15 Ekim 2008 Çarşamba

Öylesine...

Neden mutsuz olduğunda insan mutlu olduğu yanı arar? Bu bir kaçış mı bir nevi o anki durumdan mı sıyrılış... Çocukların üzerini değiştirirken tersi dönder ya içi çıkar ya dışına belki o mutlu olunan yan da için dışına çıkış anı mıdır? Demek ki o ince çizgiyi geçmemek, sınırının öte yanına geçiş böyle birşey, böyle birşey içindeki savunma birliklerinin harekatı; farklı demek bilmek isterdim bir bende mi var kendini zaman yolculuğuna koyan mutlu olduğu "-mış'la, -miş'e" uzanan var mı... Bir bende mi var yoksa benden daha içeri bu içinin dışına çıktığı ama en en en gizli...
Belki de gizli oyun aklın "ben" e uyguladığı "ben" in de bile bile alet olduğu tabi iyi o andan sıyrılıyor ya hem de mutlu yanında ya herkes karlı...
Peki "ben" bu gidişler, içler-dışlar, dünler-bugünler arada kalan "ben" değil mi olsun "ben" bunun farkında o da ödediği bedel o mutlu yanına ama böylesi daha iyi ya istediği an orda istediğinde ki mutlu yandan çok ayrılmayı istemezken çağırıyor onu karşılıksız vazifeleri var "ben"in mutat...
Bazen celalleniyor taşıyor amaaaan diyor bunun için bile hali yok "ben" de susuyor hep üç nokta onun hayatı cümle sonlarına koyduğundan...

Topu topu bu kadar üçümüz çekirdek aile fotoları ne kadar az...

14 Ekim 2008 Salı

Bir tanecik Hamdüne'm :)
Nasıl özledim küçüklüğünü...
Babasının küçük prensesi...
Öyle uçsa bizimki :)
Var mı böyle bir uyku hali :)
Kasım ayı ilk dışarı çıkışımız Rengin arabada saklı :)

Erkek yüzlü kızım benim kıza benzeyene kadar hep sordular pembeler içinde bile erkek mi kız mi diye...

Ekşi suratlım benim :)

O dudaklar yenir :)

Pamuk anneannem kulak arkasını temizlerken...

Boludayken...

Okuldan geldiğimde bir bardak buzbağı içerdim ayaklarımı uzatır keyif yapardım sigaramla o zamanlar salonda içtin balkonda içtin gibi bri durum yok istediğim yer benim :)
Sonrasında gelen gidenimiz çok olurdu hoş o gelen giden hoş karşılanmazdı da bir şekilde oluru olurdu :)
En çok ta sınav olmadığında arkadaşlarla kurulan keyif masalarını özledim muhabbeti hele...
Sonra o zamanlar Orhan Gencebay'ın "Batsın Bu Dünya" sını Linet söylüyordu kasedi yeni çıkmıştı hatta hazırlıktayım o zaman bizim marşımız ilan etmiştik onu dinleyip dinleyip şerefe tabi :)
Çok özledim çok o zamanlar içmek için ne çok sebep vardı efkarlanmak için o zamanın derdi dertti demek ki ay bir efkar ben de o zaman hemen hooop iki kadeh hele Pınarımla nasıl güzeldi...
Pınar ev arkadaşım canım herşeyim ne çok paylaştık onunla hayatı zoru kolayı...
Bizim ev yol geçen hanı gibi hiç boş kalmaz giden hiç eksik olmaz ne keyif hiç canı sıkılmaz insanın hatta Pınarla özlerdik başbaşa kalmayı öyle ya ev bizim ama şöyle tek başımıza oturup durduğumuz zaman nadir...
Olsun öylesi bile güzel rüya gibi şimdi bakıyorum da... Bakıyorum sadece...
Çok özledim Bolu'yu ama görmekten kaçınıyorum aklımda o eski hali hem depremden önceki hali hem benim yaşadığım şekliyle aklımda şimdi görüp te bozmak istemiyorum...
Hep öyle kalsın aklımda yüreğimde...
Özledim ama çoook....

10 Ekim 2008 Cuma

Rengin' e doğru...

Artık tarih sırasına göre yok ben kimim yok kocayla nasıl tanıştık bebek nasıl oldu derken artık yavruyu da doğurdum ya resim koyabilirim bol bol :)
E buyrun bakalım...



