21 Ekim 2010 Perşembe

Her birinci sınıfa giden yavrusu olan anne gibi belki de daha tırlatmış bir biçimde ağzımda sürekli bir "e", "a","l", "t" sesi dolaşıyorum...
Söyle şimdi annecim elaaaaaaaaaaa bak bitişe dikkat ne sesi çıkıyor ağzımdan eee, yok annecim ee derken yayılıyor ağzım bak bunda aaaaa diyorum o halde neymiş ela oh şükür aferin annecim...
Anne seninle pek ders çalışmasak?
Neden annecim?
Ben senden çok korkuyorum da..?
Hıııı başka şansın yok annem haydi devam bu ne sesi ....?

19 Ekim 2010 Salı

Bolu'ya ilk gittiğimde yatağa başımı koyup kendi kendime duvara bakıp çatlaklarından resimler hayal ettiğimde fonda Sertab' ın bir parçası çalıyordu içinde "annemin sesiyle güne uyansam"...
Sonra o duvardaki çatlaklar birden annem oldu, bizim ev, masayı hazırlıyordu annem, kardeşim, sonra babam gelmiş...
Benim odamın kapısı açıkmış bakmışlar bi...
Annem hüzünlenmiş belli etmeden -hiç vurmaz açığa duygularını- bakmış boş odama şöyle hafif gururlanarak geçirmiş aklından bizim deli kız okumaya gitti o ne yedi acaba diye...
Kardeşim oh yerim ferahladı dedi belki de tek çocuk kaldım evde hükümdarlığı ilan ettim...
Sonra babam gelmiş salona o bakmış odama içinden ağlamış belki de evlendiğim gün ağladığı gibi saklı saklı...
Şimdi yazarken benim ağladığım gibi...
Sonra şarkı bitmiş, duvardaki çatlaklar eski haline dönmüş...........

15 Ekim 2010 Cuma

Epey uzun zamandır her sabah sabahlarımı şenlendiren bir adam var radyoda, İstanbul'dan yayın yapan Nihat Sırdar...
Özellikle İstanbul trafiğinin emniyet şeridinden giden hayvanlar için "ayı" tabiri kullanıp, rahmetli Barış Manço' nun aynı isimli parçasını çalmakta sık sık...
Ben de trafikte diğer ayı oğlu ayı hatta onun bunun çocuğu pisliklerden bahis eylemek isterim...
Ömrü hayatımda iki kere bindim ambulansa...
Her geçisine tanık olduğumda bol dualı gönderdiğim vasıtanın önüne kurulmak iyi bir halt değilmiş başta onu belirteyim arkada canın yatarken...
Birincisinde gece yarısı 03 suları olduğu için yol boş arabanın sirenini bile açmaya gerek duymadan bir fırtına şeklinde gittik...
İkincisinde ki bu en son olan geri dönüşü de olamadı...
Akşam üzeri denebilecek bir vakitte 16:30 suları Hoşdere caddesinden Gazi Hastanesine doğru yol almak isterken önde oturmuş ben, deli kalabalık...
Ve en boktanı da ambulansa yol vermek tenezzülünde bile bulunmayan şerefsiz sürücüler...
Gerçi bunlara şerefsiz desen kaç yazar şerefi olsa bak ağzıma neler doluyor da...
Ben olanca gayretimle dualar ediyorum yetişelim yetişelim diye öndeki ayıdan bozma şöforler yoldan çekilmiyor ben küfür ediyorum yarı belime kadar çıkmış camdan elimle kolumla yedi ceddini halletmişim...
Ambulans şoförünün elinde megafondan sesini duyurmaya çalışıyor sağa çek diye...
Hatta bir ara ver dedim şunu bana ben alayım elime bak bakalım değil sağa bir daha yola çıkabilecekler mi...
Yok abla dedi sen beni işimden mi edeceksin ben söylüyorum bak sen de pencereden hallediyorsun...
Yahu bildiğin yol vermiyorlar göz göre göre.!?

