Kaderden kaçamıyoruz nereye ayrıca
Başa geleni nasıl karşıladığımız mühim asıl
Dünya hayatında rahat yok hep bir imtihan hep sıkıntı
Sıkıntıya hep hamd gönderenin hatrına
Acizliği kabul edip en güzeli
"Rabbim iyisini bilir" deyip işi Allah' a havale etmek
Hem yormuyor hem adalet daha hızlı tecelli ediyor
Kalplerden geçeni bilen O...
O halde en iyisini en hayırlısını verecek de O...
Dilin söylediğini kalp de destekledi mi?
Yine yine yine
Rabbim iyisini bilir...
Sonrası sabır :)
24 Ekim 2016 Pazartesi
13 Eylül 2016 Salı
Gidenin oldu mu
Evvela somutuna üzülürsün bütününe gidişine odaklanırsın...
Sonra o somut soyutlaşır gözünde özünde
Hatırlarsın ne var ne yok, geçmişi dökersin, eski fotoğralar gibi geçer gözünün önünden karelerle
O kareleri yaşatmaya çabalarsın zihninde
Zamanla o kareler de siliniverir kendiliğinden
Tutmaya çalışırsın elinde, somutu da gidince ne kalacak elimde diye
Soyutu da silinmeye başlar
Geçmişle ne kadar yaşadığınla ilintilidir hayata bakışın
Tutulur kalırsan kopman da zor olur
Zorlarsın hatta elimde kalan bir bu ne güzeldi diye
Hatırasına sarılayım diye
Sarıldığın da flulaştığında bir müddet sonra
Kalakalırsın
Sanırsın tutunacak bir bu kalmıştı bu da elimden gitmesin diye
Fakat o kadar debisi yüksektir ki hayatının hızı, elinde olmasa bile
Kontrol etmeye çalışsan da yetişemezsin
Zihin ne kadar yavaş aksın istesen de
Akmaz, elinden o somut kaydıktan sonra soyutuna da sahip olamazsın
Bir bakmışsın ki sonra hayalindeki kareler de akmış gitmiş
Ne kadar tutmaya çabalasan da ne çare...
Giden de gittiğiyle aldığı götürdüğüyle
Kalan da ardından hatırlamaya çabaladığıyla...
Kalan ne varsa artık bir zerre-i miskal
Ona sarılır kalıverirsin...
İstesen de istemesen de...
Evvela somutuna üzülürsün bütününe gidişine odaklanırsın...
Sonra o somut soyutlaşır gözünde özünde
Hatırlarsın ne var ne yok, geçmişi dökersin, eski fotoğralar gibi geçer gözünün önünden karelerle
O kareleri yaşatmaya çabalarsın zihninde
Zamanla o kareler de siliniverir kendiliğinden
Tutmaya çalışırsın elinde, somutu da gidince ne kalacak elimde diye
Soyutu da silinmeye başlar
Geçmişle ne kadar yaşadığınla ilintilidir hayata bakışın
Tutulur kalırsan kopman da zor olur
Zorlarsın hatta elimde kalan bir bu ne güzeldi diye
Hatırasına sarılayım diye
Sarıldığın da flulaştığında bir müddet sonra
Kalakalırsın
Sanırsın tutunacak bir bu kalmıştı bu da elimden gitmesin diye
Fakat o kadar debisi yüksektir ki hayatının hızı, elinde olmasa bile
Kontrol etmeye çalışsan da yetişemezsin
Zihin ne kadar yavaş aksın istesen de
Akmaz, elinden o somut kaydıktan sonra soyutuna da sahip olamazsın
Bir bakmışsın ki sonra hayalindeki kareler de akmış gitmiş
Ne kadar tutmaya çabalasan da ne çare...
Giden de gittiğiyle aldığı götürdüğüyle
Kalan da ardından hatırlamaya çabaladığıyla...
Kalan ne varsa artık bir zerre-i miskal
Ona sarılır kalıverirsin...
İstesen de istemesen de...
20 Ağustos 2016 Cumartesi
Bir savurgan oldun be hayat bu aralar...
