12 Aralık 2011 Pazartesi

Abla...

Ultra bakımlı bir hatun olamadım...
Zamanında sorumluluk yoktu gerekli iştah vardı giyindik süslendik hevesler alındı, şimdi milletin o çabaları "naçizane" nafile çabalar gibi geliyor...
Makyaj malzemesi ya da evden çıkmadan yeniden kaş göz yapmak yerine, zemini temizlemek mantıklı geldi bana hep...
Cilt temizliği oldu önemlisi, en kaliteli kapatıcılar yerine, hoş sadece üniversite mezuniyetimde oldu fondotenim sonra o da kurudu gitti...
Kıyafet işinde de canım annem sağolsun bulurdu buluştururdu en iyisini alırdı bu da marka olduğu için malesef kötü bir marka takıntım hasıl...
Ucuz mal alacak kadar zengin değilim sözünün arkasından gidip, az alıp çok giydim...
Zevk konusu ise facia, örtünmek için giyinenlerdenim...
Kız kardeşim ise benim o kadar zıttım ki...
Bir yere gider yığınla durur kıyafetler, en iyisini bulur hemen kafasında evdekilerle kombine eder hım hım diye diye alır yakıştırır da...
Bense dolaptakilerden bi haber, yıllar sonra bakarım ki aaaaa benim bunum varmış, hay Allah neden giymedim ki diye kendi kendime hayıflanırım sonra yine unuturum...
Ara sıra hiç aklımda yokken vitrinlere bakarken girip aldığım bir kaç parça eşyanın da akibeti ara ara kardeşimle gidip değiştirmek olur ki bu hafta sonu da durum aynıydı...
Giyinme kabininde kardeşimle ben...
Bakıyor bana manalı manalı...
"Abla sen kendi kendine bir şey alma güzelim gelirim ben seninle"
O kadar güldüm ki aklıma geldikçe de hala gülerim...
E canım ne var, ben de senden feyz alıyorum herkes her konuda ihtisas sahibi olmayacak ya :)
Dedim ya örtünmek benimki, zaten hep basic parçalar favorim en güzeli, öbür afilli parçalarla da ben ben olmuyorum ki...


7 Aralık 2011 Çarşamba

Sıkça... Sıklıkla... Sık Olarak...

İflah olmaz promosyon delisiyim...
Promosyon derken de öyle herşey değil elbet özellikle yılbaşındaki şık organizerler ajandalar kalem takvim not kağıtları ıvır zıvırdan bahsim...
Can babam çok getirirdi bilirdi huyumu da şimdi Bizim Bey'den geliyor sağolsun...
Hoş onları ne kadar kullanıyorum benim ki maymun iştahlılıktan fazlası değil kıyı köşe geçmiş zamanların ajandaları ıvır zıvırları dolu...


Allahım nazarlardan saklaya bu ara üst üste adliyeden esen mutlu rüzgarların esintisine koyverdim saçlarımı uçuşturuyorum...

Kilo verme işini de fazla kafama takmadan Sevgili Asortiğin yönlendirmeleriyle devam ettiriyorum...

Sağ omuzundaki tendinit illetinin henüz başında tedaviye başlamamın avantajını merkezdeki hastaların hareketlerdeki çığlıklarından anlıyorum... Siz siz olun mutlaka kendinizi dinleyin ihmal etmeyin hekime bir görünün her türlü marazda...

Bu ara sıkça, bizim beyin  gittiğinde bavul hazırlama, geldiğinde yerleştirme işlerimin arasında Rengin' imin okulu dersi meşgalem bir de öğlenden sonraları gittiğim fizik tedavi merkezi...

Her cuma değişen oje renklerini takip edip, sabah başka akşam başka renklerle, her dışarı çıktığımızda alınan bir yenisiyle... Velhasıl işimiz var hanımın süsüyle...

Yine de ve yine de değişmeyen nakaratım; şükürler olsun her şeye, hayata, huzura, sağlığa, varlığa ve nicelerine...

5 Aralık 2011 Pazartesi

Çok Atak Gördüm Kendimi...