14 Ekim 2010 Perşembe

Yarar yaramaz her haltı sayma gibi akıl dışı bir huyum var sayma dışında da her nevi akla zarar şeyler var da bu sayma, hayır sanki saydım da aklımda mı tutuyorum benimki tamamen maymun iştahlılıktan say haydaaa salla gittin...
B12 de sıkıntı var benim, tatlandırıcı bu hale getiriyor sanırım...
Neyse saydım rahatladım her ne hikmetse halen aklımda...
Ulus'da Atatürk Bulvarına o durakların olduğu yere bakan devasa bir çarşı var, Ulus Şehir Çarşısı, hah işte oranın camları dört sıra her birinde 57 cam var çarptım da kafamdan derhal oldu mu sana 228 cam...
Vay anasını...
Bu nadide bilgiyi de verdikten sonra nice akla ziyan huylara yelken açmaya gideyim ben tez...

12 Ekim 2010 Salı

Havuzda daha iyi anlaşılır dibe batınca nefesi verip ciğerlerdeki havayı boşaltıp durursun öyle boğuk bir durum olur ses boğulur hatta vakti kaçırırsan sen de çıkarsın aradan...
Bu ara bizim evin halleri kısmı öyle sessizlik dingin nefes alsan duyulacak alınan nefesin biraz daha zorlasan nefesin vücutta dolanımını duyarsın desem yavaş duyulsun derim ardından da...
Sabah cenkimiz azaldı hatta bitti bile diyorum kendime dediğime de yazdığıma da şaşıyorum nazarlar değmesin...
Uzun boylu kahvaltı bile yapılabiliniyor artık...
Benim çığlıklarım bitti mesela, en güzeli hadi Rengiiiiinlerim, velhasıl sabah cenk'i sonlandı daim olsun...
Ödevden yana sıkıntımız ya da okula alışma konusunda sıkıntımız yoktu arkadaşlarına ettiği eziyeti saymazsak o da düzene girdi...
Diyorum ya suyun altındaki sessizlik evde velhasılı...
Sorumluluklarımdan ya da tahtımın kolu vazifemden kendi isteğimle istifamın neticesi bana buhran değil, bilakis ayrı bir ferahlık verdi üzerimde iyi durdu yakıştı bile...
Öte yandan hala ambulans görünce yanaklarımın ıslanmasını engelleyememem özellikle sabah saatleri gördüysem eğer o günün iptaline sebep olmakta nice sonra normale dönmekteyim...
Çok sık olmasa da yeteri sıklıkta can babamın rüyalarımı süslemesi ki şükür hep iyi gördüğümden bir parça ferahlık vermekte ruha...
Sille tokat aklı başına getiren duru suyu bulanıklaştıran meşhur kırkıncı gün tokatı hiç aklıdan çıkmazken bir yandan da verilen kararın haklılığı konusunda yandaş oluyor iyi de oluyor...

10 Ekim 2010 Pazar

Anlamak çözmenin yarısı ya, belki küçücük bir "karar" da tamamını çözmek için gerekli olan...
Günlerdir kafa yorulan, neydi neydi, nasıl yapmalıydı denilen durumun cevabı, "40." tokatın o bas ağırlıklı ekolu sesindeymiş meğer...
Sonrasında derin bir oh çektiren, lan bu muymuş bu kadar basit miymiş denesi, oh be ne yükü azalttı dedirten...
Sonrasında pişmanlık duyulmayacağı başından belli, hafif hafif, hatta uygun yağ ile kızartılmış gece yarısı yenilen kızartmadan sonra bile uça uça gideceği yere götüren...
Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak...

8 Ekim 2010 Cuma

"Ne kadar gözünde büyütüp, yalandan olanı önemsersen, kasis bile Ağrı Dağı oluyor işte gözünde, oysaki tüm hayvanlığınca geçtiğin o kasis, aslında bir kasis bile değilken belki, sen hala vurayım lan abalıya da ses versin, yoksa da sussun gitsin derdini nedendir güdersin ki?"
********
"Şimdi olsa elde yapılacak iş listesinin boyu boyunca lakin, kalkılmadığından değil, bütünüyle oturulamayacağından kalkılmaması durumun özü... "
********
"Hoşbulduk Deniz Kızı neydi geldiğim yerin adı?"

