2 Eylül 2013 Pazartesi

...kendi diş izleri...

En büyük kaybım babam...
"Babasız kız çocuğu mu olur" yazmış kardeşim ne de doğru yazmış...
Olsaydı da bana arka çıksaydı dediğim ne çok şey oluyor büyüdükçe...
Büyüdükçe küçülüyorsun çocuklaşıyorsun güç müç hikaye...
Belirsizliklerin hakim olduğu, neyin ne bok olacağı belli olmayan, çirkin şansı dilediğim AN da elimden birşeyin gelmemesi acı, işte o zaman arıyor insan evladı arkasındaki baba dayanağını...
Güzel müzel demesinler istemem şans baht en güzeli...
Güzelliğe de doyuluyor, yakışıklılığa da hemencecik, kalbine ruhuna inmek istiyor,
inilmesi isteniyor...
Velhasıl tünelin ucu karanlık ışık mışık hakgetire...


20 Ağustos 2013 Salı

Hastalıklı dönemin orta yerinde yaşarken az önce mailine baktın mı anneciğim diye aldığım telefonun sonucudur aşağıdakiler...
Sonrasındaysa mutlu oldun mu anneciğimle beni dünyalar kadar mutlu eden kuzumun düzenlemesi...





6 Ağustos 2013 Salı

Kader...

Çok güzel dedi kardeşim;
"Kararı "kader" verecek şimdi"
Versin o halde...



(Yüzük canım babamın anneanneme anneler günü hediyesi var bir 25-30 yılı...)

2 Ağustos 2013 Cuma

Hem Sütlü... Hem Şekersiz... Hem de Çikolata...

İçimdeki bitmez tükenmez tatlı düşkünlüğünün vicdanımı darmadağın etmesinin verdiği, onlarca insanı katletmişim hissinden dolayı zaman zaman diyet, düşük kalori sözleriyle bezeli ambalajlı ürünleri aldığım çok olmuştur...
Hepsinden de aynı hisle sıtkımı sıyırmışlığım da garantidir...
Geçenlerde Beğendik mağazasının ki mağazaların iyi birer taktiğidir kasa kenarına üç beş ürün dizmek sonrasında uzun kasa kuyruklarında her birimiz nasılsa deneyeceğizdir...
İşte bu da böyle bir üründü haydi deneyeyim dediğim...
Üzerinde yazanı haklı kılan tadının değişmediği ve söyledikleri doğruysa 87 kalorilik masum çikolata...
Yedikten sonra vicdanımla barışık olmamı sağladığından masum fazlasıyla...


31 Temmuz 2013 Çarşamba

Aptamil Akademi'de yerinizi almaya hazır mısınız?

Bebeklerin güvenle beslenmelerine ve gelişimlerine katkıda bulunarak sağlıklı nesiller yetiştirme amacıyla yola çıkan Milupa Aptamil, 29 yıldır bulunduğu Türkiye bebek beslenmesi pazarının lideri olarak, şimdiye kadar gerçekleştirdiği seminerlerle binlerce anneye bebek beslenmesi konusunda bilgilendirme yapmıştır.



Aptamil Akademi ile anneler ve anne adayları, hamilelikten bebeklerinin 36 ayına kadar geçen sürede bebekler ile ilgili en çok merak edilen; gerek bebek beslenmesi, gerek bebek bakımı, gerekse bebeklerin yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili tüm bilgileri konunun uzmanlarından öğrenme ve izleme fırsatı bulacaklar.

Bebek beslenmesi alanındaki yüzyılı aşan tecrübe ve uzmanlığın ışığında bebeklerin en doğru beslenme olanaklarına ulaşabilmesini birincil önceliği olarak gören Milupa Aptamil, hazırlanan dört farklı bölümle  hamilelik, 0-6 ay, 6-12 ay ve 12-36 ay bebekler için bilinmesi gerekenleri uzmanların anlatımıyla görüntülü olarak annelere ulaştırıyor. Her videonun sonunda ise anneler kendileri için iki farklı soruyla karşılaşacaklar. Her bölüme ait soruları doğru olarak yanıtlayan anneler ise Aptamil Akademi sertifikasının sahibi olacak.

