24 Aralık 2008 Çarşamba

Uzaklarda...

...orada biliyorum ne zaman başım sıkışsa, düşmemin ardından çıkan ah sesini duymadan koşacak bir dostum var aklındayım, aklımda...
Görmesek de birbirimizi ...
Hayatlar devam etse de kendi kendine, ilk görüşmemizde dünden kalmış gibi devam ederiz bize...
Biliyorum...

İlk Karın İlk Adamı...




O kadar resmini gönderdim hazır kızım da evdeyken bir eser bırakmadan olmaz dedik...



Kar' ın Arz-ı Endamı...

Önce arz-ı endam etti sonra yaydı kendini toprağa nasıl da güzel etti...

23 Aralık 2008 Salı

Bizim Bir Grubumuz Var....

Ankaralı Anneler ANKAN diye , yaklaşık 300 anne bir aradayız yahoo gruptan yazışıyoruz çocuğumuzu, kendimizi, hayatı, havayı, suyu, herşeyi...Hastanelerdeki çocuklara, ihtiyacı olanlara yardımlar götürüyoruz, elimizin erdiği gücümüzün yettiğince ... Buluşup eğleniyoruz da, çocuklarla da kendimiz de... Ayda bir Pub günü ilan ediyoruz kendimize çocukları babaya bırakıp çok değil, akşam iş çıkışı saati o 2-3 saat bile yetiyor, gülüyor, eğleniyoruz... Rengin' e hamileydim üye olduğumda hala da her adımını takip etmeye çalışıyorum, üstelik sanal ortamda tanışıp da gerçek dostluk kurduğum iki insan ve nice arkadaşım var görüştüğüm...
Oranın bir mücizesi vardır bizce, bir sıkıntımız, derdimiz olduğunda hatta ANKAN YATIRI derim ben , ANKAN DUA sı rica ederiz sıkıntımız olduğunda... İnanırız ki tertemiz kalpli onca annenin duası kabuldur tabi Allah' ın takdiriyle...
Uzun zamandır bir arkadaşımızın yeğeni kanserdi Özge (yaşı yirminin ortaları), küçük bir oğlu vardı ve her adımına şahittik hastaneye yatışlarında, durumunda... Çok dualar ettik yakardık... Ama Özge' nin vadesi buraya kadarmış kaybettik... Sabah okuduğumda boğazıma bir düğüm duruyor öyle...
Mekanın cennet olsun Özgecim nurlarda yat...

merhamet...

Kanalları karıştırırken bu sabah Star TV de Nihat Hatipoğlu' nun programı vardı ona takıldım, bir gazete kupürü üzerine konuşuyordu malum üçüncü sayfa haberleri var ya bu da işte böyle bir haber, ablası sekiz yaşındaki kardeşini bıçaklamış cesedini de çeyiz sandığına koymuş... Yandı bitti aile diyor Hoca, kime üzülsün giden evlada mı öte yandan hayatı kayan büyük evlada mı...
Ne fena sonra soruyor hoca hani diyor merhamet duygusu nerede nerede insanların iyilikleri, herkes tahammülsüz, herkes kavgacı ...
Bunların hepsi din bilgisinin eksikliğinden diyor ama altını çiziyor, akıllıca verilen din kavramından bahsediyorum diyor, Allah sevgisi ve dinin sonsuz anlayış ve merhamet dolu olduğunu gösterir kavramlarla anlatılması gerekli diyor...
Kesinlikle katılıyorum insanımız o kadar cahil ki ve evet üzerine basa basa yineliyorum zır cahil olan çok büyük bir kesim herşeyi "günah o" ile kapatan ama neyin ne olduğunu evladına, karısına, çevresine anlatmaktan aciz "günah" deyip işi bitiren tembel, merhametsiz, vicdansız, cahil o kadar insan var ki (çok korkarım böyle insanlardan oldum olası) ... Biz boşuna mı çocuklarımıza sevdiklerimize dua ediyoruz "Allahım sevdiklerimizi çocuklarımızı iyilerle karşılaştır" İşte bu "iyiler" merhametliler, bu iyiler vicdan sahibi olanlar ve bu iyiler içinde gerçekten Allah korkusu barındıranlar... Ve ben gerçekten bu olgulara inanıyor ve çocuğumda uygulamaya gayret gösteriyorum, herkes kapısının önünü temizlese kirlilik olmaz var ya işte herkes bireyleri çocukları yetiştirirken bunlara dikkat etse tertemiz insanlar olur ki böylece biz hem çocuklarımıza hem de çevreye güvenle yaşarız...
İyilerin devamı ve çoğalması dileklerimle...

