22 Nisan 2013 Pazartesi

Gösterilerin İnteraktifi Ben Buyrun!

Güzide şehrime sirk gelmiş hoşgelmiş...
İş yerinde otururken arkadaşla birbirimize gazlar verirken iki bilet alır buldum kendimi...
Eskinin pazar TRT ekranlarında pazar günleri western sineması- pazar konseri- sirk üçlemelerinin daimi izleyeni olarak o sirk nasıl heyecanlandırırdı beni neler yapıyorlar, nasıl yapıyorlar, o hayvanlar nasıl kul oluyorlar eğitmenlerine diyerek ağzım bir karış açık seyrederdim...
Bu bilet işini de sırf kendim için almışımdır itiraf edebilirim, Rengin' e ithaf etsem de...
Rengin' e de son ana kadar söylemedim ama çok büyük bir sürpriz var dedim, en azından bütün sorumluluklarını ikiletmeden yerine getirdi sürprizin yüzü hürmetine kullandım onu haha!
Cumartesi 20:00 itibariyle gösterimiz başladı, hayretler içinde kala kala izlerken gösteriyi, aralarda komiklik yapan palyaço ve yardımcısı her gösteri arası çıkıp performanslarını sergilerken bir baktım gösterinin içinde ben!
Parmağı yaralandı amcanın önce, müzik değişti, baktım amca bana bakıyor, ışıklar bana döndü, geldi yanıma, öp elimi...
Öncesinde de plastikten bir çiçek getirdi verdi matmazel filan...
Neyse kendi parmağımı dudağıma götürdüm onun parmağına dokundurdum, yok illa öpülecek...
Kurtuluş yok parmağının kenarına kendi parmağımı koydum artık kendi parmağıma da dokundurdum dudağımı hallettik...
Kardeşime anlatınca diyor ki o da iyi kafan çalışmış, ben olsam herifin parmağını öperdim mal mal diye, hakikaten benim de aklıma o anda geldi, ben de yapışırdım herhalde diye düşünüyorum parmağa...
Gösterisine devam amca, sahnede.... Bu sefer de burnundaki kırmızı yuvarlak yaralanmasın mı, yine müzik değişti, ışıklar üzerimde, seyirci kırılıyor, amca yanımda burnumu öpeceksin....
Haydaaaa, ben de gülüyorum, Rengin yanımda anne öpme...
Geldi yanıma, yüzüğümü gösterdim amca I'm married dedim, kendi yüzüğünü gösterdi o da ben de dercesine...
Kaçış yok bu sefer, hafif dokunduk kırmızı yuvarlağa...
Gitti sahneye bu sefer peki bu sefeeeeer neresi yaralandı dersiniz?
Totosu...
Müzik değişti, ışıklar yine ben de...
Rengin çığlık çığlığa, anne hayır orayı öpme...
Ben katıldım artık gülmekten yok artık diye, seyirci yerlerde, bir yandan da Rengin' i sakinleştirmeye çalışıyorum yok artık annecim şaka yapıyor...
Geldi yanıma üzgün gözlerle baktı baktııı...
Sonra elimi öptü teşekkür etti döndü sahneye...
Anne ağzını burnunu kırmak istedim adamın dedi sonrasında Rengin...
Sabah çiçeği yanına aldı arkadaşlarına anlatınca kanıt olacakmış...
Bunun gibi bir anım da Bolu' da okurken Mehmet Ali Erbil gelmişti gitmiştik gösterisine onunla da var bir anım sahnede, anlatırım bir ara...


Palyaçonun elinin üzerindeki el de Rengin Hanımın eli...

18 Nisan 2013 Perşembe

Amaaaaan....

Çocuklarımız hepimizin gözünün bebeği buna kimsenin itirazı yok...
Hepsi ayrı ayrı prenses prens, on numara çocuklar...
Çok az anne babadır çocuğunu objektif değerlendirebilen, kusurlarını görebilen...
Gün gelir o çok sevdiğimiz kıyamadığımız çocuklarımızı okula teslim ederiz sonra başlar hengame...
Gözümüzden sakındığımız çocuklarımız, öğretmeninden azarı işitince önce söyle bir cız eder yürek sonra oranın da patronu o deriz yavrumuza, sen ne ettine kadar vardırırız hatta...
Arkadaşlarıyla sorunları olur üzer yavrumuzu  zaman zaman sınıfındakiler, hatta tartaklarlar bile yine çok uzanamaz elimiz kolumuz çok ciddi yerlere varmadıkça hadise...
Veli tanırız bol bol hırslısından, aklı evveline, aklı başındasına kadar çeşit çeşit...
Kreş hayatımız başladığında öğretmenine tembihimdir lütfen benim çocuğuma zamanından önce birşeyler öğretmek için çocuğumu sıkmayın, oyun oynasın bol bol, mutlu çocuk olsun benim evladım...
Şimdi de öyle, hırslarım yok benim, okul birincisi olmuş, sınıf birincisi olmuş ne yani bana...
Al işte iş yerinde, en iyi üniversite mezunu da var sınıf birincisi bölüm birincisi neyse bir başla üniversite mezunu da var okulu uzatarak mezun...
Hepsi bir birimde aynı şartlarda çalışıyorlar işte...
Bir tarafı yırtmaya gerek yok...
Hele hele bacak kadar çocuklar için hırslanan ebeveyne ağzım bir karış açık kalıyor...
Yargılamak değil elbet niyetim banane diyebilmek isterim ama ilerleyen kuşaklar da anasından babasından gördüğünü belleyen bireylerle devamını sağlayacak geleceğin...
Kızımı güvenerek evine gönderdiğim sevdiğim bir veli konu...
Kızlarını da çok severim, ciciden, hanım hanımcık, çok da başarılı sınıf birincisi...
Veli hırslı ama çocuğun kitabını çocuktan önce hatmetmiş, hangi konuyu ne zaman işlemişler, ne yapmışlar hepsinden haberbar, bense bu kadar derinlerde değilim, sorsan matematikte hangi konudalardı diye en son kesirlerle uğraşıyordu Rengin herhalde ona devamdır derim...
İş yerinden Rengin le konuşuyoruz "neler yaptın anneciğim bugün" le başlayan klasik anne kız konuşması...
Anne dedi X arkadaşım dedi ki "Rengin  lütfen yanlış anlama sana tembel demek istemiyorum ama annem dedi ki seninle arkadaşlığımızdan sonra benim derslerimde biraz düşüş olmuş o yüzden seninle konuşmayalım bir süre ara verelim"
Hııııı dedim olsun anneciğim o da onların kararıdır dedim ama sesim gitti...
Ne dedim şimdi bu Allasen 8,5 yaşındaki çocuğa aşılanan ne bu hırs?
Rengin anneme demiş sonra "anneanne annemin sesi bozuldu, kötü birşey değildi ki anlattığım yoksa annemi üzer miydim kötü olsa?"
Yok anneciğim, sen hep çocuk gibi çocuk ol en mutlusundan çocuk, s.ktiret öyle birinciydi ikinciydi hırslarını, okul burs sınavlarını, sağlıklı ol yeter, yanımda ol hep, gülsün yüzün, mutlu olalım sadece, huzur içinde ol....