Bebeklerin en hızlı geliştikleri ilk yıllarında annelerin doğru bilgilerle bebeklerinin beslenme ve bakımını yapmasının önemini vurgulayan Milupa Aptamil, Aptamil Akademi ile bebeğini en iyi şekilde yetiştirmek isteyen anneleri http://www.milupa.com.tr/aptamil-akademi adresine bekliyor.

Milupa Aptamil’i sosyal hesaplardan takip edebilirsiniz:

https://www.facebook.com/milupaannebebekkulubu
https://twitter.com/milupatr



Bir bumads advertorial içeriğidir.

30 Temmuz 2013 Salı

Mutluluk sizin ondan ne anladığınız ve ne beklediğinizle alakalı... 
Hep elimizdekiyle yetinme durumu da yetmiyor çoğu kez... 
Elimdekiyle sahip olduklarımla mutlu olma durumuna geçmek de ruhi sağlığım için besleyiciyse dozaşımına maruz bırakıyorum kendimi... 
En mahçup edeni de bu evrede korkmadan karar vermekte... 
Etkileyen bir dolu şey ayağını bağlayan metre metre misina olsa da hieeeyt nidasıyla savurmak lazım... 
Bende çok yemiyor gerçi de... 
Hayal kurma özrüm ve ileri vadeleri konuşma alerjim sebebiyle; 
 Ey Hayat! 
 Sana ya yeniden başlayacağım "yeniden"... 
Ya da devam edeceğim kanayan yere turnike bağlayarak...

20 Temmuz 2013 Cumartesi

-mış gibi...

Hırsız olsam halk tabiriyle feys benim tabirimle -ki kısaltma takma isim asla sevmediğimden hiç üşenmeden her defasında yazabilirim- facebook takip etmem yeterli olurdu.
X - bilmemkimle havaalanında tatile gidiyorum :)
H - tamam lan havaalanında işte dur bir iniş yapsın da garantiye alalım işimizi
X - oh nem yüzümü yaladı bilmemkimle vardığı yerdeki havaalanında...
H - acaba otele giriş yazısını da mı görsem ki..?
X - bu sefer elinde bir kitap bacağını çekmiş veya uzatmış yeni pedikürlü ayaklarını denize/havuza karşı yalandan bir not yazmış...
H - hayde bre Allah ne verdiyse bakalım işimize...

Deliriyorum facebook sayfalarında bunları görünce; ulaşılabilen ve etki gücü günden güne artan bu mecrada an be an tatil durumlarının deklare edilmesinden...
Tamam hepimiz uzaktaki akrabalar arkadaşlar için fotoğraf koyuyoruz ya da neyse işte, ona sözüm yok burada kendi arkamı da kurtarayım da okuyan hadi len kendine bak demesin...
Hele bir arkadaşım var; arkadaş bütün hayat mı bu kadar fotoğraflanır, o kadar kendinden geçiyor ki her an, net, bulanık, aynı poz hiç farketmiyor... 
Sanırsın herkes hayatını hayatında bir kere olmuş fotoğraf karesinde yaşıyor, yok aslında denk gelmiş çekilmiş sonra bakir hayata devam...
Çoğu blogda da öyle değil mi, kavga ettiği kocasına aşkitomlu hadise anlatanı mı dersin, bir yerde kahve içmiştir sanırsın oraya kamp kurdu her daim orada mı yaşıyor dersin... 
Ya da benzeri bir sürü prenses tadında hayat yaşıyorum bakın görün durumları...
Neyse o işte...
Benim Kayseri gezisi ve içindeki düğünü misal...
Düğünün sadece on beş dakikasında bulunabildim çünkü Rengin ateşlendi eniştenin otoparktaki arabasında uyuklarken kuzen geldi nöbetçi eczaneden ilaç alındı eve gidildi uyundu...
O fotoğraftan da sanırsın ki şatafatlı düğün, sonuna kadar hazmedildi yok öyle bir şey...

Kediye alerji durumu testle teyit edilen Rengin'de durum, köpekte de vuku buldu...
Fotoğraftaki body isimli terrier 1 nolu köpeğe ayılıp bayılan, kucağından indirmeyen Rengin'in gitmemize iki gün kala sağ ayağının altında kırmızı kırmızı su toplamasından beter yere ayağını bastırmayan kabarcıkları oluştu...
Yine eczane, yine alerji ilacı sonu hüsran...

