"Düşün düşün boktur işin" özlü sözünün doğruluğunu, yazı yazarken anlıyor insan...
Düşününce bir halt olmadığı gibi, yazı filan da çıkmıyor meydana...
(Bu "meydana" biraz bastırarak meyaneli okunursa)
Hadisesi nazik yazı yazmanın; düşünülesi değil...
Düşünmeden yazınca sanki, merdivenin üst basamağındaymışcasına, hızlıca iniyorsun ikişer ikişer...
Bir de tarzını belirlememiş, her telden dıngırdatan şarkıcılar gibiyim...
Bazen evdeki kıytırık işi yazıya döküp, bazen kendimce yazıyorum canım ucundan dedirtecek karalamalar yapıyorum...
Kime hitap etsem ki acaba, ayırdımında değilim ayrıca...
Karşımda hayali arkadaşım varmış gibi mi süzülsem...
Yoksa kürsüden mi bağlansam canlı yayına...
Sarıyorum baktım da satırın başındaki özlü söze...
Aman savur kendini yazan, dıngırdat gitarını her telden...
Bir de o sonsuz yolculuğa en yakın gidende; 2008 Ekim sonunda tadıp, delicesine düşkün olduğum babaannemin gidişi neticesi, vücudumun rutin aylık çalışmasının uzun bir süre sekteye uğramasıyla patlak veren üzüntü patlaması...
Babamda bir numara olmaması sonucu "Allah Allah bak mukadderat deyip kendimi nasıl da hazırlamışım hiç birşey olmadı aylık düzende" deyip hatta babama hiç üzülmedim mi? deyip kendime hafif yollu kızmam...
Vücudumun üzüntü dışa vurumunun vadesi geç gelen hediyesi gibi saçımın tepe kısmının açılmasıyla vuku buldu sağolsun...
Şöyle alnımdan bakınca gayet muntazam olduğuna kanaat getirdiğim kafa derim maşallah aymanaçık ortada...
Hayır avuç avuç diye tabir edilen ele gelen saç kılları uyandırmadı da beni uzunca bir süre...
Arık demir almak zamanı gelmişse zamandan deyip bir hal çaresine bakmak icap ederin üzerinden, tesadüfe bakın ki kızkardeşimin arkadaşının kızkardeşi de aynı dertten muzdarip olunca onun çaresine başvurmak acilen elzem oldu...
Ekrandan siparişler verildi şampuanımız kokmayanından sarımsaklı elimde fakat yıkarken buram buram kokusu geldi de Allahtan sonrasında kokmuyor...
Sonrasında haftada iki gün kullanılacak iki saat bekletilecek yağımız elimizde...
Bugün itibariyle yağlanıldı bekletilindi...
Eğer kökler tümüyle ölmedilerse umut var yoksa seyreltiyi ört bas etmenin çaresi, eldeki avuçtakini toplamak, kalanları bir arada tutmak ve yine en kıymetli kalanlara şükretmek gereği akla kazındı...
Bir de o sonsuz yolculuğa en yakın gidende; 2008 Ekim sonunda tadıp, delicesine düşkün olduğum babaannemin gidişi neticesi, vücudumun rutin aylık çalışmasının uzun bir süre sekteye uğramasıyla patlak veren üzüntü patlaması...
Babamda bir numara olmaması sonucu "Allah Allah bak mukadderat deyip kendimi nasıl da hazırlamışım hiç birşey olmadı aylık düzende" deyip hatta babama hiç üzülmedim mi? deyip kendime hafif yollu kızmam...
Vücudumun üzüntü dışa vurumunun vadesi geç gelen hediyesi gibi saçımın tepe kısmının açılmasıyla vuku buldu sağolsun...
Şöyle alnımdan bakınca gayet muntazam olduğuna kanaat getirdiğim kafa derim maşallah aymanaçık ortada...
Hayır avuç avuç diye tabir edilen ele gelen saç kılları uyandırmadı da beni uzunca bir süre...
Arık demir almak zamanı gelmişse zamandan deyip bir hal çaresine bakmak icap ederin üzerinden, tesadüfe bakın ki kızkardeşimin arkadaşının kızkardeşi de aynı dertten muzdarip olunca onun çaresine başvurmak acilen elzem oldu...
Ekrandan siparişler verildi şampuanımız kokmayanından sarımsaklı elimde fakat yıkarken buram buram kokusu geldi de Allahtan sonrasında kokmuyor...
Sonrasında haftada iki gün kullanılacak iki saat bekletilecek yağımız elimizde...
Bugün itibariyle yağlanıldı bekletilindi...
Eğer kökler tümüyle ölmedilerse umut var yoksa seyreltiyi ört bas etmenin çaresi, eldeki avuçtakini toplamak, kalanları bir arada tutmak ve yine en kıymetli kalanlara şükretmek gereği akla kazındı...
5 yorum:
Leylak Dalım yorumunu mailde cevaplamak üzere sildim haberin ola...
oysa ki ailecek ne kadar da dış bükeyizdir... dışa dönük yaşarız... ne oldu da bunu yaşayamadık... iki göz yaşı mutlu acı hatıralar hep birlikte dökülen göz yaşları... gizliden yalnız kalınca içini yakan tuzlu tuzlu canını yakan göz yaşları... hiç bir şeyin merhem olmaması... ankaranın manasız bir şehre dönmesi, isteksizliğin biçareliğin kavurucu çaresizliği... oysaki, babam hiç bir zaman pes etmedi... bize ve çevresindeki herkese pes dedirtecek kadar inatla ayak diredi... biz de ayak diriyoruz, şimdi... kabullenemediğimiz için belki de...
dış bükey de yaşasak iç bükey de olsak acının yakıcılığı o kadar derin ki bir yandan hayat devam ediyor a katılım ruhumuz gitmesin elden, bir yandan acıyı yaşama ikilemlerin en büyüğü...
Üstelik babamın ayak diretmesi ruhen olmadı ama fiziken olamadı sonlarda... :(
Yaşadığım bir üzüntü sonrası aynı dert bende de oluşmuştu.
Kafamın üst kısmı, arka tarafa doğru resmen cevizden biraz daha büyükçe tamamen dökülmüştü Fundacım.
Üst taraftan saç alıp oraya tokalıyordum. Bunu ani üzüntülerin yaptığını, erkeklerde sakal dökülmesi olarak ortaya çıktığını öğrenmiştim doktordan.
Gittiğim o dahiliyeci bana bir losyon ve bir de krem yazdı.Daha kullanmaya başladığım gün etki etmeye başladı ve 1 hafta içinde eskisinden daha gür çıktı oradaki saçlar. bir daha da olmadı.
Ama ne yazık ki adını bir yere yazmamışım. Çünkü epey bir zaman geçti üzerinden...
Zeugmacım seninki yanlış anlamadıysam saçkıran benimkinde bildiğin tepem seyreldi...
Seninkinde erkeklerde daha çok olduğundan berberlerin bir karışmı vardır hemen hallederler sarımsak sürünce de faydalı olur...
Stresin eylediğine bak...
Yorum Gönder