13 Aralık 2008 Cumartesi

Taekwondo...Poomsae... Kayıtlar... Ülkeler...

Şu sıra Ankara' da Taekwondo Poomsae Dünya Şampiyonası var yaklaşık 58-59 ülke katılıyor ben de görevliyim kayıtta... Süper zevkli aktivite ama bir o kadar da yorgunluk çünkü binlerce euro-dolar sorumluluk... Henüz bitmedi devam... Kazasız belasız biter umarım...
Şu dünya insanı bir garip çeşit çeşit ama bir o kadar da eğlenceli . arada sinir yapıyorlar ödeme işi tabi karışıklıklar oluyor onların tarafından bizde kararlıyız tabi prosedüre uymak durumu var sanıyorlar burası istediğimiz gibi at oynatabileceğimiz yer yok öyle biz gittiğimizde adamlar kök söktürüyorlar burada da kralcılık oynamak istiyorlar o kadar kızıyorum ki benim ülkemde ağalık yapacaklar oldu... Yalnız bugünkü tablo da benim ne kadar dil konusunda kalın kafalı olduğumu bir kere daha gösterdi...
Şimdi şöyle 93 senesinde beden eğitimi sınavlarına hazırlanırken hazırlığı olan okula hazırlandığım için antrenmanların yanı sıra Amerikan Kültüre de gidiyordum hazırlığa hazırlık olsun diye... Okulu kazandım bir de üzerine hazırlık gördüm... Şimdi masaya kayıda gelenlere gülümsüyorum, anlıyorum onları ama tık yok hep zaten "ya konuşamazsam" dan çıktık yola bir akıcı konuşamadım gitti demek ki haybeye gidip gelmişim ama uktedir içimde hala şu ingilizceyi sular seller gibi konuşmadan ölmeyeyim diyorum bakalım da hayırlısı...
Bugünkü ekip-arkadaşlar çok iyiydi güle oynaya geçti yorgunluğun yanı sıra tabi önümüzdeki cumaya kadar devam yarışlar... Bakalım bizim takım ne yapacak...
Taekwondo konusuna hakim olmamakla birlikte Poomsae' nin artistik olduğunu öğrendim yani gösteri kısmıymış zorunlu hareketlerin olduğu ve puanlandığı sistem...
Şu an sırtım tutuk, kızımı göremedim sabahtan beri yeni uyuttum şimdi müsadenizle oturacağım biraz sonrasında hemen uykuya geçeceğim sabah yine erkenden yola koyulmak lazım...
Bu arada orada bile komşularımı okudum ama sakin olmadığı için oralar tam kendimi veremedim... Fazla ilerlemeyin :)

11 Aralık 2008 Perşembe

Barış Akarsu...

2004 senesi miydi tam hatırlamıyorum "Yalancı Yarim" diye bir dizi başladı başrol erkek oyuncu Akademi Türkiye' nin birincisi çocuk... Zaten seyretmiştim de yarışmayı favorimdi de kendisi... Dizisini de çok sevdik izledik kaçırmadan...
Sonra dizinin sezon finali Bodrum'da çekildi, tam doğum günü partiye giderken...
Çok üzüldüm çok... Genç yaşında olmasına... Pırıl pırıl gençti yapacağı nice işleri vardı kimbilir...
Hayat işte değil mi sonuçta vakti dolmuş hem de doğum gününde genç yaşında karşı gelinmez...
Hala çok severek dinlerim şarkılarını...

bir saç vardı ki bende....

...benden öte...

Simsiyah düz ki ne düz yıka çık, ışıltısından bakarken kamaşırdı gözler, zaten kaş-göz siyah (kaşlar tek, uzun eski yastıklar misali kalın da bir de üstüne) tam "zeytin gözlüm sana meylim nedendir" durumundayım...

Uzun da bir de saçlarım, annem yıkardı dolanırdım öyle savura savura...

Lise mezuniyetimden sonra boyattım saçlarımı ilk kez, yaklaşık 4-5 sene kızıl kullandım tonlarını hep deneyerek ama kaş göz siyah olunca açık renk sırıtıyor bağırıyor yüzüne gitmedi bu renk he heeeey diyerek... Sonra Bolu' da gazinosuna rahat girdiğim ve kuaför çocukların da saçlarımı mı artık beni mi oradasını bilemediğim sebepten ötürü "hanımefendinin" tarakları ( paşanın karısı) kullanılarak ve her hafta saçımın rengi ile oynanmak suretiyle senelerce saçımla oynadım durdum...

İlk permamı yaptırdığımda ön kısım komple yandı kapatacağım diye gerilerden perçemler indi alnıma (sonrasında sivilceler bastı alnımı), permanın geçiş evresi de akıllara zarardır ya Allahım tepe düz aşağı anlamsız kıvrımlar ne olduğu belli değil...

Bu yetmemiş gibi ilerleyen seneler ben olacak, sen git iki perma daha yaptır farklı zamanlarda saça...

Kılavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmaz derler ya benim de kılavuzum bizati kendimim... Burnumu çıkaramıyorum...
Artık hocalar ikaz ederlerdi elinde kalacak saçların bu kadar oynatma diye...
Yalnız bu renk değişikliklerinden her türlü yeniliklere açık insan sanılmayayım lütfen sadece oynanılan saçın rengidir hayatta saçımın uzunluğu (ara sıra kırık aldırmak hariç) modeli değişmez...
Saçıma fön çektirmem yapıştırıyorlar saçımı zaten yağlı ertesi saate o kadar oynamaktan vıcık vıcık parlıyor kendim çekiyorum ben havalı havalı oluyor aletle...
Keskin değişiklikler sevmem çanta bile değiştirmem kıyafetime, ne bellediysem o...
Saatim bile annemin mezuniyetime aldığı saattir...
Eşyalarıma sadığımdır kenara atmam ya da bir onu bir bunu yapmam, yapamam bilmiyorum tarzımı değiştirmem hoş bir tarzım var mı onu da bilmiyorum ama ikoncan olmadığım kesin, "rahat" neyse o benim için...
Çok gezdim ikoncan gibi o topuklar dar pantolonlar kılık kıyafet saç baş, bıktım artık minimal giyim ne güzel şimdilerde... Bisiklet yaka bir tişört, bir kot altına spor ayakkabı çanta da taşımayı sevmem zaten, Rengin' in yedekleriyle dolandığım için senelerce hep sırtımda bir çanta okul çocukları gibi alışmışım ona da rahat geliyor ona dolduruyorum herşeyi...
Yolun yarısı yaşıma basmaya tam tamına 60 gün varken şu an saçımda boya yok kendi rengimi kullanıyorum Allahtan da beyaz sol kulak hizamda bir tane, fazlalaşınca kendi rengine boyarım herhalde çünkü 4 yaşındaki kızım kendisini kreşe almaya gittiğimde saçımı toplu gördüğünde kulağıma eğilip: "anne saçlarını açar mısın bir de fön çek daha güzel oluyorsun" diyor üzerine ertesi gün yine topluysa yüzüme bakmıyor serseri...
Demek ki beyazlarım çoğalınca ve ben onları boyatmazsam hepten tanımayacak beni...
Şimdilerde düşüncesi sardı beni Rengin' in ilerde saçına işlem yaptırma istekleri karşısında...
Büyük konuşmayayım yiyorum çünkü hepsini ama karşı çıkarım sonuna kadar da...... :)

9 Aralık 2008 Salı

Bayram mı Bayram...