Vatandaş Dukan demiş ki Funda kardeşim bu boya 59,25kg. olabilirsin ancak ve ancak...
Pışşşşşık dedim neyyyyyyyyyyy...
Otuz yaşına kadar 55 gez, hamilelikde 30 kg al Reno altıncı ayına geldiğinde 32kg ver...
Son 3 senede fazladan 4-5 kg yi vereme üzerine de ilave et toplamda 8 kg fazlalığı bünyede ihtiva et...
Dukan demiş ki üç gün atak yapabilirsiniz, Asortik demiş ki beş gün yapalım Funda...
Ürkütmek istemediğimden bünyeyi, dört günle sonlandırdım atağı...
Darısı istediğim kiloya düşene dek seyir halim devamına...
Bu arada kendime fazladan ön gaz vermek istemem ama bugünün neticesi üçüncü gün hasılatı -1,5 kg...


4 Aralık 2011 Pazar

Açlıkla marine olduğum dün ve bugün, saf protein almaktan, saf tertemiz bir şey oldum çıktım...
Geceleri yenilen aburcuburların, deliler gibi tatlının, yok estra çikolata sosu da ekleyin lütfenlerin sonucu, vücuda nakşedilen fazlalıkların nasıl giderilebileceği kahrı çekilir, nasıl etsemlerle yanıp tutuşurken Asortik Krep demiş ki; Dukan Diyeti, uygun musunuz, haydaaa buyur buradan ateşle......
İşaret kabul eyleyip, bir perşembe akşamı okuyup da kendisine yorum, soru, bilimum tacizlere vardırınca işi, kendisi de cansiperhane cevaplayıp verince gazı, pazartesiyi bekleyemem ben, tezcanlıyımdır en tazesinden diyerek cuma sabahı başlayıp, cumartesi sabahına da -500 gr görünce, eee toplasan 4 günün ikisi gitti ikisi kaldı sonrası evre evre deyip giriştim bu işe...
Meğer meraklısı çokmuş, yapanı sonuç alanı ve her şeyden öncesi de Asortik de ciddi kayıplar yaşayınca, eee dedim azmim gir devreye, koyma yüzümü yerlere, devam edelim şu işe...
Bizim Beyin de haberi yok bu ara fazlaca yüklenmekteydi lakin görecek ki geldiğinde uçmuş gitmişim ben heheyyyyt....
Yalnız yulaf kepeği ne menem kötü birşeymiş ayol hap gibi yutuyorum artık...
Benim gibi düşünme aşamasında olanlara da buyrun diyorum, kapıyı açıp önden buyur ediyorum, çekinmeyiniz deneyiniz...

1 Aralık 2011 Perşembe

Hayattan alınacak lezzetlerin yelpazesi belli...
Yelpazedekiler fiilen var iken, sonrasında fotoğrafları kalıyor elde...
Sen eline alıp da savurmaya başladın mı yüzüne yüzüne, o olmayanların rüzgarı yüreğine yüreğine vuruyor...
Kapatınca işin bitip de, onlar da yüreklerindeki yerlerini alıyorlar rüzgarlarından öte...

(Oturanlar) Ortada...
Soldan üç...
Sağdan iki...

Soldan üç...
ortada...

soldan iki...
soldan bir...
soldan bir...
soldan bir...
bateride...



Üstteki video babamın arkadaşı Turgay Kahya...
Düğünümüzde söylemişti Turgay amca...
Babam fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere bateristti...

Sonradan edit: fotoğraflardan anlaşılacağı üzere babam bateristti demek salaklığına ara sıra düşüyor insan evladı anlaşılacağı üzere ne demekse...

25 Kasım 2011 Cuma

Tendinit...

Yeni meşguliyetim tendinit'imin tedavisi...


Onun dışında aşayiş berkemal durumlar ala şükür...

Tendinit' in ne olduğuna dair...

22 Kasım 2011 Salı

Indırım Dındırım...