Sabah Siniri...

Bir koca bir de çocuk rezil eder kadını...
Bunu aklı başında her insan evladı kadın bilir...
Bilmeyen başına gelince öğrenir...
Koca da evde yemez benimki sevmez dersin bir başkasına gider o evde yemediğini başkasında siler süpürür meğersem seninkinden haz etmez olur...
Sen de benimki yemez töbe dediğinle kalırsın...
Hele çocuk ne yaparsan ağzına tıkar yapmaz dersin yapar yapar dersin yapmaz...
Bu iki önemli husus hakkında kelam edilmez oluruna bırakılır bilirsin elimdeki budur dersin malzeme olanıyla yetinirsin...
Şu ömürde okuyalım, yazalım, elimiz ekmek tutsun diye analarımız babalarımız çırpınmış durmuşlar, aile içinde de terbiye etmişler...
İyi kötü çok şükür edinmişiz durduğumuz yeri...
Sonrası ana babamızdan gördüğümüzü nakletmek üzere çocukları yetiştirmeye soyunmuşuz sıvamışız kolları...
Yalnız işte en önemli neremizi yırtarsak yırtalım bu uğurda; eğer ki görmemişsek, geçirmemişsek, lafın özü cahiliyet kabuğunu sıyıramamışsak derimizden, ne yetiştirdiğimiz çocuktan, ne kocadan ne de kendimizden hayır gelmez...
En çok korktuğum bu model, hele ki şimdilerde karşılaştığım çevremi şu sıralar saran veliler...
Bak sayın veli kadın!
Çocuğum yapmaz deme, çocuk için kimselerle muhattap olma, sen çocuğun için kendini paralar karşındakiyle konuşmaya çalışırsın bakmışsın iki dakika önce birbirlerinin gözlerini çıkaran çocuklar elele oyuna gidiyorlar...
Ha hele hele yol istemek için sakın sakın temas edeyim çekil diyeyim filan sinirlerine girme, o omuzun çıkar eline verilir bakar kalırsın...
Ben mi yok canım ne siniri?

7 Ekim 2010 Perşembe

Başı Sonu Neydi Bu İşin Aslı?

Kendinden afilli kelimeleri seviyorum...
Şöyle tumturaklı cümleler kurayım diyorum tumturak... oturak... gel oturak... diye gidip cıvıtıyorum...
Kendimce ders çalıştırıp "e" ydi "l" ydi derkenki hafif psikopat anne çalıştırıcılığındaki vicdani rahatlığının içerde babanın çıldırma sesleriyle keyfini sürüyorum, normal anneyim ben evet iyiyim hatta...
Damarlarımda akan kanın yerine başka birşey var sanki, Allah' ım mümkün olsa her vazifeyi ben yüklensem gebersem hatta o uğurda, yer almazsam beni yer ederler kısmını hayatımdan çıkarıp yedek oyuncu sırasında olabilsem...
Sonra da Rengin şöyle böyle, anası ne ki kızı ne olsun, olsun da eyvallahsız olup her seçimde "Rengin Hanım olsun o yapar" dedirtsin...
Hem iyi olsun, hem vicdanlı olsun...
Eyvallahsız olsun evet hatta yalansız sonuna kadar...
Korkusu insanlardan olmasın...
İstemem mevki şan şöhret para mal mülk şöhret olmasın da çok ama çok mutlu olsun...
Kendini mutlu edebileği insanlarla olsun ömrü...
Başta ne diyordun be Funda tumturaklı kelime yok şatafat derken yalandan yazı yazdın çıktın işte...

6 Ekim 2010 Çarşamba

Şimdi Okullu Olduk...

