30 Ağustos 2009 Pazar
Ocakta Semizotu...
29 Ağustos 2009 Cumartesi
"Gel Bir Öpeyim"
Çocuklar sevgiyi o kadar iyi algılıyorlar ki, samimisini, eğretisini ve ona göre tepkilerini direk veriyorlar, ne güzel bizim gibi uğraş vermiyorlar, kırıldı mı aman küser mi şu mu bu mu demeden...
"Arkadaşlarının adı ne"
Aklıma Gelmişken...
Her dakika aklımda, hala içimden geldiği gibi den bir mim var borcum, evinizin en sevdiğiniz köşesi gibi köşe bulamadım ki sevecek, toptan bir sevme durumu bendeki...
Şimdiki bu dalga her blogda mutlaka var, işin kötüsü mim cevaplanır cevaplanmasına da sevdiğin 7 şey...
Düşün dur valla, ilk aklıma geleni yazarım düşündükçe çıkamam işin içinden, o yedi olur bana yedi yüz...
Dolunay ve Manii bu yaratıcılığımı, gözümdeki ışığı, yazılarımdaki sarsaklığımdan keşfetmiş olacaklar sağolsunlar...
Sorarlar adama sevdiğin yedi şey diye...
Sevdiğim yedi şey valla benim kafam yerinde olursa takacak birşey bulmadıysam huzursuzluk yoksa, kalpim mutluluk pır pırları ederse, herkes sağlıklıysa baktığım her yerde yeşeririm, her şeyi severim...
Bir arkadaşım vardı polyanna gibi her durumdan bir artı çıkarmasını bilir, gerçi kendinde değil bende :) Şimdi ben de onun gibiyim, sevecek o kadar çok şey ve şükredecek o kadar çok sebep var ki, her şeyi seviyorum yediden yetmiş yediye, 7/24 hem de...
27 Ağustos 2009 Perşembe
Yine Bir Gün Hiç Unutmam / Annemin Sürpriz Yıkışı...
25 Ağustos 2009 Salı
Hiç Unutmam Bir Gün...
İznim de Tatilim de Evimde...
21 Ağustos 2009 Cuma
Girdim Rehavetine İziiiiiin...
19 Ağustos 2009 Çarşamba
Depodan Hatıra Kalan Çok Olacak...
"Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir."
Günümün Güldüreni...
- Alo
- Buyrun
- Efendim ....'dan arıyoruz...
- Buyrun
- Eee koli geldi, malzemeler aldık onları ...
- Evet güzel
- Yazmış olduğunuz ........... çıkmadı koliden...
- Evet
18 Ağustos 2009 Salı
Gölgelerin Gücü Adına...
Hayat hakikaten yaşaması uygulaması yürütmesi zor kurum, evlilikten de zor hatta...
Kendim bizzat şahsen ben, kimi zaman belim bükülür gibi olup da Şems'in kuyusu gibi gittiğimde ırak diyarlara -ki okuyucu cümle içlerindeki çeşitliliğe dikkat her yerden pas atabiliyorum ayıptır yazması- çıkılması güç gibi görünse de, o bile bir dinlence bir bakıma...
Yani benim mabedim o kuyunun dibi, henüz kafamda belli bir şekli yok, kuyu işte bildiğin, kör olmayan açık dibinde hafif su birikintisi olabilir, o konuya gelmedim daha nasıl bir yerde bulunur onu da tahayyül etmedim, kuyu dedim çıktım bir ara resmederim beynimde, yazarım meydanda...
Nerede kalmıştım haa kuyu, periyodu belirsiz, çeşitli etmenlerin itimesi sonucu veya baktım etrafta ses gürültü çok, haydi derim bana eyvallah çağırır beni, su birikintisi Şems'in yeri...
Efendim hayat tabir-i caizse hayli boktan... Demeden imada bulunmuştum ya şimdi aleni diyorum hakkaten boktan, ziyadesiyle kuyudayken öyle göründüğünden...
Yıllardır tanınıldığı sanılanların birden kabuk değişimleri, bunu babamın iş yaşantısında da kendi iş yaşamımda da sıkça tecrübe etmekteyim şükür...