22 Aralık 2008 Pazartesi

huzur "TOMAĞI"

Baba kız yemekten sonra kanepede mayıştılar babası kızının başını okşarken ne dedi "huzur tomağım" :))) oldu canım topak onun adı "huzur topağım":))

Aşağıdaki eserimiz de kapak olur manasındaki sürprizimiz elmalı kurabiyemiz :)

Zaten eve gelir gelmez Bey, mutfakta tepsi içinde mamulleri görünce "kapak olacak kurabiyeleri yapmışsın" diyerek bugünkü blog ziyaretini gerçekleştirmiş onu öğrendik bu vesileyle hadi bakalım...




Bu hafta evdeyim malumunuz...


Sabah her zamanki gibi erkenden kalktım tabi Rengin kreşe gidecek, Bey işe...


Hazırlandık Rengin' i kreşe bıraktım geldim eve ama evde kaybolsam kurtaracak adam lazım o derece dağınık topla topla helak oldum bir de dolap yok evde fazla dolayısıyla her bulduğumu her yere tıkıyorum bulmaya gelince de artık orası Allah Kerim :) Hazıfa da balığınkinden beter olduğundan bende Allaaaah :)


Neyse hamarattım bu sabah ziyadesiyle, yataklar odalar salon ıvır zıvır toplandı mutfağa ayrıca el altıldı, makina boşaltıldı, yenilerine yer açıldı, sabah sabah Rengin dün akşam arkadaş ziyaretinde yemiş olduğu kaşarlı sigara böreğinden tadınca sabah istedi kalkıp ona onu yapıldı, hemen öylece bırakıp çıkmıştım onlar derlendi yerleşti, bir elektirik süpürgesiyle evi dolanmak suretiyle işe son versem tam süper olacak herşey, birazdan takıp koluma gezeceğim evde kendisiyle...


Haaa akşamdan şekere buladığım kabak tatlısını da sabah pişirdiğimi söylemeden geçemeyeceğim, ayrıcaaaa elmalar biraz daha kendi hallerine bırakılırlarsa ömürleri vefa etmeyecek o yüzden onlar da birazdan ceviz tarçın ikilisiyle birleşip hamurun içine girmek ve pişmek sonucu bizim Bey in sevdiği bir şekle bürünecekler akşama sürpriz olsun bu da kendisine (kapak olsun der gibi oldu ah Türkçem canım Türkçem) :)


Bu gördüğünüz resim, salon penceresinden... Sevdiğim kapalı hava hatta bugün kar gelecek diyor meteoroloji, fakat akşamları Rengin' i ben aldığım için biraz tedirginim kar konusunda çünkü Ankara' nın yükseğinde oturuyoruz kar'ı buzu kalkmaz bir yer burası o yüzden karda araba kullanmak korkutuyor kara kara düşünüyorum olmadı taksinin tekerlerine güveneceğim...


Evimin yerini çok seviyorum önünde çocuk parkı, bir sonraki işlek caddeye rağmen sokaktan geçen araba sayısının yokluğu diyeyim herşeyiyle evet yeri güzel ama ev güneş almıyor ciddi girmiyor güneş balkonundan öte dolayısıyla da donuyoruz ve de harıl harıl ev arıyoruz umarım bri an önce yeri yine bunun gibi güzel gönlüme göre bir ev buluruz...


Amin...

20 Aralık 2008 Cumartesi

Yine...


İzinliyim :)
Bizde izinler aktarılmıyor o yüzden kalan son beş günümü de pazartesinden itibaren kullanacağım :)
Buyrun kahveye yanında fal da bakarım :)

19 Aralık 2008 Cuma

Açın Sesi...