Sen kaç yaşıdasın be annecim de gidiyorsun kıza "anneni öldüreceğim" deyip kızı salya sümük ağlatıyorsun...
Hele bugün veli toplantısında kadının demesinden belli...
Müdüre soru soruyor
"eeee ben öğlen yemek aralarında okula gelebilir miyim benim kızım sınıfa girmekten korkuyor"
Allah dedim Rengin kokusu alıyorum...
Toplantı bitmeye yakın gel dedim yanıma çağırdım kadını...
Renginle mi sıkıntı?
Cevabı evet olunca hiç şaşırmadım nedense, anneni öldüreceğim sonra seni de filan de sen bizim kız mağdureye, mağdure de ye kafayı ağla ağla ki ben sınıfa girmem korkuyorum...
Biraz da kıza şiddet uygula...
Hayır kızla da kanka olalım deyip tutturuyor sonra canından bezdiriyor sonra da benimle neden kimse arkadaşlık etmiyor diye mızmızlan..
E olacağı o...
Sen bir gün arkadaşının çantasını kes...
Sonra o da ben de senin çantanı keseceğim deyince sen karışma kendi çantamı kendim keserim de kendi çantanı da lime lime et...
Benim bilmediğim kimbilir neler var...
Hayır tamam ilkokulun ikinci günü pencereden atlayıp okuldan kaçtım bir kızı ayartıp ama ben bu kadar değildim yani tamam bundan fazla belki ama Rengin kadar cani de değildim kimseyi tehdit filan...
Hayır kime çektiyse...

5 Ekim 2010 Salı

Msn de ifadeler var kıpraşık olanlarından...
Birinde basılınca yazışılan ekranı kaplıyor, bir çocuk oturmuş önce gülümsüyor, elinde dondurma külahı sonra külahdaki dondurmanın yere düşmesiyle yüzünde değişen ifade birden ağlamaklı hal alıyor...
Bana nasılsın dediklerinde bunu tasvir etmek zor değil de karşı tarafın anlaması mümkün olamayacağından "iyiyim sen" şeklindeki geçiştirmenin asıl karşılığı aslında budur...
Tıpkı bugün giydiğim montumda babamın saçından bir kıl bulana kadar...
Ben iyiyim ya sen?

4 Ekim 2010 Pazartesi

"Aynı dilden kasıt Türkçe mi?
Değil demek..? Olsaydı anlaşılmak neden bu kadar zor olsundu ki?"
********
"Pişmanlıktan kasıt sonra yaptığına üzülmek mi? Değil, onun da soğutucusu var, o an öyle gerekiyordu..?"
********
"Herkes aslında tek başına da, koloninin içinde birlik olunduğunu mu sanırsın? Yok aslında bal gibi de bildiğinin farkındasındır da -mış gibi davran"mış"sındır..?"
********
Çıkış yolunun olmadığını düşündüğün anlar hep çok mu yer kaplar muhitte? Yok aslında, yol da bilinir anahtar da vardır elde de, kullanmak için bileği döndürecek, beyne komutu gönderecek sinyalde iş..?"

29 Eylül 2010 Çarşamba

Okul Tam Cinnetlik...

Yeni trendimiz yemekte mide bulantısı ödevde el terlemesi...
Önceleri yemekteyken böyle durum olunca hemen elime bir telefon alıp " hııı bizim kızın midesi bulanıyor yemek yerken, ha öyle mi bir iğne mi sadece tamam o zaman devam ederse hemen getiriyorum hemen geçer mi oh ne güzel hoşçakalın" şeklinde telefonu kapatmamla karın ağrısı mide bulantısı bilumum ne var ne yok iyileşiyordu...
Şimdi de o yöntemi uygulamak isteyip yemez korkusuyla geri çekiliyorum ama şu dönemin zaten sancılı olması üzerine Rengin' in sancılarının da şiddetle devam etmesi iki kat yaşananlar...
Hayır ben kız evlat oh ne güzel derken bakıyorum erkek erkek tavırlar kimseye eyvallahının olmaması tek başına tenefüslerde büyük sınıflarda dolaşması yanına para vermedik mi -ki harçlık ne demek daha birinci sınıf- gördüğü her tanıdıktan annemler bana para vermiyor bana tost alır mısın ya da su ya da şeker...
Yanına konulan meyveden yemeyip yan sınıftaki arkadaşının meyvesinden otlanması...
Yanına oturtulan erkek evladının Rengin kızımız tarafından gün bitmeden hacamat edilmesi sonrasında öğretmene isyan edilmesi "Al arkadaşımı yanımdan"
Öğretmen şaşkın biz şaşkın...
Bir yerlerde bir hata var da, yine de olmayan bıyık altından gülüyorum bu özgüvenin devam etmesi kendi kendini bu şekilde kotarması iyi birşey ama bunun ilerki zamanlardaki boyutu ne olur ondan da korkmuyor değilim hani...