Öyle böyle birşey değil yaşadığım bugünkü...
Ultra değişik, ekstra egzantirik ve başa gelmemiş...
Olmasa en iyisi olurdurundan, lan oldu da fena olmadısına kadar uzayan, akacak kan damarda mı dururmuş aktı gittiye kadar listesini uzatan hayıflanma sözleriyle bezeli bir hadise...
İnsan çocuğu söz konusu olunca homojen halde dolaşıyor kabın içinde...
Her mübadeleye de giriyor, istemediği her şekli de alıyor, şimdi hangi kaba koyarsan o şekildeyim misal...
Her yaşın, anın öğretisi varından yola çıkarak, hiiiç sınıf ayrımı insan ayrımı eğitimli eğitimsiz ayrımı yapmayacağım demeyeceğim kimse kusur kalmasın...
Kimse de ben insan ayrımı yapmam laitifesine de girmesin mümkünse, delikanlı gibi şapka önde konuşalım o şekil düşünelim "la" :)
Eskiler boşa mı sarf etmişler davul bile dengi dengine...
Denklik mühim mesele...
Arkadaşın da dengin olacak, eşin dostun da, çocuğunun arkadaşları da, ailesi de...
Öyle hümanistim, insanları severim, geçiniz bir kalemde...
Severiz tabi lafta o da uzaktan, mehtaba daldığımızda, ulvi sohbetlerde, mangalda kül bırakmadığımız uzun soluklu oturmalarda...
Eğitim şart diye yırttığımız taraflarımızla, tüy bitirdiğimiz dilimizde, geldiğimiz nokta greenwich' ten başka bir yer değildir...
Üzüntüyle itiraf ederim ki çocuğumun, ailesinin cahiliyetlerinin meşrulaşmış ebeveynlerinin üretimleriyle kaynaşmasını tasvip etmiyorum şu dakikadan itibaren...
Armudun dibine düşme hadisesiyle ve benim her zaman düstur edindiğim gibi "anasını babasını sevmediğimin çocuğunu da sevmiyorum kardeşim" vaazımın bir diğer öğesini takdimimdir ki "cahil, cüleha, ındırım dındırım adamların çocukları benim çocuğumla iletişime geçmesin" ...
Sonra bugünki gibi ağır travmaların damga vurduğu, abuk subuk sahnelerin yaşanmasından kaçınılmıyor...
Ve ne çare ki eğitim şart diye bas bas bağıran güruha ben de şiddetle katılıyorum...



17 Kasım 2011 Perşembe


Kuru öksürüğün yanına katık bu sabah, narçiçeği ve iki adet kuşburnu...

15 Kasım 2011 Salı

Doydunuz mu Ağalar?

Sıkıntı birkaç gündür mevcut...
Bizim Bey telefon elinde, müşteri temsilcisine ulaşmak istiyor da öyle kolay değil demek ki, önceleri ana menüde müşteri temsilcisine ulaşmak için sıfırı tuşlayın derdi, elli tuşa bastı olmadı, bekliyor on dakika oldu sıkıntısını anlattı onlardan kaynaklanmayan bizden kaynaklanan bir sorun kaldı ki alıcıda problem, bilmem ne kadar vereceksiniz sıkışan yerden çıkarttınız mı meblayı rahatlayacaksınız bayağı...
Sinirlenen bizim bey, evdeki iki digiturk bağlantısı için, kapatın ikisini de diyor hemen şimdi, olur diyor karşıdaki kibar bey, yalnız kapatma işlemlerini biz yapmıyoruz artık, faks göndereceksiniz, hemen yarın diyor bizim bey...
Eskiden olsa üzerine kaç telefon açılır, kapatma lafını duyunca dört bir yandan saldırırlardı...
Gerçi bizim millet de yıldırmış olabilir ne diyeyim işin suyunu çıkarmayı severiz ya bi...
Bankalarda da öyle değil mi meret? Yıllık kart ücretini ödemem diyorsun ödeyeceksiniz kartı kullanırken iyiydi değilmiye getirip, tamam kapatın kartımı iptal edin diyorsun hay hay memnuniyetle diyorlar...
Tamam onlar doydular da bizler soyulmaya hala doyamadık....
Seneler seneler önce şimdilerde kapanan bir hızlı yemek yenen kurumsal bir dükkanda çalışan bir tanışım bahsederdi, salatalarını yiyorlar, dibine gelince uyduruktan bir saç teli, getiriyorlar buyrun kıl çıktı, biz de el mahkum hemen yenisiyle dğeiştiriyoruz ama biliyoruz ki müşteri bilerek yaptı...
Ne denmeli ne yapmalı... 
Arada yaşın yanında yanan biz kurulara da böyle iki satır yazı yazınca rahatlamak kalıyor...


14 Kasım 2011 Pazartesi

Kara Kalem...