Yaş ilerledi mi hep derim ya "eskiden" le başlayan cümleler çoğalıyor diye...
Bayram sabahları kalkılır babaannemin evine gidilirdi kıyafetler giyilir tabi hele benim çatlak kız kardeşim o zamanlar pantolonunun dizi yer etmesin diye yürürken bacağını bükmezdi sakat gibi yürürdü :)
Ankara' daki amcamlar gelirdi (Ankara'daki tek amcam) Çeşme' den gelen amca olursa ki 3 amcam yaşar orada, onlar, halam, biz, kahvaltı edilir, oturulur epey sohbet gülme söyleme ki bizim aile çok matraktır hepsi kendi çapında Cem YIlmaz hatta daha da beter çok dalga geçerler, usta ince esprilerle, bizden olmayan alınır ne diyor bunlar diye, zaten konuşma arasında söylenir aile dışından olan anlamaz alınır, kırılır, tanıdıkça alışır yavaştan( bizim bey hala alışamadı misal) ...
Tekiz soyadımız gibi alemde :)
(hakkaten öyle bir soyadımız var ki alemde tek)
Şimdi bayram mı tatil mi belli değil en sevmediğim ... Hengameyi cümbüşü seviyorum kalabalık sofra, kalabalık ev, şenlik...
Bu bayram sabahı annemler kahvaltıdaydı bizde, sonra babam, bey, kızım, ben en büyük amcama gittik oturduk hasbıhal ettik çıktık, babamın yengesi var tek başına yaşıyor ona uğrayıp sevabımızı kazandık ziyaret etmek suretiyle, sonra babamı eve bıraktık, bizim bey'in tek dişi kalmış misali 2 akrabası var onlara da gittikten sonra bitti bayram...
Bugün de arkadaş ağırladık çağırdık hepsini, toplaştık tabu oynadık saatlerce eğlendik güldük kudurduk...
Şimdi Rengin odasında uyurken Bey kanepede uyuyakaldı bende dolanıyorum blog komşularımda, kendi yazımda...
Yarın bizim bey çalışacak biz evdeyiz...
Haaa bir de Ankara' ya yılın ilk karı yağdı... Bitti sonra arabanın üzerini hafiften kapattı gibi oldu sonrası ayaz...
Soğukta kalanlara yardım etsin derim hep Allah..
Öyle ya bizler evlerimizde sıcacık yazık onlar....???
Aşağıdaki resim bu akşamdan kalan tablodur...
(Bakalım beni tanıyabilecek misiniz? :)

7 Aralık 2008 Pazar

Dost Kitabevi...

Lise zamanımda sene 89-90 civarı, giderdim Dost'a kucak kucak kitap alırdım... Abartmıyorum kucak kucaktı taşıyamazdım... Halbuki evle Dost arası bir otobüs hani oku öyle al değil mi yok kitap gibi malım olsun kucaklar dolsun... Dost'un kendi kartı vardı altıda biri peşin gerisini beş ayda ödenirdi, o zamanlar kredi kartları bu kadar fazla değil hele ki sınırsız taksitle buyrun dönemi de başlamamış, ben de öğrenciyim nasıl olacak, babamı kefil ettim kendime kartı çıkarmak zor olmadı, harçlığımı biriktirir ya da olmadı annemi kapar yanıma gider dolu dolu alırdım ne severim kitapçı gezmeyi kitap arkalarını okumayı, şöyle kitabı tutup yüzüme doğru tıııııııııırt diye salladın mı sayfaları... O kokuya hala aşığım... Hala kitabı ilk elime aldığımda yüzüme doğru çeviririm sayfalarını o koyuyu alırım en önce... Aldıktan sonra o kitapları otobüste bakardım eve gidene kadar hangisine başlasam ilk iki üç sayfalarını okuyup öyle karar verirdim bir de çok hızlı okuduğumdan hoop diye biter kitap, haydiiii koş Dost' a...
Sonra Dost büyüdü şubeler yaptı kendine ama ben hala Konur sokaktakini severim büyük Dost' tan (adı da öyle kaldı) haz etmiyorum soğuk geliyor...
Ama şimdilerde o kadar kucak dolusu kitap alamıyorum gerek ekonomik gerek zamansızlıktan ama yine de okuyorum sevgimi hevesimi hiç kaybetmeden, aynı heyecanla, kitap ortası ayrılmasın diye sayfaları kendi gözü hizama getirmeden başımı sayfanın tarafa eğerek, koklaya koklaya, koruya koruya okuyorum...
Kızıma da edindiriyorum sevgisini, kitabı katladığında kızıyorum şimdi öğrendi benden iyi koruyor kitaplarını koruyacak öğrenecek...
Kendilerine kitap hediye edildiğinde burun kıvıran insanlar gördüm ne fena kitap gibi hediye var mı :)
Ah bir de hemen bitmeseler :)

kokusu geldi mi :)

Banyodan çıktık çünkü saçlarımız ahenkle dans ediyor (gerçi birazdan yoluk yoluk olur da) :)
Böyle bir koku var mı, binlerce liralık parfümlere değişilir mi yeni yıkanmış kızımın kokusu :) Ha bir de bebekkenki süt kokusuyla, gıdısına yumulup aldığım o koku... Hayır ikinci çocuk vaktim gelmedi yani aslında isterdim de kim bakacak ne olacak ama çocuk seviyorum ben evde şenlik seviyorum, kalabalık sofra, bıcır bıcır dolaşsınlar etrafta, birbirlerine kol kanat gersinler,sonra büyüsünler, evlensinler, çoluk çocuk toplaşsınlar bende gelinler damatlar, torunlar,
- anneanneeee bana o kurabiyeden yapar mısın?
- babaannee Selin'e birşey söyle bak dolaplarını karıştırıyor...
Hayali de güzel ama gerçekte kızım en güzeli...
Bu ara bütün ilgimiz tahtamızda resim çizmek kağıtları karalamak...
Bir de 10 dakikadır da son cümle yazıp kapatmak istiyorum konuyu bulamadım açık kalsın...