2 Nisan 2013 Salı

Bilemedim Şimdi...

Hafta sonu güneşli havalar münasebetiyle bizim kızla annem, evin hemen dibindeki parktalardı...
Aradan parkta oynanacak kadar zaman geçti, kapı çaldı, bizim kız ağlamaklı ayağını tutuyor...
Efendim bizim kıza köpek çarpmış, çarpmanın etkisiyle devrilmiş, sağ ayak bileği dışa dönmüş...
Hemen buz kompres yaptım, yukarı kaldırdık, uzandı ama nasıl üzüldüm ardından sinirlendim...
Köpek bahçesine döndü bizim adı üzerinde çocukların çocuk bahçesi...
Birbirlerini de görerek çoğaldılar....
Bildiğimiz kocaman bir sürü, onlar orada oyun oynuyorlar, anne babaları da bir öbek, sohbetteler...
Bu arada o köpekler de çocuk misali işte çocukların toplarına atlıyorlar, tamam uysal köpekler ama o çocuk korkuyor işte, o kadar girift olmak istemiyorlar olmak zorunda da değiller diye düşünüyorum...
Onları da anlıyorum aslında, köpeklere veya hayvanlara sözüm yok, fakat çocukların veya büyüklerin nefes alıp serilip oynayacakları alanların kısıtlılığını da gözönüne alırsak ya diyorum onların okul zamanı tasmasız ya da onlar varken de tasmalı hava aldırın...
Bu olay cumartesi oldu, bizim bey de görevde şehir dışında, pazar günü hastaneye götürdüm Allahtan herhangi kötü bir şey yok şükür, zaten uygulanması gereken buzu uyguladım sadece ağrısına ağrı kesici verilecek...
Allah sakladı kırılabilirdi de...
Pazartesi günü okul çıkışı okuldan çıkanlar parka hücum ediyorlar yine o köpek güruhu yine o çarpan köpek...
Bre mendebur gel de çocuğun yanına, nasıl oldun de, kusura bakma de, iyi misin de...
Bu sabah üçümüz ben servise, bizim bey Rengin' i okula götürmek üzere parkın içinden geçerken bu...
Gittim yanına durumu izah ettik bizim bey filan konuştuk...
Dedim hiç olmadı insan gelir bir durum sorar o kadar düştü bu çocuk, yuvarlandı, mosmor şiş ayak, düdük! insan ol biraz!
Bir küstah, bir vurdumduymaz, Allah hepimizi "insan"larla karşılaştırsın "insan" olanlarla...
Gerçi onun da teline göre oynarız, şerbetini veririz de, verdik de...
Neyse efendim bu işin başvuru mecrası Orman ve Su İşleri Bakanlığı 9. Bölge Müdürlüğü...
İnternet sayfasındaki BİMER ' e tıklayıp online başvuru formundan başvuru yapmakmış...
Yaptırım da şöyle; tasmasız sahipli hayvan sahibi önce uyarılıyor, tekrarında ise para cezasıyla sonuçlanıyor...
 "du bakali n'olecak?!"

27 Mart 2013 Çarşamba


Çalıştay var hem bir dinlence hem mesleki gelişim...

"Ne senden rüku artık, ne de benden kıyam. Bundan sonra; selamun aleyküm, aleyküm selam." - Fuzuli

16 Mart 2013 Cumartesi

Zihnimin kasisi çok benim...
İndisi bindisi...
Gaz vermem yeterli, o kasislerin sayısının artması için...
Biraz koyverdin mi -ki en güzeli evet farkındayım- o zaman ne kasisi, ne ineceği, ne bineceği, ne durağı, ne yolu...
Gerçi bakınca şöyle uzaktan, olmasa da olmazmış düzün kıymeti, o kasislerle anlaşılırmış gibi de...
Velhasıl hükmediyorum artık sayılarına, malumunuz yaş aldıkça akıl, kendi kararlarını da kendi verebilir vaziyete geliyor...
O halde bir o yana, bir bu yana, bakar gider aklım, gönlüm, yönüm...
Akşam akşam efkardan değil aklıma geldi, çamaşır astığım odadaki yumuşatıcının gevşettiği zihnimden parmaklarıma sirayet eden lakırdılar...
Öylesine...



Bu da ışıkta dururken gözüme takılan...
Mesaj gibi...

15 Mart 2013 Cuma



Son zamanlarda hiç birşey beni bu kargodan çıkan hediyem kadar mutlu edemezdi herhalde...

