23 Haziran 2010 Çarşamba
İçimdeki Picasso...
21 Haziran 2010 Pazartesi
20 Haziran 2010 Pazar
18 Haziran 2010 Cuma
İki keçi hani köprüden sen geçtin ben geçtim davasındaki iki keçi...
O öyle değilmiş mevzu, meğer devamı varmış, ikisi birden düşmüşler de ırmağa köprüyü yıkıp sonra ah neyledik biz bak gördün mü kardeş inadımızın sonu ıslanmak donumuza kadar deyip çıkmışlar sudan...
Artık teşbihin affediciliği burda; kolkola girmiş devam etmişler yollarına, nasıl uyumlu nasıl ırmaktaki olaydan ders alıp güzel güzel gidiyorlar, birbirlerine yol verirken aman canım cananım sen geç, yok mirim asıl sen geç yoksa töbe billah kendimi affetmem kabalığımdan diyerek, incelikten kırılarak göz süzerek incir dizerek derken derken uzaklardan bir pırıltı gözlerini kamaştırmış...
Durmuş bakmışlar, gözlerini oğuşturmuşlar...
Bak hele demiş biri ne ola bu parıldayan, demeye kalmamış adımlarını uzaktaki parıltıya doğru sıklaştırmış...
Diğeri durur mu, o da ondan daha da atik davranmış kafa kafaya bir yandan da aralarındaki sulhu bozmadan, yandan yandan bakınarak birbirlerine, parıltının hemen dibindeki ırmağın kıyısına varmışlar...
Irmağı geçecekler parıltıya kavuşacaklar fakat ne çare ki ırmağı geçmek için ortadaki kayanın üzerine basıp geçecekler...
Keçi ya bunlar her ne kadar sulh etseler de her ikisi de gözlerini kısıp yandan birer bakış fırlatıp adımını atmışlar ki her ikisi de aynı anda bir sendelemiş önce, kendilerine gelmişler...
Önemli mevzu şimdi başlamış, kim taşa önce basacak o demiş ben basacağım ben geçeceğim önce karşı kıyıya, öbürü demiş hayır ben...
Sen ben, hayır ben, yok sen derken uyanık olanı atmış ayağını suya, değdirmiş taşa ama yosun tutmuş taşın üzeri nasıl kaygan...
Suyun dibini boylamış, diğeri şaşırmış önce kalmış öylece...
Sonra bakmış etrafına, ilerde bir köprü tahtadan, gitmiş geçmiş bir güzel sonra gitmiş pırıltının başına...
17 Haziran 2010 Perşembe
Sağlıklı Sağlık...
10 Haziran 2010 Perşembe
Bir Minik "Numune"cik...
8 Haziran 2010 Salı
Yeni Yeni Dalgalanıyorum Beeeeeen....
Cuma günkü çekilen ciğer MR ının sonucunun cumartesi alınıp, ısrar kıyamet sonuç raporunun doktora telefonla doktora okutulup da metastas yaptı akciğere şeklindeki kesin olmayan sonucu aldıktan sonra elbetteki ne cumartesi kaldı ne pazar ne de pazartesinin doktora varıncaya kadar olan vakti...
Sonuç, oluşum göstermeyen kitleler yani korkulacak birşey yok çok şükür...
Fakat babamda da en ufak bir iyileşme emaresi yok, o kadar kendini bıraktı ki, hafta sonu haberin etkisiyle gram yemeksiz bol yatmalı ve baygın hali devam...
Ben de takılmış gibi o zehir hafta sonunun dilime takılan türküsü "Oy babam babam neydi ne oldun :("
Şimdi dalgalanan psikolojinin dalgasının durulmasını beklemek icap eden...
Dün babamın sonucuna denk gelen sekizinci evlilik yıldönümünü heba olmaktan kurtaran bizim Beyin bizim cimcimeyle beraber yaptıkları hoşluk, sonucun temizliğiyle beraber gecenin nuru oldu...
Sol alttaki balığın da nedensiz arkadaşından ayrılılışından Rengin' in haberi yok, babasının öğrensin bunu da tavrına karşılık, sorduğunda hastaydı veterinere götürdük cevabım her ne kadar kendisine yanlış gelse de yine burnumun dikine gitme eğilimim devam...
Yazık şimdi çocuk ilk hayvanının ikinci gündeki vefatının travmasını yaşamasın, gerek yok...
7 Haziran 2010 Pazartesi
Güneş Ne Renk...
4 Haziran 2010 Cuma
Lazım...
3 Haziran 2010 Perşembe
Bundan Bile Hislenilir mi?
Giriş Kodunuz:
Giriş Kodu:
T.C. Kimlik No:
e-Kayıt Öğrenci Yerleştirme Bilgileri
RENGİN ÇAM
ANKARA / ÇANKAYA / A. A. İlköğretim Okulu
312.................
31 Mayıs 2010 Pazartesi
Yanılma!
30 Mayıs 2010 Pazar
Miniminnacıkken...
Minnacıkken, benden biraz büyük bile olsa herşey, devasa görünürdü gözüme...