6 Aralık 2008 Cumartesi

ne yurt ama :)

Şimdi Bahtsız Juliyet ' i okurken yurttan bahseden bir post'u vardı benim de aklıma benim dört günlük yurt maceram geldi :)
Sene 94 yer pek tabi Bolu, geldik annemle babamla kayda kalacak yer bulmaya o zamanlar burnundan kıl aldırmayan ben, hayatta dedim devlet yurdunda kalmam onca insan giriş çıkış saatli gelemem öyle şeylere, babam özel yurt bulalım dedi canım benim ,o zaman da ne yurdu ne özeli, var bir özel yurt kokusu sonradan çıkacak olan... Tam İzzet Baysal Caddesinin üzerinde bir yurt tek yurt... Girdik kaydım yapıldı odada kaç kişiyiz bilmiyorum neyse başladım ben oraya ama daha kalmıyorum...
Küçük yerlerde orduevi olmaz da hani gazino denir ya öyle yerlere, babamın da çocukluk arkadaşı gazinonun komutanı oradalar babamlar dolayısıyla ben de... Döndü annemler Ankara' ya ben de yurda... Allahım sen o yurt dini yurt çık :) Ben devlet yurduna gitmedim ki giriş çıkış saatleri kasmasın diye bu yurtta da ders programını veriyorsun en son dersinden bir saat sonrası yurda son giriş saatin oluyor, kızlar birbirlerinden kaça kaça giyiniyorlar ben onlardan yardım alırken onlar köşedeki kabini kullanıyorlar rahat tipim ya hayırdır inşallah diyorum zaten ilk iki gün anlamadım sonra gecenin üçünde beni namaza kaldırdılar uyandırdılar "ollldu " dedim kendilerine... Akşam babam arıyordu müdirenin odada konuşuyorsun baban soruyor ne diyeceksin " çok mutluyum baba evet hııı güzel tabi hadi selamlar iyi geceler" ... Ertesi sabah daha gözüm açılmadan babama zırlıyorum "alın beni buradan berbat iğrenç dayanamıyorum"... O komutan arkadaşını çok severdim (Abdullah amca) telefon ettirirdim bu gece Funda bizde yemekte bende yani diye" yok öyle birşey tabi maksat geç girmek :)
Dört günlük maceram derhal oradan çıkmakla son buldu o günden sonra da hep evde kaldım...
O da ayrı güzeldi oradaki kızlar beni nasıl inceliyorlardı hala gözümün önünde :)

daha tam olamadım demek ki :)

Bazen olaylar karşısında öyle laflar ediyorum ki dervişin fikri neyse zikri de odur gibilerinden... Saflık mı değil mi ama sonra çok gülüyorum kendime kazık kadar oldun hala ne yapıyorsun ne söylüyorsun diye ki çünkü bazen söylediklerim matrix teki kurşun un silahtan çıkışını izlememiz gibi bende ağzımdan çıkan sözleri harfleri bütün olarak karşıya süzülüşünü görüyorum tut da geri çek işte yok çıkıyor işte geri dönüşsüz "döncem ben sana" demeden :)
Dün gece arkadaşlar geldi arkadaşımın görümcesi ve sanırım 1,5 olabilir yaşında şeker bir erkek evlat...
Oturuyoruz sohbet iyi eğleniyoruz iki gündür Çınar efendiyle hasbıhal halindeyiz zaten koklanmadık öpülmedik yeri kalmamış o da nasıl şeker serseri... Kağan da şeker bir erkek çocuğu tabi her yeri karıştıracak öğrenecek beni kanepede duran ve yapımı devam eden kendime niyetlendiğim atkı örgü topağına doğru hamle yapınca ben nasıl koştum Kağan' ın yanına "hiiiiiiiiii emeğiiiim" :)))
Şiş gözüne batar yok, banane tabi başkasının çocuğunu :)) o kadar örmüşüm ama değil mi bitti bitecek...
Emeğim emeğim güzel emeğim :))

4 Aralık 2008 Perşembe

Mim... 56. Sayfa, 5. cümle...

Aynen şöyle diyor:
"Tanımadığım bir çocuk, gözleri renk değiştiren bir çocuk, bu saatte bavullarını indiren yabancılardan başka kimsenin olmadığı bir otelde, -ben denizin ortasındaki bir kulede bile değilim, bütün darbelerin kolayca ulaşabileceği bir yerdeyim- ölümden söz ederek, sözü edilecek birinden hiç sözetmeden... yazıyorum"
Kitap, Kürşat Başar'ın "Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum" u...
Yorumsuz anlamadım, çünkü kafam bu cümleden daha karışık bugün :(

3 Aralık 2008 Çarşamba

Keşkelerle Hayat...

Benim hayatım mı olmaz mı...

Var fazla sayıda haşmetli "keşke" lerim... ... Olmaz mı "şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" durumunda dönüp de seyrini değiştireceğim olaylar ... Fakat insanız misal illa sürteceğim burnumu acısın kanasın sonra anlayacağım... Amcam hep der ki: "keşke şeytandandır." Çoğu zaman diyorum o "keşke" ler bana "iyi ki" lerin kapısını açmış, her "keşke" bir "iyi ki" ye gebe...

Ama yine de inanmıyorum delikanlı gibi çıkıpta(güya) insanların "yaptıklarımdan pişman değilim" kilerine... Tabi yok dönüşü ki, düzeltilesi değil durum iyisi mi kabul edeyim hem altında hem üzerinde bilincimin, inanayım bütün olarak her duruma... Az "keşke" li çok "iyi ki"li günlere...

Fikir Şeysi...

Saat 08:31 komşuları okudum sabahın kör vakti, Bey' le yavru gittiler ben de evdeyim işlere dalmadan bakayım bir dedim ...

İçimden geldiği gibi arkadaşımız yazmış ki ondan esinlendim yorumuna yazmayayım dedim meydana atıvereyim... Bende de bir icat fikir adı neyse ondan var...

Bir tekerlek yapılsın ama öyle olsun ki bu tekerlek aslında dört mevsim olsun ama karda kışta ihtiyaç hasıl olduğunda basılsın düğmeye bııııızzzzzzzzz diye çıksın tekerleğin içinden çiviler ...

Ne süper olur ama yaz kız değiştir uğraşı yok :)

2 Aralık 2008 Salı

çok lüzumsuz ama bilgileniniz...