Oysaki fotoğraflar ne kadar şahane değil mi ben de bakınca olumsuzlukları unutuyorum valla...
Demek ki neymiş birkaç fotoğraf karesinden bütünü kestirebilmek çok olası değilmiş...
Bu arada iki konuyu da bir güzel birbirine bağlayıp da yazmış oldum...

Bir de aklımda "o kadar tevazu gösteriyorum ki bırakın insanların gerçek sanmasını, iyice kendimi sefilleştiriyorum" konulu yazı var onu da derleyeceğim...





15 Temmuz 2013 Pazartesi

Sosyal medya kullanıcılarının paylaştıkları fotoğraf veya yazıları nadiren paylaşırım çok çok beğendiklerimi...
O nadirler de vay be nereden buluyorlar bu sözleri ya da fotoğrafları diyerek olur hep...
İşte bu beni çok etkiledi, hakikaten büyüyene kadar vakit var çocuklar, gülün gülebildiğiniz kadar...


8 Temmuz 2013 Pazartesi

Geride bıraktıklarındır seni adam eden...
Ayaklarını yere zoraki bastıran...
İçindeki çocuğun katilidir de geride bıraktıkların...
En basitinden sigara bile bir geride bıraktığınsa var gerisini sen düşün artık...

5 Temmuz 2013 Cuma

Tebrik Et Beni Blog :)

Ha oldu ha olacak geldi gelecek derken 12 yıllık o zamanki adıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, şimdiki adıyla Gençlik ve Spor Bakanlığı' nda "Sözleşmeli Spor Uzmanlığı" ünvanına dün itibariyle 657 Devlet Memurluğu KADROsu alarak veda etmiş, yeni bir ünvana yol almak üzereyim...
Muhtemel yeni ünvan henüz kesinleşmese de Sportif Eğitim Uzmanı...
Yola çıktığımızda 500 kişi şimdi ise 324 kişi kalan tüm meslektaşlarıma hayırlı olsun diyorum...

2 Temmuz 2013 Salı

bazen...

Bazen aklıma fikrime s.çmak istiyorum sonra da sıvarım bak bilemedim şimdi...
Herşeyi kolayca, umarsız unutabildiği, kaldığı yerden devam edebildiği için...
Kincilik değil de hafiften hatırlayabilsem hemen affedemesem...
Mesafeli olsam...
Oyun bilsem...
Dümdüzlükten sıyrılsam...
Bugün yazdım twitter ' e sonra da aferin dedim kendi kendime ne iyi buldun...

"oluyor "-muş" gibi hissedip kıçının üzerine oturduğunun farkına varmaktır HAYAT..."

25 Haziran 2013 Salı

İzin...

Alınan iznin ilk haftası teyze oğlu düğününde Kayseri' de sonrası Akdeniz Oyunları münasebetiyle Mersin' de geçirilmek suretiyle geçiyor...
Mersin' de güzel arkadaşımı da görme fırsatı bulup özlediğim bebek kokusunu da içime bol bol çekiyorum...









27 Mayıs 2013 Pazartesi

Dekoder Lazım...

İki ay önce başladığım diyetisyen serüvenim iki ayın sonunda 1 kg yağdan "almam" sonucu kafamda sonlandı aslında...
Doktorum çok tatlı bir bayan kendi de anlam veremiyor çözemedik sizin bünyeyi diyor kim çözmüş ki sen çözesin dedim ben de...
Şimdi bir ay boyunca yeni listeye ricası üzerine devam edeceğim bir de GNC den Termogenic Formula isimli bir hap önerdi ki çok kullanmayı düşünmüyorum bitirdim galiba bu serüveni...
Bu kadar listeye sadık kalıp disiplin göstermeme rağmen bu şekilde iki ayda sadece iki kilo vermem moralimi bozmasından ziyade işi hayır yönünden düşünmeme vesile olsun da bu da bana teselli olsun dedim...
Diyorum ki ilerde diyeceğim ki "iyi ki o zaman kilo vermemişim bak şimdi lazım oldu"...
Velhasıl kaldı hala bir 10kg bünyede yerleşik...
Sağlıkla olsun da gitsin de bir an önce...