Kabristana gidiyorduk bizim beyle geçmiş gün, telefonda "Funda Kardeşim yardım edilecek çocuklar var sana rica etmiyorum kardeşim yapacağız" ne demek demiştim ne gerekirse...
Bugün Öykü' den okudum sonra kendi sitesine baktım karısının yanına defnedilmiş Hak' ın rahmetine kavuşmuş, çok üzüldüm... Mekanı cennet kabri nurlarla dolsun...
En çok da o güzel kızına üzüldüm sabırlar kolaylıklar versin Allahım ona ve sevenlerine...
"Kara Kalem" Ahmet Söylemez...

11 Kasım 2011 Cuma

Bir ara on kişiydik...
Sabah kas gevşetici kremimi belime sürüp, üzerine korsemi geçirip maratona başlıyordum...
Bizim Bey in ablası, çocukları ve yine bir akrabası vardı bayram tatilimizde...
Her zaman derim evimin kapısı kapanmasın inşallah diye, kalabalığı seviyorum, yorgunluğundan çok muzdarip olsam da, arada kendi kendime kudurukluk yapsam da, akşamları tabuyla gece yarılarına kadar olan kahkahaları yorgunluklara değdi tabi ki başka birçok artısıyla da...
Aradaki iki günü izin alıp, misafir sonrası temizliği, çamaşırı bitirip de kahve eşliğinde meydana yazmaksa paha biçilmez...


Tek Aşkım Sen hep aklımda kalbimdesin....

4 Kasım 2011 Cuma

Seyran-ı Bayram...

Kreşe gittiği an demiştim öğretmenine benim kızıma birşeyler öğretmek için çırpınmanıza gerek yok, griydi, kırmızıydı, kareydi, üçgendi, bak yeşildi, aktı, karaydı diye, benim kızım doya doya oynasın, gülsün, eğlensin, zaten akıl küpü hepsi şimdininkiler, kendi kendilerine halledecekler utanmasalar...
Okula başladığımızda da kasmadım hiç, velilerle konuştuğumuzda derdine düşmüşlerdi ne zaman okuyacak ne zaman yazacak diye, boşverin diyordum gözlerinde lan kadına bak nasıl da salmış bebesini de kendini de şeklinde kadın haline gelmemi hiç umursamadan...
Ne oldu bana sanki ilk okuyanlardan yazanlardan oldu...
Öğretmenine de demiştim sıkıya sokmam çocuğu, benim için önemlisi ahlaklı olsun kızım, yalan söylemesin, insan kıymeti bilsin, merhametli, vefalı, vicdanlı olsun, matematik dehası varsın olmasın, duygusu bol olsun, kendini ifade etsin, hakkını savunsun, hatta savunamayanlarınkini de o savunsun...
Ders de zaten benden çok gördüğü öğretmeninin ağzından çıkanı tahtada gördüğünü bugün olmadı ertesinde yerleştirir kafasına...
Velakin düsturum budur kızımda, gönlünün muradı olsun, hep mutlu olsun diye...
Çok mutlu Rengin, hayallerine hergün bir yenisi eklense de, o çok istediği Barbie Evi için senelerdir başımızın etini yiyip de, artık para biriktirmesi gerektiğini anlayıp yarısını bile biriktirmiş hale geldiğinden beri, sevdikleri yanında bir dediği iki edilmediğinden beri, anneannesine tüm nazını geçirtip, yemeklerini yedirdiğinden, çişini bile yakaladığında sildiren, kredisini sonuna kadar kullanan mutlu bir çocuk...
Onun gözlerindeki o ışıltısını, anneannesinin gözündeki ışıltıyla aynı olduğunu bilip, benim de ışıldamama sebebiyet veren bu birlikteliğin hiç mi hiç bozulmaması için dualar edip Rabbime hergün şükürler ediyorum...
Ve diliyorum can-ı gönülden, bütün çocuklar tabi ki önce sağlıklı, sonra çok mutlu olsunlar sevenleriyle, bizlerle...
Herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu, sevdiklerinizle bayramlar diliyorum, tekrarlarına erişerek inşallah...