Ne alaka diyeceksiniz deyin deyin çekinmeyin, ama burası benim meydanım değil mi yazıyorum rahatlıyorum :)
Evde kokuyu çok severim mis gibi her yerden koku gelsin banyodan tuvaletten salondan arabada, misal her yerde ayrı şarkı çalar bizim evde...
Efendim uzatmayayım tuvalette sıvı jel kullanırken meret bakıyorum sürekli içindeki sıvıyı akıtıyor bakıyorum hooop akmış bitmiş evde de en ufak bir aksilikte dellenirim herşey tam tekmil olacak aksaklıklar tez giderilecek öyle zaman kaybolmadan, çok kızar bizim bey bu halime o rahat adam yaparız ederiz ooo yaz var güz var yok ben de anında olacak her iş kafama taktım mı bitti...
Rengin de yavrum kendine iş edindi "anneee bu yine bitmiş söyleyelim babama tamir etsin" oldu tam adamı, söylesen yapar bakar ama canı ne zaman isterse :)
Oturdum mail döşendim firmaya böyleylen böyle şöyleyken şöyle (şöyle böyle bir mail oldu :) ...
Hemen geri döndüler Renginin durumu bile yazdım :) Bir bayan aradı "atın onu dedi ben gönderirim merak etmeyin" Allah arzı olsun dedim sağoluuun ilgilendiniz en azından :)
Bugün bir dolu mamul geldi sağolasın firma :)
(ben böyle arızalı ürünlere mail atıp durunca bizim iş yerinde müdür dalga geçiyor artık benimle bugün ne geldi eşantiyon diye, hey Yarebbim :) Bilinçli tüketici olmak diyoruz biz bunun adına sayın müdürüm siz de olun :)

Bolu, Deprem,Bolu...


Nereden aklıma gelmişse bilinmez Bolu depremi geldi aklıma bugün ...

O zaman yani 99 senesi mezun olacağım ama uzaklaştırma aldığım sene dolayısıyla 4. sınıfın birinci dönemini değil 2. dönemini okuyacağım 2000 in Şubat' ında gideceğim yani Bolu'ya...

Gittiğimde kalacak yer var hem ev arkadaşım Pınar yaşıyor hala orada, bir de kuzenim kimya bölümünde araştırma görevlisi...

Zaten kuzenimle ev arkadaşıydık son 1 sene o ev hala duruyor (-du depremden önce)... Odam tam takım beni bekliyor evimizin de yeri nasıl güzel bilir Bolu' yu bilenler Atatürk Caddesinde Bulvar apartmanıydı...

Hatta o apartmanda biz Pınarla beraber de kalmıştık yine bir seneden fazla iki bile olabilir üst katındaydık bir de apartmanın bir özelliği vardı, sağ taraf evleri 140 m2 sol atraf evleri 90 m2. Bizim Pınarla kaldığımız ev 140 m2 lik olandı (Sonrasında kuzenle 90 lık olandaydık)... Biz bir temizliğe kalkardık akşama kadar bitmezdi temizle temizle Allahtan fazla eşya yoktu da :) Ama en çok da temizlik sonunda yenen soğuk yoğurtlu makarna tam bir ödüldü, geleneksel hale geldi sonrasında her temizlik sonunda koca birer tabak yedik :)

Neyse ne diyordum ha deprem oldu bizim ev darmadağın apartman zaten şu an yok ta...

Depremden yaklaşık 2-3 hafta sonra ben tutturdum illa gideceğim Bolu' ya onca senenin birikimi defterim kitabım var eşyalarım var onları alacağım diye...

Canım babam benim gibi delinin lafına uydu arkadaşından bir minibüs buldu annem babam ben o zamanki erkek arkadaş doluştuk gittik Bolu' ya eşya almaya :)

Eve / Bolu' ya geldiğimizde durum içler acısıydı bizim apartmanın merdivenleri yer yer kalmış, ev facia, tv nin bağırsakları dışarda, benim odanın da kapı oturmuş kilitli gibi töbe açılmıyor...

Babam o an aşağıda mutfakta da elektirikli eşyalarım var onları indiriyor annemle minibüse, eks arkadaş ta baktı kapıya açılmıyor bir tekme kapıya :) Sonrasında babam nasıl kızdı evi eyrinden oynatacaksınız çökecek diye ki o dereceydi balkon filan hep aşağıda :(

Biz alacaklarımızı aldık defterimi kitabımı bir iki eşyamı kurtardım, iki gün sonra da evi talan etmişler :(

Bu sene Bolu' ya gittiğimde bulunduğum süre içinde kaldığım evlerin resmini çekmiştim (5 ev) fotoğraflar iş yerindeki bilgisayarda olduğu için koyamıyorum bayram sonuna halledeceğim...

1 Aralık 2008 Pazartesi

www.afiseediyorum.com

Bu hayallerle yaşamak da nereye kadar, bir fikrim daha vardı...
Bir internet sitesi oluşturup kim kimden dertliyse yazsın abi'den yola çıkarak düşündüm bunu...
Çok sinirleniyorum böyle haksızlık durumlarında herkes duysun cezasını çeksin istiyorum kim yapmışsa yanına kalmasın istiyorum...
Zaten tam bir ispiyoncu edasıyla hangi firma arıza yapmış hangi mal bozuk çıkmış illa yazacağım gerekli yerlere...
Siteyi oluşturamadım bilmiyorum tabi hukuki boyutu nedir insanların ya da firmaların ismi verilerek yapılacak "ifşa" ların durumunu bir de elim değmedi olmadı kısmet değilmiş oldu ama hala aklımın kıyısında korur yerini...
Kimbilir belki bir gün...?
Bende hazır konu açılmışken bir yaram var onu ifşa edeyim bari...
Yıl 2003 Mayıs ayı Haziran başı evleneceğiz günü almamışız daha da o tarihlerde aklımız...
Ev lazım annem -Ankaralılar bilir- Aydınlıkevlerde oturuyor yani oturuyoruz evlenene kadar neyse aradık taradık o zamanlar tabanlar açılana kadar gezersin ya, zaten elde var üç kuruş para kiralar beş kuruş...
Derken Çankaya Oyak sitesinde ev bulduk teyzem de orada oturuyor kışın çok sıcak oluyor evleri merkezi sistem ama ne sıcak kışın aç pencereleri şort-tişört otur benim gibi sıcağı sevene de ala bir ev...
Tuttuk evi, ev sahibi (nasıl sayasım var kendine de hukuki boyutunu bilmiyorum :) başıma iş açmayayım diye) asker rütbesi ne halt bilmiyorum ama insani rütbesi yok yazık (olmadı laf sokayım bari kıyısından ) kirayı da nasıl düzgün yatırıyoruz titizimdir şahsen bizzat kendim olarak her faturayı saklar dosyalar o vaziyet...
Üçüncü senenin sonunda bu rütbesiz, kızını da takmış koluna geldi kira artımı zamanı eee neymiş efendim (kızına da yalandan nişan yüzüğünü taktırmış) kızım nişanlandı evlenecek burada oturacak... Nişan da olmazsa ben bu evi tamamen tadilat yaptıracağım satacağım... İşin türkçesi çıkın pürüz çıkarmadan...
İşte basireti bağlanır ya insanın kira kontratına da yazdık imza attık mı?
Gerçi sonrasında kocamla evi ayrı ayrı terkettik te neyse konumuz o değil...
Sonra bu rütbesiz evi baştan yaptırdı ettirdi derken kiraya verdi :(
Bu rütbesizin adı HÜS- A-ÖZ...
Sonra cumartesi maliyeden geldiler eve kira tespiti mi varmış neymiş verdim neyse bilgileri sonra adam dedi ki bundan önce oturduğunuz evin bilgilerini de hatırlıyor musunuz oooo dedim hatırlamaz mıyım hatta dedim çıkmadan son senemizde kira makbuzlarını göstererek aldığımız vergi iadesini kendi vergi vermesin diye bize beyan ettirmedi kiradan kestik o parayı... Dedim ohhh ettim zaten görevli de bilgisayara girince ne yaptığı anlaşılır dedi...
Çok sinir oluyorum bak anlatınca hala...

