söz kim ne istiyorsa ona seferberlik ilan ederiz ,hatta bende sel olan paradan aktarma yaparım ben...

Zaten sayın halk çok şeffaf çalışacağım...

Birden de girerim havaya ben...

Zamanın ilerleyen evrelerinde bunları okuyan Rengin nasıl bir tepki verir acaba onu da şimdiden merak etmekteyim...

Şakadan Anne!

- Anne?
- Efendim annem
- Senin şakadan annen kim?
- Nasıl yani annecim, şakadan anne ne demek?
- Hani babamın şakadan annesi anneannem ya, yani senin annen, Fatoş işte...
- Eee ...
- O zaman seninki de babaannem...


..........................................


Şakadan annelerimiz hayırlı olsun :)

Bir Ayfer Teyze Bir Biz...

Herşey amcamın kızının üniversite sınavına girmesinin ertesi, Çeşme'den Ankara'ya gelmesinden çıktı...
Ankara'da kaldıkları müddetçe değişik yerler görmek istemeleri benim de "Amca bizim Akçakocada tesis var oraya gidelim" dememin üzerine hayata geçmiş kısa bir seyahat bizimki...
Tesis bize başka bir kurumdan devir ve geçtiğimiz ay elden geçme işlemi bitti herşeyleri yenilendi yıldız işinden anlamam ama 3-4 yıldızlık yer oldu...
Tam huzurevi kıvamında Düzce/Akçakoca' ya 16 km uzaklıkta Kalkın Plajında...
Denize karşı bir bina önünde kumsalı başka bir şey yok arkası olduğu gibi orman önü deniz alabildiğine...
Sal bebeni etrafa ne olacak nereye kaybolacak derdi yok gezsin dolansın özgürce...
Bizim Rengin garsonlarla arkadaş onların yanında ayrılmadı ha bir de Ayfer Teyzesinin...
Onu da anlatacağım başka bir yazıda, o konu derin bir miktar...
Fakat tam bir huzur deryası...
Otur seyreyle gir denizine plaji kum komple...
Otur odanın balkonuna dalga şırıltısı dinle dal git...
Üç beş gün kafa dinle misss...
Bu kadar zımbırtıyı "baaak bizim buramız var haaaaaaa sizin yok, çatlayın patlayın" diye anlatmıyorum tabi...
Sizler de faydalanabilirsiniz bu tesisten demeye getiriyorum lafı...
25 liraya tam pansiyon çıkarın keyfini diyorum buraların da...
Ciddiyim hatta tıklayın bakın...
Fotoğraflar da biz :)
Sonra isterseniz ben sizin için yer ayırtırım...
Bu kadar da hizmet işte bu ne Yarabbim nasıl bir insanım ben şaştım kaldım :)

İlk kat soldaki odadan dinledim şırıltıyı da...

25 Haziran 2009 Perşembe

Şimdi Aklıma Ne Geldi, Hem de Durup Dururken...

Allahın işine bak sen!
İşte vermiş Rab çalıştır diye, ben de nerde ne alınacak, nereye gidilecek hep harcamaya yönelik kullanıyorum işte, icraat yok da, kalbin naçar çırpınışları benimki...
Çalışan da bazen yanlış çalışıyor da ( şimdi bizim Bey bunu okusa eminim ne zaman doğru çalıştı ki deyip sırıtacak biliyorum), şu evrene istek gönderme konusunda da yanlış yapmışım işte, istediğim Nikon D90, ben evdeki buzdolabının ve iş yerindeki dolabın üzerine P90 ın fotoğrafını koymuşum, gözüm ne istiyor elim ne yapmış, tutarsızlık evren de ne yapsın ne diyor ne istiyor diye haklı o da...
Hani diyorum blog kardeşliğimiz pekişsin baabından, hazır bugün kandil ya onun da nurlu yansımasına sığınıp, bu D90 D90 diye atan kalbin sesini duysanız bir el atsanız ne iyi olmaz mı?
Artık gönülden ne koparsa 1 liraya fitim ben, her bulduğuma yapışır eskinin 41 liraya alınan altın anahtarlıkları olur ya ondan alınca ev alınır inanışı gibi ben de bu şahaneye kavuşurum kimbilir :)
Tamam benimkini hallettikten sonra söz sizinkiler için de kampanya başlatacağım...
Böyle böyle istek tamamlarmışız biz cümleten...
Cümleten deyince hayırlı kandiller demek geldi, bir kelimeden aklıma...