2 Kasım 2011 Çarşamba

Komşudan Bu Yazı...


ne zamana kadar?!...



ne zamana kadar tutacaksın... senden olmayanları ötekileri sana bir çift sözü olup bunu sesli ve yazılı dile getirenleri parmaklıklar arkasında...
adaletin ibresini kendine çevirdin...
at koşturuyorsun ya...
sosyal medya çığlıklar atıyor sokak bölünmüş...
gündüz "feneri" gibi apaçık ortada ya da maymunun g.tü gibi açık tüm yapılanlar söylenenler yalanlar taraflar kısımlar...
şeffaf ülkeyiz vesselam! 
midemiz ve mezhepimiz pek geniş...



‎13 yasında tecavüze ugrarsan suçlusun!!! Testere ile kafa kesersen çocuksun!!!



13 yaşındaydım deli gibi s.vişirdim...
bu mümkün mü...
13 yaşında bir kız "çocuğunun" kendi isteği ve arzusuyla 26 kişiyle birden ilişkiye girmesi...
rızasıyla... 
Allah aşkınıza 13 yaşında bir kızın evlenmesine kanunlar nasıl karşı çıkıyorsa... 13 yaşında bir kızın hadi diyelim isteğiyle de 26 adamla beraber olmasına diyecek sözü olmalı...
Ama çıkan karar da olduğu gibi değil...
13 yaşında bir kızın cinsellik olgusu daha oluşmamışken, kendinden ve karşı cinsten bi haberken... Belki onunki ne benim ki ne diye merak eder haldeyken... cinsel ilişkiye olur vermesi olacak iş mi...
hadi diyelim kızımız 21 yaşında olsun olgun olsun reşit olsun ne haltsa işte ... 
26 erkekle birden ilişkiye girmesi nasıl mümkün olur aklım havsalam almıyor...
işin içinde çıkamıyorum...
Hukuk bir anda adalet bir anda bu budur diyerek işin içinden çıkıverdi... 
Bence sadece iki hakimin insiyatifinden çıkabilecek bir karar değil... Dayanağı nedir? belli ki g.tleri...


Adres mi...

1 Kasım 2011 Salı

Kimseye İsyan Değil Meze Niyetine...

Rakının yanına meze yazım...
En azından ben öyle tahayyül ediyorum...
Rakısı eksik, alkol almamamdan dolayı o da; almak isterdim kimi zaman da işte neyse karıştırmayayım ...
Enteresan hızda akıp gidiyor benim sular, geçtiğimiz hafta bi daha enteresandı, pik yaptı, gariptir sonra o su duruldu, duruk gerçi, cismi yok bu ara...
Sonra yarının telefonunu bekleyeceğim, şu benim dava zımbırtıları vardı, en son yirmi dört bin liralık tazminat davanın duruşması var ne olacak, sakinim ama Allah büyük neyse günahımız çekeriz ,sağlıktan ötesi boş...
Sonra akrabayla, akbabalar arası gittik geldik son dilimde...
İkiye ayrıldıklarını gördük, akbabaların akrabalardan sıyrıldığını...
Hele de babamın gitmesinden, eskisi gibi musluklardan suların foşurdamamasının akbabalar üzerindeki hükmünden; ne menem bir şeymiş meğersem el kiri dediğimiz....
İçine ettiğimin parasının, yine içine ettiğimin dünyasında ne kadar tepesinde olduğunu ve insanların iki kuruş için nerelerini verebileceklerini.... YAZIK!
Babacığımı çok özlüyorum, burnumun direğinde sızısı, kulağımda sesi, rüyalarımda hep... 
Annemle kardeşimle sürekli onu konuşmamız, kah ağlamaklı, kah gülmeli işte içine ettiğimin dünyasının bir diğer cilvesi... Çok mu ettim ki içine?


Rengin Hanım ın mutluluğu sevecenliği bu ara coşkun maşallah...




Arkadaşım gibi, kedi gibi, kuzu gibi, aşk gibi, yavru gibi, ceylan gibi, yandaşım gibi, hayat arkadaşım gibi, sırdaşım gibi, ömrüm gibi, çiçeğim gibi, dünyam gibi, tüm katlandıklarımın sebebi, gözlerine baktığımda gözlerimi sulandıran, kafasını bağrıma yasladığımda oraya yapıştırdığım hiç ayrılmayalım dediğim...
Neler yazasım var neler, kendimi tutmam ortalığı yine duman etmek istemememden....
Ayarsız yazıcıyım ben, annem der, süpürgeye sıçtın dört bir yana saçtın diye...
Lüzumsuz hiç birşey kalmadı yanda yörede orası güzel oldu akrabalar kaldı akbabalar bertaraf...
Eş dost arkadaş kısmı görüşülmese de kalpler hep beraber görüşülse daha iyi olacak ya...
Mutluyum olmamak için deli olmak lazım ya da peynir ekmekle katık edilen akıl...
Şükürlerimi vakit vakit sunuyorum Allah' a daha ne isterim ki...
Ayakların yere basması aklın oturması mı gerisi sineğin vızıldaması ciddiyim boklu deredeki kurbağa vırakları...