27 Eylül 2010 Pazartesi

Tepemde Bir Minicik Kuş İle...

Bir kuşumuz eksikti, kuşu da kondurduk sonunda...
Tepemizde uçuşuyor sarsak sarsak, o da korktu, ben de çok metanetli sayılmam önce giremedim içeri, baktık çıkmıyor serseri girdik kapı açık camlar açık, çık artık bak sen de korkuyorsun işte...
Kuşlu başlayan hafta, haydi hayırlısı, kısmet miydi kendisi hadi bakalım...
Onun dışında hayat son sürat geçiyor yanımdan beni almadan, seyrediyorum hızına yetişmek mümkün değil de seyretmek kabil...
Evin küçük kızı, olanca tembelliğiyle sabah hazırlanma konusundaki, sabırları ve buna mukabil sınırları habire zorluyor olması beni her geçen gün daha da şaşırtıyor, nasıl bu kadar ağır olur ki bir insan evladı, hele benim gibi tez canlı bir annesi varsa demek babaya çekti, sabahları harbe devam böyle giderse...
Güya sınıf öğretmeni seçme konusunda çok çeşit yerden telefon trafiği malesef sonuç vermeyince kutsal "kuraya sokmasaydınız" cevabını dört bir yandan duyunca, o kadar zekamız çalışamadı çocuğu ateşlendiremedik...
Sonrasında da dedik ki, bu kadar çabanın cevapsız kalmasının Allah' ın "bak kulum yırtınma bu senin kız için daha hayırlı" lafını bir işitmediğimiz kaldı diyerek oluruna bıraktık "iyi ki" ile başlayan cümlemizi de kurduk neticede...
Her şer' in hayırını araya araya bulmuş olduk...
Öte yandan normal yaşantıymış gibi görünen yandan seyretmekte olduğum hayata dahil olma işi sadece mecburiyetten hasıl...
Yoksa bir numarası yok...
Çizgi çalışmalarıyla haşır neşir, sabahları beslenme hazırlama gayretiyle başlayan sabah, bugün neler yaptınız bakalımla sonlanan gün...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Kiminin Pastası Kiminin Helvası...











Hani derler ya Allah ölümü önce dağlara vermiş dağlar çatlamış sonra ağaçlara vermiş kabul etmemiş ağaçlar sonra insanlara vermiş bakmış insanlar bir ağlamış bir gülmüş ihale insanlarda kalmış...
Öyle derler aklımda kalanıyla...
Arsızız insanoğlu olarak, mutlaka sabrını da veriyor Allah, yoksa ilk günkü yangın yeri gibi kalmıyor kor, ama bitmeyen bir kor...
Bugün başından buruk hafif kırık başladı gece pastaydı derken hüzün dolu oldu ağlamaklı gülmeli...

Ne yazılır ki bugün için...
Yazmışım zamanında burada ...
Altı yıl önce bir halt yemişim doktora demişim ki doktor doktor 22 Eylül doğum zamanıma denk gelirse can babama bir hediye vereyim Rengin' i o tarihte doğurayım...
Denk gelmiş kısmet altı yıl sevinçle birlikte kutlanılmış sonra hesap edilmemiş işte bir gün gidileceği...
Bugün de ilk bayramın hezimeti ilk doğum gününün hezimeti olmuş...
Kutlama mı babacım?
Rengin akşama ona sürpriz parti yapılmasını bekliyor şimdi öğlen dedesine gidip dua edecekmişiz yapmış programı akşam da balonlarla süslü olacakmış ev...
Akşama nedir durum bilinmez de şimdiden bir dağılma söz konusu tabi...
Bir şey yazamayacağım diyemeyeceğim de...
Kabrin pürnur olsun kuzum babam...