Hoş insan kaç yıllık kocasının bile yeni yeni huylarıyla tanışırken günbegün, benim bunlarla karşılaşmam normal ama normal olmayan benim bunlara hala ilk günkü şaşkınlık tepkimi verebilmem...
Aslında benim tepkim tamamen "Aaaa ZAVALLILAR!!" tepkisi...
Yani bir nevi "yazık sizi adam insan evladı sandım" tepkisi...
Şimdi yine yine ve yine önce sağlığa şükür sonra varlığa...
Sonra hatta bu çeşitliliğe de şükür ki başka ciddi dert vermesin Rab...
Sonra haftaya izinliyim, Deniz kızı ve teraziyle üçlü bir terapi, bir sac ayağı durumu yapıp da bir he-man nidalarıyla çıktık mı ortaya heeeeeyt...
İyiyim iyi ama bu sefer de yine yeni gelişmeler var bakalım haydi rastgele...
Aman kuyusuyla dibiyle tabanıyla ve hatta tavanıyla öyle böyle gidiyor yürüyoruz işte boktan filan da işte yine de SEVİYORUM!
Ve deeee Elvis' i de...
16 Ağustos 2009 Pazar
Kabuğum... (Öykü Atölyesi)
Anneannen de Yanına Gelmiş Be Gül' üm...
Hava soğuk, belki de ılıkla soğuk arası ama arada esen ürperten hafif rüzgâr kafasını dağıtıyordu… Havaya baktı kar kokusu gibi geldi bir an burnuna ama istemedi kar yağsın… Sevmediğinden mi değil herkesi her şeyi severdi o koca gönlüyle…
Kaçıncı doğum günüydü bir an unuttu hava soğuk olduğuna ve havada kar olmadığına göre düşündü bir an… Aralık 6…Yıl 98... Evet bugün 23 yaşını bitiriyordu… Ne bilsindi kutlayacağı son doğum günü olacağını ki…
Dört kız kardeş, anneanne ve teyzeydi geldiklerinde Malatya’dan Ankara’ya… En büyük abla kendisi sonra Betül, Seçkin ve Cansın… Dünya şekeri anneanne ki hiçbir zaman adını merak etmedim sormadım ben de hep anneanne dedim ona… Sonra fedakar anne yarısından öte teyze Ayşe abla… Ayşe abla ki evlenmedi yeğenleri ortada kalmasın diye belki de… Yaptığı en büyük fedakârlık ömrünce… Yapması gereken fedakârlığı annesi yapmış mıydı kızların ya da babaları? Hayır… Onlar da boşandıktan sonra ayrı ayrı dünyalara atmışlar kendilerini, evlenmişler, hayatlarını aynı şehrin iki farklı yakasında sürdürüyorlardı… Varlıkları bolca gönderdikleri paraydı belki de, çocuklarının üzerinde yaşattıkları kendileri olmadan avuttukları… Cansın en küçükleri, nasıl da tatlı küçücük daha beş yaşında anca… Gül… O Gül ki en çok hatırımda kalanı, insanlarla iletişimi… Kiminle konuşsa, hangi yaş grubundakiyle konuşsa onunla aynı yaşta olur herkesin gönlünü kazanırdı…
İlk geldiklerinde tanımadım, kaç ay geçti bilmiyorum fakat alışmıştı Ankara’ya hayatıma girdiğinde…
Bir güzellik merkezinde tanıştık, o kadar havalı, o kadar değişikti ki, tatlı dili yüzünden etrafı kalabalıktı herkes ağzı bir karış açık hayranlıkla onu dinliyordu…
Sonra bir konu geçince aynı mahallede oturduğumuzu, evlerin arasının beş dakikalık mesafede olduğunu öğrendik… Sonrası malum her dakikamız, her anımız beraber… Büyüleniyordum onunla her konuşmamızda, ortada bir şey yokken bile neleri anlatışına, biliyordum birçoğunun hayal ürünü olduğunu ama o kadar inandırıcıydı ki bozmak benim de hayallerimi yıkardı… Çok seviyordum onu çok, beni sevişini belki “eşim eşim” diye kolumu çekiştirerek anlatışını, gülüşünü, süsünü endamını… O kadar farklıydı ki yedi düvel hayranıydı desem abartmış olmam ömrü az Gül’ümün… Sanki biliyormuşçasına o kadar doldurdu ki her anını o kadar hızlı yaşadı ki…