27 Şubat 2013 Çarşamba

Çok karanlık...
Işık da yok yol da...
Yolumu seçebileceğim hiç birşey...
Ay da ya bir bulut arasında ya da arada bir o güzel yüzünü göstermekte...
İlerliyorum ama neyin üzerindeyim bilmiyorum...
Deve, at, eşek...
Çöldeyim belki haliyle de devenin üzerinde...
Gecenin simsiyahında ilerlemekteyim...
O arada yüzünü gösteren ay, yine göründü...
İlerledikten nice sonra karşımda bir karaltı, seçemiyorum...
İlerliyorum...
Korkmuyorum da...
Demek ki zararsız o karşımdaki, içim ürpermediğine aksine tuhaf bir huzur duyduğuma göre...
Yaklaşıyorum...
İniyorum deveden...
Karaltı kıpırdamıyor...
Bana mı bakıyor acaba..?
Kesin...
Yaklaşıyorum daha da...
Kokusu geliyor burnuma...
Tanıdık bir koku, geçmişten sanki...
Şimdi yanındayım...
Hava hafif esiyor mu ne...
Kumların hışırtısı kulağımda...
Burnumda o tanıdık koku...
İçimde tuhaf huzur...
Hareketsiz duruyor öylece...
Yürürken küçüldüğümü hissediyorum...
Çocuk oluyorum...
Şimdi yanındayım...
Dizlerine başımı koydum...
Elleri saçımda geziyor, yüzümü okşuyor...
Dünya dursa şimdi fırtınalar kopsa etkilemeyecek bizi...
Çocuğum...
Kafamı kaldırmaya cesaretim yok...
Kokusunu çekiyorum içime, huzur dalgası yine...
Kafamı kaldırıyorum neden sonra, yüzünü de göreyim istiyorum...
Gülümsüyorum...
Biliyordum diyorum...
Babam...??
Dönüyorum ...
Elleri saçlarımda, kokusu burnumda...

22 Şubat 2013 Cuma



Çizdiğimiz gibi değil mi zaten yaşadığımız..?
Bir tarafı beyaz bir tarafı siyah...
Ara renkleri barındırmadan...
Ya şahane her şey bardağın dolusu  gibi...
Ya melankoli batağında debelenme çaresizce...
Her ne olursa olsun var olmanın en dayanılmaz meziyeti durum...
Safça, oyun oynamadan, açıkça...


16 Şubat 2013 Cumartesi

İyidir Cuma...

Bir başka durum yoksa cumaları işe arabayla giderim...
O sabah Rengin' i okula ben bırakır, oradan işe geçerim...
Yüksek sesle müzük dinleyerek sürüş vaktidir benim için 15 dakika...
Daire, cuma günü mayışıktır, rehavettir...
Nasılsa yarın hafta sonudur gazıyla geçer...
Öğlen tatili  arkadaşımı da alır, onun anne-babasına, benim de rahmetli babama, Karşıyaka'ya gideriz...
Sıralıdır, önce onun annesi, sonra benim babam, sonra onun babası...
Gider gelirken de daireyi, işi, evi, havayı, suyu konuşuruz...
Yemek vaktine yetişmişsek yemekhanede de karnımızı doyurur, yerimize gelince çayları da söyledik mi...
Dönüş için servis beklemeye gerek olmadığı gibi, eve en az kırk beş dakika erken gitmek demektir Cuma...
Çıkışta içinden geçtiğim mahallenin, meyve sebze çeşitliliğine/tazeliğine hayran, marketine uğramazsam döverler beni diyerek pazar alış verişini tamamlar eve kaçarım hemen...
İyidir Cuma...
Uyku baskın gelmezse istediğin kadar oturduğun Behzat Ç. yi tamamlayıp, hep birlikte televizyon karşısında mayıştığın, rehavetli, huzurludur...
İyidir Cuma...

31 Ocak 2013 Perşembe

Ne yalan söyleyeyim genelde uzun izin günleri bir an önce kendimi iş yerine atmak için can atardım...
Yoruluyor insan çünkü evde olunca...
Ne tembelim...
Şimdi de iznim bitmek üzere ve müdürümün bir müjde verip, bir beş gün daha uzatabilmek için dualar ediyorum...
Yetmedi bu seferki, doyamadım...
Rengin' e de, tatile de beraber vakit geçirmeye de, ertelediğim işlerimi yapmaya da...
Daha ki yapamadıklarım kaldı, görüşemediğim arkadaşlarım kaldı, gitmek/gezmek icap eden yerler kaldı...
Olsun bunlara da şükür...
Bu da çok iyi geldi...
Şimdi Rengin ve sınıf arkadaşı içerde tatil ödevi yaparlarken, ben de hem bir yandan çamaşır yıkıyor, bir yandan da ayaklarımı uzatmış, kahvemi höpürdetirken, satırları yazmakla ve nette gezinmekle meşgul oluyorum...
Yaşasın tatil ve de yaşasın izin :)

24 Ocak 2013 Perşembe



Sana bir söz yazdım bugün...
Dedim ki derin bir nefes al önce...
Eskiyi, oraya ait olanın kapağını iyi kapat...
Hava almasına müsade etme...
Aklın orada çünkü...
Bir hoş sada kalsın orası...
Her iki yanı yaşamak lüzumundan fazla hamallık...
Ha bir de çok düşünme dedim...
Bırak su yatağından aksın gitsin, durdurup durma...
Yorma kafanı ,yormanı isteyenlere de asma kulak...
En son yazdığım sözleri dinledin, bunu da dinle...
Anını yaşa, şükret, sağlığa duacı ol...
Başka da birşey yok zaten...
Hayat film tadında değil, olmayacak da...
Derin nefes al söylemeden, söylenmeden önce...
Sonra yürü git ileri, yanındakilerle birlikte...
Ardından kapıyı aralık bırakma...
Kapat ki iyice... 
Dönmeyesin geri...


15 Ocak 2013 Salı

Gribe, Nezleye, Bağışıklık Güçlensin Diye Günde İki Bardak Ekinezya Çayı...