Son zamanlarda bir sağdan bir soldan...
Tamam diyorum demesen ne olacak haşa kime isyan...
İmtihan diyorum en çalışmadığım yerlerden...
Yine de halden memnuniyet çıkarmalı mı...
Tabi ki evet, şer de hayır aranmalı mı...
Tabi ki evet...
O halde her daim şükür, her daim başa gelen istenmediğe sabır...
Zaten şöyle bir düşününce değişiklik iyidir...
Bakmak istemediğim yönden bakılınca gıpta edilen de bir durum da şimdi...
Şımarıklık yapmayayım hadi ben de...
9 Nisan 2016 Cumartesi
Ergen ya da doğuştan ergenmiş de yeni haberi olan ben için hayat ne kadar renkli olabilirdi ki daha fazla...
Artık geç yaş anne babalarız ya genele bakarsak hep diyordum ki benim menapozum kızın ergenliğine denk geldi mi değmeyin keyfe iki deli değnekleri saklarız söylemlerimi sessizce sineye çektim evin hakimiyetini verdim kıza elinde oyuncak nereye fırlatırsa oraya gidiyor muyum?
Olanda hayır vardırdan çıkıp yola bu işin hayrını da menapoza girmeden şahane bir ergenle adı gibi rengarenk bir renk döngüsü benimki...
Şikayet mi haşa ne ederim ne edeni severim benimki hal-i takdim....
Artık geç yaş anne babalarız ya genele bakarsak hep diyordum ki benim menapozum kızın ergenliğine denk geldi mi değmeyin keyfe iki deli değnekleri saklarız söylemlerimi sessizce sineye çektim evin hakimiyetini verdim kıza elinde oyuncak nereye fırlatırsa oraya gidiyor muyum?
Olanda hayır vardırdan çıkıp yola bu işin hayrını da menapoza girmeden şahane bir ergenle adı gibi rengarenk bir renk döngüsü benimki...
Şikayet mi haşa ne ederim ne edeni severim benimki hal-i takdim....
5 Nisan 2016 Salı
Bırak Aksın...
Daha iyi bir hayat mı yaşamak istediğin...
Günler su gibi akıp geçiyor ya hissetmeden daha ne istersin?
Sıkıntılıya sor bak bakalım ona nasıl geçer günler yıl gibi...
Zamanın hissettirmeden akışı lütuf sana...
İyisi işte bu gör yaşa diye...
17 Temmuz 2015 Cuma
25 Mart 2015 Çarşamba
Eski analar...
Maksadım annemi kötülemek değil haşa!
Annelik ne bileyim benim için adam gibi rol model olmak sürekli çaktırmadan mesaj kaygılı söylemlerde bulunmak gibi bir kimliğe bürünüyor...
Ya da bana öyle mi geliyor...
Yanlış örnek olmayayım sıpa iki gün sonra yanlış birşey yaparsam ya da söylersem sokmasın gözüme korkusu...
Annem gibi davranmak isterdim hani eskilerde çocuğun psikolojisini kim taksındı...
Davranışlarda da söylemlerde de kim kasardı kendini...
Beyaz yalan kalıbını kıralım yalanın her türlüsüne karşı olma durumumuzu hayata entegre edelim...
Velhasıl eski analar gibi büyükler gibi bizim yaşadığımız şuurdan yoksun olma hali özgürlüğünü aramıyor değilim hani...
Dediğim gibi ya da benim gibi konuyu fazlasıyla dikkat-i nazara almam fena bir durum...
Ağacın yaşken eğilmesinden yola çıkarsak da elimizdeki ağaç o kadar yaş ve şekil alabilitesi yüksek ki kıyamıyor insan...
Hele ki sorumluluğu omuzlarında fazlasıyla hissediyorsan...
15 Mart 2015 Pazar
Her Pazar...
Her pazar veya cumartesi Rengin istekli çoğunlukla ya bir kek ya bir diğer tatlı bunların fotoğraflarını instagram dan paylaşıyorum nispet yapar gibi ne edepsizlik...