Şimdi koydum parçayı ama ne parça...
Kapatın gözlerinizi (bu yazıyı okuduktan sonra) hayal edin, hınca hınç salon dolu, ışıklar hafif kısık, bu parça geliyor hele ilk kısmı, ülkeler sırayla geçişteler, erlerini alıyorlar, anonslar bir Türkçe bir İngilizce, o ihtişam pırıltı şaşaa, tüyler diken diken, aman Yarabbi nasıl bir atmosfer...
Açılış Seramonisinden...
Dinleyin...
Ödev size: Peki bu parçayı dinleyip benim atmosferi hayal ettikten sonra sizde hangi duyguları uyandırıyor nasıl bir kare beliriyor beyninizde? (Sırf meraktan)

18 Aralık 2008 Perşembe



Folklor vardı tabi... Çok da güzeldi...
Dünya Federasyon Başkanı...





Şampiyonanın ardından...

Fotoğraf makinamdan nefret ediyorum :(
Evrene yazdığım istekten de cevap gelmedi :(
(Yazıyı düzeltmek için okuduğumda aklıma birşey geldi hani bir zamanlar Amerika'da biri üniversiteyi kazanmışta parası mı yok neymiş gazeteye ilan vermiş durumum budur herkes bir dolar gönderse hayrına şeklinde... Ben de diyorum ki siz sevap kazanmak isteyen, bir hayır duasını bünyesinde barındırmak isteyen sevgili ülkemin vatandaşları gönderseniz birer lira sevinsin şu gariban olma mı :)))
Neyse Aralık' ın 13'ünden beri çalıştığım ki -ilk deneyimimdi- bugün sonlanan, kızıma hasret kaldığım, gece en erken 01:00 de olduğum ama bir o kadar da keyifli olan maraton bitti...
Anlatacaklarım çok nereden başlasam bilmiyorum öyle dereden tepeden devam edeyim bakalım ne çıkacak...
İlk üç gün aşağıda Muhammad' la resmim bulunan masada kayıt aldık arkadaşlarla Türkiye de dahil 50 ülke katıldı şampiyonaya...
Ülkeler önce bize geldiler katılım paylarını ve otel paralarını ödediler sonra diğer işlemlere geçtiler...
Tabi herşey bu yazdığım gibi olmuyor misal Amerika' nın hesapları 4 gün sürdü...
Adamlar biz havale ettik diyorlar paramızı dekont gösteriyorlar ama öyle brişey ki biz burada görmeden kayıt alamıyoruz kayıt almazsak akreditasyonları olmuyor kart çıkaramıyorlar antrenman yapamıyorlar yarışa çıkamıyorlar uzun sürdü çetrefilli... Hayır bir de devlet işi teftişe gelecek avukatlar bakacaklar faturalara tek tek olması gereken rakam faturadaki rakamlar tutacak meblağlar büyük... Teftişlik olmayalım da sonunda...
Enteresan ülke Amerika rahatlar herkes bir renk... Diğer ülkelerin federasyonu tek elden katılım parasını ve otel parasını yatırırken Amerika da her katılımcı kendi parasını yatırmış üstelik havale etmiş ülkesinden bizde görünmedi günlerce uğraştık adamlar sinir yaptılar hele Dure Chang vardı 62 yaşında Kore asıllı bizim sorunumuzmuş bizim suçumuzmuş gibi sürekli ukala tavırlar sinirli durmalar çok ta tın ya...
Muhammad 25 yaşında Kalifornia'dan geliyor kardeşiyle gelmişler o da İbrahim, aile müslümananne İtalyan asıllı iki kardeş te üniversite mezunu hatta yarıştan sonra da bir hafta Konya'yı gezecekler ha ne diyordum Muhammad o kadar kişinin yatıdıkları makbuzları aldı bizimle sürekli hesap yaptı diğerleri hiiiç rahat...
Sonra Ronald geldi yine Amerika'dan bu sefer o devraldı Muhammad' ın yaptığını... Ron 43 yaşında Michigan State University' de biyoloji profesörü, babası pilotmuş 5 sene Adana İncirlikte yaşamışlar biraz da Türkçe' si var...
Ne kadar keyifli biri bizim burda bırak profesörü mezun olan arkadaşlar araştırma görevlisi olmuşlar es kaza, havalarından yanlarına yaklaşılmıyor hazımsızlıktan işte bunlar hep ne oldun yani bana sanki, nasıl sinirleniyorum...
Bir de Ron' u görseniz inanılmaz eğlenceli keyifli adam profesörüm deyince nasıl şaşırdık arkadaşlarla...
Bütün akademik elemanların "tevazu" kelimesiyle tanışmaları ve bünyelerinde benimsemeleri dileklerimi de ilettikten sonra geçeyim diğer izlenimlere...
Mesela İran geldi hem erkek hem bayan takımla katıldılar kızların başlar kapalı...
Bir de Taekwondo' da "dan" var dünya da bir kişi 9. Danmış mesela...
O da İranlı, Kore asıllı tabi o da...
Zaten her ülkede en az 3 Koreli mevcut...
O 9. Dan arkadaş devasa bir tip resmini çekmedim internetten bulup koyayım kapitone bir pardesü gidiyor saçları zayıf uzun o da arkadan bağlı 2mt ye yakın boy ve o ne yürüyüş yarabbim "9 ne 19 dan az bana" diyor adımlarını atarken endamı...
Ve en enteresanı da zamanın birinde karşılaşma sırasında rakibine ne yaptıysa artık tek bir hareketiyle rakibini öldürmüş.
Korelilerin otelde bir antrenmanları vardı birbirlerini selamlamaktan hiç birşey yapamadılar o ona o ona eğil kalk :)
Genel itibariyle inanılmaz saygılı gelen ülkeler, ama o nezaket tabi daha çok erkeklerde mevcut, kızların hepsinde dağların her bedeni tarafımdan yaratılmıştır edası evrensel bu bizim hatun milletinde ...
Benim ingilizce ve akabinde konuşma cesaretimin fazlalaşması ilerleyen günlerde ayyuka çıktı kafasını gözünü yara yara kah işaretlerle kah tek kelimeyle sohbet olayına girdik biraz daha sürse çok süper olacaktı da ...
Yorgunluğa değen işin keyif kısmı en önemlisi bence çok güzel vakit geçirdim kendi namıma...
Sonra karşılaşmalar Ankara Aski Spor Salonu'nda (Salon deyince aklıma geldi rica ediyorum spor salonlarının başına "kapalı" kelimesini eklemeyiniz çünkü açık spor salonu ülkede mevcut değil hali hazırda yok öyle birşey yani) yapıldı Büyükşehir Belediye Başkanı sponsor oldu salon kirası almadı hizmetler falan filan sağolsun...
Organizasyon başarılıydı bir de özelliği var olayın bu üçüncü poomsae yarışması ilk ikisi Kore' de yapılmış ilk defa ev dışına çıkıyor branşları... Fakat onlar da memnun kaldılar bizim organizasyonumuzdan...
En keyiflisi de ilk gün sonunda yapılşan açılış seramonisiydi o kadar görkemliydi ki çalan bir parça vardı söyledim bizim Bey' e almış parçayı koyacağım meydana...
Bizim Bey deyince kendisi organize etti şampiyonayı adeta kocam diye söylemiyorum çok çalışkan inanılmaz sorumluluk sahibi ve ciddi...
O hele şampiyonadan üç ay evvel yazışmalar işler başladığından bitik vaziyette bıraksam bir hafta uyur herhalde...
"Seninle gurur duyuyorum çalışkan kahramanım :)"
Şimdilik aklıma birşey gelmiyor bir de sabah dokuz akşam 00:30 ellerim klavyede gözüm ekranda olunca kalan enerjimi komşu bloglarımı okumakla değerlendirmek istiyorum...
Aklıma birşey gelirse yine paylaşırım...
Büyük Anadolu Otel' de antrenman yapıyorlar...
Bizim pop parçaları eşliğinde...
İranlı kızlarımız... Şu 9. Dan diye bahsettiğim de soldan ikinci amca...
Muhammad ve ben... Elmacık kemiklerim de sonradan ilave gibi :)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Taekwondo...Poomsae... Kayıtlar... Ülkeler...