İzinli olmam münasebetiyle evde bir ev hanımı edasıyla sekiyorum ordan oraya buyrun kahveye beklerim :)

şok şok şok flaş flaş flaş :)

Gitti ayol 1 kg. Şu bir kilonun gitmesinin insana verdiği mutluluğa bak! Yarebbim nasıl bir insansam artık 1 kg a bile nasıl seviniyorum :)

29 Kasım 2008 Cumartesi

bu blog işi...

...zor zanaat canım...
Kaydı yayınlaya bastıktan sonra dedim ay rezil oldun kalk Funda... şimdi ıspanak pişiyor o gördüğünüz sehbanın üzerinde hiç birşey barınmıyor yalın halde artık...
Yarın sabah çok azimliyim paklayacağım evi ki hafta başına temiz girelim...
Haydi hayırlısı...

evdeyim evde...


10 gün iznim kaldı bu seneden ben de önümüzdeki yani iki gün sonradan itibaren beş gününü aldım bayram sonuna kadar evdeyim...
Aralığın son haftası kalan son beşi de alacağım tamamdır izinler...
Yalnız enteresandır ne yapacağımı bilemiyorum daha doğrusu nereden başlayacağımı, şöyle ki ciddi temizlik lazım ondan da öte derlenmesi lazım evin... Aşağıdaki resim sadece salonun sehpası olup evde anne köpek yavrusunu kaybetse bulamama durumuna gelmiş olmaktadır daha da ıspanak mutfakta beni beklemekte temizlesin beni de yemeğimi yapsın diye ben ne yapıyorum ..... ?
Oy tembelim tembelim...
İnsan da bu kadar kendini ifşa eder ama temiz halini de göstereceğim ki öncesi sonrası olsun ayrıca da çocuklu ev canım burası hem de evdeyim hafta içi...
(Rengin, Bez Bebek seyrederken)

"cadımızla zor günlerin ardından yaşanan keyifler"



Başlık kreş öğretmenimiz Gül' e ait...
Günlerden cumartesi evdeyiz oturuyoruz kızımla ben hala sınıf annemiz Emel' in atkısını dürtüklemekle meşgulum Rengin disney de cinderella izlemekte...
bilgisayar da açık bu arada derken msn den bir konuşma gelmiş yanıp sönmekte altta kutucuğu gösteren yer (yer yalnız tam isim uyduramadım ona :)...
2007 Şubat sonu hatta Şubat ın 22 si...
Ani bir kararla o güne kadar anneannesinin baktığı annemden kreşe terfi ettik...
Bendeki de ne akıl bir yerlerden giden birinden duymuştum Rengin'in şimdiki gittiği kreşin methini, diyordum o zamandan beri kreş çağına gelince oraya yazdırırım...
Herhalde bir tane bile kreş gezmeden kimseciklerle görüşmeden hoop haydi yazdıralım şuraya da diyen nadir annelerdenimdir. Evet yazdırdık kızımızın et kısımları sizindir girizgahıyla... Ellerine teslim ettiğimiz kreşimiz hayat kurtarıcımız oldu öğretmenlerimizle tabi.
Hani Allah yüzümüze baktı tabiri vardır ya bendeki kısmet demek ki herşey saat gibi tıkırdadı...
Yalnız işin psikolojik boyutunu anlatmadan geçemeyeceğim çünkü post'u yazmamın sebebidir konu...
Kreş hayatımız başlamamızla Rengin önce anneanneye küstü tam bir ay onunla konuşmadı evine gitmedi ve annem geldiğinde sürekli evden kovdu...
Asıl kreşte rezalet her öğlen altına işedi öğlen uykularında...
Arkadaşlarını telef etti artık her onu almaya gittiğimizde mahkemeden basın karşısına çıkarken görüntülenen suçlular gibi yüzümü kapatarak gidiyordum kreşe...Her gün ayrı vukuat... Rekorumuz bile var bu konuda 8 arkadaşını birden halletti bir günde kimini tırnakladı yüzlerini kimini itti kafalarını vurdu...
Yalnız tüm bunların yanında daha bir gün bile ağlamadı kreşe giderken gitmek istemiyorum diye...
Tam kabus, öğretmen dertli biz dertli her akşam arkadaşlarına zarar veren kızın kreş maceralarını içeren konulu mesaj kaygılı masallar mı dersiniz, cezalar mı en ufak uslu durduğunda önüne yığdığımız ödüller mi...
Kreşin psikoloğuyla konuşmamız sonucu aynen şu lafı etmişti "biz zeka geriliği olan çocukların anne babalarına da geçmiş olsun diyoruz Rengin gibi zekası çok çocukların da anne babalarına geçmiş olsun diyoruz" Haydaaa ne ki bu şimdi tamam akıllı olması gurur verici ama bu aklını şiddete neden kullanırsın a kızım?
Şu an geldiğimiz nokta mutlu sonla biten masal sonu misali hakkaten prensesin prensle evlendiğinde olan mutluluğundaki gibi ...
Şimdi süperiz (maşallah diyeyim) evde bana arkadaş sınıfta öğretmenlerine...
Sağol Gül Öğretmen, Sabişçim ve Emelcim...
Hep diliyorum Allah'tan ki eğitim öğretim hayatında hep iyi öğretmenlerle karşılaşalım...
Amin...


28 Kasım 2008 Cuma

hayalimdi...

Nedendir bilinmez hep bir hayalim vardı bir radyo programım olsun "gecenin sesi" olsun ismi, fonda derinden blues çalsın sıkıntıda olanlari kararsız kalanlar arasınlar beni sohbet edelim buğulu ses tonları vardır ya hış hış olur gerçi benim sesim tam bir borazan ciddiyim hele sabahları tam bir felaket hörül hörül... Programı gece yarısı istememin de sebebi bu belki hafif enerjisi de gitmiş olur sesimin :) şaka bir yana gerçekten olsa ne iyi olurdu iyi dinleyiciyimdir daha ötesi mantıklıyımdır duygusal verilen kararlar çok akla yatkın gelmez bana ... Neyse ne diyordum programım gece yarısı başlasın arasınlar derman olayım onlara...

rapor

Boy: 170 cm
Kilo: 61
BKİ (Beden Kitle İndeksi: 21
(kilonuz normal diyor hah!! pabucumun normali, eskiden zayıf derdi :(...)