Merak, hepimizin içimizde dinmesini istemediği bir çağlayan gibi...
Çoğu kez çağlamasına bizim karar verdiğimiz, az kez de elimizde olmadan burnumuzu soktuğumuz hadiseler deryası...
Yine çoğu kez ve devam eden merak mevzumuz başkalarının hayatları üzerinde seyrini eyliyor...
Başımız dertte olduğunda büyüklerimizden duyarız ışığı yanan evlere bakıp "ah ahhh bak oralarda da ne dertler sıkıntılar var"...
Ya da her ev bir kabirdir" şeklinde söylemler...
Daha niceleri...
En çok da eski zaman kadınları, ikinci kuşaklar, yaş itibariyle çok daha duyarlıdır...
İyi niyetle mi, fena niyetle mi bilinmez, filancanın oğlu/kızı nasıl oldu, kiminle evlendi, karısı/kocası nasıl, dirlik düzenleri nasıl, boşanmışlar mı , hala devam mı, ne almışlar, nereye gitmişler.... onlarca yüzlerce birbiriyle elele tutuşmuş üzere vazife olmayan soru...
Ne yapacaksın sananeeee...
İş bu haldeyken, blogda fazlasıyla ne yediğimiz, ne ettiğimize kadar yazıldığından ve bu niyet durumu belirsiz taraflar tarafından hangi taraflarıyla yorumlandığı belirsiz durumlar ortaya çıkmadan önce, gayet efendi tabir-i caizse çamaşıra kadar yazan ben, sonraları ayyy filanın kızı Funda, ya da filanın torunu Funda şeklinde şehir şehir dolaşan, kahve yanına ikram çikolata gibi bir misafirlik söz konusu olunca kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi çekiliyorum ben de bir müddet sonra...
En son artık çok sevdiğim akrabamdan aldığım nasihat "aman Fundacım bir zamanlar yazıyordun, yok mutsuzum, yok şöyleyim diye" yazma canım benim, bak herkes konuşuyor...
Yok yazmam...
Yazmıyorum...
O zaman okumasınlar da demiyorum, okunmak da güzel ama dert dökmek daha güzel...
Zaman zaman söylerim, burayı isminin sahibi kızım Rengin için açtım sonra bana bir prozac oldu, bir lustral oldu, bir selectra oldu, bir risperdal oldu...
Ne çok ilaç ismi biliyorum değil mi..!
Sonra işte böyle bir şehirden öbür şehire, yeni aldığımız arabaya eve hoşgeldin aramıza tarzı şeyler yazıp da, alakasız birinden, hayırdır Funda bebek mi geliyor şeklinde karşıma çıkınca da öyle üstten üstten, kenardan ucundan sadece alelade konular üzerine yazılar kalıyor bana da yazmak için...
Durumdan sıkıntılı mıyım evet çok hem de...
Bu arada konuyla tamamen alakasız, kulağımda Mehmet Erdem; "dünya dönüyor sen ne dersen de" diyor..
Şiddetle tavsiye ederim albümünü, dinleyin dinleyin dinleyin...
Sevgiler efendim ardından saygıyla...



14 Ocak 2013 Pazartesi



Hiç bir kategoriye girmeyen, konu bağlamında ne idüğü belirsiz meydanımda, çok sevdiğim, herkesin de çok sevdiği kolay mı kolay öyle dakikalarca yoğurmaya gerek olmayan bir içli köfte tarifi vereceğim sizlere...
Hemen haber spikeri havasına da girdim, yazılarım bir ağırlaştı, kelime kelime ayırmaya, kafam bir sağa bir sola dönmeye başladı, prompter'dan okumaya başladım sonum hayırlı olsun...
Efendim şimdi malzeme olaraktan ordan burdan alı,p kendime uyarlayıp da budur dediğim bir tariftir kendisi...
Ağırlıklı olarak Antakya yöresi içli köfte tarifi dedi halam ki kendisinin ünü yayılmış gitmiştir akraba talukat arasında...

* 1 kg ince bulgur
* Un veya irmik
* Bir soğan rendesi
* Kimyon
* Tuz
* Acı biber salçası

Öncelikle 2,5 su bardağı ince bulgurla başladım yapmaya...
15 adet köfte çıktı...
Kapaklı bir tencereye bulgurun üzerini bir parmak aşacak kadar sıcak su koyun, on-on beş dakika içine tuz da ilave ederek demlenmeye bırakın...
Sonra bulgurun üzerine bir soğan rendeleyin, salçasını baharatını ilave edin...
Kabın yanına bir tas su alın ki arada kıvamını tutturmak için kararken işinize yarayacak...
Bir tas da un bulundurun onu da kıvam tutturmak için serpeceksiniz arada yoğururken...
Bu kıvam tutturmak tamamen elinizin hissine kalmış...
Bulguru önceden ıslatmanın tek olayı yoğurma süresini en aza indirmek...
Sonrasında cevizden daha büyük parça alıp başparmağınızı içine batırıp diğer elinizi etrafında döndüre döndüre gelebilecek en ince kalınlığa getirdikten sonra kavurduğunuz kıyma-soğan tuz- karabiber- ceviz karışımında elinizi korkak alıştırmadan koyun...
Şekillerini resimdeki gibi yapıyoruz biz...
Sonrasında iki türlü pişirme biçiminden birini şeçip hazırlayın...
Ya yumurtaya yumurtaya bulayıp kızartın ya da suda haşlayıp üzerine tereyağı yakın...
Afiyet şekerler olsun...




11 Ocak 2013 Cuma

Rengin kuzusunun astım lakaplı sevimsiz bir rahatsızlığı var artık...
Kullanmak zorunda olduğumuz nefesi içine hızla çekmek suretiyle tatbik edilen bir ilacımız ve mümkün olduğunca hasta olunmaması gereken bir dönem var önümüzde...
Sonrasında alerji bölümü bize astımımızın çeşidini ve izlememiz gereken yolları izah edecek umuyoruz...
Hacettepe çocuk hastanesinde teşhisimiz kondu...
İlk defa gittiğim, kalabalığından hep korktuğum ama doktorlarından çok memnun kaldığım, gözümün gördüğü çocuk hastalıklarına bakıp şükür Yarabbim astıma da hamdolsun diyerek etrafta dolandığım, insan yığınının içinde işlerimizi yine de hızla kolaylıkla hallettik...
Park yersiz kalmadığım gibi hastanelerde de rast gider işim hep öyle düşünür inanır ve gerçeğini de yaşarım...
Şükür...
Güzel de bir tesellim var bu rahatsızlıkla ilgili bu yaşlarda çıkan bu rahatsızlık ilerki yaşlarda sönebilirmiş tamamen bitebilirmiş...
Hacettepe İhsan Doğramacı Hastanesi kalabalığa alışmış insanlarıyla, doktorlarının ve hemşirelerinin ilgisiyle  tipik yurdum hastanesi...
Tuvaletlerini alafranga seçmesi sebebiyle kullanamadığımız, hijyen kurallarına uyulması düşünülen böylesi bir yerde bu tarz tuvaletin niçin kullanıldığı konusuna takıldım...
Milletçe tuvaleti temiz kullanma bizden sonrasına temiz bırakma gibi bir özürümüz var, kendimizi geliştiremediğimiz, geliştirme konusundaysa hiç bir gelişme gösteremediğimiz mevzudur bu temizlik tuvalet kullanımı durumları...
Keşke duvarlarında dizi dizi asılan ISO belgeleri olan bu kurumun tuvaletleri hijyen bakımından kullanım kolaylığı temizlik kolaylığı bakımından ala olan alaturka tipinde olsaymış...