21 Mayıs 2013 Salı

Alışkanlıklar hayatın bütünü...
Malesef...
Alışkanlıklarına bağlı, yeniliğe açık olmayan için, ne zor yeni bir kapının açılması...
Ardındakilerin korkutuculuğu daha açmadan sarması ruhu, bozması kimyayı...
Belki bir gün açılamayan kendiliğinden ardına kadar serilecek... 
Keşke...
Tembellik değil korku, kaç yaşında olursan ol, ayakların sağlam basmaması de, alışkanlıktan de...
De işte...
Kademelerin ileri doğru ilerlemesi de bir kazanç, en azından kapının dibindesin...


11 Mayıs 2013 Cumartesi

Günler günleri kovalar ve nevileri de birbirinin aynı olunca, sık sık işlerin yoğunlaşması bile gözlerimi kamaştırıyor nasıl da geçti gün diyebileceğim diye günün sonunda...
Okulun yoğunluğu, proje ödevimin! teslimi -hakkını yemeyeyim kızım da sunumunu yapıyor- ev işleri, eve gel, iki dön ortada bak gör ki gece olmuş, iki diziye takıl sonunda tumba yatak...
Neyse ki bu hengamenin arasında şubemizin semineri çıktı meydane ver elini dedik Nevşehir' e Diva İsib Otele...
Otel termal bir otel, daha ziyade muhafazakar kesimin rağbet ettiği, yaş ortalamasını daha ziyade orta yaş ve üzeri misafirlerin oluşturduğu bir yer...
Bütün musluklarından termal suyunun aktığı otelde, suyun soğutulması için soğuk şebeke suyu kullanmıyor olmaları otelin tercih edilir bir yer olmasını sağlıyor...
Yemek çeşidinin az ama lezzetinin çok güzel olduğu otel aynı zamanda Türkiye'nin en büyük lobisine sahip otel olma özelliği de taşıyor...
Tek dezavantajının fazla nem yüzünden bakımsız olması, özellikle lobideki lavabolarının pisliği olumsuz özellikleri olmasına rağmen bir kere daha gider misin ya da sair zamanda ziyaret eder misin diye sorsalar malesef tercih etmem diyebileceğim bir yerdi...
Eğitimimizin ardından bir tam günün geziye ayrılması benim için harikaydı görmediğim yerleri görme, gezme fırsatım oldu...
Bu arada yarın diğer bir sektör günü anneler günü; kendi adıma her daim bugünü her gün gibi yaşatma çabalarım "o günü" manasız kılsa da gözümde adettendir diyerek Allah annelerimizi başımızdan eksik etmesin sağlıkla uzun yıllar bizlerle olsun temennimi iletir anneler gününü kutlarım tüm annelerin...
















22 Nisan 2013 Pazartesi

Gösterilerin İnteraktifi Ben Buyrun!