Şu sıra Ankara' da Taekwondo Poomsae Dünya Şampiyonası var yaklaşık 58-59 ülke katılıyor ben de görevliyim kayıtta... Süper zevkli aktivite ama bir o kadar da yorgunluk çünkü binlerce euro-dolar sorumluluk... Henüz bitmedi devam... Kazasız belasız biter umarım...
Şu dünya insanı bir garip çeşit çeşit ama bir o kadar da eğlenceli . arada sinir yapıyorlar ödeme işi tabi karışıklıklar oluyor onların tarafından bizde kararlıyız tabi prosedüre uymak durumu var sanıyorlar burası istediğimiz gibi at oynatabileceğimiz yer yok öyle biz gittiğimizde adamlar kök söktürüyorlar burada da kralcılık oynamak istiyorlar o kadar kızıyorum ki benim ülkemde ağalık yapacaklar oldu... Yalnız bugünkü tablo da benim ne kadar dil konusunda kalın kafalı olduğumu bir kere daha gösterdi...
Şimdi şöyle 93 senesinde beden eğitimi sınavlarına hazırlanırken hazırlığı olan okula hazırlandığım için antrenmanların yanı sıra Amerikan Kültüre de gidiyordum hazırlığa hazırlık olsun diye... Okulu kazandım bir de üzerine hazırlık gördüm... Şimdi masaya kayıda gelenlere gülümsüyorum, anlıyorum onları ama tık yok hep zaten "ya konuşamazsam" dan çıktık yola bir akıcı konuşamadım gitti demek ki haybeye gidip gelmişim ama uktedir içimde hala şu ingilizceyi sular seller gibi konuşmadan ölmeyeyim diyorum bakalım da hayırlısı...
Bugünkü ekip-arkadaşlar çok iyiydi güle oynaya geçti yorgunluğun yanı sıra tabi önümüzdeki cumaya kadar devam yarışlar... Bakalım bizim takım ne yapacak...
Taekwondo konusuna hakim olmamakla birlikte Poomsae' nin artistik olduğunu öğrendim yani gösteri kısmıymış zorunlu hareketlerin olduğu ve puanlandığı sistem...
Şu an sırtım tutuk, kızımı göremedim sabahtan beri yeni uyuttum şimdi müsadenizle oturacağım biraz sonrasında hemen uykuya geçeceğim sabah yine erkenden yola koyulmak lazım...
Bu arada orada bile komşularımı okudum ama sakin olmadığı için oralar tam kendimi veremedim... Fazla ilerlemeyin :)