örerim ilmek ilmek...

yukarıda resmi bulunan ve sonunda atkı olacağını tahmin ettiğim umduğum en azından ümit ettiğim nesneyi Rengin' in kreşindeki sınıf annesine örüyorum isim sınıf annesi ama kızcağız 20 yaşında yani ne anne ne sınıf kelimelerini içinde besliyor şeker cici bir kız öğretmen yardımcısı diyelim biz ona...
Ne diyecektim ne diyorum örgü örmenin faziletlerinden bahsedecektim özellikle ruh haline olan etkilerinden...
İlmek atmak bu kadar mı insanın kafasını boşaltır gerçi boşaltmak ta demeyelim olanca tilkiler üşüşüyor önce kuyruklar birbiriyle temas halinde sonra ilmekler yavaş yavaş devam ederken bakıyorsun o tilkileri ayırıyorsun önce kuyruklarından sonra sıraya geçin bakayım deyip komut veriyorsun teker teker gelin uleyn şeklinde dinliyorsun hımmm tamam sıradaki gelsin amaan ne takıyorsun durduğun hata çık oradan gibi çeşitli konuşmalar sonrası bakmışım ki örgü epey ilerlemiş boynum tutulmuş koca karşı kanepede uyuyakalmış saat geç olmuş kafa da boşalmış eee yatmak gerek gayrı...

27 Kasım 2008 Perşembe

girdim çıkasım yok bu sefer...


170 cm boyundayım, aklım başıma toplanalı beri yazları 54 kg. kışları 55-56 kg. oldum...
Kendimi bildim bileli hep tatlandırıcı hep etimek galeta kemirdim durdum akşam saat 19:00 dan sonra ağzıma lokma atmadım...
Besyo mezunuyum 60 saniyede 62 mekik çekerek girdim okula o derece fitim(dim)...
Hamileliğimde 30 kg. aldım neden? ipinden boşalmış danalar gibi yedim de ondan, ekmeğin tadına vardım göbeğim çıkacakmış çıksın ohhhh yedim yedim yedim...
Verdim hepsini kızımın 6. ayında eski halime döndüm...
Veeeee şimdi hikayenin asıl kısmı 2 seneden beri 60 kg yim (bu sabah itibariyle 61) ve karın çevremde arkadaşlarımın simit tabir ettikleri bir kabarıklıkla dolaşıyorum, otururken midem çıkıyor artık karnımı içime çekmekten helak oldum, bir beden büyüdüm ve hala veririm türküsü çağırıyorum...
Kocam bu durumdan hoşnut (ne demekse!) annemin ve arkadaşlarımın itimadı yok o kadar iradesizim görüntüsü var ortada adımı temizlemeliyim.Annemin "kızım bir yaştan sonra verilmiyor işte ne kadar çabalasan da boş" tezini çürütmeliyim...
Veremiyorum zamanım yok spor yapmaya ve midemi büyüttüm acıkıyorum artık :(
Ama şimdi ne oldu rejimdeyim vallaha da billaha da...
Bu bloga başlarken her işte maymun iştahlı olduğumdan blogda da yarı yolda bırakacağımı düşünmüştüm, hatta emindim şimdi de kilo vereceğimden eminim hatta ve hatta an be an yazacağım nasıl gittiğini ki ben de bakayım şimdi akşam öğünü olaraktan bir fincan kahve başka da birşey yok yeter yediklerime sayayım, geceleri yemek yok, öğlen beyaz leblebi, sabah ta bir dilim etimek, ara ara meyve yiyeceğim, biliyorum sağlıksız ama yemeyeceğim hele bir zayıflayayım azar azar yerim...


ismiyle müsemma...

Bloguma ismini veren şirin hakkında en ufak bir parça yok rahatsızlık verici bana sanki onun üzerinden prim yapıyormuşum gibi...
Bu güzel, benim kızım oluyor dedesiyle aynı gün doğdular dedesine doğum günü hediyesi kendisi hatta yazısı şurdadır ...
Kendisinden yer yer bahsetmek gereği duyduğumdandır ki dönüp bakınca seneler sonra eh be anne demesin...

Ey Halkım...

Ne işin var bu havada dışarlarda hepinizin mi işi var? Otursanıza evinizde sıcacık -hoş zamlardan sıcak ev kaldı mı bilinmez de- kitabınızı okuyun, gazetenizi okuyun, hatun kişiler yemeğinizi yapın örgünüzü örün ne bileyim dışarıyı seyredin ama ortalarda ıslanmayın...
Ben mi az önceki fırtınaya yakalandım pantolonumun paçaları boyu her yanı yapıştı bedene, oturuyorum öyle demek ki bir yedek kıyafet iş yerinde durmalı dursun yaş olur yağmur olur yemek dökülür dursun...
Haftaya izinliyim evdeyim dışarı çıkarsam da neyim seviyorum ben evi gireyim çıkayım odadan odaya bilgisayar başı mutfak ora bura derken zaten nasıl geçtiğini anlamıyorum ki zamanın...
Olsun evdeyim sonrası bayram bir beş gün daha iznim var o da Aralık sonu seneyi evde kapatırım artık...



26 Kasım 2008 Çarşamba

adamla kadın...

Kadın, yüzüne güneş vurmuş kumral saçları daha da ışıldamış yüzü daha da aydınlanmış adama baktı alıcı gözle hayranlıkla, sonra dudaklarına takıldı gözü, ne kadar da çekiciydi daha önce farketmiş miydi bilmiyordu belki etmişti zamanında bakmıştı belki o gözle de şimdi de görmüyordu o baktığını...
Zaman ilerledi belki o ilk ateş kor oldu ne olduysa o sabah baktı işte dudaklarına, hissetti eski zamanki gibi belki kalbi kıpırdadı bir an ne bilsin hayat koşturması yüzünden ayrıntıları atlıyordu...
Sonra birden döndü adama gözleri dudaklarında : "dudakların çok tatlı görünüyor" dedi. Adamın dudakları hafif yana kaydı hoşuna gitmiş besbelli döndü birden -kadın baktı gözlerine- dudaklarından "dünkü aldığım pantolonun boyunu kısaltalım mı çok mu uzun acaba? Alsaydın ölçüsünü keşke..." çıktı bir anda cevap olarak...
Sonra daldı gitti kadın yola, akan trafiğe... akan hayata...

içim de...

cebim gibi bugün keyifsiz iç durumum çapraşık oturuyorum bu hava beni sinir ediyor güneşli hava kapar beni, puslu bulanık yağmur yağdı yağacak hava olmalı, kurdun puslu havayı sevmesi misali ben de seviyorum...
Ben de ayrı pusluyum belki...?

montumun cebi...