Madem fotoğrafını koydum tarifini de yazayım da hakkını verelim...
Öncelikle 250 gr. kadayıfı tiftikliyoruz ufak ufak...
2 yemek kaşığı tereyağını tavaya koyuyoruz
İri çekilmiş yarım su bardağı cevizi ilave ederek hafif kavuruyoruz
Cevizin ardından tifttiğimiz kadayıfı da ilave edip rengi kahveye dönene dek kavuruyoruz...
En son 2 tatlı kaşığı toz şekeri ilave diyoruz...
Öte yandan muhallebiyi yapmak üzere
1 litre süt
1 su bardağı şeker
3 çorba kaşığı buğday nişastası
3 çorba kaşığı un
1 paket toz krem şanti
1 paket vanilya
Krem şanti ve vanilya harici bütün malzemeleri muhallebi kıvamına gelinceye dek pişiriyoruz.
Muhallebiyi ateşten alıp krem şanti ve vanilyayı ilave ederek mikserle karıştırıyoruz.
Sonra ister benim gibi kadehe ister cam bir tepsiye önceden kavurduğumuz kadayıfın yarısını seriyoruz...
Üzerine muhallebiyi ve en son da kalan kadayıfı muhallebiye örtü yapıyoruz...
Buzdolabında muhafaza edip soğuttuktan sonra afiyet olsun diyoruz yiyenler de eline sağlık bu ne güzel bir lezzet diyorlar...
Demeliler de...
3 Mart 2015 Salı
Ya Sabır...
Mesaj mı dolu etraf yoksa algıda seçicilik mi burnuma sokulan
sürekli...
Bugünkü de SABIR...
Sabır abidesi annemi biliyorum en
yakınımdaki...
Kendi hayatına nakşettiği yetmezmiş gibi
etrafına da verdiği salıktır sürekli...
"Sabret geçecek sabır sabır
sabır" diye de bastırır en sonunu üç kez...
Bana da demedi mi sanki de anne lafı
batıyor mu insana dinlemedim ki dinleseydim diye taşlara vuruyor muyum
başımı...
Malesef...
Eski mahallemizdeki komşu ablalara annemin
telkinleri çok işe yarar dert döktüklerinde annemin verdiği öğüt sabır olmasına
rağmen...
Enini boyunu anlatır sabıra bağlar işin
sonunu "haaa tabi doğru ne yapalım sabır" der karşısındaki...
Şimdi annemden aldığım düsturu sürdürürüm
ben de sabretmememin ceremesini çekmiş olarak...
Sabır diyorum ben de etrafıma var bunun da
bir hayrı elimizden sabretmekten başka ne geliyor...
Dost meclislerinde muhabbet az maaş, sert
hayat koşulları, hastalık sağlık konuşulduğunda sonuç hep aynı yerde kesişiyor
"Allah bugünümüzü aratmasın, çok şükür, bin şükür"
Tabi ki öyle dertlenmekten bile imtina
eder olduk, bu derde de ediyoruz şükür sayısızca defalarca...
Sabır başka bir mertebe...
Küçüklüğümde disiplin yükü annem illa o
öğlen uykusuna yatıracak insanı...
Ben de yatmamak için direneceğim de kime
debeleniyorsun karşında adamı kaşıyla gözüyle yola getiren bir anne var...
Sokardı odama haydi uyu...
Ne ağlardım, duvarları, kendimi yırta
yırta...
Sonrasında bitap düşerdim ağlamaktan bir
de içerden "gel haydi" sesi alamayınca sızar kalırdım...
Şimdi de ona benzetiyorum kendimi,
ağlıyorum dertleniyorum fiili olarak olmasa da neler yapasım geliyor da sonunda bitap düşüp sızıyor bakıyor kalıyorum geriden...
Sonuç mu yine sabır yine sabır yine
sabır...
26 Şubat 2015 Perşembe
7 Şubat 2015 Cumartesi
Bülbülün Çektiği Dili Belası...