31 Aralık 2012 Pazartesi

Mesajınız Var...


Yeni yıl argümanlarını tam tekmil yapmasam da -ki anlayışıma ters düştüğünden- herkeste bir coşku olduğundan mıdır nedir, güne güzel başladım...
Cumartesi pazarları da sayarsak dokuz gün evden çıkmamacasına, kanepede oturduğum yeri çökertircesine, hiiiç işe güce dokunmadan- bir genel temizliği saymazsak- şahane bir bukle geçen tatil ardı işe başladım bugün...
Özlemişim de, hava da güzel, aydınlık bir sevinç içerde benden öte...
Şimdi gelelim mikrofona eğilip yeni sene mesajına ki adet bozulmasın...
Efendim öncelikle sağlık üzerine örülü, sevdiklerle süslü, ev huzurunun, iş yeri huzurunun bolca yaşandığı, müjdeli haberlerin kapıdan baktığı, evin, paranın, huzurun, mutluluğun, bereketinin katlanarak arttığı, hayırlı, uzun, kalplerinizin muradının gerçekleşeceği nice nice seneler geçirmenizi can-ı gönülden dilerken... Yanaklarınızdan öpüyor...
Kucaklıyor... 
Sırtınızı pış pışlıyorum...

28 Aralık 2012 Cuma

Dört Dörtlük Temizlik


Biz hanımlar için temizlik deyince her şey dört dörtlük olmalı her daim..
Özellikle, sevdiklerimize mis kokulu, bembeyaz, sakız gibi beyaz çamaşırlar..Işıl ışıl canlılıkları korunmuş renkliler sunabilmek en önemli unsurdur biz hanımlar için...
Bunun için, bunca zamandır yaptığım uygulamayı, renkliler ayrı beyazlar ayrı yıkanır tezini, Dr. Beckmann renk koruyucu mendiller sayesinde rafa kaldırıyorum...

Nasıl mı?
Dr. Beckmann, harika bir ürün olan renk koruyucu mendilleri ile biz hanımların imdadına yetişti..
Renkli ya da beyaz elimizde olan kirli çamaşırlarımızı, ''aman,bir makine olsun öyle yıkarım'' diyerek bekletmemize gerek yok artık...
Açıkçası böylesine minicik bir ürünün bu derece başarılı olacağına dair şüphe ile yaklaştım başta...
Ama yanıldığımın göstergesi olarak, sizler için uygulamalı olarak görsellerimi paylaşıyorum.
Kullanımı ise öyle pratik ve kolay ki...
Renkli ya da beyaz ayrımı yapmadan, çamaşırlarımızı makineye koyuyoruz.
Çamaşırlarımızın renkli yoğunluğuna göre, bir yada iki adet Dr.Beckmann renk koruyucu mendili çamaşırlarımızın arasına yerleştiriyoruz ve makinemizi normal programda çalıştırıyoruz...
Hepsi bu kadar...
Dr. Beckmann renk koruyucu mendilleri sayesinde, zaman,enerji, deterjan vs. tasarrufu ise böylelikle yarıya inmiş oluyor..
Yıkama bitince gözlerinize inanamayacaksınız...
Deneyin ve bu rahatlığı siz de yaşayın!!!
Tebrikler Dr.Beckmann
ÖNEMLİ:Çamaşırlarınızı ilk yıkamada ayrı yıkayınız...
(Her mendil tek kullanımlıktır.)
Dr. Beckmann, % 100 alman malıdır...
Dr. Beckmann temizlik ürünleri,sadece renk koruyucu mendilleri değil, bir çok ürün yelpazesi ile biz hanımlara, temizlikte kolaylık ve tasarruf sağlıyor...
Bu harika ürüne ulaşmak ise oldukça kolay...
Bütün, Migros, Carrefoursa, Real, Metro, Gratis, Kiler, Özdilek, Çetinkaya, Şaypa, Pehlivanoğlu, Kipa, lokal zincirlerde bulabilirsiniz....

Ayrıca online satış sitesi www.cosmofresh.com adresinden satın alabilirsiniz..

Bir bumads advertorial içeriğidir.

27 Aralık 2012 Perşembe

İzin Dediğin Nedir ki?

Çok güçlü olmadıkça hiçbir güç evden çıkaramıyor beni izin günlerimde...
Nasılsa hep evden dışardayım diye eve bir özlem, onunla kendimle başbaşa kalma hali bendeki...
Zaten ne kaldı ki bitmesine de...
Pazartesi yarım gün sene sonu yoğunluğundan iş yerinde geçti, salı da aynı şekilde geçecekti ki dışarı işleri buna müsaade etmedi...
Araya bir terapi sıkıştırıp rahatlarken ayrıca bir de gece gezmesi ilavesi ettim mi e zaten çıkmışım da yeteri kadar...
Bugün de dünden seyredemediğim Kuzey Güney' i seyredip sonrası evi bir elden geçirmek icap eder hazır ortalık sakinken...




19 Aralık 2012 Çarşamba

Biri de Benim...