Çantam da böyle ziyadesiyle tertipliyimdir...

25 Kasım 2008 Salı

uyuyan sevgiliyi...


... hiç seyrettiniz mi ya da izlendiniz mi uyurken sevgilinizce?

Tesadüf...

Kelimenin tınısı bende hep olumluyu çağrıştırmıştır hayatımda olduğu ya da meydana getirdiği olumlu davranışlar gibi...

Üniversite son sınıfta mezuniyetime 10 gün kala 1 sene uzaklaştırma cezası aldım, hep baktım seyrettim ne olacak bu olayın hayrı ne zaman çıkacak diye sonra zaman aktı aktı şimdi çalıştığım yerin sınavı açıldı kazandım, sonra baktım şeker bir adam iş arkadaşım, o zaman hayatımda biri var ama benim sonra yine zaman suyun yolunu bulduğu gibi yolunu buldu o şeker adam kocam oldu...

Hayatımın en olumsuzu gibi görünen aslında en olumlusu olan en unutulmaz olayı tesadüf değildir de nedir?

sabah sabah...

Pek bir güneşli Ankara...

24 Kasım 2008 Pazartesi

istedim de vermediler...

Tam mezun olduk kpss çıkardılar başıma ben beden eğitimciyim ne anlarım tarihten coğrafyadan matematikten ondan bundan etmediler beni öğretmen kaybettiler kaybettiler...

Kutlu olsun öğretmenlerin günü...

23 Kasım 2008 Pazar

Empatinin de böylesi...

Bu sabah milli dizimiz bez bebek in reklam arasında zap yaparken Türkan Şoray'ı gördüm bir üniversitenin kısa film yarışması varmış aradan da Türkan Şoray' a bir ödül verelim gelsin, basın da okulumuzla yarışmamızla ilgilensin mantığıyla çağırmışlar kendisini de ...

Behzat Uygur sunucu -hiç te haz etmem kendisinden yapay insan- sonra Cahit Berkay konser vermiş onu gösterdiler ben de kilitlenmişim müzikler süper sonra sahneye çıktı Türkan Şoray, sunucunun iltifat yağmuru ödül alması filan...

Bir an Türkan Şoray oldum aldım ödülü teşekkür ettim Cahit Berkay' ı dinlerken çevirdiğim filmler geldi gözümün önüne, Cahit' e sarıldım aferin arkadaşım filmlerimi müziğinle şenlendirdin sağoalsın -ki kendisi Türkan'ım için yaptım hepsini dedi- Behzat oğlum sen de çok yakışıklıymışsın sakal da ayrıca yakışmış film çevirelim bir ara dedim sonra eğildim kalabalığın önünde...

Haberin altında gözlerinden yaşlar akacaktı Sultan'ın yazıyordu ekran karşısındaki Sultan'dan aktı bile...

Demek ki bu aralar ihtiyaç hasıl oldu gözyaşı boşaltmaya bünyeden...

"Ben de cennete gitmek istiyorum ama günahlarım izin vermiyor"

22 Kasım 2008 Cumartesi

müziğime resim...




Az önce PuCCa GÜNLÜK ' ü okurken bloguna müzik koymuş süper de bir şarkı çalan, biraz kurcaladıktan sonra ben de yaptım (eee böyle böyle öğreneceğiz) uygun da resmi olsun istedim...

21 Kasım 2008 Cuma

kabiliyet...

Hangisine kabiliyeti var acaba Rengin in resme mi halası gibi yoksa dedesi eski baterist annesinin kulağı iyidir müziğe mi?

Dün itibariyle çizmiş olduğu bu hayvan üzerine babasının yazdığı "aferin" i (bu arada kalbin içinde Funda ismi de hakgetire, ayrıca da nasıl bir aferin yazmak o öyle "m" nereden çıktı aferin in orada :)) ...

Babam dedim ya bateristi eskiden hatta o devirler "Alkadraz Beşlisi" diye de grupları vardı (onun da afişi var bulur bulmaz resmedeceğim), Barış Manço'ya çalmışlar zamanında sonra Mersin' de bir yerde çalarlarken Yurdaer Doğulu' da babamların çalıştıkları yerin karşısında çalmaya başlamış babamların işini kesmiş, sevmez babam o yüzden rahmetliyi. Hatta annemle de Kayseri' deki bir konser sırasında tanışmışlar ...

Babamın babası rahmetli dedem süper keman çalarmış denk gelmedim de besteleri bile varmış, en küçük amcam desen o da ayrı yetenek hepimizde var demek ki gen meselesi...

Annesi ki bu ben oluyorum müzik bölümü sınavına girip yedekte kalmış bir benim... Notasız (nota da bilirim hani) şarkı çıkarırım misal çok severim org çalmayı babam ilk getirdiğinde eve uyumadan bütün gece bildiğim bütün parçaları çıkarıp ertesi güne konser vermiştim bizimkilere hala da tam anlamıyla bir müzik aletini kullanmayı çok isterim...

Kızımda da istiyorum özellikle müzik alanında birşeyler yapsın, en azından bir müzik aletine hakim olsun ya da ne bileyim resim yapsın ama kendi istesin bunların hepsini, ben sunayım önüne de, şimdi istiyorum yaşı gelsin önce piyanoyla tanışsın sonra isterse devam ettirsin ne isterse işte...

Yapsın birşeyler de ya da babası gibi sporla da uğraşabilir, annesi tamam spor akademisi mezunu ama faal sporcu değilim okudum bitti babamız hem okudu hem yaptı ...

Olsun işte birşeyler ama bunların üzerine bir de "hakim" olsun derim ben :)

Çok şey mi istiyorum :) Anneyim ben yaaa en iyisi olsun benimkiyle beraber bütün yavrulara da :)

bir tomar...


...ilacımız oldu bu sabah gittik öğrendik yavru sinüzit oldu yine de buraya da yazayım sağlamlaşsın "Allahım bu derdine şükür dermansızını verme" cidden buna şükrediyorum öyle şeyler duyuyorum ki çocuk hastalıkları üzerine buna seviniyorum ...
Yine bir tomar ilacımız var iki röntgenimiz var ciğerler temiz sinüslerden biri dolu öbürü açık 10 gün kullanacağız hayırlısı bakalım...

20 Kasım 2008 Perşembe

sokakta tartışmayınız efem...