En hummalı bekleyiş aa kocam yok o nerelerde kardeşim de...

Bu arada sağdan anneannem, annem, babam ve Ruşen abla...

İlk önce babasına vermişler ben aşağıdayım ameliyathanede...
Babası - Halası - Teyzesi :)

Vee Kızım :)

8 Ekim 2008 Çarşamba

Bilgisayarımı karıştırmaya bayılıyorum...

Bakın ne buldum...


Nietzsche'den sevgilisi Salomeye...

Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki " söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...

DEDESİNE DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ RENGİN ‘ İM

Kuzumun geleceğini 25 Ocak ta öğrendik… Bebek isteğimiz taaaa Eylül den beri isteğimizdi. Fakat kısmet olmadı, endişeler doktora gitsek mi acabalardan sonra nihayet o güzel habere evde yapılan testle akşam ulaştık. Hep hayal ediyordum eşe sürpriz yapıp haber vermeyi filan ama olmadı eşimle beraber çift çizgiyi gördüğümüz için esprisi kalmadı :) gerçi kalmaz olur mu da… :)
Ertesi gün iyice emin olabilmek için ve sonraki dokuz ay kahrımı çekecek olan sevgili doktorum Mine Hatipoğlu’ na gitik hemen, aaaaaaaaa bebişim kuzu gibi yatıyor karnımda :)


Ultrasonda gördüğümüz bebeğimizin fotoğrafını aldık elimize şimdi ne yapacaktık? Eşimi sıkı sıkıya tembihledim kimseye söyleme bir de ben bunu aileme nasıl söyleyeceğim o akşam da öyle bir sıkıntım vardı ne komik ya.
Anneme gittik o günün mesai sonrasında, nasıl söylesem nasıl söylesem? En sonunda ultrason resmini annemin eline verdim “bak bakalım torunun kime benziyor?” dedim. Önce baktı resme şaşırdı hiç bir şey söylemedi sonra “nasıl yani” dedi sonra da koptu zaten ama biz ailecek duyguları dışında bir aile olmadığımız için hani çığlıklar sarılmalar filan olmadı. Bir de tabi henüz hiç bir şey belli değil göbek filan çıkmamış ortaya belki de düşüncesi var henüz ortada. Neyse sonraları idrakine vardılar.
Neyse uzatmayayım merakla geçen 39 haftanın sonunda kızıma kavuştum çok şükür sağlıkla.
Doktorum sürekli normal doğum taraftarı ilk aylar ben de öyle fakat 30 kilo gibi bir kilo alınca ve doğum yaklaştıkça “ bebeğim nasıl çıkacak buradan” korkusu yerleşmeye başladıkça yok dedim ben sezeryan olacağım. Doktorumla karar verdik 39. haftada alacak ilk başlarda doktorumdan rica etmiştim 22 Eylül’ de doğum yapabilir miyim diye. O da gelişimine bağlı bakarız filan diyordu. Sonra kızımın gelme zamanı gerçekten de benim istediğim tarih oldu. Bu tarihi istememin sebebi de 22 Eylül’ ün babanım doğum günü olmasıydı. Bundan daha iyi bir hediye olabilir miydi?
Kararlaştırdığımız gibi 22 Eylül günü uykusuz geçen gecenin sonrasında sabah 08:00 de eşim, annem, babam, kız kardeşim, anneannem, Ruşen Abla (eşimin ablası) ve kızı Mina hep beraber tuttuk hastanenin yolunu ( Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi) sağ olsun doktorumun hazırlattığı odaya yerleştik giydim ameliyat elbisemi yavru ağzı renkli :) Plana göre ilk ameliyat benimki olacaktı yani aşağı yukarı 10:00/10:30 gibi hanım kızımız kucağımda olacaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı acil ameliyatlar derken benim kızımı doğurduğum saat 14:00 tü. Kızımı görmem saat 14:45 ti kızım hiç görümde yoktu inanır mısınız titremekten kendimi zapdetmeye çalışmaktan… İyice giydirmiş annem, kardeşim, Ruşen Abla… Sonra yanıma kızımı getirmişler çok güzel bir kızın oldu çok sağlıklı demişler bir de sormuşlar “ nasıl bak bakalım kızına” bakmışım beğenmemişim ( hain anne) ama ağzımdan çıkan ilk söz de “ babacığım doğum günün kutlu olsun” sonra da uyumuşum… Babacım bu lafın üzerine ağlamış tabi çevredekiler de…

FUNDA TC

6 Ekim 2008 Pazartesi

Evlendik... Derken...