Spor uzmanları 11 yıldır kadro bekliyor
Spor uzmanları 11 yıldır kadro bekliyor
 
Beden Eğitimi Yüksekokulu mezunu 323 Sözleşmeli Spor Uzmanı tam 11 yıldır kadro bekliyor.
19 Aralık 2012 Çarşamba 
ANKARA (ANAYURT) - 2001 yılında Devlet Memurları ataması için yapılan o dönemin KPSS sınavı( KMS) ve yabancı dil sınavı ile atanan ve şuan Türkiye’nin 81 ilinde Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı olarak çalışan Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunu toplam 323 Sözleşmeli Spor Uzmanı tam 11 yıldır kadro bekliyor. ve yetkililerden artık mağduriyetlerinin giderilmesini ümit ediyor.
Devlette geçen sene 200 bin sözleşmeli kadroya alınırken sözleşmeli spor uzmanları yine kapsam dışı kaldı.
11 yıl önce teşkilata 500 kişi olarak giren Beden eğitimi ve spor yüksek okulu mezunu spor uzmanlarının sayısı aradan geçen yıllarda kadro verilmemesi sebebiyle öğretmenliğe geçenler ve ayrılanlarla beraber toplam 323 ‘e düştü.
11 yıllık süreçte Türk sporunun yönlendirilmesi, yönetilmesi ve organizasyonlarında büyük emeği ve katkıları olan sözleşmeli spor uzmanları özellikle şu günlerde belediye çalışanlarının kadroya geçirilmesiyle ilgili çalışmalar sürerken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç , Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten kendilerininde bu çalışmaya katılarak kadroya geçirilmeleri için yardım bekliyor.
Spor uzmanları, 11 yıllık süreçte teşkilata kendilerinden sonra birçok memur, antrenör ve sportif eğitim uzmanı alındığını ve şimdilerde de Gençlik ve Spor bakanlığına yeni uzmanlar alındığını; ancak Beden Eğitimi ve yüksek okulu mezunu olan geçmişinde sporculuk, antrenörlük, yöneticilik yapmış kısaca spor konusunda ehil olan ve 11 yıldır kurumda her türlü işleyişi öğrenmiş mevcut personel olarak kendilerine neden kadro verilmediğini , ve bu durumun ne zamana kadar süreceğini merak ediyor.

18 Aralık 2012 Salı

Patik "Can"dır...

Haftaya izinli olabilmem için gerekli girişimi yaptım neticelenince yaşasın beş gün pamuk anneannemle evde olacağım...

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kendimin Kendime Hediyesidir...


Bir hummalı hayat benimki hastalıklı...
Baskının asgariye indirgendiği, umudun çokça var olduğu...
Bir gün müjdeli bir patlamanın gerçekleşeceğini sanarak...
Birden her şeyin iyi manada tepetaklak olup, çarkların aslında eğri büğrü yerleştiğinin farkına varılıp da, hah şimdi oldu, bak yanlışmış, yerimiz konumumuz deneceği, benimse bıyık altından gülümseyip içimden "ben bunu zaten biliyordum" gülümsemesiyle seyredeceğim kocaman bir patlamanın aydınlanmanın başlayacağı günün ivedi geleceğini...
Ne ekşi ne tatlı mayhoş ama yendikçe yenilesi hani cennet hurması gibi...
Bir penceresi acayip keyifli, bir penceresi sağlığa varlığa duacı, bir penceresi hafif huzursuz, bir penceresi şakacı, bir penceresi... şeklinde süregiden bol pencereli alçak apartman vaziyet...
Yeşil çayımı yudum ediyorum kendi kendime hediyem olan bardağımdan...
Milyon tane olsa daha da istemem demem o kadar aç gözlüyüm bu nevi edevatta...
Yeşil çayıma ve öğle arama eşlik radyo alaturka dinlemekteyim, çalan parça da ah bu gönül şarkıları...
Pek severim eski sanat müziği şarkılarını rahmetli babaannemden hatıra...


12 Aralık 2012 Çarşamba

Yastıkaltı Yatırıma Enteresan İletişim


Teknoloji aldı başını yürüdü. Neredeyse tüm alışkanlıklar değişirken yastıkaltı yatırım da tarih olma noktasında. Yastıkaltı yatırım konusunda yıllardır çalışan işin kahramanları yastıklar da sonunda halka seslenmeye karar verdiler.

Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.

Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “Altın Salısı” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.

NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.

Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde.




Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Aralık 2012 Salı

2012'nin En Güzel Gülen Bebeğini Arıyoruz...

O muhteşem gülüşü ile sizin bebeğinizin “2012’nin en güzel gülen bebeği” olmasını ister misiniz?

Bebeğinizin en güzel gülen fotoğrafını ya da videosunu bizimle paylaşın, hem bebeğinize ömür boyu hatırlayacağı bir anı hediye edin hem de onun bol bol gülen fotoğraflarını çekeceğiniz iPad 2, fotoğraf makinesi ve sürpriz hediyeler kazanma şansını yakalayın.

Unutmayın, yarışmaya ne kadar çok video ya da resim ile katılırsanız kazanma şansınız o kadar artacaktır.

Kazanmak için hemen tıklayın!
Hürriyet Aile

Bir bumads advertorial içeriğidir.

5 Aralık 2012 Çarşamba

30 Kasım 2012 Cuma

Bi Celallendim Ben!

Dün; benim o çalkantılı dönemlerimden sonra hava durulup da, herkes işine gücüne varıp, ekmeğinin derdine düşüp, günleri eklerken birbiri ardına, gazete okurcasına kocaman açtım sayfaları baktım şöyle bir, bütüüüün olana bitene etraflı...
Dedim ki; tevekkül etmek lazım...
O olmazsa kalbini Yaradan' a bağlamazsan, her hayrın da şerrin de O' ndan geldiğine inanmazsan, güçlükler için bile hamd etmezsen, buna sınav gözüyle bakmazsan, en kıytırık sıkıntıda bile yok olur, çürür gidersin...
Allah' ın senin kalbini kıran için yapacaklarına kanaat getirir, O' nun adaletine teslim edersen en ufak hadiseyi bile, sonra tecelli eden adaletini duyunca bir şekilde işte o zaman için de soğur sen de...
Sadece sabırdır yapman gereken, Rabbim sen bilirsin demektir...
Öyle boş bedava da yaşamayacaksın...
Verilen aklı iyiye kullanacaksın her daim, aklında bir gün o mezarlıkların üzerinde yazanı iyice belleyip gidileceğini o tadılacak "ölümü" tadıp hele hele verilecek olan hesabın ödeneceğini o küçük aklından çıkarmayacaksın...
Kimselerin ekmeğiyle oynamayacaksın, evini yurdunu yıkmayacaksın, kimseler hakkında ileri geri konuşmayacaksın, bir gün o yaptıklarının beş beterini çekebileceğinin idrakına varacaksın...
Herkesin yardımına koşmakla mükellef,  iyi insan, ahlaklı insan, vicdanlı insan, merhametli insan olmakla, ahiretteki kazanımına katkısı olacağını unutmayacak, ona göre ekleyeceksin o birbiri ardına ne de çabuk geçiyor günler dediğin günleri...
Mal, mülk, alma, verme, giyinme, süslenme, kibir, dış güzellik kavramlarına itibar etmeyecek; iç güzelliğinin tam olması durumunda, o kalbinin yüzüne yansıyan aksinin nurunda, kozmetikte bile olmayan pırıltının olmasına bakıp şaşıracaksın...
Çivi çakmış gibi oturacağın o koltuktan, asla kalmayacakmış gibi havaya girmeyeceksin...
Adaletli bir insan evladı olup NE KADAR BÜYÜRSEN, O KADAR KÜÇÜLECEKSİN!
Çok genel geçer söylemdir; sonunda iki metrelik kumaşla, iki metrelik yerde ya kıvranacak, ya cennet bahçelerini seyredeceksin kabre açılan pencerenden...