11 Aralık 2008 Perşembe

Barış Akarsu...

2004 senesi miydi tam hatırlamıyorum "Yalancı Yarim" diye bir dizi başladı başrol erkek oyuncu Akademi Türkiye' nin birincisi çocuk... Zaten seyretmiştim de yarışmayı favorimdi de kendisi... Dizisini de çok sevdik izledik kaçırmadan...
Sonra dizinin sezon finali Bodrum'da çekildi, tam doğum günü partiye giderken...
Çok üzüldüm çok... Genç yaşında olmasına... Pırıl pırıl gençti yapacağı nice işleri vardı kimbilir...
Hayat işte değil mi sonuçta vakti dolmuş hem de doğum gününde genç yaşında karşı gelinmez...
Hala çok severek dinlerim şarkılarını...

bir saç vardı ki bende....

...benden öte...

Simsiyah düz ki ne düz yıka çık, ışıltısından bakarken kamaşırdı gözler, zaten kaş-göz siyah (kaşlar tek, uzun eski yastıklar misali kalın da bir de üstüne) tam "zeytin gözlüm sana meylim nedendir" durumundayım...

Uzun da bir de saçlarım, annem yıkardı dolanırdım öyle savura savura...

Lise mezuniyetimden sonra boyattım saçlarımı ilk kez, yaklaşık 4-5 sene kızıl kullandım tonlarını hep deneyerek ama kaş göz siyah olunca açık renk sırıtıyor bağırıyor yüzüne gitmedi bu renk he heeeey diyerek... Sonra Bolu' da gazinosuna rahat girdiğim ve kuaför çocukların da saçlarımı mı artık beni mi oradasını bilemediğim sebepten ötürü "hanımefendinin" tarakları ( paşanın karısı) kullanılarak ve her hafta saçımın rengi ile oynanmak suretiyle senelerce saçımla oynadım durdum...

İlk permamı yaptırdığımda ön kısım komple yandı kapatacağım diye gerilerden perçemler indi alnıma (sonrasında sivilceler bastı alnımı), permanın geçiş evresi de akıllara zarardır ya Allahım tepe düz aşağı anlamsız kıvrımlar ne olduğu belli değil...

Bu yetmemiş gibi ilerleyen seneler ben olacak, sen git iki perma daha yaptır farklı zamanlarda saça...

Kılavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmaz derler ya benim de kılavuzum bizati kendimim... Burnumu çıkaramıyorum...
Artık hocalar ikaz ederlerdi elinde kalacak saçların bu kadar oynatma diye...
Yalnız bu renk değişikliklerinden her türlü yeniliklere açık insan sanılmayayım lütfen sadece oynanılan saçın rengidir hayatta saçımın uzunluğu (ara sıra kırık aldırmak hariç) modeli değişmez...
Saçıma fön çektirmem yapıştırıyorlar saçımı zaten yağlı ertesi saate o kadar oynamaktan vıcık vıcık parlıyor kendim çekiyorum ben havalı havalı oluyor aletle...
Keskin değişiklikler sevmem çanta bile değiştirmem kıyafetime, ne bellediysem o...
Saatim bile annemin mezuniyetime aldığı saattir...
Eşyalarıma sadığımdır kenara atmam ya da bir onu bir bunu yapmam, yapamam bilmiyorum tarzımı değiştirmem hoş bir tarzım var mı onu da bilmiyorum ama ikoncan olmadığım kesin, "rahat" neyse o benim için...
Çok gezdim ikoncan gibi o topuklar dar pantolonlar kılık kıyafet saç baş, bıktım artık minimal giyim ne güzel şimdilerde... Bisiklet yaka bir tişört, bir kot altına spor ayakkabı çanta da taşımayı sevmem zaten, Rengin' in yedekleriyle dolandığım için senelerce hep sırtımda bir çanta okul çocukları gibi alışmışım ona da rahat geliyor ona dolduruyorum herşeyi...
Yolun yarısı yaşıma basmaya tam tamına 60 gün varken şu an saçımda boya yok kendi rengimi kullanıyorum Allahtan da beyaz sol kulak hizamda bir tane, fazlalaşınca kendi rengine boyarım herhalde çünkü 4 yaşındaki kızım kendisini kreşe almaya gittiğimde saçımı toplu gördüğünde kulağıma eğilip: "anne saçlarını açar mısın bir de fön çek daha güzel oluyorsun" diyor üzerine ertesi gün yine topluysa yüzüme bakmıyor serseri...
Demek ki beyazlarım çoğalınca ve ben onları boyatmazsam hepten tanımayacak beni...
Şimdilerde düşüncesi sardı beni Rengin' in ilerde saçına işlem yaptırma istekleri karşısında...
Büyük konuşmayayım yiyorum çünkü hepsini ama karşı çıkarım sonuna kadar da...... :)

9 Aralık 2008 Salı

Bayram mı Bayram...

Yaş ilerledi mi hep derim ya "eskiden" le başlayan cümleler çoğalıyor diye...
Bayram sabahları kalkılır babaannemin evine gidilirdi kıyafetler giyilir tabi hele benim çatlak kız kardeşim o zamanlar pantolonunun dizi yer etmesin diye yürürken bacağını bükmezdi sakat gibi yürürdü :)
Ankara' daki amcamlar gelirdi (Ankara'daki tek amcam) Çeşme' den gelen amca olursa ki 3 amcam yaşar orada, onlar, halam, biz, kahvaltı edilir, oturulur epey sohbet gülme söyleme ki bizim aile çok matraktır hepsi kendi çapında Cem YIlmaz hatta daha da beter çok dalga geçerler, usta ince esprilerle, bizden olmayan alınır ne diyor bunlar diye, zaten konuşma arasında söylenir aile dışından olan anlamaz alınır, kırılır, tanıdıkça alışır yavaştan( bizim bey hala alışamadı misal) ...
Tekiz soyadımız gibi alemde :)
(hakkaten öyle bir soyadımız var ki alemde tek)
Şimdi bayram mı tatil mi belli değil en sevmediğim ... Hengameyi cümbüşü seviyorum kalabalık sofra, kalabalık ev, şenlik...
Bu bayram sabahı annemler kahvaltıdaydı bizde, sonra babam, bey, kızım, ben en büyük amcama gittik oturduk hasbıhal ettik çıktık, babamın yengesi var tek başına yaşıyor ona uğrayıp sevabımızı kazandık ziyaret etmek suretiyle, sonra babamı eve bıraktık, bizim bey'in tek dişi kalmış misali 2 akrabası var onlara da gittikten sonra bitti bayram...
Bugün de arkadaş ağırladık çağırdık hepsini, toplaştık tabu oynadık saatlerce eğlendik güldük kudurduk...
Şimdi Rengin odasında uyurken Bey kanepede uyuyakaldı bende dolanıyorum blog komşularımda, kendi yazımda...
Yarın bizim bey çalışacak biz evdeyiz...
Haaa bir de Ankara' ya yılın ilk karı yağdı... Bitti sonra arabanın üzerini hafiften kapattı gibi oldu sonrası ayaz...
Soğukta kalanlara yardım etsin derim hep Allah..
Öyle ya bizler evlerimizde sıcacık yazık onlar....???
Aşağıdaki resim bu akşamdan kalan tablodur...
(Bakalım beni tanıyabilecek misiniz? :)

7 Aralık 2008 Pazar

Dost Kitabevi...