Son yıllarını onu görmeden geçirdim… Şehir dışında okuyor olmam sonra ona kızıyor olmamdı belki görüşmeyişimizin nedeni kendimce… Anneanne çok güzel fal bakardı, en büyük keyfimiz her gittiğimde kahve içip fal baktırmaktı… Şimdi belki de göçmüştür dünyadan onu bile bilmiyorum, düşündükçe vicdanım beni dövüyor, yoruluyorum, pişmanlık sancım göğsümü daraltıyor… Pişkinlikle o zaman öyle olması gerekti diyorum soğukkanlılıkla ama yüreğim bin parça… Aklıma getirmiyorum hatta her gün ona dua gönderiyorum ruhuna ve rüyama girmediğine de kızıyorum ona içten içten…
Öldüğü günün kaçıncı günüydü bilmiyorum rüyamda gördüğümde, boş bir alan, tek tük müstakil evler, hava nasıl hatırlamıyorum on sene önce, yerler kuru ama bir bölgede bir çamur birikintisi var büyükçe, Gül’ün üzerinde beyaz bir kıyafet var bembeyaz, çamur birikintisinin üzerinden geçiyor fakat hiçbir yeri çamur olmuyor, gülümsüyor mutlu rüyamda bile seviniyorum, çamurun içinde olmasına rağmen bembeyaz diye… Uyandığımda ferah kalktığımı hatırlıyorum demek ki mutlu, bir de gülümsüyordu ya hep…
Çok özlüyorum seni Gül… Gül yüzlü güzel arkadaşım, güzel “eşim”…
Çok yandım gittiğinde, ben mi sırf şimdi o da seninle aynı yerde olan babaannem, sonra anneannem, halam, annem, babam, kardeşim ve seni tanıyan bütün akraba ve arkadaşlarım… Hala kardeşimle seni anarız sık sık, ne kadar değişik olduğundan bahsederiz ve ben bunca seneden sonra ve gidişinin üzerinden on sene geçmesine rağmen hala senin gibi birine rastlamadım Gül…
Hep neyi hatırlarım, annenin ki o da mistik dünyayla çok iç içeydi Mısırlı bir hocası vardı, söylerdi kendisi de kulakları çınlasın… “Kızına sakın araba alma bir trafik kazasında ölecek” demiş annene yıllar yıllar önce… Geleceği bilmek Allah’a mahsus ama bu Mısırlı hoca bildi be Gül… 99 Haziran’ ında bir trafik kazasında gittin…
Hatta annen sana bir araba aldı, ufak tefek şirin bir şey, Elif vardı bir arkadaşın o da bizim mahalleden, onunla Samsun yolunda bir kaza yaptınız, ziyaretine gelmiştim o zaman da söylemiştim “unuttun mu hocayı hala arabadasın” “amaaaan” demiştin “oldu işte eşim ne yapalım” gülümsüyordun her zamanki gibi…
Sonra birine gönül verdin… Kara yağız bir delikanlı, yakışıklı boyu boyuna uygun ama maalesef ki ruhlarınız, dünyalarınız, huylarınız birbirinden öylesine uzaktı olan… Evlendiniz, çok güzel bir düğündü sen beğenmesen de, çok güzel bir gelindin sen beğenmesen de… Annemle gelmiştik hayırlı olsuna evine, çok beğenmiştim, hatta senden ummadığım bir performans gösterip o hazırladığın pastaları börekleri nasıl da beğenmiştim… Bir senesini doldurmadı bile Ocak sonu evlenip Ekim gibi boşanman…