Başlığa Ne Yazsam ki...

Özlemişim buraları da sizleri de ...
Seyahat umduğumdan daha iyi geçti...
Bütün sene "yemek yapmayacağım, yatak toplamayacağım bir tatil istiyorum" türküsü çığırıp durdum, yıldızını belirtmeden kalınacak yerin :)
Fakat burası da öyle iyi geldi ki, birden anlatmaya zaman müsait değil, ayrıca biriken işlerde aklımda, keyfini çıkara çıkara peyder pey anlatacağım...
Gerçi Karadeniz... Yeşille mavi ötesi var mı...
Diyeceğim odur ki, önce işlerime bir göz atayım, sonra sizin yazılara...
Döncem ben ( ne demekse :)

20 Haziran 2009 Cumartesi

Yolcudur Abbas Bağlasan Durmaz...

Herşeyler tamamlandı, giyilmeden geri gelecek olan kıyafetler -özellikle Rengin'in- çantada yerlerini aldı...
Başımda elli bin düşünce "eksik birşey var mıydı onu da mı alsam acaba şunu mu koysaydım ama yok bir öncekinde götürdüm de ne oldu boşa hamallık"...
Çok denize girme seyahati değil bu bizimki, yine de mayolar alındı kıyıda oynanır olmazsa diye... Karadeniz'in suyu ısınmaz, hele de mevsime geçişleri sadece öğlen kendini gösterdiği sıra... Bir de sevmem çivi gibi suyu, sakin olacak çarşaf gibi görüntüsü de suyun sıcaklığı da...
Olsun gündüz kumla oynarız, elektiriğimizi veririz birbirimize geçireceğimize, toprağa...
Evimiz Bey'e emanet, onun izin sorunu benim izin rahatlığımla tezat...
İleride inşallah...
Hiç de sevmem parçalanmış aile seyahatlerini, çekirdeksek her yerde...
Kabuklardan biri evde, içiyle öbür kabuk gittiii...
Sağlıkcakla kalınız Allah' a emanet olunuz...
Beni özleyiniz...
Ben özleyeceğimdir çünkü :)

18 Haziran 2009 Perşembe

hihihihi düşüyoruuummm...

Öğlen arası bu serseriyi sevmeye gittik...
41 kere maşallah, bir de o şeker ki daha 41 günlük, oda arkadaşımın yeğeni...
Sevdik öptük kokladık bebek özlemimizi giderdik bir nebze...
Çok şekerdi Yiğit Kartal Bey...
Heybetli adıyla yaşasın inşallah...
Dönüşte de otobüsteyiz tepemde ikisi kız, ikisi erkek dört arkadaş...
Bunlar kurstalar mıymış neymiş Kızılay'a gitmekteler...
Zeki olan ama sıfatı gibi espriler yapamayan kırmızı tişörtlü erkek kardeşimizle, sağındaki bir o kadar zeki kızımızla konuşuyorlar...
.............................
- ay ay ay düşeceği ay ay ay...
- ay düşme ehiehihei ya da düüüüşşş ben varım nasılsa. Geçen gün otobüsteyim şoför bir koydu frene, ben de yine böyle ayaktayım üzerime kız düştü ben de açtım kollarımı...
- ihihihhihihi...
.............................


Zeki genç modeli; gayet seviyeli esprilerle, efendi efendi konuşuyorlar...
Aman ben de birşey beğenmem, ne var ne güzel işte memleket zeki gençliğe emanet...!

Bu arada arkadaşımın annesi teyzem, ricamı kırmayıp bana bu güzelliği yaptığı için buradan kendisine milyon teşekkür...
Yemeğe beklerim buyrun efendim...