Lise zamanımda sene 89-90 civarı, giderdim Dost'a kucak kucak kitap alırdım... Abartmıyorum kucak kucaktı taşıyamazdım... Halbuki evle Dost arası bir otobüs hani oku öyle al değil mi yok kitap gibi malım olsun kucaklar dolsun... Dost'un kendi kartı vardı altıda biri peşin gerisini beş ayda ödenirdi, o zamanlar kredi kartları bu kadar fazla değil hele ki sınırsız taksitle buyrun dönemi de başlamamış, ben de öğrenciyim nasıl olacak, babamı kefil ettim kendime kartı çıkarmak zor olmadı, harçlığımı biriktirir ya da olmadı annemi kapar yanıma gider dolu dolu alırdım ne severim kitapçı gezmeyi kitap arkalarını okumayı, şöyle kitabı tutup yüzüme doğru tıııııııııırt diye salladın mı sayfaları... O kokuya hala aşığım... Hala kitabı ilk elime aldığımda yüzüme doğru çeviririm sayfalarını o koyuyu alırım en önce... Aldıktan sonra o kitapları otobüste bakardım eve gidene kadar hangisine başlasam ilk iki üç sayfalarını okuyup öyle karar verirdim bir de çok hızlı okuduğumdan hoop diye biter kitap, haydiiii koş Dost' a...
Sonra Dost büyüdü şubeler yaptı kendine ama ben hala Konur sokaktakini severim büyük Dost' tan (adı da öyle kaldı) haz etmiyorum soğuk geliyor...
Ama şimdilerde o kadar kucak dolusu kitap alamıyorum gerek ekonomik gerek zamansızlıktan ama yine de okuyorum sevgimi hevesimi hiç kaybetmeden, aynı heyecanla, kitap ortası ayrılmasın diye sayfaları kendi gözü hizama getirmeden başımı sayfanın tarafa eğerek, koklaya koklaya, koruya koruya okuyorum...
Kızıma da edindiriyorum sevgisini, kitabı katladığında kızıyorum şimdi öğrendi benden iyi koruyor kitaplarını koruyacak öğrenecek...
Kendilerine kitap hediye edildiğinde burun kıvıran insanlar gördüm ne fena kitap gibi hediye var mı :)
Ah bir de hemen bitmeseler :)

kokusu geldi mi :)

Banyodan çıktık çünkü saçlarımız ahenkle dans ediyor (gerçi birazdan yoluk yoluk olur da) :)
Böyle bir koku var mı, binlerce liralık parfümlere değişilir mi yeni yıkanmış kızımın kokusu :) Ha bir de bebekkenki süt kokusuyla, gıdısına yumulup aldığım o koku... Hayır ikinci çocuk vaktim gelmedi yani aslında isterdim de kim bakacak ne olacak ama çocuk seviyorum ben evde şenlik seviyorum, kalabalık sofra, bıcır bıcır dolaşsınlar etrafta, birbirlerine kol kanat gersinler,sonra büyüsünler, evlensinler, çoluk çocuk toplaşsınlar bende gelinler damatlar, torunlar,
- anneanneeee bana o kurabiyeden yapar mısın?
- babaannee Selin'e birşey söyle bak dolaplarını karıştırıyor...
Hayali de güzel ama gerçekte kızım en güzeli...
Bu ara bütün ilgimiz tahtamızda resim çizmek kağıtları karalamak...
Bir de 10 dakikadır da son cümle yazıp kapatmak istiyorum konuyu bulamadım açık kalsın...