Sonra birine gönül verdin, o da sana ama ne aşktı fırtına demek bu aşka az gelir yetmez hatta hızına şiddetine… Sevdalın evliydi, hatta iki de çocuk babası belki üç hatırlamıyorum… Çok söylemiştim olmaz demiştim yıkılan yuvanın üzerine yuva olmaz demiştim… Birkaç hafta sonu şehir dışında okuduğum evime gelmiştiniz… Beraber Abant’ a gitmiş çok keyifli saatler geçirmiştik… Hatta fotoğrafımız bile vardı ta ki ben hayatımın üzerlerine kazınan o kâğıt parçalarının hepsini kaybedene kadar… Ama hala hatırımda gülen yüzün adın gibi, bana göz kırpışın, koluma girip sokaklarda yürümemiz…
Çok zor çok… Sevdiğimin arkasından bu yazdığım satırların arasına gözyaşlarımı da koyuyorum, o günlere dönmek bana tahmin ettiğimden çok acı veriyor, bir yumruk boğazımda olmadığını bilip, geçen on yılın sensiz olması ama seni hala o tazelikte hatırlamam…
Çok senelerini geçirdin o fırtınalı aşıkla, aşkınızı yaşamanız…
Sonra bu kısmı ortak bir arkadaşımdan bir de mahalledeki Elif’ten dinledim…
Boşanmak için epey uğraşmış sevdalı aşık… Evinizi bile almışsınız, içini dayamış döşemiş artık son duruşma kalmış iplerin kopacağı ve senin yeni hayatının başlangıcı olacak son engel…
Duruşma öncesi tatilden dönerken olmuş olan… Arabadaymışsınız onunla Polatlı yolunda Ankara’ya gelirken…
Önünüzde çimento arabası, tartışmışsınız belki de normal konuşuyordunuz ama ne olduysa sevdalının kontrolü kaybetmesiyle olmuş, çimento arabasının altına girmiş arabanız… Hastaneye yetişememişsin… Sevdalınsa uzun süre komada kalmış sonrasında iyileşmiş… Terk etmiş Ankara’yı, hatıranla olan şehirde nefes bile alamamış… Terk etmiş evini barkını göç etmiş başka şehre…
Öldüğünü ortak arkadaşımız şehir dışındayken buldu beni o söyledi, okul bitiyordu benim de uyandım telefon sesiyle ama inanmadım ki o kadar inanmadım ki cenazene gelmedim, yakıştırmadım ki…
Ölümü yakıştırmadığım “eşim” in cenazesine gidemedim… Sonrasında mezarına geldim, kocaman bir gül ağacı dikili mezarında taşında da çok erken gittiğine dair gözyaşlarımın gözlerimi örtmesinden okuyamadığım bir yazı…
Hala bir gün “eşim eşim ben geldim” diye koluma girip bir yerlerden çıkmanı ya da bir kafe de kahve içerken seni görmeyi hayal ediyorum ”eşim”…
13 Ağustos 2009 Perşembe
Madalyonun Ön Yüzünü Yaşadığımız Hayatın...
Bura mı?
11 Ağustos 2009 Salı
Şehrime Geldi Ayaz...
İki günden beri hissettiriyor kendini, rüzgarı hafif soğuğu...
Bir kahve bir cigara eşlik ediyor şimdi yüzüme vuran esintisine...
Fonda Kayahan'dan çalan "Allahım Neydi Günahım Ben Nerde Yanlış Yaptım" ı...
Uyuyor halet-i ruhiyeye, en azından başlığıyla...
Yazmaktan bile imtina ettiğim şu sıralar okumaya verdim kendimi, daha ziyade konuyu komşuyu açıyor diye beni...
7 Ağustos 2009 Cuma
Hayır Aklımın Almadığı...
6 Ağustos 2009 Perşembe
Vay Anasını Sayın Seyirciler...
Ama şu an acısını çıkarır gibiyim ama çok iyiymiş böyle saate bakmadan, daha aman zaman geçmiyor bugün de diyecek fırsat bulamadan hop bir bakıyorum çıkış saati gelmiş...
4 Ağustos 2009 Salı
Cesaret Ne midir?
Bülbülüm... Çektiğimi Dilim Belası Sanırlar...
2 Ağustos 2009 Pazar
Cuma' dan Pazara...
Cuma sabahının hızına, gerginliğine ve kill bill havasında geçen anına inat, öğlen arası komşu kurumdaki misafirliğimizde, tam dingin su şırıltılarının muhabbete eşlik ettiği dinginlikteydi ki şaşılası durum bizim için...