29 Kasım 2012 Perşembe

İzinliyim Aslında...

Esas itibariyle izinliyim...
Durum gereği bizim izinler bir sonraki seneye devrolunmayacağından, biz çocuklu anneler son beş on günü çocuk hasta olur düşüncesiyle sona bırakırız...
Çok şükür kullanmak da nasip olmaz da kalanlar hep son aylarda kullanılır...
Tıpkı şimdi benim yaptığım gibi...
Bir sonraki beş günü de Aralık son haftası almak düşüncesiyle bu hafta da olursa bitecekti...
Şimdiyse iş yerindeyim...
Arkadaşımın ihtiyacı olunca benim gelmem hasıl oldu...
Aksilik de dün gece acildeydik Rengin Hanımla...
Dokuz gün antibiyotik kullanıp da dün öksürük krizlerine girmesi ve her yediğini istifra etmesi sonucu ciğerlerine iner diye korkumdan gittik, zaten yavru çok halsizdi öksürmekten karnı sürekli ağrıdığından, yemek yese sürekli çıkardığından...
Şükürler olsun ki ciğer temiz ama nefes alış ritmi değişirse getirin dediler...
Sağlık ocağı doktorumuza çok güvendiğimizden şimdiye kadar da boşa çıkaracak ters bir durum olmadığından teşhislerine ve verdiği ilaçlara güvenmişimdir her zaman...
Yalnız o da ben de notumuzu aldık ki Prefix 250mg bu seferki hastalığımıza fayda getirmedi...
Şimdi okula da gidemedi annemle evdeler...
Buna da şükür Allah beterinden saklasın...
İş yoğunluğundan dolayı kalan iznimin aksamaması için duacı olup en azından bu seferkini aldığıma şükredip oturmak icap eder tarafımdan...

22 Kasım 2012 Perşembe

Mesela...

Mesela;
Yılbaşı hediyeleri için karar verdim daha da ucuzlamasını bekliyorum...
Mesela;
İki ay daha hiç bir şeye karar verme denileni tutmadım, verdim, yılbaşından sonra uygulanmaya koymak üzere taslaklarıma kaydettim...
Mesela;
Haftaya iznimi aldım, kağıdı elimde, dinlenmiş beden gözümün önünde...
Mesela;
Aşure zamanında kafamda aşuremi yaptım, hallettim, tabaklara koyma işi kaldı geriye...
Mesela;
Hala hayalim bir koşu bandına sahip olamadım ama iş yerinde her gün otuz dakika yürüme/koşma eylemine geçeceğim umuyorum...
Mesela;
O kadar güzel iki kitap okuyorum ki, biri başucumda, biri serviste gidiş gelişte, hele okunmayanları düşündükçe daha da heyecanlanıyorum...
Mesela;
İşe yaradılar bir ay daha benimleler...
Mesela;
Yoğun mu yoğun iş akışı bile o kadar keyifli ki, arada soğumadan içilen kahveye bile seviniyorum...
Mesela;
Netice itibariyle seneyi gayet güzel kapatıyorum bir ay öncesinden...




19 Kasım 2012 Pazartesi

Teşekkür Etmem Lazım...

Lazım olan iki teşekkürüm var...
Bir tanesi Filizza Ev Yapımı Doğal Ürünler' in o güzel ürünleri yapıcısı Filiz Hanıma...
Kendisinden aldığım o güzel taze ürünler için kendisine mail yoluyla teşekkür etsem de defalarca, buradan da teşekkür etmek isterim sizler de arzu ederseniz adres belli diye...
Kendisine de aynı zamanda facebook sayfasından da ulaşabilirsiniz...



Bir tanesi de Uykum Geldi  internet sitesi yetkilisi Derya Hanıma...
Kendisi bir fırsat indiriminde, katalogda olmayan battal yorganı benim için diktirmiş, katoloğa eklemiş, bir sürü mail trafiğinden sonra yorganı bana ulaştırmıştır...
Kendisine de huzurlarınızda teşekkür etmek isterim bir kez daha...


Bir de twitterden takip ettiğim bir hanımefendi var ki kendisi Buse Ünal, bir roman yazdı "Can Veren Aşk" nicedir aklımda kitabı edinip okumak kısmet olmadı o hala aklımdadır okunup buraya da yazılacaktır inşallah tabi...

17 Kasım 2012 Cumartesi

Bugünü, haberini aldığım günden beri iple çekiyordum...
Deniz kızının evinde kendi kendilerine gün adı altında toplaştıklarında tesadüfen bulunup, yüksek sevimliliğimle tavladığım kızlar aralarında beni de görmek isteyince balkon olarak kendilerine katılır oldum...
Ama ne kızlar, aşk/ nefret/ kin/ ihtiras/ şamata/ geyik her birinin yüzsek dozda yaşandığı o saatler, her birimize terapi gibi...
Şu hayatta kendimi hep şanslı ve kısmetli addedmişimdir ...
İyileri karşıma çıkarıyor Allah...
Arkadaşlarımda da aynı şekilde, iş yerinde olsun, iş dışı olsun içi dışı bir, iyilerle dolu etrafım çok şükür...
Bugünse yedik, içtik, gülüştük, düşündük yine bir "günü" devirdik...
 29 Aralık Deniz kızında ara tatilin hemen başlangıcı bende olsun dedik...
Şimdiyse evimin en güzel zamanındayım...
Baba-kız başbaşalar, evde yoklar ve bense ortamın yüksek ayar keyfini çıkarıyorum...
Var mı bundan daha güzeli :)