23 Ekim 2011 Pazar

:(

Facebook tonlarca protesto dolu, keza sanalda heryer ki oturduğumuz yerde yapmıyor muyuz ...
Yazık günah giden canlara kayıplara...
Derken...
Depremle sarsıldık şimdi sıcacık evde çocuğumu uyutup, üzerine gelip de oturup ayağımı uzatıp günü bitirirken oradaki onbinler gecenin soğuğunda belki de güne yeni başlayacaklar...
Dua etmekten başka çarenin gelmediği elimizden, dilimizden de daha bir özenle cana kıymet verilmesini istemekten başka da birşey dökülmüyor...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Dönemsel...

Her şeyden el etek çekip, üzerine bir okkalı üç kiloyu da bünyeye ilave edip daha da siyah bir ruhani hale kavuşunca, her günün sabahında, bugün ıvır zıvır yemeyeceğine dair sözler veriyor halde buluyorsun kendini...
Öğlene doğru koy da rahvan gele vecizesinin bünyede vuku bulmasıyla bir bakıyorsun yine sabahki verdiğin sözlere gelmişsin...
Yoksa hayvani bir şekilde tepeleme bir domatesli bulgur pilavıyla Ankara' nın meşhur Halk Ekmeğiyle götüresim var hoş götürmüşlüğüm de yok değil ki...
Yemenin bende hududları yok, gözüm her daim aç, hele tatlıya...
Eskiden günü tek öğün geçirip de canım istemiyor lafıma kendim bile hayran olurken şimdi her kapı ardında bir yemişliğim var...
Sigaradan da acayip bir haz almam da, deliler gibi yemek işinin cılkını çıkarmak isteme mevzumu da tamamen dönemsel olduğu kandırmacasına sığınıp, ne vardı bunlar yerine bir kitap okuma isteğim delireydi ya da bir tiyatro, bir sinema mevzularından dem vurup lan nasıl kapıldım bunların içinde boğulacağım kurtarın beni diyeydim ya...
Allaaahın yemesinden içmesinden oradan oraya savrulup ama inadına vazgeçmeyerek de geçen diliminden de keyif almak zamanıdır hayatın, kaçışın yoksa başkasından...


8 Ekim 2011 Cumartesi


Öfkem pişmanlığımla hemhal olmuş...
Kızgın mıyım, pişman mıyım, üzgün mü, bitkin mi...
Ayırt edemiyor insan...
Sıkıntı üzüntüden değil elbet hiç değil...
Karmaşıklıksa bu hale gelmekteki marifet...
Kızgınlık; yitip gidenleri de, yitip gidenlere de sebep olanda asıl...
Kar zarar hadisesinde uç köşe de koca bir "kar" varken, öte yanda gidenlerin, gideceklerin tek vücutta vuku bulmayıp yörüngesindekileri helak etmesini hesaba katmıyor bile...
Hortum, kasırga ne varsa ve ne uğradıysa öyle bir yıktı yıktı geçti ki ne yiten geri gelir, ne de aynı dizinin tekrarı oynar yeniden...
Silinen de, üzeri çizilen de, biter gider de geri gelmez tövbe...
Elde olana şükredip her zamanki gibi, yürüme bandındaki yürüyüşe devam etmeli aynı yolları tekrar tekrar yürüyerek...

6 Ekim 2011 Perşembe

Her Şey...