Baktık ki yaşlar ilerlemiş ben 29 kocam 31 ne lazım hemen bir yavru çok ta severim çocukları kızım olsun çok isterdim öteden beri...

Evlendiğimizin altıncı ayı hamileydim Renginime :)

Çok keyifliydi hamileliğim koşa oynaya hiç hamile gibi değildim aşermesiz istifrasız sıkıntısız -böbrek sancıları yüzünden yattığım hastane dönemini saymazsak hem de iki kere ama olsun o da başka keyifti çok tatlı arkadaşlarım oldu hala haberleştiğim- hatta kocam çok istedi kendisini canım şunu çekti diyerek sokaklara göndermemi ama kıyamadım naz da etmeyi bilmem kapris te yapmayı bilmem düz kadınım ben neyse o mübalağaya ne lazım...

Yalnız çok kilo aldım çok 30 kilo tam tamına neden mi çünkü o yaşa kadar hep bir elimde etimek bir elimde tatlandirici hiç ekmek yok...

Baktım ki hamilelikte koca göbekle geziliyor eeee eskiden benim de derdim oram buram çıkmasın değil miydi şimdi istemesem de çıkacak öyleyse yemenin tadına varalım değil mi neskuikli sütler deli gibi yenen hamur işleri en önemlisi de varılan ve doyasıya yenen ekmeğin tadı :)
Yaşasın yemek yemek :)
























































Bayramda Anıtkabir...

Bayramda Antalya'dan gelen kocamın ablası ve çocukları ile birlikte Atam'ın huzurundaydık...
İyiki de gitmişiz nasıl görkemliydi hoş 9 yaşına kadar Anıtkabir'in 2-3 sokak karşısında oturduk çocukken oyunlarımızın mekanıydı çok ciddiyetine varmadan ama sonraları içteki o ateşle gidince daha bir haz alıyor insan...
Çok kalabalıktı çok sevindim o kadar kalabalığa daha da dolsun taşsın... Sonraki günlerde tv den öğrendiğim şehitlere ağlıyorum şimdi de yazık hakikaten diyecek söyleyecek söz var mı bilmiyorum ağlıyorum ama...
Anıtkabir' deki nöbet değişiminde ağlamamdan daha öte ağlıyorum...

24 Eylül 2008 Çarşamba

Oldum ben Spor Uzmanı...