Yaşam zamanla öyle bir ayar veriyor ki, eskinin o fütursuz savurduğun koca laflarını, kınadığın meselelerini çıkardığı için peyderpey, temkin senin başucu kitabın oluveriyor sonrasında bir anda...
Ruh kendinin hiç bir zaman yaş almadığını hissettiği ama takvim filmin forward tuşuna basıp da sardırılmış halini oynadığı için gençlikte diyeceğim okur, yaşlandın mı deme evet yaşlanmadım belki de AMA anlatımda eski deyince de aynı manaya geliyor kimi kimi .......
Evet "eskiden" fütursuzca savururduk bütün ayıplamaları, bütün kınamaları, bütün büyük konuşmaları ha bir gayret...
Süreç içinde bütün bunları yediğimiz hasılı ile şimdilerde bir saba makamı dilimizde, hoş sohbet bütün benliğimizde...
Tamam gıybetin dibine vurmazdık belki de cahildik diyelim büyük büyük laflar ederdik o ettiğimiz lafları teker teker yemeden önce....
Kınardık ayıplardık eşi dostu, akraba talukatı her birini sonraları yaşamadan önce...
Akıl artık dizimi kırayım oturayım oturduğum yere dediği dönemdeyse geriye bakıp da vay be kimi kınadıydam çatır çatır başıma geldi, kime büyük laf ettiysem iki adım ötede yedim o lokmayı misliyle...
Birebir gördük de açık açık, kimi kınarsan verdi başına kim seni kınadıysa aynını yaşadığını seyrettin...
Şimdilerde hep bir korkaklık çekiniklik hali "aman estağfurullah büyük konuşmak gibi olmasın", "kınamıyorum tabi canım benim de evladım var"
"hayat tabi kimin başına ne gelir normal karşılamak lazım şaşırmamalı artık"
kılıflı cümlelerle bezeli geziniyoruz...
Sonra sevinçlerimizi gizler olduk müjdelerimizi paylaşamaz olduk büyüdükçe...
Çünkü nazarı kaçar, ecri gider diye ve evet gidiyordu da...
Karşındaki belki en yakınındaki sana seninle sevindi göründü ama o filmdeki kötü karakterin gözlerindeki o yıldırım çakması ışığını da çaktırmayı gizleyemedi...
Belki de biz aynını yaptık bir an gıpta ettik elimizde olmadan...
Uzayan kol bizden yanadır lafını düstur edinmiş, karşımdakinin müjdelerine her zaman sevinmiş, fazlasını dilemiş biri olarak kime ne anlatıp paylaştıysam plan olsun, proje olsun, ne bileyim bir müjde olsun hep elimde patlamıştır yaşadığım örneklerle...
Dolayısıyla ne olmuştur bir derin sessizliğe bürünme hasıl olmuştur sonrasında bir ketumluk sarmıştır etrafı kendinle alakadar hadiseleri paylaşmada...
Bugün kendime uyguladığım, geçmişte gazı boşalmış araba gibi fırıl fırıl attırdığım o lafları sonrasında yemesin diye kızıma şimdiden fren sistemini öğretmeye çalışıyorum kendimde nice sonra basmayı akıl ettiğim...
Aman kızım büyük konuşma, kimseleri kınama başımıza gelir sonra koca nineler gibi ablukaya almış devamlı bir nasihat hali...
Yaparken sevimli olmaya kendimden örneklendirmelerle anlatmaya çalışıyorum ki etkisi büyük, nasihat kisvesinden de uzak olsun...
Velhasılı efendim bizler frene basmayı öğrenmiş şimdilerde de evladımıza da öğretir olduk...
Devir aslında kötü de değildi belki de bizler temkini elden bırakmaz olduk...
27 Ocak 2015 Salı
Nasıl baktığımız değil midir nasıl gördüğümüz...
Sabah kalkınca gördüğün anlamlandıramadığın rüyanı hayra çıksın diye umut ettiğin de bir bakış, nasıl bakarsan, yorumlarsan öyle...
Kalbinin ekmeğini yeme işi de öyle...