Çıkmam Abi...

Alışkanlıklarına dibine kadar bağlı biri olarak ,hayatımdaki köklü değişikliklere çok kapalıyım...
Öyle evin eşyalarının yerlerini değiştireyim, tarzımı değiştireyim uymaz gelmez bana...
En küçük aksesuarda bile, annemin üniversite mezuniyetindeki saattir taktığım hala, kaç sene olmuş 99 dan bu yana...
Taktım mı tam takanlardanım...
Düzenim bozulmasın yanım yörem de keza öyle...
Öyle her kıyafete çanta filan öyle salak bir durum bendeki...
Kadın kadın değil :)
Dümdüzüm bu anlamda...
Lafı nereye bağlayacağım...
Çalışma arkadaşımın haberimiz yokken yazısı geldi bir başka birime gidiyor...
Kasaveti beni bastı...
Kendimde sevmediğim gibi yanımdakiler de oynamasın yerlerinden...
Aslında bir bakıyorum da başka pencereden hayata o da tek düze be...
İtiraf ediyorum düzeyim demek ki tek tek olanından...
Amaaaan yine ver telkini Funda kendine sağlık olsun de, boşver uzak olsun da var olsun de...


Fakat bizim dostluğumuz arkadaşlığımız tabi herkesin öyledir de başka birşeydi...
Gözden uzak olan da gönülden de uzak oluyor inanırım bu lafa...
Tamam gönlünde evet ama göz de görecek ki gönlündeki perçinlensin...
Başka türlü ayrılıklar olmasın da, yine var bunda da bir hayır...
Aslında bir nevi de heyecanlı aslında, hayattaki genel anlamda değişimler, bakalım ki gelen gün neye gebe?
O zaman sezon finali yapmıyor diğer bölümleri hararetle bekliyoruz...
Ey Hayat! Heyecanlı canlı bereketli bölümler o halde, cümleye...

17 Haziran 2009 Çarşamba

Ey Tohumdan Mucizeler Yaratan Kudret!

Hayat hakikaten mucize, hele ki evrenin yaratıcısına inanmayana işte en basit fotoğrafı...

Sıkça hamileliğimde yaşadığım, sonrasında dün gece başıma gelen kramp ayağımı döndürdü resmen...

Elimle kaldırıp bacağımı yükseltiye koyarken "Yarabbim" dedim...

"Hani şükrediyorum sana günde binlerce kez, ama cidden sağlığımızdan etme sevdiklerimizden ayırma"...

Bir an öyle kalacağım sandım, o korku da yeter bana...

Sonra bugünki kaş operasyonunda çokça senedir tanıdığım kızcağızın, 22 yaşındaki erkek kardeşini kaybettiğini öğrendiğimde, esas "amanın"ı gördüm...

Her zaman diyorum ya, parasızlık, geçim, huzur, aman o benim şunuma laf etti, buram kötü, şöyle bunalımdayım, böyle fenayım, bebem uyumadı, yemek yemedi, varsın sağlıklı olsun da, var olsun da, uyumasın da yemek de yemesin....

Bir kalemde geçilesi şeyler bunlar, her zaman sağlık öncelik, sonra huzur...

Hayat her haliyle güzel...

Yaşasın herkes sağlıkla yaşasın, tüm güzellikler sağlıkla, ağız tadıyla...
Bu arada üst fotoğraftaki parmak şahsımın, sağdaki çıtır da benim...
Parmağım da öyle kedinin poposunu görüp yara sanmam değil, bildiğiniz dikişe ramak kala kesiği...
Hafta sonu kesinlik kazanmasına ve iznimi yazmama rağmen, yine de olmama ihtimaline karşı, açık kapı bırakılarak bünyenin rehavetine yol açan Akçakoca seyahatinin olacağı ihtimali, koca bir ohhh bee dedirtecek güzellikte de geçerse ala :)
En üstteki fotoğraf ev tipi tarım hadisemin küçük bir ayrıntısı...
Onlar da yaşasın, ha bir de yaşasın lazer olsun, alakasız son noktasına vardığım :)