29 Mayıs 2010 Cumartesi
Fotoğrafın Bağırdığı...
28 Mayıs 2010 Cuma
Çerçeve Değil, Resim Hiç Değil, Camın Dışında Çerçeve İstiyorum...
Sıcağı sevmiyorum hele yanında hediyesi nemi...
O yüzden Antalya' nın Mersin' in adını duyduğumda daha darlanırım, nefes alamam, soğuk olacak hava, hafif puslu yağmur yağdı yağacak hatta hafif çiseleyen...
25 Mayıs 2010 Salı
Bitmeyen Finalim...
Senden bahsediyorum sevgili meydanım, yorumsuz dert ortağım, iç sesimin parmaklarımdan çıkan nihavent makamım...
Çok sevdiğim kitabı bitmesin diye okuyamadığım hatta biteceğini bildiğim ve bir daha olmayacağına kani olduğum, Lost'un bile finalini izleyemediğim durumumsun, meydanım...
Herşeye döşeneceğimi düşünürdüm de; yazdığım şu alana, dar alanımın bucaksız deryasına methiyeler dizeceğimi deseler, yalancı diye arkalarından kovalardım...
21 Mayıs 2010 Cuma
14 Mayıs 2010 Cuma
Kuruyemişçiyim O zaman...
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Sabahın 09:25' ine...
11 Mayıs 2010 Salı
Böyleyken Böyle...
10 Mayıs 2010 Pazartesi
Süzme...
Sınavları kadar yaşattıkları da öyle o caanım hayatın; bilirsin belki beş hamle sonrasını histir, ileriyi görmektir neyse adı belki de bildiğindir, kitabını yazdığın, ciğerini okuduğun, bir sürü varyasyon...
Aslolan lafı dolandırmak değil elbet yeterince dolaşık açıldı - bu arada anneannem örgü örerken ipi dolaşırsa onu üşenmeden açarsan eğer kayınvalidenle geçinmeye gönlün var sabırlısın der hep dolaşık deyince çağrışım yaptı- bilirsin karşındakini, olayını, yaptıklarını fakat bir kalırsın neden ki; ne tavrın değişir, ne sözlerin, ne mesafen...
Koyar gibi olduğunda da bir bakarsın unutmuşsun, kaldığın yerden devam...
Demek bünyenin unutma mekanizması adı altında salak affediciliği vuku buluyor...
Bir bakıma iyi; sırtında onun kamburu, kırıklığın, küslüğün ağırlığından yırtıyorsun fakat madalyonu çevir bak ne yazıyor üzerinde "salak" hem de en süzmesinden...
Kreşim - Öğretmenim...
8 Mayıs 2010 Cumartesi
Aslında;
6 Mayıs 2010 Perşembe
Biri Gitti Kaldı Diğeri...
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaç Semer?
2 Mayıs 2010 Pazar
Hem Arı Hem Bee...
29 Nisan 2010 Perşembe
26 Nisan 2010 Pazartesi
Hareketin Bereketi...
25 Nisan 2010 Pazar
Haybeye Gerçek Yaşam...
Aramazsın sormazsın ama aklının köşesindedir ya; sabah tekrarlarıyla sinir eden alarm gibi sinyalini verir oradan, tamam dersin ilgileneceğim aklımda dersin dersin de yapmazsın ya...
22 Nisan 2010 Perşembe
Seviyorum...
21 Nisan 2010 Çarşamba
Sevemedim Kara Gözlüm Beni Doyumca...
Severdim severdim de huyumu, sonradan körlendirdim...
Körlendirdim, yabancı kaynaklı bir kelime gibi görünse de, kör ettim manasına gelsin, öyle cümle içinde kullandım...
Çok severim, ne halt yiyorsam ki faydalıysa da cümle aleme bağırmaya...
Bir yere mi gittim, haydi koş vatandaş çok güzel yer...
Çocuk kıyafeti mi buldum ucuz bir yer diyelim, aman koşun siz de alın...
Bir yerde yemek mi yedim, bir yer mi buldum, bir sürü çoğaltılır örnek...
Fakat sonra ne oldu, ben bir heves söylüyorum bakın ben yaptım, gördüm, yedim, gittim, aldım beğendim siz de faydalanın...
Cevap "biliyorum, ee vardı zaten ora ne zamandır"...
Oldu o zaman, ne iyiymiş değil mi..?
Tabi ki herkes için değil ama bu sefer de ne oldu meydana çıkıp bağırmadım da daha bir yakınlarıma söyler oldum ama yine de söylerim duramam, isterim iyiyi herkes yapsın, paylaşalım, paçamızın arasında yemeyelim yediğimiz naneleri...
Nereye bağlayacağım lafı; kek buldum muffin ki kendilerinin her çeşitini sever sayarım...
Tarifini de diğer tariflerini de beğendiğim ŞUradan aldım...
Sağolsun varolsun arkadaşımız, sizler de yapın afiyet olsun...
Ben donmuş vişne-damla çikolata-kakao koydum frambuaz yerine...