Taslak hali yazıları, yayınladığı gün tarihini değil de, yazıldığı tarihi kendine esas kabul edip, araya dereye sıkışıyor...
Tıpkı benim gitmeden önceki yazımın, kayıt et haydi deyip araya sıkışması gibi...
Geçen hafta, çok denk gelen bir durum oldu, önceden alınan devrenin hastalık sebebiyle kullanılmaması halinin bize yaraması durumu, sene başında sekiz gün iznimin ihlaline fakat bir yandan da on yedi aynı soyadlının birlikteliğiyle süren bir haftalık görüşme dilimi yaşanmasına vesile oldu...
Kızımla beraber birlikteliğimizin karasını çıkardıysak da -çünkü bu kadar bir arada olmuyoruz sık sık- çok anlaşabilir bir çift değiliz didişiyoruz nedense :)
Yine de birbirimize doyamadık da, birbirimizle olamadık da takıldık...
Enteresandır kaldığımız yerde wireless ağı olmasına rağmen güvenlik endişeleri yüzünden blogspot engelli...
Gerçi söyleyince açtılar ama ne yazı yayınlanıyor, ne yorum yapılıyor, oku geç misali...
Uzun zamandır bu kadar kalabalığın içinde olmamıştım, hele ki çalıştığım yeri sakinliği, otobüs dışında fazla insanla temas halinde olmamam, ağzına kadar dolu tesiste bir miktar şaşkın etrafa bakan turist kimliğine büründürüyor insanı...
Yanlış işletmecilik anlayışı ya da kendilerine göre illaki doğru ama olmamış işte, bir yerde tesisin devamlı yayılma politikasından inşaat gürültüsü, bir yandan kışın yüzde yüze varan doluluk oranındaki misafirlere ölü sezon personel sayısınca hizmet vermeye çalışılması faciaların en büyüğü...
Bir de ağzıyla kuş tutulup önlerine konsa aldırış etmeyen yurdum insanı da insafsız vicdansız olursa... Hele ki amanın o yemek saati bildiğin işkenceye dönüyor...
Uzaktan bakan deprem bölgesine yemek çadırı konmuş da insanlar aç haliyle izdihama sebep vererek karınlarını doyurmaya çalışıyorlar sanır...
Hayır burada da iki üç saat öncesinden zaten her yanını doldurmuşsun ne bu aç gözlülük...
Ben devamlı seyir halinde bir portre çizdiğimden, sıkça görevlilerle hasbıhal edip onlarla durumun kulisini yapıp kendime eğlence buldum yemek vakitleri...
Bir de bütün kaldığın yeri de çalışanıyla beraber nüfusuma geçirmişim paramla değil mi hepsini satın alırım edaları hele hele bu yerin başta tabiatına ters...
Bir de çok üzülüyorum, üzülerek de yazıyorum, insanımız hakikaten cahil, kendini kayıtsız şartsız kendini Er' inin aklına bırakmış, tamamen ona endeksli yaşantısının önden önden yürüyen kocanın bıraktığı ayak izini takipten başka bir vazifesi olmayan bu kadın çoğunluğu yurdumun da karanlık yüzünün noktacıkları...
Kalabalık noktacıkları ve ilerde yetişen evlatları...
En son Rengin' in söylediği beni derin düşüncelere sevk eden ki kimsenin ne inancıdır beni ilgilendiren, ne kıyafeti, fikir beyan etmem kat'a...
Fakat her halin de bir doğallığı, bir normalliği vardır şeklindeki düşüncemin ortasından Rengin' in sesi beni dürten...
"Anne, neden bu kadınlar Atatürk' ten önceki gibi giyinmişler?"
4 yorum:
Çarşaflımıydılar? Sende anlatsaydın özgür bir ülkede yaşadığımızı nasıl minililere bişey demiyorsak çarşafta giyilebilir bence diye. Ayrıca boşverrr bin tane derdimiz var allasen kim ne giyerse giysin...
Fundacan dedim ya yazıda da çok da dikkatli davranırım ki içimden geldiği gibi birşey de demem ama herşeyin örtünmenin de normalliğinden yanayım ki ben muhafazakarımdır giyim kuşam konusunda...
Hele ki mini konusuna ben bildiğin karşıyım neden karşıyım o da şundan kendi açımdan derim ki neden elin kendi karısı kızının namusunu namus belleyen hödüğüne bacağımı gösterip de onun libidosunu yükselteyim?
konu çok hassas aslında o yüzden dedim gittim :)
yarın duruşmam var karar zamanı hem :)
dur bakali ne olacak :)
o ksdınların kıyafet kafaları Atatürk'ten önce de kalmıştır ama sevişme modlarını geliştirmişlerdir:)
çocuk bile biliyormuş
Yorum Gönder