Dün otobüs durakta durdu nasıl kalabalık, bir çift takıldı gözüme oğlan saydırıyor kızın surat alı al moru mor sonra kız dönüyor etrafa da belli etmeyecek oğlana birşey söylüyor oğlan daha fazla saydırıyor hay Allah dedim ne zor durum ya düşülesi değil...
Onu dedim ya bu sabah esas oğlan da saydırdı kız da etrafa çaktırmamak gayesiyle sürekli gülümsedi :)))

her sabah...


aynı terane gel bilgisayarı aç su koy çay için ama öncesinde sıcak su al kahveni yap ilk sigarayı tellendir hemen yavrunun kreş sayfasını aç (şimdi sinemadalar o yüzden sınıf boş) bak masanın üzerine sadece bak acilleri yap sonra mail kutunu aç bak ne var ne yok blog aç konunun komşunun yazılarına bak facebook a bak var mı bir durum -var ya bu yazıyı yazmaya saat 9 u geçerek başladım şu an saat 10:50 neden bir sürü iş geldi arkadaş geldi onunla sohbet- ne diyordum hayat ne kadar aynı değil mi?


19 Kasım 2008 Çarşamba

üstü kapalı itiraf...

Çok kötü birşey yaptım öğlen arası tek başıma yine yapar mıyım bilmem uzunca bir süre yapmam bunu bile nasıl yaptım tüh tüh tüh...

Allah be...

Geldin sonunda ne iyi ettin hoşgeldin tekrar biliyor musun sensiz buranın ne anlamı var artık öyle bir hal almış ki ne zman gitsen baş sağlığına geliyor arkadaşlar seviniyorlar onlarla sohbete katılacağım için; öyle boş boş oturuyorum hayır bugün baktım boş oturuyorum bekleyen kağıtları işleyeyim dedim neyse masamın üzeri temizlendi hayrına sonra ne yaptım Rengin Hanımın kreş öğretmenlerine öğretmenler günü vesilesiyle başlamış bulunduğum yelek formatındaki örgümü bile getirdim (yuh artık filan demeyin eeee burası devler dairesi olacak o kadar ayrıca da öğlen tatilinde iki şiş dürttüm sonra gelince beklediğim, hemen bıraktım bitirince göstereceğim)...

Bir daha bırakma beni olur mu sabahın 9'undan akşamın 5' ine kadar gözlerim pörtlese de gözlerim kurusa da seni seviyorum ya olmuyor sensiz canım "İnternetim"

:))

17 Kasım 2008 Pazartesi

anamın evinde...

Bizim cadı (bu cadı da kreş öğretmenlerinden kalma) onu her kreşten almam da "anneannemi arayabilir miyiz müsayetse (aynen söylediği gibi) ona gidebilir miyim" aradık anneannemizi evler yakın bu arada müsayetmiş bıraktım kendisini ben de eve geldim bu sefer almak lazım evde de kapı cam tadilat var açılacak her yer soğuyacak ev ben gideyim dedim en iyisi sen işler bitince ara dedim kocama gelelim biz... Yavru da hasta ya en uslu en sevimli haliyle koltukta "sız" sen :) Dayanamadım soğukta dışarı çıkarmaya araba da buz gibi şimdi kıyamadım bu gece buralıyız sabah kreşe bırakıp servise yetişirim.

hastalık antibiyotik



Daha Ekim 28 de on günlük kür'ü bitirdik... Yine öksürük yine üst solunum yolları tıkanık popoyu doğrultamadık küçük cadımın :((

bir radyo buldum ki...

http://www.kanalturk.com.tr/Haber.php?Haber_id=4329

sanat müziği parçalarını aman da nasıl güzel çalarmış :)

yalandan dünyada...

ne salakça işlerdir bunlar kardeşim sizin hiç işiniz yok mu var zamanınız belli gidin Afrikaya gidin yardımlara katılın aşevlerine gidin hiç olmadı işe yaramadınız yemek servisinde kepçe tutun çorba dağıtın hadiseye bak tüye resim oldu be Allah rast getirmez valla işinizi insanlığa faydası yok bu kulumun diye var senin gibi bir salak daha dikiş iğnesinin iplik geçecek yerine faaliyet yapan bir de onları sergileyen... ikiniz ikiniz çıkmayın karşıma...

varım mı yokum mu?

"Kutuma gideyim ben söyle Hamdi'ye sağolsun üç kuruşluk teklifleri için"

Matrix kıvamı yaşadığımız şu dünyada şimdilerde izlenilir oranı tarafımdan düşse de dün Kayserili çocuğun(anne tarafından hemşehrim oluyor) bölümüne baktım öyle bir 8,5 aydan beri kutu açıyor duruyor (yorulmuyorlarda öyle saatlerce ayakta) yazık iyi para alsın gitsin istiyor insan ama diğer uzun süreli duran bir Mevlüt vardı annesi kendisinden önde, ne aldı o yazık 10 lira...

İşte böyle uyuşturulduğumuz bunu seyredin saatlerce başka da devlet memleket şehit PKK parasızlık işsizlik eğitim-öğretim onlar da neymiş biz hallediyoruz bırakın onları bakın siz buna dedikleri bu salakça programları izliyoruz işte biz de amaaan akıl yok valla...

Kaç lira aldı ki Kayserili?

Ha bu arada Nursel de ne Nurseldi öyle gözleri hele... Acun? bana hep sempatik gelmiştir niyeyse bir samimi bi mahallenin çocuğu gibi...





15 Kasım 2008 Cumartesi

bir varmış bir yokmuş...



Babam sürpriz yapmış bana araba almış Uno 1.4 SXİE öyle yaılıyordu herhalde cok da önemli değil Bolu üniversite son sınıftayım yaşamın en güzel anları erkek arkadaş yok özgürlük had safhada (şehir dışında okununca bir de erkek arkadaşın varsa hayatının bütün özgürlüğü elinden gitmiş demektir ya da sürekli dır dır dır hesap soran biri) neyse babam sürpriz yapmak için Mersin menşei olan akraba oğlu kız arkadaşıyla birlikte arabayi getiriyorlar hesapta benim haberim yok ama annemle konuşunca söyledi halt etti ona da kızdım :) ne söyledin be annem ben de dibine kadar yaşayayım her zaman denk gelir mi ...

Geldiler çiftimiz benden heyecanlılar ben biliyorum ama bilmiyor rolümün de hakkını vermek durumundayım becerdim ama :)

O günden sonra en sevdiğim gecenin 2 sinde kahveleri termosa koyup arkadaşlarla doluşup Abant'a gidip kahveleri yudumlarken Ay' ın şavkını izlemek ıssız göl kenarında uçsuz huzurun tadına varmak...
Sonrasında demiştim ya bir varmış bir yokmuş diye bu var kısmıydı anlattığımın yok kısmı da mezuniyetime 10 gün kala 1 yıl okuldan uzaklaştırma cezası aldım araba da püfff diye uçtu gitti elimden bu da bir yokmuş kısmı...

14 Kasım 2008 Cuma

Med-Cezir

Bu kelime bana "dımdızlak ortada kalmak" ı hatırlatır hani bir var su bir yok ...
Bir ortada kalmışlık bir yalnızlık ama bunda da mutlu olunacak yan bir daha gelecek su her ne kadar gidiyor olsa da...
kelime oyunlarında haftanın kelimesi)