...oldum hem de 2002 Aralık sonu girdim başladım daha sigortam da o gün başladı sonraları çok kızdım babama sitemlendim neden 18'imi bitirdiğimde yaptırmadın be babam bak 58 yaşımda emekli olacağım :(
Neyse ne diyeyim var bunda da bir hayr diyerek hikayeme geçeyim... Çalışmaya başladık heyecanla içler pır pır 500 kişiyiz ingilizce sınavdan geçmişiz devlet dairesi para az ama olsun titri sağlam...
Yerim de öyle güzel ki Genel Müdür Yardımcısının yanında asistanım böyle de kısmetliyimdir valla her işim kolay yürür (maşallah :)) ...
Aradan günler aylar geçiyor arkadaşlıklar dostluklar derken derken ileride kocam olacakmış haberim yok bir spor uzmanı "bey" geliyor bizim odaya (Genel Müdür Yardımcısının yanındayım ya imzaya bütün Genel Müdürlük geliyor) bey de bey nasıl tatlı namızsız o gülüş o dişler o güldüğünde yüzünde açan çiçekler ben herkese öyle geliyor sanıyorum yok bana öyleymiş sadece o çiçeği bir ben görüyormuşum...
Kapıdan girdiğinde değişen kalp çarpıntısı Allah Allah doktora mı görünsem var birşey var sanıları ama yok tabi anladınız siz...
Sonra sonra buluşmalar karşılıklı göz süzmeler fakat önceleri çok keyifli bir arkadaşlık o zaman benim hayatımda biri var ben kendisini oda arkadaşıma düşünür şekilde kızın da "bey" in de aklına girmek suretiyle hayata geçirmeye çalışır durumdayken "bey" in sürekli ret edişleri benim ısrarım ....
Gel zaman git zaman benim hayatımdaki gitti sayfası kapandı bu şeker "bey" le bir iddiaya girip bir yemek yedik (iddia da kendi planladığı bir şeymiş sonradan öğrendim hınzır) Tunalı Tadı Pizza da...
Nasıl keyifli geçiyor zaman nasıl sohbet muhabbet üzerinize afiyet çok sohbetliyimdir hele havamdaysam filan keyifli olduğumu söylerler hatta ufacık bir anektot geldi hemen aklıma aktarayım vakit kaybetmeden :
"Sene 94 başları ya da 93 sonu kış zamanı Türk Amerikan Derneği'ne gidiyorum ingilizce kursuna sınıf süper hoca süper kulakları çınlasın Filiz Özdemir (hala ararım kendisini) çok gülüyoruz zaten beni tanıyanlar bilir ay zil gibiyim bir başladım mı oooo...
Dersler şahane geçiyor öğrenmek anlamında değil yanlış anlaşılmasın şamata eğlence...
Filiz hocam derdi "sen ne kadar eğlenceli birisin seninle evlenecek olan yaşadı ne kadar şanslı olacak haberi yok"...
Yaaaa öyle de tescillenmiş bir eğlenceliğim var o kadar :)"
Nerde kalmıştık yemeği yedik sonrasında kendisinin Ankara'ya yeni gelmiş olmasından kaynaklanan yer bilmeme durumunu göz önüne alıp ev sahibesi kimliğimi taktım sırtıma Arjantin caddesinde cafe kahve vardı bir zamanlar oranın da sıcak şarabını pek severdim oraya yemek sonrası şeklinde götürdüm ama bulutların üzeriymiş orası o an anlamamışım sonradan fark etmişim...
Hala o günleri düşündükçe de şu an gibi,
tebessüm ederim şimdiki gibi...
Derken biz ...
6 Mart 2003 Perşembe akşamı nişanlandık
7 Haziran 2003 cumartesi 11:15 te evlendik...

inadım inat...

Hayır kendi kendime şu verdiğim mücadeleye bakar mısınız? Kronolojik olacak diye tuttur sen içinden hayat ak geç sürüklen sel ol, ben halaaaa keyfim yerine gelecek iş güç ev işi gönül işi keyif işi derken sanal yavruyu ihmal et...
Kızıyorum kendime evet yapmamalıyım al geçti pazartesi günü kızının 4. doğum günü hani yazsana şöyle hissediyorum aman da aman nasıl da şeker şerbet kızım varmış süpermiş diye...
Az önce Sardunya yazmış ellerine sağlık demiş ki (benim anladığım özet) analı çocuklu yazıyorlar süper çocuklar çok seviyorum evladımı falan filan ama bu psikopat yetişkinler nereden çıkıyor herkes mi melek?
Nasıl haklı dibine kadar yok ben demeyeceğim yavruya benim yavruya öyle şeyler tamam sevgisinin tasviri yok ama babayla beni taktı parmağına oynatıyor valla...
Elinde oyuncak olduk kafa kafaya verip ağlamadığımız kaldı kocamla o dereceyiz...
Bunu ziyadesiyle girmiş olduğu yaşına bağlamakla birlikte böyle giderse de şimdiden dizimizi döveceğimizin kanıtıdır şeklinde bakıp bakıp duruyoruz birbirimize....
Sonuç itibariyle nasıl gelişir olaylar kız yeni yaş gelişiminden çıkar mı bilinmez ki çıksa hayırlısı olur iyi ki doğmuş ta iyi ki doğurmuşum koca kız oldu da çıktı meydana :)
İyi ki varsın benim ceylan kızım :)

17 Eylül 2008 Çarşamba

havalar...

