17 Şubat 2011 Perşembe

Tencere Dibin Kara...

Yazılabilir anlarla yazılabilinemeyen anlar arası; bloga gireyim aklımdaki cümle de uçmasın dediğim anla, yeni kayıta tıklayınca sayfanın açılması  arası aklımdakilerin uçması kadar kısa...
Günlerin kısacık olması etken belkide meydanımın boş kalması yoksa kimseye bırakmak niyetinde olduğumdan değil...
Açık vermek gibi olmasın, acılı şarkıları yazdıran nasıl yaşanılanlarsa, acılı yazılanlar da aynı gibi, her zaman olmasa da...
Koca koca ayları devirip dönüp arkaya bakınca, aslında devrilmemişler de yerinde durmuşlar, yanlarından biz devrilmişiz gibi...
Aşılmış, yeni boyutuna, ayırdımına varılmış hayatın seyri, benim uzun cümlelerimin arasındaki satır sırları gibi...
Ambalajında gizli madinar durumu...
Mutluluğun resmini "çizen", o küçücük kanepeye üst üste yerleştirdiği ailenin, yüzlerindeki sıcacık, paramız yok ama bakın ne kadar da mutluyuz ifadesi, benim evimde başka bir karede vücut buluyor...
Demek ki mutluluk puding pişen tencerenin dibine çöreklenmekmiş diyor hem çeken hem buraya yerleştiren...



3 yorum:

herşeyden azıcık dedi ki...

Resme bakınca anam Bilge Kağan bakıyor dedim o cin bakışları ben çok iyi bilirim:))Bazen diyorumki çocuklara arsız oldunuz derken aslında biz olmuşuz elimizdekilerle yetinmediğimiz için bu kadar çabuk mutsuz oluyoruz halbuki o resimdekilere bakınca çok şükür diyor insan kenarda köşede sıkışmış mutlulukları çekip çıkartmak dileğiyle...

Sermin dedi ki...

oyy ne güzel bir fotograf. sıcacık. öperim tontiş suratlıyı

Zıvanasız dedi ki...

Mutluluğun "vücut bulmayan" hali gibi bazen şu bloglar. Başka yaşamlar, başka sosyal yapılar, farklı statüler falan filan. Bir sürü pencereden içeri bakma lüksü gibi. Ama ortak payda hiç değişmez...
"Çocuklarımız"
(doğru adresim bu)