...bu sabah Renginle okula gitmek için arabanın başına geldiğimizde başladı...
Anahtarı arabaya tuttuğumda daha bir gariplik olduğu aşikar, ben yine de pili bitmiştir diyerek kapıyı manuel açıp yerleştikten sonra onca yükümüzle, kontakta hiç bir numara olmamasından haydaaaa bitti mi ki akü diyerek onca yükümüzle inmemizle okula yürümemiz bir oldu dersin başlama saatini hafiften geçirerek arabaya güvenip...
Akşam sağolsun sınıftan bir veli arkadaşın eşi ve kayın biraderi akü takviyesiyle ve sonra bunun kendini şarj etmesi lazım yarım saat dolanın şeklindeki söylemleriyle gecenin de 22:00 si olmuş kız kardeşi yanıma alıp çünkü Rengin' in başında da annem var...
Haydi kız kardeş sen gel hele iki dolanalım, birer de kahve içer evimize döneriz teklifimle, bir kahveciye otururken daha, değnekçileri sevmediğimden ve park parası verme alerjimden dolayı bir miktar geriye konuşlandırdıktan sonra arabayı.....
İçtik biz güzelim kahvelerimizi, önümüzden geçen çekici arkadaşları gördükçe de bizimkine aynı muameleyi uygulamasalar bari, yok canım bizimki emniyetli yerde tesellisinden sonra işkillenip kalkıp da park yerini pir-ü pak görünce vay yandıma düştüm bir an...
Sonrası efendim Türközü' ne götürmüşler benim aküsü henüz olmuş nazlımı...
Paramızı bayıldık, ehliyetimizin de değişmesi gerektiğinin farkına vardırıldık, kendi soyadımızı da kullanıyor olmamızın bir artısı yokmuş hüviyette, ehliyetimizde TC numaramızın da görünmesi icap edermişi öğrendik, evimizin yolunu tuttuk...
Sen misin otoparka, değnekçilere verdiği paraya acıyan!


4 Ekim 2011 Salı

"Başlık"



Yazıların sonunda atarım ben başlığı...
Hoş dünyaya gelirken bir başlığım var mıydı ki...
Yaşadıkça oluştu başlığım başlıklarım...
Bir sürü var elbet...
Yırtmıyorum kendimi başlığını koyayım illa ki kuş kondurmuşcasına...
Uzun bekleyişim devam ediyor neyi beklediğimi bilmeden...
Sonunda elime ne tutuşacak, dur bakali ne olacak!
Fakat şu dönem itibariyle bir huzur, bir dinginlik ki tavanlardan taştı artık maşallah...
Bir de hazırlandım; ileriye geriye ne olacaksa nereye varacaksa....
Villa paspasım da olduktan sonra bir villam eksik ona da ramak kalmış ola...

1 Ekim 2011 Cumartesi

İssssssssyAAAAAAAANNNNNNN.............

Gece çıkmalarından hiç mi hiç haz etmeyen ben, bir daha uzun süre de çıkmam inancıyla gece sonundaki bu kanaate varmış bulunmaktayım...
Sakin geceler hariç...
Dünkü konserin kuyruk kısmından daha anlaşıldı ki, kız ve erkek kardeşlerimizin yoğunlukta olduğu bir kalabalığın içindeyiz...
Korumalar sanırsın reis-i cumhurun korumaları...
Kraldan çok kralcılar her zamanki gibi, ne yani altı üstü güvenliği sağlayacaksın, hepsi genç müzik dinleyip gidecekler hay huy yapmaya ne hacet...
Bu güvenlik görevlisi camiasının sanırım eğitimlerinde bir pürüz oluyor, sonrasında da görev tanımlarında...
Konser denilen saatte elbette başlamadı öncesindeki dangır dungur diye tabir edilebilecek yaşta olan bana, daha ilk dakikalarında o gümbürtüler bütün iç organlarımda tım tıs, bam güm şeklindeki tınılarına başlamışlardı bile...
Sonraaaa önce orkestra elemanları birer birer o kendilerine has edalarıyla yerleştiler bir iki tıngırdattılar...
Bateriye babamı oturttum hemen, gece boyunca da kalkmadı hep babam çaldı...
Ses düzeninin ilk iki üç parçadan sonra düzelmesi dışında, orkestranın şarkıcının sesini örtüyor olmasından başka sıkıntı yoktu...
Halbuki Halil Sezai' nin gırtlağında akide şekeri mevcut, o kadar temiz bir sesi var ki mikrofona gerek yok o derece...
Biri on, diğeri beş dakikalık iki aradan sonra insanı iki büyük rakı devirmişçesine çarpan konser, ruhumu da içimi de alaşağı etti geçti...