Sonra kalbi fesat olanın işinin kesat olması gibi...
Bakışı düzeltmenin ilk şartı kalbi düzgün tutmak...
Kininden nefretinden affetmemekten uzak durmak...
O kişisel gelişimlerin de ana fikri bu değil mi?
İyi bakalım iyi olalım güzel bakalım güzeli görelim...
Yoksa mı?
Yoksa depresyon denizinde kulaç at...
Bat dibe çıkama...
Ne sıkıntı olursa olsun her zaman ama her zaman kalbi bağladın mı Yaradana, çıkışın olma ihtimalinden kuşku duymadın mı, o zaman rengarenk bakarsın etrafa...
O halde ana fikir...
Hep şükür...
Hep şükür...
16 Aralık 2014 Salı
Sandığınız Gibi Bokunda Boncuk Yok Bebelerinizin...
Hafta sonu Gazientep teydim...
En küçük teyzem var orada sohbet muhabbet...
Orada eniştemin dediği bir söz çok ilgimi çekti...
"BİZ ANA BABALARIN ZALİM OLDUĞU DÖNEMDE ÇOCUKTUK...
ÇOCUKLARIN ZALİM OLDUĞU DÖNEMDE DE ANA BABAYIZ..."
Arkadaşlar sevgili buldumcuk ana babalar çocuklarınıza sonsuz verdiğiniz o özgüven aşılama çabalarınız var ya işte o çocuklarınızı olabildiğince saygısızlaştırıyor küstah birer birey haline getiriyor haberiniz yok...
Belki de haberdarsınız da salağa mı yatıyorsunuz ne yapıyor sunuz?
Arkadaş bizim zamanımızda da şimdiki zamanda da primini yitirmeyen bir değer olan "hanımlık beyefendilik" kavramları hala güncelliğini koruyor bilmeyenler için kıyısından köşesinden geçemeyenler için söylüyorum...
Boşa mı demiş büyükler taş yerinde ağırdır diye...
Hanımlık beylik iyidir hani şu twitter tabiriyle hatta candır...
Yapmayın bir yandan siyaseten çocuklarımız için endişeleniyoruz nidaları atıp ortalarda dolanıyorsunuz beyaz yakalılar kisvesi altında bir yandan da geleceğe yetiştirdiğiniz çocuklara bak...
En küçüğünden otobüslerde büyüklerine yer veren gençler hatta çocuklar yok artık...
Apartman komşusunun elindeki torbaya yardım eden çocuk/genç de göremiyorum ortada...
Selamı sabahı saymıyorum bile...
Çocuklarınızın zalimliklerine parmağında oynatma durumlarına prim vermeyin yeni nesil ana babalar...
Hiç birinizin çocuklarının boklarında boncuk yok onu bir anlayın hele...
Çağımızda çok zor edinilen çocuklarınız için çokça şükredin onları birer hanımefendi birer beyefendi gibi yetiştirin...
Ahlak birincil ödevimiz olsun çocuklarımızda Allah korkusu yerleşsin içlerine dozunda mantığıyla, merhameti vicdanı bol olsun çocukların...
Bunları bizler yapacağız her lafa sürekli cevap yetiştiren yaşından beş yaş fazlaymışcasına kılıklarla dolanan bebeler olmasın etrafımızda...
Eskinin çocukları şimdinin ana babaları o zalim dönemin ana babalarımızdan aldığımız terbiyeyi çocuklarımıza vermek hiç zor değil sadece silkelenin kendinize gelin...
Bunu en fazla nerede görüyoruz biliyor musunuz çocuk ilkokula başladığında...
Sanırsınız her çocuk birer anne baba nedir bu böyle kimse onun çocuğuna laf etmeyecek benim ki prenses benimki prens eee hepsi öyle anladık hepsi değerli inkar eden yok...
Ama o bitmez tükenmez şımarıklığa benim çocuğum çok akıllıdır diye dolanan salak ana babalara ne demeli...