Güzide şehrime sirk gelmiş hoşgelmiş...
İş yerinde otururken arkadaşla birbirimize gazlar verirken iki bilet alır buldum kendimi...
Eskinin pazar TRT ekranlarında pazar günleri western sineması- pazar konseri- sirk üçlemelerinin daimi izleyeni olarak o sirk nasıl heyecanlandırırdı beni neler yapıyorlar, nasıl yapıyorlar, o hayvanlar nasıl kul oluyorlar eğitmenlerine diyerek ağzım bir karış açık seyrederdim...
Bu bilet işini de sırf kendim için almışımdır itiraf edebilirim, Rengin' e ithaf etsem de...
Rengin' e de son ana kadar söylemedim ama çok büyük bir sürpriz var dedim, en azından bütün sorumluluklarını ikiletmeden yerine getirdi sürprizin yüzü hürmetine kullandım onu haha!
Cumartesi 20:00 itibariyle gösterimiz başladı, hayretler içinde kala kala izlerken gösteriyi, aralarda komiklik yapan palyaço ve yardımcısı her gösteri arası çıkıp performanslarını sergilerken bir baktım gösterinin içinde ben!
Parmağı yaralandı amcanın önce, müzik değişti, baktım amca bana bakıyor, ışıklar bana döndü, geldi yanıma, öp elimi...
Öncesinde de plastikten bir çiçek getirdi verdi matmazel filan...
Neyse kendi parmağımı dudağıma götürdüm onun parmağına dokundurdum, yok illa öpülecek...
Kurtuluş yok parmağının kenarına kendi parmağımı koydum artık kendi parmağıma da dokundurdum dudağımı hallettik...
Kardeşime anlatınca diyor ki o da iyi kafan çalışmış, ben olsam herifin parmağını öperdim mal mal diye, hakikaten benim de aklıma o anda geldi, ben de yapışırdım herhalde diye düşünüyorum parmağa...
Gösterisine devam amca, sahnede.... Bu sefer de burnundaki kırmızı yuvarlak yaralanmasın mı, yine müzik değişti, ışıklar üzerimde, seyirci kırılıyor, amca yanımda burnumu öpeceksin....
Haydaaaa, ben de gülüyorum, Rengin yanımda anne öpme...
Geldi yanıma, yüzüğümü gösterdim amca I'm married dedim, kendi yüzüğünü gösterdi o da ben de dercesine...
Kaçış yok bu sefer, hafif dokunduk kırmızı yuvarlağa...
Gitti sahneye bu sefer peki bu sefeeeeer neresi yaralandı dersiniz?
Totosu...
Müzik değişti, ışıklar yine ben de...
Rengin çığlık çığlığa, anne hayır orayı öpme...
Ben katıldım artık gülmekten yok artık diye, seyirci yerlerde, bir yandan da Rengin' i sakinleştirmeye çalışıyorum yok artık annecim şaka yapıyor...
Geldi yanıma üzgün gözlerle baktı baktııı...
Sonra elimi öptü teşekkür etti döndü sahneye...
Anne ağzını burnunu kırmak istedim adamın dedi sonrasında Rengin...
Sabah çiçeği yanına aldı arkadaşlarına anlatınca kanıt olacakmış...
Bunun gibi bir anım da Bolu' da okurken Mehmet Ali Erbil gelmişti gitmiştik gösterisine onunla da var bir anım sahnede, anlatırım bir ara...


Palyaçonun elinin üzerindeki el de Rengin Hanımın eli...

18 Nisan 2013 Perşembe

Amaaaaan....

Çocuklarımız hepimizin gözünün bebeği buna kimsenin itirazı yok...
Hepsi ayrı ayrı prenses prens, on numara çocuklar...
Çok az anne babadır çocuğunu objektif değerlendirebilen, kusurlarını görebilen...
Gün gelir o çok sevdiğimiz kıyamadığımız çocuklarımızı okula teslim ederiz sonra başlar hengame...
Gözümüzden sakındığımız çocuklarımız, öğretmeninden azarı işitince önce söyle bir cız eder yürek sonra oranın da patronu o deriz yavrumuza, sen ne ettine kadar vardırırız hatta...
Arkadaşlarıyla sorunları olur üzer yavrumuzu  zaman zaman sınıfındakiler, hatta tartaklarlar bile yine çok uzanamaz elimiz kolumuz çok ciddi yerlere varmadıkça hadise...
Veli tanırız bol bol hırslısından, aklı evveline, aklı başındasına kadar çeşit çeşit...
Kreş hayatımız başladığında öğretmenine tembihimdir lütfen benim çocuğuma zamanından önce birşeyler öğretmek için çocuğumu sıkmayın, oyun oynasın bol bol, mutlu çocuk olsun benim evladım...
Şimdi de öyle, hırslarım yok benim, okul birincisi olmuş, sınıf birincisi olmuş ne yani bana...
Al işte iş yerinde, en iyi üniversite mezunu da var sınıf birincisi bölüm birincisi neyse bir başla üniversite mezunu da var okulu uzatarak mezun...
Hepsi bir birimde aynı şartlarda çalışıyorlar işte...
Bir tarafı yırtmaya gerek yok...
Hele hele bacak kadar çocuklar için hırslanan ebeveyne ağzım bir karış açık kalıyor...
Yargılamak değil elbet niyetim banane diyebilmek isterim ama ilerleyen kuşaklar da anasından babasından gördüğünü belleyen bireylerle devamını sağlayacak geleceğin...
Kızımı güvenerek evine gönderdiğim sevdiğim bir veli konu...
Kızlarını da çok severim, ciciden, hanım hanımcık, çok da başarılı sınıf birincisi...
Veli hırslı ama çocuğun kitabını çocuktan önce hatmetmiş, hangi konuyu ne zaman işlemişler, ne yapmışlar hepsinden haberbar, bense bu kadar derinlerde değilim, sorsan matematikte hangi konudalardı diye en son kesirlerle uğraşıyordu Rengin herhalde ona devamdır derim...
İş yerinden Rengin le konuşuyoruz "neler yaptın anneciğim bugün" le başlayan klasik anne kız konuşması...
Anne dedi X arkadaşım dedi ki "Rengin  lütfen yanlış anlama sana tembel demek istemiyorum ama annem dedi ki seninle arkadaşlığımızdan sonra benim derslerimde biraz düşüş olmuş o yüzden seninle konuşmayalım bir süre ara verelim"
Hııııı dedim olsun anneciğim o da onların kararıdır dedim ama sesim gitti...
Ne dedim şimdi bu Allasen 8,5 yaşındaki çocuğa aşılanan ne bu hırs?
Rengin anneme demiş sonra "anneanne annemin sesi bozuldu, kötü birşey değildi ki anlattığım yoksa annemi üzer miydim kötü olsa?"
Yok anneciğim, sen hep çocuk gibi çocuk ol en mutlusundan çocuk, s.ktiret öyle birinciydi ikinciydi hırslarını, okul burs sınavlarını, sağlıklı ol yeter, yanımda ol hep, gülsün yüzün, mutlu olalım sadece, huzur içinde ol....