6 Aralık 2008 Cumartesi

ne yurt ama :)

Şimdi Bahtsız Juliyet ' i okurken yurttan bahseden bir post'u vardı benim de aklıma benim dört günlük yurt maceram geldi :)
Sene 94 yer pek tabi Bolu, geldik annemle babamla kayda kalacak yer bulmaya o zamanlar burnundan kıl aldırmayan ben, hayatta dedim devlet yurdunda kalmam onca insan giriş çıkış saatli gelemem öyle şeylere, babam özel yurt bulalım dedi canım benim ,o zaman da ne yurdu ne özeli, var bir özel yurt kokusu sonradan çıkacak olan... Tam İzzet Baysal Caddesinin üzerinde bir yurt tek yurt... Girdik kaydım yapıldı odada kaç kişiyiz bilmiyorum neyse başladım ben oraya ama daha kalmıyorum...
Küçük yerlerde orduevi olmaz da hani gazino denir ya öyle yerlere, babamın da çocukluk arkadaşı gazinonun komutanı oradalar babamlar dolayısıyla ben de... Döndü annemler Ankara' ya ben de yurda... Allahım sen o yurt dini yurt çık :) Ben devlet yurduna gitmedim ki giriş çıkış saatleri kasmasın diye bu yurtta da ders programını veriyorsun en son dersinden bir saat sonrası yurda son giriş saatin oluyor, kızlar birbirlerinden kaça kaça giyiniyorlar ben onlardan yardım alırken onlar köşedeki kabini kullanıyorlar rahat tipim ya hayırdır inşallah diyorum zaten ilk iki gün anlamadım sonra gecenin üçünde beni namaza kaldırdılar uyandırdılar "ollldu " dedim kendilerine... Akşam babam arıyordu müdirenin odada konuşuyorsun baban soruyor ne diyeceksin " çok mutluyum baba evet hııı güzel tabi hadi selamlar iyi geceler" ... Ertesi sabah daha gözüm açılmadan babama zırlıyorum "alın beni buradan berbat iğrenç dayanamıyorum"... O komutan arkadaşını çok severdim (Abdullah amca) telefon ettirirdim bu gece Funda bizde yemekte bende yani diye" yok öyle birşey tabi maksat geç girmek :)
Dört günlük maceram derhal oradan çıkmakla son buldu o günden sonra da hep evde kaldım...
O da ayrı güzeldi oradaki kızlar beni nasıl inceliyorlardı hala gözümün önünde :)

daha tam olamadım demek ki :)

Bazen olaylar karşısında öyle laflar ediyorum ki dervişin fikri neyse zikri de odur gibilerinden... Saflık mı değil mi ama sonra çok gülüyorum kendime kazık kadar oldun hala ne yapıyorsun ne söylüyorsun diye ki çünkü bazen söylediklerim matrix teki kurşun un silahtan çıkışını izlememiz gibi bende ağzımdan çıkan sözleri harfleri bütün olarak karşıya süzülüşünü görüyorum tut da geri çek işte yok çıkıyor işte geri dönüşsüz "döncem ben sana" demeden :)
Dün gece arkadaşlar geldi arkadaşımın görümcesi ve sanırım 1,5 olabilir yaşında şeker bir erkek evlat...
Oturuyoruz sohbet iyi eğleniyoruz iki gündür Çınar efendiyle hasbıhal halindeyiz zaten koklanmadık öpülmedik yeri kalmamış o da nasıl şeker serseri... Kağan da şeker bir erkek çocuğu tabi her yeri karıştıracak öğrenecek beni kanepede duran ve yapımı devam eden kendime niyetlendiğim atkı örgü topağına doğru hamle yapınca ben nasıl koştum Kağan' ın yanına "hiiiiiiiiii emeğiiiim" :)))
Şiş gözüne batar yok, banane tabi başkasının çocuğunu :)) o kadar örmüşüm ama değil mi bitti bitecek...
Emeğim emeğim güzel emeğim :))

4 Aralık 2008 Perşembe

Mim... 56. Sayfa, 5. cümle...

Aynen şöyle diyor:
"Tanımadığım bir çocuk, gözleri renk değiştiren bir çocuk, bu saatte bavullarını indiren yabancılardan başka kimsenin olmadığı bir otelde, -ben denizin ortasındaki bir kulede bile değilim, bütün darbelerin kolayca ulaşabileceği bir yerdeyim- ölümden söz ederek, sözü edilecek birinden hiç sözetmeden... yazıyorum"
Kitap, Kürşat Başar'ın "Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum" u...
Yorumsuz anlamadım, çünkü kafam bu cümleden daha karışık bugün :(