Sevgili buldumcuk ebeveyn senin çocuğun da diğer çocuklar gibi zaten akıllı kimsenin itirazı yok çünkü etrafında o kadar çok uyaranı var ki çocuk neredeyse bir yaşına geldiğinde tablete parmağını dokundurduğunda ne olacağını bir müddet sonra biliyor buna sevinmene gerek yok...
Ayrıca unutmamalı ki zekasında problem olan çocuk ana babası olmak da zordur üstün zekalı çocuk sahibi olan ana babanın işi de zordur.
Velhasıl kelam Allah' ın bizlere emaneti olan yavrularımızı en iyi şekilde yetiştirmek boynumuzun borcu...
Ahlaklı vicdanlı merhametli birer hanımefendi ve birer beyefendi olarak...
En küçük teyzem var orada sohbet muhabbet...
Orada eniştemin dediği bir söz çok ilgimi çekti...
"BİZ ANA BABALARIN ZALİM OLDUĞU DÖNEMDE ÇOCUKTUK...
ÇOCUKLARIN ZALİM OLDUĞU DÖNEMDE DE ANA BABAYIZ..."
Arkadaşlar sevgili buldumcuk ana babalar çocuklarınıza sonsuz verdiğiniz o özgüven aşılama çabalarınız var ya işte o çocuklarınızı olabildiğince saygısızlaştırıyor küstah birer birey haline getiriyor haberiniz yok...
Belki de haberdarsınız da salağa mı yatıyorsunuz ne yapıyor sunuz?
Arkadaş bizim zamanımızda da şimdiki zamanda da primini yitirmeyen bir değer olan "hanımlık beyefendilik" kavramları hala güncelliğini koruyor bilmeyenler için kıyısından köşesinden geçemeyenler için söylüyorum...
Boşa mı demiş büyükler taş yerinde ağırdır diye...
Hanımlık beylik iyidir hani şu twitter tabiriyle hatta candır...
Yapmayın bir yandan siyaseten çocuklarımız için endişeleniyoruz nidaları atıp ortalarda dolanıyorsunuz beyaz yakalılar kisvesi altında bir yandan da geleceğe yetiştirdiğiniz çocuklara bak...
En küçüğünden otobüslerde büyüklerine yer veren gençler hatta çocuklar yok artık...
Apartman komşusunun elindeki torbaya yardım eden çocuk/genç de göremiyorum ortada...
Selamı sabahı saymıyorum bile...
Çocuklarınızın zalimliklerine parmağında oynatma durumlarına prim vermeyin yeni nesil ana babalar...
Hiç birinizin çocuklarının boklarında boncuk yok onu bir anlayın hele...
Çağımızda çok zor edinilen çocuklarınız için çokça şükredin onları birer hanımefendi birer beyefendi gibi yetiştirin...
Ahlak birincil ödevimiz olsun çocuklarımızda Allah korkusu yerleşsin içlerine dozunda mantığıyla, merhameti vicdanı bol olsun çocukların...
Bunları bizler yapacağız her lafa sürekli cevap yetiştiren yaşından beş yaş fazlaymışcasına kılıklarla dolanan bebeler olmasın etrafımızda...
Eskinin çocukları şimdinin ana babaları o zalim dönemin ana babalarımızdan aldığımız terbiyeyi çocuklarımıza vermek hiç zor değil sadece silkelenin kendinize gelin...
Bunu en fazla nerede görüyoruz biliyor musunuz çocuk ilkokula başladığında...
Sanırsınız her çocuk birer anne baba nedir bu böyle kimse onun çocuğuna laf etmeyecek benim ki prenses benimki prens eee hepsi öyle anladık hepsi değerli inkar eden yok...
Ama o bitmez tükenmez şımarıklığa benim çocuğum çok akıllıdır diye dolanan salak ana babalara ne demeli...
Sevgili buldumcuk ebeveyn senin çocuğun da diğer çocuklar gibi zaten akıllı kimsenin itirazı yok çünkü etrafında o kadar çok uyaranı var ki çocuk neredeyse bir yaşına geldiğinde tablete parmağını dokundurduğunda ne olacağını bir müddet sonra biliyor buna sevinmene gerek yok...