2 Nisan 2013 Salı

Bilemedim Şimdi...

Hafta sonu güneşli havalar münasebetiyle bizim kızla annem, evin hemen dibindeki parktalardı...
Aradan parkta oynanacak kadar zaman geçti, kapı çaldı, bizim kız ağlamaklı ayağını tutuyor...
Efendim bizim kıza köpek çarpmış, çarpmanın etkisiyle devrilmiş, sağ ayak bileği dışa dönmüş...
Hemen buz kompres yaptım, yukarı kaldırdık, uzandı ama nasıl üzüldüm ardından sinirlendim...
Köpek bahçesine döndü bizim adı üzerinde çocukların çocuk bahçesi...
Birbirlerini de görerek çoğaldılar....
Bildiğimiz kocaman bir sürü, onlar orada oyun oynuyorlar, anne babaları da bir öbek, sohbetteler...
Bu arada o köpekler de çocuk misali işte çocukların toplarına atlıyorlar, tamam uysal köpekler ama o çocuk korkuyor işte, o kadar girift olmak istemiyorlar olmak zorunda da değiller diye düşünüyorum...
Onları da anlıyorum aslında, köpeklere veya hayvanlara sözüm yok, fakat çocukların veya büyüklerin nefes alıp serilip oynayacakları alanların kısıtlılığını da gözönüne alırsak ya diyorum onların okul zamanı tasmasız ya da onlar varken de tasmalı hava aldırın...
Bu olay cumartesi oldu, bizim bey de görevde şehir dışında, pazar günü hastaneye götürdüm Allahtan herhangi kötü bir şey yok şükür, zaten uygulanması gereken buzu uyguladım sadece ağrısına ağrı kesici verilecek...
Allah sakladı kırılabilirdi de...
Pazartesi günü okul çıkışı okuldan çıkanlar parka hücum ediyorlar yine o köpek güruhu yine o çarpan köpek...
Bre mendebur gel de çocuğun yanına, nasıl oldun de, kusura bakma de, iyi misin de...
Bu sabah üçümüz ben servise, bizim bey Rengin' i okula götürmek üzere parkın içinden geçerken bu...
Gittim yanına durumu izah ettik bizim bey filan konuştuk...
Dedim hiç olmadı insan gelir bir durum sorar o kadar düştü bu çocuk, yuvarlandı, mosmor şiş ayak, düdük! insan ol biraz!
Bir küstah, bir vurdumduymaz, Allah hepimizi "insan"larla karşılaştırsın "insan" olanlarla...
Gerçi onun da teline göre oynarız, şerbetini veririz de, verdik de...
Neyse efendim bu işin başvuru mecrası Orman ve Su İşleri Bakanlığı 9. Bölge Müdürlüğü...
İnternet sayfasındaki BİMER ' e tıklayıp online başvuru formundan başvuru yapmakmış...
Yaptırım da şöyle; tasmasız sahipli hayvan sahibi önce uyarılıyor, tekrarında ise para cezasıyla sonuçlanıyor...
 "du bakali n'olecak?!"