Üç "F"

Bir "R"

15 Kasım 2012 Perşembe

Bugün haybeden tiyatro izledim...
Rengin'in geçen haftadan gidileceği belli Boğaçhan isimli çocuk oyunu Altındağ Tiyatrosu' ndaydı. 
Tutturdu kızım gel seni bir göreyim oyuna girmeden önce...
İş yerimle arası 100-150 metre...
Tesadüf de öğretmenimizde fazladan bilet de varmış girdim ben de üç-dört okuldan gelmiş bir salon dolusu çocuk, az veli karışımı izledik oyunumuzu...
Çok keyifli bir bir saat geçirdik...
Hatta 27 Kasım gösteri tarihi olan Bir Delinin Hatıra Defteri oyununun yarın bilet alma günü, gişedeki hatuna sordum bugün 06:00 da girmişler sıraya, on bir kişi varmış sırada ilk beşi bilet alabilmiş...
Hayır şeytan diyor git, gideyim tamam da sıra bana geldiğinde üzgünüz derse gişedeki hatun...?
Umarım iki senedir beklediğim oyun için bilet bulur giderim...
Bugünkü oyunda Rengin Hanım arka taraftan görmekte zorlanınca ona önden ikinci sıradan yer buldum, gitti oturdu, kurtlu benim kızım, oyunun yarım saati oldu olmadı elini kolunu sallaya sallaya geldi oyun devam ediyor, bu sıpa gelmiş başımıza " eee nasıl gidiyor" diyor...
Ev sahibi ya sanki halimizi sormaya gelmiş...
Sonra sahneye bir savaş sahnesi için çocuk çıkardılar bir an geçti aklımdan tiyatro sanatçısı olsa ne yakışırdı diye yok dedim sonra hakim olsun hakim...
Koş dedim koş yerine, anası kılıklı diyebilirim fazla yer görmeye gelemiyor totolar ne hikmetse!
Nedense bugünü cuma gibi hissediyorum...
Bir basiretsizlik iş yapmama isteği...
Allahtan cumartesi günü Deniz kızını göreceğim de ondan cumartesiyi iple çekesim var...



13 Kasım 2012 Salı

Temizlik yaptım enine boyuna...
Hayatımızda yapamıyoruz dedik meydanı temizleyeyim o halde'den yola çıkarak; bir baktım ki onlarca blog taşınmış, onlarcası kapanmış, onlarcası kapısını kapatmış iznin var mı da giriyorsun kardeşime bağlamış...
Ben de sessizce çekildim oralardan...


Bu arada yanlış bilgilendirme yapmak istemem, sağ kenarda okuyorum dediğim kitap hala elimdedir, kendisi okunurken araya arkadaş tavsiyesiyle Beki İkala Erikli' nin iki kitabı sıkıştırılmıştır.
Kitap hala okunmakta yenileri sabırsızca sıralarını beklemektedirler...



Derim hep fotoğraflarımın olduğu çantam kayıp diye geçen kardeşim paylaşmış instagram dan... Bana da güzel bir sürpriz oldu...


Burası masamdır efendim, her sabah 10:00 / 10:15 arası içilen sabah kahvesiyle...

 Bu sene Kurban Bayramı Çeşme' si amca evi terasından...


Kurban Bayramı öncesi kızımızı everdiğimiz güğün gecemizden...


Cuma günleri baba ziyareti dönüşü sık sık uğranılan o kenardaki seralardan edinilen çok sevdiğim çiçeğim sundaville...

11 Kasım 2012 Pazar

Uzun ara verince kafayı uzatıp en başından nasılımı anlatmak lazım neler yaptın nerelerdeydin bre tembel derler insan evladına...
Bir kere en büyük mazeretim işimin çok yoğun olması...
Depodaki esaret vakti son bulup da akıllı binaya diyeyim merkeze diyeyim çekilince yeter oturduğun elin iş tutsun dediler anne kedinin yavrusunu ensesinden tutup taşıması gibi beni de aldılar oturttular...
Kritik ve maksimum dikkat isteyen bir yer velhasıl bende de bu iki özellik olmadığından dolanıyorum öyle koşturuyorum...
Dolayısıyla blog yazmak bir kenara okumak bile ultra lüks oluyor benim için...
Son yazmamın ardından bayram geldi geçti bayram her zamanki gibi ailemle Çeşme' de geçti sonra babamdan ayırmadığım amcamın ortanca kızını everdik gelin ettik İzmir' e...
Sonra ben kazık kadar kadın bayram harçlığı aldım duygulandım filan...
Bebişim üçüncü sınıfta bu yıl daha rahat daha iyi...
Sırdaşım arkadaşım en yakınım...
Biraz bizden kaynaklı inanılmaz olgun yeri geliyor beni teselli ediyor...
Efendim onun dışında şehr-i Ankarama kış geldi, akşamları sıcak evlerden dışardaki soğukta kalanlara yürekten dualar edip, geceyi ödevdi haydi çiş-el-diş üçlemesini Rengin hanıma onlarca kez tekrar etmeydi derken sonlandırıyoruz...

12 Ekim 2012 Cuma

Adına ne denirse artık arınma, tamir, süreç içindeki iyileşme...
Vardığı yer aynı olunca isimlendirmek manasız...
Müptezel mevzuları geride bırakıp yenileri var olanları özümsemek...
Uzun vadede kilo vermeye benzeyen zorlu sancılı bir o kadar da ağrılı dönemin bitmesi...
Bu akşamki keyifli sohbetten çıkarımlarım bunlar...
Turnemin son durağında gelen aklımın başına, bu da mı gelecekti dedim dediğimin de olması...

Artık;
Feragat ediyorum...
Affediyorum ne var ne yok...
İkili muhabbete girmeden...
Kafama takılanları kulağımın arkasına değil, gözardına değil, dünyamın dışına çıkararak...
Bugüne, varlığa, sağlığa, yanımdakilere, elimdekilere şükrederek geçirilen zamanda mutluluğun esenliğin nicelerinin farkında olup şükür ederek...
İyiyim ve de iyiyiz...


...cuma...