16 Eylül 2010 Perşembe

Kuzum sana yazmak sen okumasan da belki beni mi rahatlatıyor bilemedim ama ne bileyim...
Az önce iş yerinde küçük defterime yazdığını okuyunca dağıldım yine...
" Canımdan çok sevdiğim kızım RENGİN
bana doğum günümde verebileceğin en güzel hediye kocaman sarılıp yanaklarımdan öpmek olacaktır."
Hani ben Rengin' i senin doğum gününe hediye olsun diye sezeryanı o tarihe almıştım ya halt etmişim ne halt yiyeceğim şimdi altı gün sonra doğum gününüz...
Bir de dışarda uyaran mı çok ne...
Bugün serviste hüzünlü parça çalınca tutamadım kendimi kestirdim müziği...
Henüz müzik kısmını sokamadım hayata ya da senin resimleri tek dinlediğim müzik telefonumda zil sesi "Gamzedeyim Deva Bulmam"...
Can babam hep sabır diliyorum ama çok dua gönderiyoruz hatta yeni olayımdan da haberin vardır ferahlıyorsundur eminim...
Seni çok seviyorum sonrasında şükrediyorum ki sana okyanusun bir damlası kadar da olsa sana evlatlık yapabilmiş miyimdir diye...
İşte böyle babacım şu doğum gününü atlatırsak inşallah...
Bu arada Rengin okula gidemiyor yanımda iş yerinde öğretmen işini halledemedim daha aman halledemezsem de var bunda da bir hayır deyip devam ne yapayım...
Sen huzur içinde ol da babam başka sıkıntım olmasın...
Mekanın cennet olsun kuzum babam...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Yakışıklım az önce yanındaydım öyle istermiş ya gidenler bir kitapta okumuştum derlermiş ki evlatlarım gelsinler bana okusunlar benimle konuşsunlar diyordu ben de geldim sana zaten o kadar çok okuyorum ki babam, orada da okudum seninle sohbet ettim sevdim seni ağladım ama sen bana bakma arada ağlamam lazım ki sonra daha beter oluyorum az ağladım zaten çok metanetliyim filan görünüyorum da yalandan babam kilitlenip kaldığımdan o...
Sen de beni inşallah nurlu mekanından dinlemişsindir cennet bahçelerini seyrediyorsundur can babam...
Çok özlüyorum ben kuzum seni ilerledikçe boka sarıyormuş...
Fotoğraflarına bakamıyorum daha öyle ufaktan bakıyorum tuhaf oluyorum...
Zaten pelte gibi hayat da etraf da belki de benim beynim o pelte olan...
Rengin yarın okula başlayacak biliyor musun gerçi o bile gözümde değil babam be...
Hayat devam işte ne kadar yalanmış hayat daaaa herşey de...
Hani Allah kullarına kaldıramayacakları sıkıntıları vermezmiş ya demek ki bunu kaldıracakmışız belki de kaldırıyoruz da bize şimdi ağır geldi...
Bak gideli 13 gün oldu bile...
Evde otururken ki daha senin evden çıkamadım milleti susturuyorum haydi diyorum babama bir fatiha okuyalım ferahlıyoruz kendi çapımızda...
İnşallah babam okuduklarımız da seni ferahlatıyordur...
Amcam demişti ki kanserli hastaları Allah şehit mertebesine yaklaştırırmış çok çektikleri için sen de öylesindir inşallah babacım tamam o mertebede olma da ferah ferah yat kabrin nurlarla dolsun...
Bak şimdi ben sana bunları yazıyorum ya kime yazıyorum yine devreleri kopartacak gibi oluyor ama hayır ne sakinleştirici ne başka birşey acı yaşanmalı ki aklı başında ki ne kadar aklımız başımızda o da meçhul ya neyse işte...
Hani amel defteri üç şeyden kapanmazmış gidene...
O üçünden biri de hayırlı evlatların hayırlı işler yapmaları analarına babalarına sürekli dua göndermeleriymiş ben okudukça senin de ferahladığına inanıyorum babam...
Seni çok özlüyorum be can babam yakışıklı babam...
Ha bu arada kuzunun üçüncü dişi çıktı babam ne yaygara kopardı bilsen neyse diş perisi para bırakmış da yaygaracılığı bıraktı sanırsın etinden et koptu...
O da sana Mehmet dedesine okuyor sürekli hatta sıpa hesap suruyor bizden neden Mehmet dedeme okumuyorsunuz hep Behçet dedeme diye...
İşte böyle babam...
İnşallah sana evlatlık vazifemi az da olsa yerine getirebilmişimdir babam...
Bu arada seni protokol mezarına yatırdım yerin bir güzel ki açıklık misler gibi içi de misler gibidir inşallah babaaam...
Biraz daha devam edersem yine tozutacağım babam iyisi mi ben bitireyim...
Hep aklımda ruhumda kalbimdesin can babam aslan babam...