Ayrıca unutmamalı ki zekasında problem olan çocuk ana babası olmak da zordur üstün zekalı çocuk sahibi olan ana babanın işi de zordur.
Velhasıl kelam Allah' ın bizlere emaneti olan yavrularımızı en iyi şekilde yetiştirmek boynumuzun borcu...
Ahlaklı vicdanlı merhametli birer hanımefendi ve birer beyefendi olarak...
20 Kasım 2014 Perşembe
Fazla Fazla...
Biz bu kadın milleti ...
Garibiz biraz da iyiyiz aslında...
Belki de fazla mı iyi
Fazla yufka yürekli
Fazla maziye dalan
Gideni çabucak yürekten atamayan
Yapılanı çabuk unutan, özlemine kaldığı yerden devam eden
Fazla anaç
Fazla fedakar
Fazla vefakar
Kendini her an herşeye hazır tutan
Hemen önüne bakamayan
Ama her hadisede en az üç hamle sonrasını düşünen
Bıçak kemiğe dayanana kadar ses çıkarmayan
Hemen kırılan
Hemen kırılan
Hemen ağlayabilen
Hemen de atarlanan
İlgiye muhtaç
Sevgiye aç
Bir o kadar da koca kalbinden etrafa sevgi akıtan
Bir gülümsemeyle yelkenleri suya indiren
İki güzel lafa keyiflenen
Fazla duygusal
Fazla verici
Verici
Verici
Beklentiyi sıfırlamayı beceremeyen
Umut etmekten yorulmayan
Sevmeyi çok seven
Kalbi yumuşacık
Garibiz biz
Kadınız koca yüreklerimizle...
12 Kasım 2014 Çarşamba
Bitirmeleri fenadır insanın
Önüne sonuna bakmaz kırar geçirir
Baktığım yüz kırmayayayım demez
Bakacağım yüz tükürmeyeyim demez
Acıtır bir de bitmek bitirmek
Saldırır biteviye birbirine
Öyle beylik süslü sözler raftadır
Gün yüzü görmemişler çarpar yüzüne sakınamazsın
Sen ne kadar dirensen de kırmayayım kalbini diye
O hiçe sayar yaşanmışlığı da emekleri de
Koymaz ortada ele gelen ne varsa
Efendi gibi bitirmeyi beceremez insan evladı
İlla bütün kredisini bitirecek
İlla kırıp dökecek
Sonu illa kötü olacak
Halbuki ne filmler vardı bitmeleri sadece hüzünlü
Öte tarafını göstermiyorlardı belki de
Kandırıldık
Bitirmeleri beceremiyor insan evladı........
16 Ekim 2014 Perşembe
Kendi kendime seçtim, arkasını okudum, yorumları okudum...
Şimdi de anlamıyorum iyi mi...
Persormansım şahane değildir, öyle kıvrak olayım filan o tamam da hiç mi yazılan anlaşılmaz, hiç mi anlayamam..?
Emeğe saygıdan bir de vurdurup çalıştırayım kafayı deyip okumaya devam edeceğim...
Ama yazıktır bana da...
15 Ekim 2014 Çarşamba
Yaş olarak anlamaz insan, yol mu yarılandı, yol mu bitiyor...
Asıl yaşattıkları milat oluyor hayatın kendisi bünyede...
Bebeğin büyürken agusu gugusu her yeni yaptığı şaşırtırken beni...
Şimdiler de düşünce kontrolünü öğrendi bu beden böylesine şaşırttı...
Canımı sıkan her nevi düşünceden de insandan da beyinsel olarak def-i hacet edebiliyorum...
Kendi kendime de bıyık altından sırıtıp aferin len deyip elimin yettiği yere kadar da sırtımı sıvazlıyorum...
Gerçi bu hale gelene kadar da yaşanan yaşandı tükenen tükendi de...
Olsun kalan sağlar -hem çoğunlukta- hem bizim...
Hem de benim :)
8 Ekim 2014 Çarşamba
1 Ağustos 2014 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)