Her sabah uyandığımızda Nickelodeon kanalını açmadan önceki ilk iş hava durumuna bakmak ki Rengin i ona göre giydireyim beyzadeye ona göre giyin diyeyim tabi kendim de...
Yine bu sabahki mutat bakmam sonrası yüzümdeki gülümsemeye elim gitmiş aa dudağım kaymış her iki yana istemsiz :)
Neden? Çünkü yağmur geliyor hoşgeliyor her zaman dursa her zaman kalsa susuz kalmasak ...
Herkes benim kadar duyarlı olsa ileride susuz kalacağız korkusunu hep yaşasa daaa bizim komşu apartmanlarınki gibi her gün çayır çimen boşa sulanmasa...
Büyükler hep "eskiden" ile başlayan cümle çok kurarlardı ya şimdi o büyükler silsilerine ben de dahilim ki bakıyorum "eskiden" lafı benim de silime pelesenk...
İşte tüm zorum şudur ki "SU" ile ilgili konularda da "eskiden" dememek...
(Şimdi şu an yazıyı tam kaydedip yayınlayacağım sırada aklıma Emel Sayın ın yanağından bir damla yaş süzülerek söylediği "Yağdır Mevlam Su" şarkısı geldi o halde haydi hep beraber bütün elleri havada istiyorum...)

16 Eylül 2008 Salı

Nerede kalmıştım...

Baktım gerilere yazayım hemen hemen de kızı doğurayım bir de resimlerle şenlensin alem...
Bakıyorum komşu hatunlara ohooo doğurmuşlar kızları oğlanları büyütmüş onları anlatıyorlar...
Nizami ben de evveliyattan gidiyorum sıralı ola herşeyler hayatım da öyle mi ki bilmem bana göre öyle çıkmasın tiz sesler aradan :))
Bolu hadisesini ayrı bir başlıkta ya da ayrı bir blogda desem de yeri olan bir durumda halledeceğim dedikten sonra okul bittiiiii...
Eeeee ne çıktım beden eğitimi öğretmeni diplomada öyle yazıyor çünkü...
Fakat felek sille tokat girişecek ya bu mazluma ki o ben oluyorum bitirdiğim sene ki uzattım oldu sana hazırlıkta dahil 6 yıl...
Neyse devlet baba dedi ki bir zamanlar öğretmen yeterlilik sınavı vardı kaldırmıştık çıkaralım koyduğumuz tozlu raftan da tekrar piyasaya sürelim mazlumların ahını teker teker alalım...
Yeterlilik te ne yeterlilik sorsana bana sporu okuduklarımı bana neden sordun coğrafyayı matematiği fiziği kimyayı unuttum ben onları çok oldu göreli...
Derkeeen o sınav taş oldu engel oldu ayağıma dolandı sıkmadım kendimi hoş ta zora gelmez narin bünyem :)
Ankaralılar bilir Sıhhıye köprü altında (hala var yani o dükkan şimdi bizim değil) bir Metro Kuruyemiş vardı yarısı da bizimdi ben ne yaptım leblebi çekirdek çikolata bisküvi derken derken 2 sene çalışmışım kuruyemişçi oldu bayan örtmen...
Gerçi hakkını da verdim ha çekirdeği tarz yaptım tartarken filan böyle ben patronun kızıyım bakmayın böyle olduğuna okudum da geldim bugüne bugün öğretmen çıktım ama ne çare yapamıyorum kısmet leblebicilikteymiş edalarında görseniz ...
Tüh be tezgah arkasında elimde kesekağıdı bir fotoğrafım olaydı da konu pekişseydi...
Neyse derken derken kulakların çınlıyor mu komşumuz İsa Abi...
Şimdiki çalıştığım kurumda şube müdürü kendisi aynı zamanda apartman komşumuz...
Geldi bir gün kapıya gel dedi Spor Uzmanı alacaklar kuruma gir sınavına ohoooo tamam dedim sağolasın İsa ağabey...
Girdim sınava pazar günü sabahtan sonra geldim dükkanıma tarttım yine kuruyemişlerimi daldırdım avucuma aldım bademleri götürdüm çeşit çeşit çerezlerle unuttum sınavı...
Derken sınavı haber vermeye gelen İsa ağabey bu sefer kazandığımı haber vermek için geldi ...
Aaaaa şimdi bitti mi kuruyemişçilik maceram ne güzel de ailenin de leblebicisi titrini kazanmıştık...
Var bunda da bir hayr diyerekten o gün bugündür halen bir fiil yapıyorum ben bu spor uzmanlığını...
Haaa bakmayın isminin böyle (dilime başka bir şey geliyor tasvir için ama anladınız is onu :) ağız dolusu olduğuna memuriyetin modernize olmuş hali kasa farklı muhteviyat aynı yoksa...
Durumun başka bir hayr kısmı da orada koca bulacakmışım da haberim yokmuş yaaaa :)
Şimdi satırlarıma son verirken okuyan herkesi teker teker kucaklar şöyle sırtlarını sıvazlar en güzel günler en güzel geceler sizlerin olsun der bir başka yazıda görüşmek ümidiyle geri geri çekilmek suretiyle huzurlarınızdan ayrılırım...

bu sabah...