10 Eylül 2010 Cuma

İçimdeki Fundaların birinin bir elinde dua kitabı bir elinde Allah diye çektiği tesbihi var...
Sürekli dua eden "babamın kabrini genişlet Yarabbim nurlarla doldur orayı mekanını cennet et" diyen Funda...
Hatta sorgusunda ben de mi olsaydım kuzuma yardım edebilir miydim hiç istemezdi ki oraya gitmeyi iyileşecekti daha diyen...
Bir tanesi ağlayamıyor bile kaskatı arada kilitleniyor elleri ayakları katılaşıyor kendi kendine gevşiyor sakinleştiriciye sonuna kadar hayır diyerek acısını yaşıyor isyan edemez haşa Allah verdi Allah aldı diye...
Sonra bir diğeri hep şükrediyor yine de çekmedi fazla diyor mübarek günde öğrenmiştik hastalığını geçen sene kadir gecesinde bu sene de yine kadir gecesinde gittiğine inanıp yüreğini bir damla gözyaşıyla ferahlatan...
Bir hadiste ne diyor ramazanın son on günü içinde tek günlerde arayınız Kadir gecesini...
Babam da o son on gün içinde bir tek gündeydi gittiğinde...
Birinin içi hınç dolu babamı bu kadar üzenleri sürekli Allah' a havale ediyor...
Yine de çok ciğer yakıyormuş öyle böyle değil, bıçaklar deşmiş de o bıcak kesiği olmuş her yanım kanamadan acısı durmadan...
Düşündükçe aklı baştan alan durummuş resimlere bakamadan kıyafetleri durmasın sizi de onu da sıkıştırır diyenlere denmiyor ki daha dolabın kapağını açmaya yürek yetmiyor ki terliklerini giyiyorum ayağımdalar onun gibi yürürken yere sürterek çıkan seste can babamı arayarak...
Hala hastanede diyor bir aklım da çıkartacağız zamanı gelince...
Hala pelte vücut akıl kimi gönderdik kimi gömdük...
Mezar yerini seçmek de o geçici mermere adını yazmak da nasip oldu bana içim dağlanarak...
Neler geçiyor içimden yazılası can babam uğruna ölürüm kuzum babam diye haykırarak ama gözyaşlarımın perdelediği gözüm titreyen elelrim izin vermiyor ki içimi boşaltmazsam da fena...
Kimselere yaşatmasın Allah sözüm meclisten "içeri" çok ağır acıymış kocaman bir çukur düştüğüm şimdi çıkması hayli zor olacak...
Her geçen gün kalbin üzerindeki taş kocamanlaşırken boğazdaki düğüm daha da bir körleniyor...
Hey gidi aslan Behçet' im canımın canı yakışıklım çok fena bıraktın bizi...
Kaldık mı şimdi dımdızlak ortada...?