Yağmur var Ankaramda deseydim de keşke sizlere de
"Yağ yağ yağmur teknede hamur ver Allahım ver sel gibi yağmur"
deseydim de bir de türkü tuttursaydım :) Yok ama değil öyle...
SSK kuyruğundaydım halka karıştım uzun süredir yapmadığım onlarca ya da yüzlerce olabilecek sayıda kalabalıkta her çeşit insanın barındığı yılan misali kıvrılan o renkli kuyruktaydım...
Bayılıyorum kuyruk müddetince öğrenilen hayatlar dertler dinlemeler öne geçen uyanıklarla yapılan takışmalar :)
Ben eksik kalır mıyım ben de daldım bir hatun kişiyle ağız dalaşına ama diyorum size o güruh sadece uzaktan güzel izlemesi güzel ...
Çoook uzun ve malesef sonuçsuz bekleyişten sonra çıkışı Ayşegül arkadaşımıza diğer arkadaşlarımız gidecekmiş beni de çağırmak suretiyle ben de sevk olundum mekana kuyruk beklemesi sonuçsuz iş mi o ne diyerek çok keyifli bir öğleye kadar vakti geçirdim...
Notum: Neden mi kuyruktaydım? Rapor aldım marifet ya onun kesilen parasını almaktı niyetim şimdi tekrar kuyruklara dalacağım ama bu sefer o kuyruğu resmedeceğim size :)

İkinci TV

Baktım da şöyle bir 4 Ağustosta girmiş yazmışım en son 4 Eylül de 1 ay bugün de 16 sı hııı 42 gün mü olmuş? Olmuş valla ama nasıl derler bizim dilde çok ta özlemişim be :)
Neyse başlık neydi ikinci tv...
Evet yok bizde efendim yani var da yok çalışmıyor anteni yok görüntü zayıf eskilerden hoş süper olsa da istemem çalışmasın gitmeyeyim içeriye ben içerde sevdiğim diziyi izleyeyim koca da maçlara takılsın spor kanalları gezsin eee zaten evde toplasan kaç saat hasbihal ediyoruz ki ...
Tamam şimdi misal maç seyrediyor o ben de bunun başındayım ama olsun aynı mekandayız arada gider sırnaşırım iki şımarırım derken yine ne yapıyorsak ona dalarız...
Ama odalar tv yüzünden ayrılmasın ne o öyle tv yi ayır yatak ayırma gibi evlerden ırak aman aman :)

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Yüreğinden Öpebilir miyim...

Seninle kumsalda,
Aniden karşılaştığımızda
Denizden yeni çıkmıştın,
Saçların da kumluydu,
Dudaklarındaki tuz tadıyla,
Beni öptüğünü, sımsıkı sarılıp
Canım Can diyip boynuma,
Sarıldığını, hayal edip,
Bu Can senindir diyerek.
Yüreğinden öpebilir miyim?

Senin icin yazdığım şiirleri,
Çektigim fotoğraf karelerini
Şu mutsuz dünyamda
Seninle mutlu olacağımı,
Sana sımsıkı sarılıp,
Sen benimsin, canın canısın
Diyeceğimi ve seni hayal edip,
Bu Can senindir diyerek.
Seni yüreğinden öpebilir miyim?

Birden, karşına çıkıp,
Seni kollarımla sarıp,
Yalnızlığından kaçırıp,
Seni seviyorum demeyi,
Hayal edip, mutlulukla,
Bu Can senindir diyerek.
Seni yüreğinden son kez öpebilir miyim?

Mr Can Akin
1979 Kelebek Gazetesi

1 Ağustos 2008 Cuma

diş...

Şu diş mevzu her zaman germiştir beni hep gideceğim hep gideceğim... Bir cesaret gelsin olacak o da yoksa ağzımdaki dişler sinyali çoktan verdiler bekletiyorum kendilerini... Mustafa şu saat itibariyle koltukla dişçiyle ve dişleriyle muhabbette kolay gelsin canım bütün dişlerini hallettir gel özledim hem kapıdan çıktığından beri...